8. Hukuk Dairesi 2011/7439 E. , 2012/4879 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Zilyetliğin Tespiti
... ile Hazine, ..., ... ve ... aralarındaki zilyetliğin tespiti davasının kabulüne dair ...2. Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 08.09.2011 gün ve 681/938 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davalılar Hazine vekili, ... vekili ve ... vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR
Davacı vekili, dava dilekçesinde mevki ve sınırları gösterilen taşınmaz bölümünün uzun yıllar müvekkilinin tasarrufu altında bulunduğunu, kadastro paftasında köy boşluğu olarak geçen taşınmaz üzerinde değişik türde dikili ağaçları olduğunu, taşınmazın ... tarafından yapılan kamulaştırma alanında kaldığını, kamulaştırma nedeniyle taşınmaza elatıldığı tarihe kadar vekil edeni lehine zilyetlikle kazanma koşullarının gerçekleştiğini açıklayarak, taşınmaz zilyetliğinin vekil edeni adına tespitine, muhdesat bedellerinin Vakıflar İdaresine verilmesinin engellenmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı Hazine vekili, taşınmazın köy boşluğu olduğunu, zilyetlikle kazanılmasının mümkün bulunmadığını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı ... vekili, taşınmazın vakıf malı olduğunu, zilyetlikle kazanılmasının mümkün bulunmadığını, DSİ tarafından taşınmazın kamulaştırıldığını ve zilyet olarak Vakıflar Genel Müdürlüğünün gösterildiğini, Vakıflar İdaresinin izni dışında ev yapan ve ağaç diken işgalcilerin muhdesat üzerinde hak talebinde bulunulamayacağını açıklayarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı ... vekili, kurum aleyhine dava açılamasının yersiz olduğunu açıklayarak davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini savunmuştur.
Davalı köy yargılama oturumlarında temsil olunmamıştır.
Mahkemece, önceki kararda ... ve ... aleyhine açılan davanın reddine, davacının Hazine ve köy aleyhine açılan davanın kabulüne teknik bilirkişi raporunda gösterilen taşınmaz bölümünün zilyetliğinin davacı adına tespitine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiş, Dairece, ilgisi nedeniyle Vakıflar İdaresi ve DSİ Genel Müdürlüğünün yasal hasım niteliğinde olması nedeniyle husumet yönüyle davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğu, ayrıca DSİ tarafından yapılan kamulaştırmaya ilişkin harita ve belgeler ile Mustafa Paşa Vakfına ait vakfiyenin istenilerek uzman bilirkişiler aracılığı ile uygulanarak taşınmazın niteliğinin belirlenmesi gerektiğine işaret edilerek bozma sevk edilmiştir. Mahkemece, bozmaya uyularak davanın kabulüne, teknik bilirkişi raporunda gösterilen 320,92 m2 yerin zilyetliğinin davacı adına tespitine, davacı tarafça yatırılan 32.15 TL harcın istek halinde iadesine, 1100 TL vekalet ücretinin davalılardan tahsiline karar verilmiştir. Hüküm, davalılar Hazine, ..., ... vekilleri tarafından temyiz edilmiştir.
