Esas No: 2018/343
Karar No: 2020/210
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/343 Esas 2020/210 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 19. Ceza Dairesi
Mahkemesi : İZMİR 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza
Sayısı : 191-256
5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu"na muhalefet suçundan sanık ..."nın 5846 sayılı Kanun"un 5728 sayılı Kanun"la değişik 71/1, 81/13, 5237 sayılı TCK"nın 43/2-1, 62 ve 54. maddeleri uyarınca 1 yıl 4 ay 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve müsadereye ilişkin İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 09.05.2013 tarihli ve 385-274 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 19. Ceza Dairesince 01.06.2017 tarih ve 13116-5207 sayı ile;
"Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre sanık hakkında 5846 sayılı Kanun"un 81/13. maddesinin uygulanması, anılan Kanun"un 71. maddesinde öngörülen suçu takibi şikâyete bağlı suç olmaktan çıkarıp resen takibi gerektiren suça dönüştürmesi nedeniyle, 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile getirilen uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağı gözetilerek yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- 5846 sayılı Kanun"un 71/1 ve 81/13. maddesi ile ceza tayininde seçimlik cezalardan adli para cezasının seçilmesinde kanuni bir engel bulunmaması ve 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesindeki ölçütler gözetilerek temel cezanın belirlenmesi gerekirken, adli para cezasının seçilmesinde kanuni engel olduğu şeklindeki yerinde görülmeyen gerekçe ile sanık hakkında hükmedilen temel cezanın hapis cezası olarak belirlenmesi,
2- 5237 sayılı Kanun’un 43. maddesindeki kişi tabiriyle kastedilenin suçun mağduru olması, haklara tecavüzün önlenmesi başlıklı 5846 sayılı Kanun’un 81. maddesinde düzenlenen bandrol yükümlülüğüne aykırılık suçunda Dairemizin de benimsediği Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.04.2014 tarihli ve 2013/7-591 esas, 2014/171 karar sayılı kararında açıklandığı üzere suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireyler olması, bandrol yükümlülüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak 71. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi hâlinde de bu durumun değişmeyeceği, zira 5237 sayılı TCK’nın hazırlanmasında esas alınan suç genel teorisine göre tüzel kişiler suçtan zarar gören olmalarına rağmen suçun mağduru sayılmayacak olup bu nedenle tüzel kişiliği haiz ...’in şikâyeti nedeniyle sanık hakkında TCK’nın 43. maddesinin 2. fıkrasının uygulanma olanağı bulunmadığı hâlde anılan fıkra uygulanarak fazla ceza tayini,
Kabule göre de;
3- Kasıtlı suçtan hapis cezasının kanuni sonucu olarak 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 06.11.2017 tarih ve 191-256 sayı ile bozmaya direnerek, sanığın önceki hüküm gibi mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.12.2017 tarihli ve 70681 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesince 06.06.2018 tarih ve 6468-6924 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- 5846 sayılı Kanun"un 81/13. maddesine göre bandrol yükümlülüğüne aykırılığın aynı eserle ilgili olarak aynı Kanun’un 71. maddesinin birinci fıkrasının (1) numaralı bendinde tanımlanan suçla birlikte işlenmesi hâlinde, temel ceza belirlenirken hapis cezası seçilmesinin zorunlu olup olmadığı, bu bağlamda adli para cezası seçilmesinde yasal bir engel bulunup bulunmadığının,
2- Sanık hakkında TCK’nın 43/2. maddesinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,
Belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, katılma isteğinde bulunan ... vekiline gerekçeli kararın tebliği için tevdi kararı verilmesi gerekip gerekmediği değerlendirilmiştir.
