Abaküs Yazılım
21. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/4159
Karar No: 2019/2770
Karar Tarihi: 09.04.2019

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/4159 Esas 2019/2770 Karar Sayılı İlamı

21. Hukuk Dairesi         2018/4159 E.  ,  2019/2770 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 26. Hukuk Dairesi
    MAHKEMESİ : İş Mahkemesi

    A)Davacı İstemi;
    Davacı vekili dava dilekçesinde, davacının 16.2.1998 tarihinden bu yana davalı şirket bünyesinde teknisyen olarak çalıştığını, uzun süre işyerinde gürültülü ortamda çalıştığı için kendisinde işitme kaybı ortaya çıktığını, işyerinde davacıya veya diğer çalışanlara iş güvenliği eğitimleri verilmediği gibi kulaklık vs. gibi koruyucu ekipmanların da verilmediğini, davalı işverenin kusuru neticesinde müvekkilinin meslek hastalığına maruz kaldığını, bu durumun meslekte kazanma gücü ve ekonomik geleceğinin etkilediğinden maddi zararı olduğunu, davacıda meydana gelen meslek hastalığının bedeni üzerinde kalıcı hasar bıraktığını, bu nedenle duyu organının zafiyeti mevcut olduğunu belirterek 50.000.00. TL maddi, 50.000.00. TL manevi olmak üzere toplam 100.000.00. TL nin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.
    B)Davalı Cevabı;
    Davalı vekili cevap dilekçesinde; Sosyal Güvenlik Kurumunun emsal raporuna göre ortada meslek hastalığı olmadığının sabit olduğunu, müvekkil şirketin iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınması gereken tüm önlemleri aldığını, davcımn söz konusu işitme kaybı müvekkil şirkette yürütülen işin sonucu ortaya çıkmadığını, davalı şirkete işitme kaybına ilişkin bir rahatsızlık şikayeti bildirmediğini, talep edilen maddi ve manevi tazminatın hukuki dayanaktan yoksun olduğunu beyan ederek açılan davanın reddini savunmuştur.
    C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi:
    “ Davacının Yüksek Yargıtay kararlarına göre tazminat hesaplamalarında esas unsurlarında meslek hastalığında iş göremezlik oranı, SGK tarafından verilen raporlar, Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporlarda davacı ile ilgili işitme kaybından dolayı sürekli işgöremezlik durumu ile ilgili bir rapor ve oran verilmediğinden ayrıca dosyada mevcut davacıya ait hizmet döküm cetvelinde davalı işyerinde 14.1.2013 tarihine kadar sigortalı olarak çalışması bulunduğundan davacı hakkında dava konusu işitme kaybı ne deniyle maddi tazminat hakkında oluşan rahatsızlığın iddia olunduğu gibi çalışma ortamından olduğunu ve maddi tazminatı gerektirir bir hesaplamanın yapılmadığı ancak tüm dosya kapsamının ve çalışma şartları itibariyle manevi tazminat yönünden kısmen kabulüne karar vermek gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki hüküm kurulmuştur.” şeklinde belirtilmiştir.
    D )İlk Derece Mahkemesi Kararı :
    “1-Davacının maddi tazminat talebinin haklı görülmediğinden reddine,
    2-Manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile
    1000 TL manevi tazminatın davalı taraftan alınarak davacı tarafa verilmesine,
    3-Fazlaya ilişkin istemin reddine,” şeklindedir.
    E) İstinaf Başvurusu
    İlk Derece Mahkemesinin 03/10/2017 tarihli kısa kararına karşı, davacı vekilinin 06/10/2017 tarihli süre tutum dilekçesi ile istinaf başvurusunda bulunduğu, davacı vekiline kararın 08/11/2017 tarihinde tebliğ edildiği, 22/11/2017 tarihinde istinaf başvurusunun gerekçelerini açıklayan dilekçeyi ibraz ettiği iş bu temyize konu Bölge Adliye Mahkemesi Kararının ise 10/05/2018 tarihinde verildiği anlaşılmıştır.
    F)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi;
    “Maluliyet oranı % “0” olsa dahi, davacının meslek hastalığı neticesinde vücut bütünlüğünün zarara uğramış olduğu anlaşılmakla B.K."nun 56.maddesinde belirtilen bedensel bütünlüğünün zedelenmesi koşulunun somut olayda gerçekleştiği kuşkusuzdur. Bu nedenle mahkemece Yargıtay karaları da dikkate alınarak, tarafların SGK inceleme raporunda belirlenen kusur oranlarına, ekonomik sosyal durumlarına göre manevi tazminata hükmetmesinin dosya kapsamına uygun olduğu, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf itirazının yerinde olmadığı anlaşılmıştır.
