Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/182
Karar No: 2020/204
Karar Tarihi: 14.05.2020

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/182 Esas 2020/204 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/182 E.  ,  2020/204 K.

    "İçtihat Metni"

    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 1077-969

    Nitelikli yağma suçundan sanık ...’ın TCK’nın 149/1-d-h, 62, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin Ankara Batı 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.02.2017 tarihli ve 8-49 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesince 05.05.2017 tarih ve 1077-969 sayı ile istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş bu kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 31.01.2018 tarih ve 3358-548 sayı ile eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 27.02.2018 tarih ve 2017/43753 sayı ile;
    "...Bölge Adliye Mahkemesi kararlarına karşı yapılan temyiz itirazlarında maddi vakıanın incelenemeyeceği," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.03.2018 tarih ve 1288-2388 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesinin verdiği esastan ret kararına karşı yapılan temyiz itirazında Özel Dairece maddi vakıanın incelenip incelenemeyeceği,
    2- Olay anını gösteren güvenlik kamera kayıtlarının araştırılması yönünden eksik incelemeyle,
    3- Başkaca delillerle desteklenmeyen katılan beyanlarına hangi nedenlerle üstünlük tanındığı ve yağma suçuna ilişkin kanıtların nelerden ibaret olduğuna yönelik yetersiz gerekçeyle,
    Hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Sanık hakkında, mağdur ..."in kasiyer olarak çalıştığı ... sayılı yerde faaliyet gösteren A101 isimli markete 26.12.2016 tarihinde saat 19.00 sıralarında geldiği, mağdura keklerin hangi reyonda olduğunu sorduğu, aldığı yiyeceklerle boş olan kasaya gittiği, elindekilerin ücretini ödediği sırada mağdurun yazar kasayı açmasını fırsat bilip çekmecedeki 1.807 TL’yi alarak kaçtığı iddiasıyla kamu davası açıldığı,
    26.12.2016 tarihli görgü ve tespit tutanağından; suça konu markete gidildiğinde içerisinin normal düzende olduğu, kasada yapılan sayımda 1.807 TL"nin eksik olduğunun tespit edildiği,
    27.12.2016 tarihli olay yeri inceleme raporundan; olayın meydana geldiği yer ile fail tarafından alınan kekler üzerinde parmak izlerinin bulunduğunun tespit edildiği,
    28.12.2016 tarihli kolluk tutanağından; çalıntı olduğu bildirilen ve Hacı Bayram Mahallesi Uzunyol Sokakta park hâlinde bulunan 34 NN 8300 plaka sayılı aracın sürücü koltuğunda oturup polis memurlarını görünce kaçmaya çalışan sanığın kolluk görevlilerince yakalanarak asayiş ekiplerine teslim edildiği,
    28.12.2016 tarihli kolluk tutanağından; sanığın kullandığı çalıntı aracın Fatih Mahallesi Sinan Sokakta yağmalandığının bildirilmesi üzerine Sincan ilçesinde meydana gelen olaylardaki kamera kayıtlarının kontrol edildiği, sanığın aralarında A101 isimli marketin de bulunduğu toplam dört iş yerinde gerçekleştirilen yağma eylemlerinin faili olabileceğinin değerlendirildiği,
    28.12.2016 tarihli canlı teşhis tutanağından; mağdur ...’in birden çok kişi arasından sanığı teşhis ettiği,
    29.12.2016 tarihli uzmanlık raporundan; olay yerinden alınan parmak izlerinin sanığa ait olduğunun belirlendiği,
    Dosya içerisindeki CD"de bulunan görüntülerin Yargıtay Ceza Genel Kurulunca incelenmesinde; sanığın söz konusu parayı yazar kasadan alma anını gösteren kayıtların mevcut olduğunun tespit edildiği,