İncelenen dosya kapsamından;
İl Denetim Komisyonu görevlilerinin 12.07.2011 tarihinde sanığa ait iş yerinde yaptıkları denetim sonucunda, iş yerinin girişine göre sol tarafta masa üzerinde, ön cam kenarında, duvar dibinde ağzı açık çanta içerisinde ve açıkta oldukları anlaşılan toplam 699 adet CD/DVD tespit etmeleri nedeniyle sanık hakkında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’na muhalefet suçundan 12.11.2011 tarihinde kamu davası açıldığı,
Bilirkişi raporunda; iş yerinde el konulan 699 adet CD/DVD"lerin tamamının bandrolsüz ve Kanun’a aykırı olarak kopyalanmış olduğu, bu CD/DVD’lerden; 2 adedinin PS-2 oyun CD/DVD"si, 29 adedinin PC oyun DVD"si, 11 adedinin program CD/DVD"si, 2 adedinin film DIVX"i, 5 adedinin film VCD’si, 650 adedinin film DVD’si olduklarının belirtildiği,
Ele geçirilen CD"ler içerisinde bulunan sinema eserleri bakımından ise; Cumhuriyet Başsavcılığınca, 12.11.2011 tarihinde hak sahiplerinin davadan haberdar edilmesi amacıyla bilirkişi raporunun bir örneğinin Kültür ve Turizm Bakanlığına gönderilmek üzere müzekkere düzenlendiği,
Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğünün meslek birliklerine bildirim yapıp yapmadığını gösterir herhangi bir belgenin dosya içerisinde mevcut olmadığı,
Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (...), vekili vasıtasıyla 26.03.2012 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına “Barda” ve “Beyaz Melek” isimli sinema eserleri bakımdan şikâyet ve açılacak kamu davasına katılmak istediği şeklindeki katılma talebini içerir, hak sahipliğine dair belgeler de ekli dilekçe sunduğu, bu dilekçenin 03.04.2012 tarihinde mahkemesine ulaştığının mahkeme hâkiminin dilekçede yer alan havalesinden anlaşıldığı,
Yerel Mahkemece Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (...) dilekçesini soruşturma aşamasında savcılığa hitaben düzenlenen şikâyet dilekçesi olarak kabul edilerek 11.09.2012 ve 20.09.2012 tarihli celselerde şikâyetçi meslek birliği vekiline tebligat çıkartılarak duruşma gününün bildirilmesine, en geç duruşma gününe kadar katılma dilekçesi gönderilmediği takdirde katılmak istenmediğinin varsayılacağı uyarısında bulunulmasına karar verildiği, aynı tarihli ihtar müzekkereleri ve duruşma gününün şikâyetçi meslek birliği vekiline 26.09.2012 ve 05.10.2012 tarihlerinde tebliğ edildiği, Yerel Mahkemece şikâyetçi meslek birliği vekilinin duruşmaya gelmediği ve katılma dilekçesi vermediği kabul edilerek sanık hakkında mahkûmiyet kararı verildiği ve 26.03.2012 tarihinde şikâyet ve katılma talebi içerir dilekçe sunan Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (...) bu dilekçesi soruşturma aşamasında savcılığa hitaben düzenlendiği kabul edilerek katılma talebinin değerlendirilmediği,
Sanığın temyizi kapsamında inceleme yapan Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 01.06.2017 tarih ve 13116-5207 sayı ile Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verdiği,
Bozma kararı sonrasında, sanığa duruşma günü bildirir ve bozma ilamı ekli davetiye tebliğine karar veren Yerel Mahkemece, Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğine (...) duruşma günü bildirir ve bozma ilamı ekli davetiye tebliğ edilmediği,
Yerel Mahkemece 06.11.2017 tarih ve 191-256 sayı ile; Yargıtay 19. Ceza Dairesinin 01.06.2017 tarihli ve 13116-5207 sayılı kararına direnilmesine karar verildiği, direnme kararına konu hükme ilişkin gerekçeli kararın da Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (...) vekiline tebliğ edilmediği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi çerçevesinde değerlendirme yapılmasında fayda bulunmaktadır.
Anayasa"nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanun’un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında da, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklinde hükümlere yer verilmiş, 40. maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarihli ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir (Mesut Aydın, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl:2006, S. 3, s. 4-10.). Bu bakımdan içerdiği sav unsuru nedeniyle davaya katılma hakkı, hak arama hürriyeti ile yakından ilgilidir.