    Davacı vekilince 06/10/2017 tarihinde sunulan süre tutum dilekçesi ile istinaf başvurusunda bulunulduğu, davacı vekilince istinaf sebeplerinin ve gerekçesinin ise Mahkeme gerekçeli kararının kendilerine tebliği sonrası sunulan ayrıntılı istinaf dilekçesinde gösterildiği, ancak bu ayrıntılı istinaf dilekçesinin gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edildiği 08/11/2017 tarihinden itibaren İş Mahkemeleri için öngörülen 8 günlük yasal sürenin geçmesinden sonra 22/11/2017 tarihinde sunulmuş olduğu, bu cihetle süresinde sunulmuş usulüne uygun istinaf başvuru dilekçesinden bahsedilemeyeceği, davalı vekilinin istinaf başvuru talebinin süre yönünden esastan reddine karar verilmiştir.”şeklindedir.
    G)Bölge Adliye Mahkemesi Kararı;
    “1-Yerel mahkeme kararına karşı davacı vekilince 06/10/2017 tarihinde sunulan süre tutum dilekçesi ile istinaf başvurusunda bulunulduğu, davacı vekilince istinaf sebeplerinin ve gerekçesinin ise Mahkeme gerekçeli kararının kendilerine tebliği sonrası sunulan ayrıntılı istinaf dilekçesinde gösterildiği, ancak bu ayrıntılı istinaf dilekçesinin gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edildiği 08/11/2017 tarihinden itibaren İş Mahkemeleri için öngörülen 8 günlük yasal sürenin geçmesinden sonra 22/11/2017 tarihinde sunulmuş olduğu, bu cihetle süresinde sunulmuş usulüne uygun istinaf başvuru dilekçesinden bahsedilemeyeceği, yine İlk Derece Mahkemesi kararında kamu düzenine de aykırılık bulunmadığı anlaşıldığından, davacı vekilinin istinaf başvuru talebinin HMK 352, 353/1-b.1 ve 355. maddeleri uyarınca ESASTAN REDDİNE,
    2-İlk derece mahkemesi kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK"nun 353/1-b.1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,” şeklindedir.
    H)Taraf Vekillerinin Temyiz Nedenleri;
    Davacı vekili temyiz dilekçesinde özetle: 6100 sayılı Kanun"un 345. maddesinde İstinaf Yoluna Başvuru süresinin iki hafta olarak düzenlenmiş olduğunu ve bu sürenin başlangıcının ise ilamın tebliğinden itibaren başlayacağını düzenlediğini, Bakırköy 2. İş Mahkemesinin gerekçeli kararının 08/11/2017 tarihinde tebliğ edilmiş ve 7036 Sayılı Kanuna uygun olarak; "tebliğden itibaren 2 haftalık kesin süre içinde gerekçeli istinaf başvuru dilekçenizi sunmanız ihtar olunur." şeklinde ihtarının tebliğ zarfına yazılmış olduğunu, iki (2) haftalık yasal süresinde 22/11/2017 tarihinde gerekçeli istinaf başvuru dilekçelerini verdiklerini, Hukuk Dairesinin kararında yer verdiği gerekçelerin 7036 sayılı Kanun"un yukarıda belirtilen maddeleri ve 6100 sayılı Kanun"un 345. maddesi hükümlerine aykırı olduğunu beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
    I) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
    Dava, sigortalının iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle sigortalının maddi ve manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
    Mahkemece, maddi tazminat istemi yönünden davanın reddine, manevi tazminat yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesince davalı istinaf dilekçesinin esası incelenerek istinaf başvurunun esastan reddine karar verilmişken; davacının istinaf başvurusunun gerekçelerinin yasal süre içerisinde bildirilmediğinden incelenemeyeceği, kamu düzenine de aykırılık bulunmadığından davalı istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    Bilindiği üzere karar tarihinde yürürlükte bulunan 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunun 8/2.maddesine “İstinaf yoluna başvurma süresi, karar yüze karşı verilmişse nihaî kararın taraflara tefhimi, yokluklarında verilmiş ise tebliği tarihinden itibaren sekiz gündür”. Aynı Kanunun 15. maddesine göre ise bu Kanunda açıklık bulunmıyan hallerde Hukuk Muhakemeleri Kanunun hükümleri uygulanıcağına işaret edilmiştir.