Toplanan deliller ve dosya kapsamından; dava konusu taşınmaz bölümünün 1954 yılında yapılan kadastro sırasında köy boşluğu olarak tespit dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır. Mahkemece kazanma koşullarının oluştuğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiş ise de, ulaşılan sonuç dosya kapsamına uygun bulunmamaktadır. Şöyle ki, Vakıflar Genel Müdürlüğünün karşılık yazısında, dava konusu taşınmazın bulunduğu Şibli Köyü’nün 1047 (miladi 1638) yılına ait Mustafa Paşa Vakfiyesi kapsamında kaldığı ve vakfın mazbut vakıflardan olduğu bildirilmiştir. Teknik bilirkişi krokili raporunda taşınmazın Eylül 1941 tarih 24 sayılı vakıf tapusu sınırları içerisinde kaldığını açıklamıştır. Dava konusu taşınmaz bölümünün mazbut vakıflardan Mustafa Paşa Vakfiyesi kapsamında kaldığı ve dayanak tapu kaydının sınırlar itibari ile dava konusu yeri kapsadığı belirlendiğine göre artık böyle bir yerin olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla kazanılması mümkün değildir. TMK.nun 713/1.maddesine dayalı tescil davalarında diğer koşulların yanında dava konusu yerin zilyetlikle kazanılabilen ve özel mülkiyete konu edilebilen yerlerden olması gerekmektedir. Taşınmazın vakfiye kapsamında kaldığının belirlenmesi karşısında kanunda öngörülen bu koşulun varlığından söz edilmez. Mahkemece, taşınmazın nitelik itibari ile kazanılması mümkün olmayan yerlerden olması nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken; delillerin değerlendirmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Bundan ayrı; dava konusu taşınmaz bölümü kadastro çalışmaları sırasında köy boşluğu olarak tespit dışı bırakılan yerlerden olduğuna göre 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 713/3.fıkrası uyarınca Hazine ve ilgili kamu tüzel kişileri davada kanuni hasım durumunda bulunmaktadırlar. Bu tür davalarda davanın olumlu ve olumsuz sonuçlanması önemli olmayıp, başvuru ve alınan peşin harcın davacı üzerinde bırakılmasına, eksik harcın davacıdan alınmasına, yapılan tüm yargılama giderlerinin ise davacı üzerinde bırakılmasına karar verilir. Yargıtay 1 ve 8. Hukuk Daireleri ve HGK.nun uygulamaları bu yöndedir. Öyle ise, kanuni hasım durumunda bulunan davalı ve davalılar harç ve yargılama giderleri ile sorumlu tutulamazlar. Davanın kabulü halinde dahi davacı yararına aynı zamanda vekâlet ücretine de hükmedilemez.
Davalılar Hazine, ... vekili ile ... vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK.nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla HUMK.nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK.nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK.nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunabileceğine ve 108,40 TL toplam harcın istek halinde temyiz eden Vakıflar Genel Müdürlüğüne iadesine 28.05.2012 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Dava, sulama kanalı kamulaştırma alanında kalan taşınmazın mülkiyetinin davacıya ait olduğunun tespiti isteğine ilişkindir. (TMK.m. 713/1, 3402 s. K.K. m.14)
Davanın kabulüne ilişkin hükmün, davalılar Hazine ve DSİ vekilleri ile ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yüksek Daire çoğunluğunca; “…taşınmazın Eylül 1941 tarih ve 24 sıra nolu Vakıf Tapusunun sınırları içerisinde kaldığı, Mazbut Mustafa Paşa Vakfına ait olup, vakfiye içerisinde yer aldığı, tapu kaydının sınırları itibariyle dava konusu yere uyduğu belirlendiğine göre böyle bir taşınmazın olağanüstü zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla kazanılmasının mümkün bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine …” karar verilmesi gerektiği görüşü ile bozma sevk edilmiştir. Değerli çoğunluğun bu yöndeki görüşüne katılma olanağı bulunmamaktadır.
5737 sayılı Yeni Vakıflar Kanununun tanımlar başlığını taşıyan 3. maddesinde; Mazbut Vakıf : Bu kanun uyarınca Genel Müdürlükçe yönetilecek ve temsil edilecek vakıflar ile mülga 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin yürürlük tarihinden önce kurulmuş ve 7262 sayılı Vakıflar Kanunu gereğince Vakıflar Genel Müdürlüğünce yönetilen vakıflar “ olarak tanımlanmıştır. Bu tür vakıfların öncesi mülhak vakıf olarak bilinmektedir. Yöneticisi kalmayan ve on yıl süreyle yöneticisiz kalan vakıflar, kanun gereği mazbut vakıf niteliğini kazanmakta olup Vakıflar Genel Müdürlüğünce idare edilmektedirler.
Vakıflar Genel Müdürlüğünün dayandığı 15.09.1941 tarih, 4 sıra nolu tapu kaydının senetsizden oluştuğu ve gittisinin bulunmadığı, malikinin T.C Evladi Ekber Mütevellisi ...oğlu ... olduğu anlaşılmıştır. Tapu kaydının cinsi hanesinde ise, Mustafa Paşa Vakfından sulu veya susuz tarla ibaresi yazılıdır. Yapılan keşifte, bu tapu kaydının uygulandığı, dava konusu taşınmaza göre sınırların yaklaşık 2-3 ve 5-10 km uzakta bulundukları açıklanmıştır. Dava konusu yerin 1954 yılında yapılan tapulama çalışmaları sırasında köy boşluğu olarak tespit dışı bırakıldığı anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında taşınmazın köy yerleşim alanı içinde kaldığı görülmektedir. ... Paşa Vakfına ait Vakfiye ise, 1047 tarihlidir.
Dava konusu yerin biçimsel olarak, Vakıflar Genel Müdürlüğünün dayandığı tapu kaydı ile Vakfiye kapsamında kaldığı belirlenmiş olabilir. Öncelikle taşınmazın vakıf malı olup olmadığının saptanması gerekir. Görüldüğü gibi tapu kaydı ile Vakfiyenin sınırları oldukça geniş olup her türlü nitelikteki taşınmazın bu sınırlar içinde kaldığı konusunda duraksamamak gerekir. Bu nedenle öncelikle, Vakfiyenin niteliğiyle taşınmazın vakıf malı olup olmadığı konusunun araştırılıp belirlenmesi zorunludur. Vakfın niteliğinin belirlenmesi için dosyanın tomarı ile birlikte Vakıflar konusunda uzman (akademisyen) bir bilirkişiye tevdi edilmek suretiyle vakfın niteliği konusunda rapor alınması gerekmektedir. Bir taşınmazın Vakfiyenin ya da dayanılan tapu kaydının genel sınırları içerisinde kalması ilke olarak o taşınmazın vakıf malı olduğunu göstermez. Aynı zamanda vakfedilen mallar arasında çekişmeli taşınmaz malın bulunup bulunmadığının da belirlenmesi gerekir. Örneğin; ..oğlu ... Bey oğlu Piri...Paşa Vakfı, kısaca Ramazan oğlu Vakfı; Kızıldağ Yaylası ile Kozan ve çevresini kapsadığı, içerisinde birçok köy ve ilçe ile Adana İlinin önemli bir kısmını kapsadığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Bu vakıf ile ilgili Yargıtay’a yansıyan tüm dosyalarda taşınmazın vakıf sınırları içerisinde kalması yeterli olmayıp o taşınmazın aynı zamanda vakfedilen mallar arasında yer alıp almadığının ve vakıf malı olup olmadığının da belirlenmesi gerektiği vurgulanmıştır.
2000/8702 – 8953, HGK 6.2.2008 gün ve 2008/1-73, 2008/112 ve 11.12.2002 gün, 2002/1-1024 Esas-2002/1053 sayılı kararları) Vakıfla ilgili bu hususlar açıklığa kavuşturulduktan sonra kazanmayı sağlayan zilyetlikle taşınmaz edinme koşullarının oluşup, oluşmadığı saptanmalı ve değerlendirilmelidir.
Saptanan bu somut ve hukuki olgular karşısında, yukarıda belirtilen açıklamalar doğrultusunda gerekli araştırma ve incelemenin yapılması gerektiği görüşü ile araştırmaya yönelik bozmaya sevk edilmesi gerekirken davayı reddet şeklinde gerçekleşen ve kesin bozmayı öngören Sayın çoğunluğun görüşlerine açıklanan nedenlerle katılmıyorum.