5271 sayılı CMK’nın “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi;
“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.
2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”,
“Katılma usulü” başlıklı 238. maddesi ise;
“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.
2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.
3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK"nın 237. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi hâlinde inceleme mercisince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.
Bir tüzel kişinin kamu davasına katılabilmesi için ise, CMK’nın davaya katılmayı düzenleyen genel kural niteliğindeki 237. maddesinde belirtilen şartın gerçekleşmesi, başka bir deyişle suçtan doğrudan zarar görmüş olması veya herhangi bir kanunda, belirli bir tüzel kişinin bazı suçlardan açılan kamu davalarına katılmasını özel olarak düzenleyen bir hükmün bulunması gerekir. Örneğin 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nun davaya katılmayı düzenleyen 18. maddesi uyarınca Gümrük İdaresinin, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 18. maddesi uyarınca Maliye Bakanlığının, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 162. maddesi uyarınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu ile Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonunun usulüne uygun başvuruda bulunmaları hâlinde kamu davasına katılacakları açıkça hükme bağlanmıştır.
Üyelerinin ortak çıkarlarını korumak ve 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun hak sahiplerine tanıdığı hakların idaresi ve takibini, alınacak ücretlerin tahsilini ve hak sahiplerine dağıtımını sağlamak amacıyla kanun ve tüzük hükümlerine göre belirlenen alanlarda kurulmuş olan meslek birliklerinin şikâyet ve katılma hakkı hususunda yasal düzenlemelere gelince;
5728 sayılı Kanun’la değişik 5846 sayılı Kanunun “Kovuşturma ve Soruşturma” başlıklı 75. maddesi;
"71 ve 72 nci maddelerde sayılan suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması şikâyete bağlıdır. Yapılan şikâyetin geçerli kabul edilebilmesi için hak sahiplerinin veya üyesi oldukları meslek birliklerinin haklarını kanıtlayan belge ve sair delilleri Cumhuriyet başsavcılığına vermeleri gerekir. Bu belge ve sair delillerin şikâyet süresi içinde Cumhuriyet başsavcılığına verilmemesi hâlinde kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir.
Bu Kanunda yer alan soruşturma ve kovuşturması şikâyete bağlı suçlar dolayısıyla başta Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı yetkilileri olmak üzere ilgili gerçek ve tüzel kişiler tarafından, eser üzerinde manevi ve malî hak sahibi kişiler şikâyet haklarını kullanabilmelerini sağlamak amacıyla durumdan haberdar edilirler.
Şikâyet üzerine Cumhuriyet savcısı suç konusu eşya ile ilgili olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre elkoyma koruma tedbirinin alınmasına ilişkin gerekli işlemleri yapar. Cumhuriyet savcısı ayrıca, gerek görmesi hâlinde, hukuka aykırı olarak çoğaltıldığı iddia edilen eserlerin çoğaltılmasıyla sınırlı olarak faaliyetin durdurulmasına karar verebilir. Ancak, bu karar yirmidört saat içinde hâkimin onayına sunulur. Hâkim tarafından yirmidört saat içinde onaylanmayan karar hükümsüz kalır" şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK"nın “Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması” başlıklı 233. maddesinin 1. fıkrası; “Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir.” şeklinde düzenlenmiş olup bu hüküm uyarınca mağdur ve şikâyetçinin, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ise mahkeme başkanı veya hâkim tarafından usulüne uygun olarak çağrılıp dinlenmesi gerekmektedir. Katılma hakkı olan gerçek veya tüzel kişinin şikâyet hakkının da olduğu, diğer bir deyişle katılma hakkının şikâyet hakkını da içerdiği hususunda hiçbir kuşku yoktur.
5271 sayılı CMK"nun mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen "Mağdur ile şikâyetçinin hakları" başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;
"Kovuşturma evresinde;
1. Duruşmadan haberdar edilme,
2. Kamu davasına katılma,
3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,
4. Tanıkların davetini isteme,
5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,
6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma" şeklinde olup buna göre mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır.
Anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, duruşmadan haberdar edilme kanun koyucu tarafından, mağdur ve şikâyetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mağdur ve şikâyetçiye veya vekillerine usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmadan "duruşmadan haberdar edilme" hakkının kullandırıldığından bahsetmek mümkün değildir. CMK"nın 234. maddesi uyarınca bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırılık oluşturacaktır.
5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 326. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
"Yargıtaydan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme, ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir..." şeklinde düzenlenmiş, böylece bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak olan mahkemenin ilgililerden bozmaya karşı diyeceklerini soracağı hüküm altına alınmıştır. Bu bakımdan bozma kararı sonrası yeniden başlayacak olan yargılamadan ilgililerin haberdar edilmeleri gerekmektedir.
5271 sayılı CMK"nın kanun yollarına başvurma hakkını düzenleyen 260. maddesinin birinci fıkrası ise;
"(1) Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır." şeklinde olup buna göre; duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK"nın 260. maddesi uyarınca "katılma isteği karara bağlanmamış olan" sıfatı ile temyizi incelenecek, ancak katılma hakkının kanundan doğmuş olması hâlinde CMK"nın 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyebilecektir.
Konumuzla ilgisi bakımından temyiz talebi ve süresi ile bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkemenin hak ve mecburiyetleri üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.
5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nın 310. maddesi;
"Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir.
Hükmün tefhimi sanığın yokluğunda olmuşsa bu süre tebliğ tarihinden başlar..."
Şeklindedir.
Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davasının açılmış olması gerekir. Temyiz davasının açılabilmesi için de aranan iki şart birlikte gerçekleşmelidir. Bunlardan ilki süre, ikincisi ise istek şartıdır.
Anılan maddede temyiz süresinin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhimi ile, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğle başlayacağı, bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye veya bir başka yer mahkemesine verilecek dilekçe ile ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla temyiz talebinin gerçekleştirilebileceği, bu takdirde beyanın tutanağa geçirilerek hâkime onaylatılacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü gibi temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir mecburiyet olup 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların Açıklanması ve Tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; “Koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur.” hükmüne yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerince tereddüte mahal bırakmayacak şekilde sürdürülen uygulamalara göre; yoklukta kurulan hükmün temyiz hakkı olanlara usulüne uygun tebliğ edilmediği hâllerde temyiz süresi işlemeye başlamayacağından, öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu kabul edilmektedir. Temyiz etme ihtimali tüketilmeden temyiz incelemesi yapılamayacağı, inceleme yapılıp onama kararı verilmesi hâlinde temyiz edilme ihtimali bulunduğundan hükmün kesinleşmesinden söz edilemeyeceği, onama kararının kendisine bağlanan hukuki sonucu doğuramayacağı, bu hâliyle de hukuki değer ifade etmeyeceği gözetilmelidir.