    01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın 321.maddesinin 2.fıkrasına göre ise kararın tefhimi için hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklanamadığı ve bu nedenle zorunlu olarak hüküm özetinin tefhim edildiği hallerde, gerekçeli kararın en geç bir ay içinde yazılarak tebliğe çıkartılması gerekir. Bu hüküm doğrultusunda, hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte tefhim edilmediği hallerde gerekçeli kararın taraflara tebliği zorunludur (Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın (İkinci Bölüm) 20.03.2014 gün ve 2012/1034 Başvuru sayılı kararı da aynı yöndedir).
    Mahkemece, taraflara tefhim edilen kısa kararda (hüküm özeti) hükmün tüm unsurları yer almakla birlikte kararın gerekçesinin tefhim edilememesi halinde temyiz süresi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren başlar. Ancak, hüküm tüm unsurları ve gerekçesi ile birlikte tefhim edilmiş ise artık hükmün HMK’nın 321/2 maddesine göre usulüne uygun ve eksiksiz bir biçimde tefhim edildiği kabul edilir ve temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren başlar. 5521 sayılı Kanun‘un 8.maddesinde yer alan ve temyiz süresinin başlangıcına esas alınan tefhim kavramının “hükme ilişkin tüm hususların gerekçesi ile birlikte açıklandığı hal“ olarak anlaşılması zorunludur.
    Tarafların, gerekçeli karar tebliğ edilmeden önce, temyiz süre tutum dilekçesi veye gerekçeli temyiz dilekçesi sunmak suretiyle kararı temyiz ettikleri hallerde dahi, kararın gerekçesini dikkate alarak yeni temyiz gerekçelerine dayanmaları mümkün olduğundan, bu gibi hallerde bile gerekçeli kararın taraflara tebliği gerekir.
    Davanın tümden kabul veya tümden reddedildiği hallerde, reddedilen bir talebi bulunmadığından davacının veya davacı yararına kurulan bir hüküm bulunmadığından davalının kararı temyizde ilke olarak hukuki yararı bulunmadığı kabul edilmekte ise de tarafların kararın gerekçesini temyiz etme hakları bulunduğundan gerekçeli karar taraflara tebliğ edilmelidir.
    Nitekim davacı ve davalı vekilinin kararın tefhiminden itibaren yasal süresi içerisinde sundukları istinaf yoluna başvurularına dair süre tutum dilekçeleri ile kararı istinaf ettiklerini beyan ettikleri anlaşılmaktadır.
    Öte yandan 6100 sayılı HMK’da istinaf gerekçelerinin bildirilmesi için ve yine Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf incelemesinin süresini sınırlandıran bir hukuki düzenleme yer almamaktadır.
    Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19/09/2018 tarih ve 2018/9-584 E- 2018/1332 K sayılı ilamında da belirtildiği üzere;
    1982 Anayasasının “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36’ncı maddesi uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”Ayrıca Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
    Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6’ncı maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27’nci maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
    HMK"nın 27’nci maddesi uyarınca;
    "(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
    (2) Bu hak;
    a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
    b) Açıklama ve ispat hakkını,
    c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir".
    Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
    Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
    Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
    Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6’ncı maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
    Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
    Bütün bu açıklamalar doğrultusunda, Bölge Adliye Mahkemesinin istinaf başvurusunu incelediği 10/05/2018 tarihi itibariyle dosya kapsamına girmiş ve kararın tebliği tarihinden itibaren de makul bir süre içerisinde sunulmuş bulunan, davacı istinaf isteminin gerekçelerini içeren dilekçesi incelenmek suretiyle, davalının istinaf talebinde olduğu gibi, davacının istinaf talebi yönünden de işin esasına geçilmek suretiyle bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde davacı istinaf başvurusunun gerekçelerinin süresinde ibraz edilmemesi ve kamu düzenine bir aykırılık da olmadığına işaretle davacı istinaf isteminin esastan reddine karar verilmesi hatalı olmuştur.
    Bölge Adliye Mahkemesince yapılacak iş, davacı vekilinin gerekçeli istinaf sebeplerinin makul süre içerisinde sunulduğu değerlendirmek suretiyle gerekçeli istinaf başvurusu hakkında bir karar vermekten ibarettir.
    O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve davacı vekilinin bu aşamada temyiz itirazlarının sair yönleri incelenmeksizin Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASINA, dosyanın davacı vekilinin gerekçeli istinaf dilekçesi incelenmek üzere Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde temyiz eden davacıya iadesine 09/04/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi