Yanlar arasında görülen tapu kaydında düzeltim davası sonunda, yerel mahkemece davanın usulden reddine, ilişkin olarak verilen karar davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, tapu kaydında yanlış yazılan kimlik bilgilerinin düzeltilmesi isteğine ilişkindir.
Mahkemece, kesin süreye uyulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; devam eden ortaklığın giderilmesi davasında verilen yetki gereğince davacının da malik olduğu 78 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydında diğer malik F.A."un yanlış yazılan isminin düzeltilmesinin istenildiği, tapu kayıt maliklerinden F. ve çocuklarının taşınmazdaki paylarını 03.09.2001 tarihinde intikal yoluyla edindikleri, nüfus kayıtları ile tapu kayıtlarının uyumlu olduğu, F.isminin tapuya F.; A. soy isminin de A. olarak tescil edildiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; davaların kısa zamanda sonuçlandırılması, adaletin bir an önce tecellisi için taraflarca veya mahkemelerce yapılması gereken bir kısım adli işlemler sürelere bağlanmıştır. Bu sürelerin bazılarını kanun bizzat belirlerken bir kısmını işin özelliğine, tarafların durumlarına göre belirlemesi işini hakime bırakmıştır. Kanuni süreler açıkça belirtilen ayrıcalıklar dışında kesindir. Bu nedenle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 90. (HUMK."nun 159.) maddesi açık hükmünde belirtildiği gibi kanunun tayin ettiği süreler hakim tarafından azaltılıp çoğaltılamaz. Buna karşın, aynı yasanın 94. (HUMK 163).maddesine göre hakimin belirlediği süreler ise kural olarak kesin değildir. Hakim, tayin ettiği süreyi henüz dolmadan azaltıp çoğaltacağı gibi süre geçtikten sonra da tarafın isteği üzerine yeni bir süre tanıma yoluna da gidebilir. Bu takdirde, verilen ikinci süre kesindir. Ancak, hakim kendi belirlediği sürenin kesin olduğuna da karar verebilir. Kesin sürenin tayin edilmesi halinde, karşı taraf yararına usuli kazanılmış hak doğacağı da kuşkusuzdur. Hemen belirtmek gerekir ki, ister kanun, isterse hakim tarafından tayin edilmiş olsun kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak yoktur. Böylece, kesin sürenin kaçırılması; o delile veya hakka dayanamamak gibi ağır sonuçları birlikte getirmekte, bazen davanın kaybedilmesine dahi neden olmaktadır. Bu itibarla, geciken adaletin de bir adaletsizlik olduğu düşüncesinden hareketle, davaların yok yere uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır. Bunların yanında, bir hakkın kesin süre nedeniyle ortadan kalkması için kararın yasaya uygun olması gerekir. Aksi halde, buna riayetsizlik hukuki sonuç doğurmaz.
Somut olaya gelince; toplanan deliller ile dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaz maliklerinden F. A."un isminin tapu kaydında yanlış yazıldığı, nüfus kaydına uygun olarak F. A.olarak düzeltilmesi gerektiği kanıtlanmış durumdadır. Bu halde, artık tanıkların dinlenilmesine gerek olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu şekilde hüküm kurulması doğru değildir.
Davacının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 02.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.