Bu bilgiler ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
5846 sayılı Kanunun 75. maddesinde yer alan düzenlemeler uyarınca; kanun ve tüzük hükümlerine göre belirlenen alanlarda kurulmuş olan ve birliğe kayıtlı eser ve/veya bağlantılı hak sahiplerinin haklarının takibi ile kamu kurum ve kuruluşları, gerçek kişiler ve özel hukuk tüzel kişileriyle ilişkilerde üyelerinin devrettikleri haklar çerçevesinde üyelerini temsiline yetkili olan meslek birliklerinin, üyesi bulunan eser ve/veya bağlantılı hak sahipleri adına, eser ve/veya bağlantılı hak sahiplerinin devrettikleri haklar çerçevesinde şikâyetçi olma ve açılan kamu davalarına üyelerini temsilen katılma hakları bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Uluslararası sözleşmeler ve Anayasa ile güvence altına alınan hak arama hürriyetinin sağlanması amacına uygun olarak CMK"nın 234. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, sanık hakkında açılan kamu davasına katılma talebinde bulunan Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (...) duruşmalardan haberdar edilmesi zorunluluğunun bulunduğu, bu zorunluluğun hüküm verilinceye kadar yerine getirilmemesi durumunda ise CMK"nın 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan anılan meslek birliğine gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği, ancak somut olayda İzmir Cumhuriyet Başsavcılığınca 12.11.2011 tarihinde meslek birliklerine bildirim yapılması amacıyla Kültür ve Turizm Bakanlığına müzekkere tanzim edilmesine rağmen 6 aylık şikâyet süresinin bitimi beklenmeden aynı gün iddianame tanzim edildiği, 12.11.2011 tarihli iddianamenin Yerel Mahkemece 21.11.2011 tarihinde kabulüne karar verildiği, meslek birliğinin vekili aracılığıyla 6 aylık şikâyet süresi içerisinde ve kovuşturma aşaması başladıktan sonra 26.03.2012 tarihinde şikâyet ve katılma talebini içerir dilekçesini ibraz ettiği, bu dilekçenin kovuşturma aşamasında sunulup katılma talebi içerdiği anlaşıldığından;
Dilekçenin, iddianamenin tanzim edildiği gün bildirime ilişkin müzekkere tanzim eden Cumhuriyet Başsavcılığına hitaben düzenlenmesinin ve meslek birliğine duruşma günü bildirilerek katılma hususunda ayrıca yapılan ihtara rağmen cevap verilmeyip duruşmalara katılmamasının sonucu değiştirmeyeceği, Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (...) 26.03.2012 havale tarihli şikâyet ve katılma talepli dilekçesi, iddianame tanzim edilerek kovuşturma aşamasına geçildikten sonra ve 09.05.2013 tarihli ve 385-274 sayılı hükümden önce mahkemeye ulaşmasına rağmen, katılma istemi hususunda bir değerlendirme yapılmayan ve gerekçeli karar tebliğ edilmeyen şikâyetçi ... vekilinin, sanığın temyizi nedeniyle hükmün bozulması sonrasında duruşmalara çağrılmadığı ve katılma talebine ilişkin olumlu ya da olumsuz bir karar verilmediği belirlendiğinden, bozma ilamı sonrasında duruşmalardan haberdar edilmesi gereken, temyiz aşamasına kadar bu hakkı kullandırılmayan ve haklarını korumanın başka bir yolu da bulunmayan şikâyetçi meslek birliğinin (...) kamu davasına katılma konusundaki hakkını kullanabilmesi amacıyla Ceza Genel Kurulunca öncelikle tevdi kararı verilmek suretiyle, gerekçeli kararın ... vekiline tebliğinin sağlanarak temyiz süresinin başlatılması, kararın ... vekili tarafından temyiz edilmemesi durumunda, dosyanın Ceza Genel Kurulunca işin esası bakımından incelenerek sonuçlandırılması; ... vekili tarafından temyiz edilmesi durumunda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca tebliğname düzenlenmesi sağlanıp temyiz istemlerinin birlikte ve tek seferde incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir.
Bu itibarla, İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesinin 06.11.2017 tarihli ve 191-256 sayılı kararının ... vekiline tebliğinin sağlanması, ... vekilinin temyiz talebinde bulunması hâlinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi durumunda tüm temyiz istemlerinin birlikte ilgili dairesince yapılması, temyiz talebinde bulunulmaması hâlinde ise dosyanın mevcut uyuşmazlıkların incelenmesi için doğrudan Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmek üzere dosyanın Yerel Mahkemeye tevdi edilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
İzmir 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Ceza Mahkemesince verilen 06.11.2017 tarihli ve 191-256 sayılı kararın Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliğinin (...) vekiline tebliğinin sağlanması, ... vekilinin temyiz talebinde bulunması hâlinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesinden sonra, tüm temyiz istemlerinin birlikte değerlendirilmesi için ilgili dairesine, temyiz talebinde bulunulmaması hâlinde ise dosyanın mevcut uyuşmazlıkların incelenmesi için doğrudan Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmek üzere dosyanın Yerel Mahkemeye TEVDİ EDİLMESİNE, 14.05.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.