    Yerel Mahkemece yapılan yargılamada “Sanık ..."ın 26.12.2016 tarihinde saat 19.00 sıralarında müşteri gibi iş yerine gelerek kasaya yöneldiği, müşteki ..."in para üstü için kasayı açtığı sırada bundan istifade ederek elini uzatıp sonradan müşteki ... tarafından net olarak belirtildiği üzere 1.807 TL’yi aldığı, müşteki..."in sanığın parayı almasını engellemek için direndiği, kasayı kapatmaya çalıştığı, sanığın müşteki..."i hırpalayıp müştekinin anlık duraksamasından yararlanarak kaçtığı, müşteki..."in arkasından koştuğu, ancak yetişemediği, iş yerine geri döndüğünde bayıldığı, ancak darp ve cebre ilişkin herhangi bir rapor almadığı anlaşılmıştır. Güvenlik kamerasına ilişkin 29.12.2016 tarihli CD izleme kolluk tutanağı, sanığın müşteri gibi gelerek reyonlarda gezip kasanın etrafı boşalınca kasaya yöneldiğini doğrulamaktadır. Olayın genel anlatımı ise 26.12.2016 tarihli söz konusu olaya ilişkin kolluk tarafından tutulan müracaat ve görgü tespit tutanağıyla uyuşmaktadır. Sanık her ne kadar 29.12.2016 tarihli Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından yapılan sorgusunda atılı suçu kendisinin işlemediğine, kendisi markete giderken binanın yanından geçip koşarak kaçtığını beyan etse de CD izleme tutanağı ve 29.12.2016 tarihli olay yerinden alınan parmak iziyle sanık ..."ın parmak izinin eşleştiğini beyan eden uzmanlık raporu ile söz konusu beyanın gerçekle bağdaşmadığının kanıtlandığı görülmektedir. Sanık ... 21.02.2017 tarihindeki duruşmada ‘...Aldığı ürünün ücretini ödemek için kasaya gittiğimde parayı verdim, paranın üstünü vermek için kasa açıldığında kasada çok miktarda para görünce şeytana uydum, parayı aldım, kaçtım...’ diyerek üzerine atılı suçu işlediğini kabul etmiştir. Sanık her ne kadar parayı alıp kaçtığını beyan etmiş ise de müşteki..."in Mahkememizce alınan beyanında ‘...Elini kasaya attı, ben kasayı ittim, bu sırada beni itekledi, kolunun iç tarafında bıçak vardı, ben o bıçağı görünce bıraktım...’ şeklindeki beyanı dikkate alındığında sanığın kasadan parayı müştekiye yönelik olarak cebir kullanmak suretiyle aldığının anlaşıldığı ve bu suretle eylemin yağma suçunu oluşturduğu,” şeklindeki gerekçeyle sanığın iş yerinden gece vakti yağma suçundan 10 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, bu hükmün sanık müdafisi tarafından sanığın ilk celse beyanda bulunmak istememesi üzerine önce şikâyetçinin dinlenmesi, onun da kasadan para alınması nedeniyle sorumlu tutulmaktan korkarak paranın zorla alındığını söylemiş olabileceğinin gözetilerek şüpheden sanığın yararlandırılması gerektiği, sanığın olay yerinde parmak izinin ve olayı gören tanığın bulunmaması, sanığın samimi savunmasına itibar edilmeyip sadece şikâyetçinin beyanlarıyla hiçbir kanıt tartışılmadan hüküm kurulması, sanığa zararı gidermesi için süre verilmemesi nedenleriyle istinaf edildiği, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesince "Yapılan yargılamaya, karar yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonucunda oluşan takdirine suçun sübut ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, cezayı belirleme gerekçelerinin nitelik ve derecesine, mahkemenin takdirine göre verilen hükümde yukarıda belirtilen husus dışında bir isabetsizlik görülmediği" gerekçesiyle söz konusu başvurunun esastan reddedildiği, bu hüküm de sanık müdafisi tarafından "Ceza Muhakemeleri Kanunu 217 maddesi ‘Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir’ şeklinde düzenlenmiştir. Somut olayda dosya içeriğinde bulunan CD izlenilmeden hüküm kurulmuş olup istinaf başvurumuz gerekçesiz bir kararla hukuka aykırı olarak reddedilmiştir. Zira kararın bir cümleden ibaret matbu ifadesinde ‘Karar, yerinde gösterilen ve değerlendirilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonucunda oluşan takdirine, suçun sübut ve niteliğine uygun kabul ve uygulamasına, cezayı belirleme gerekçelerinin nitelik ve derecesine, Mahkemenin takdirine göre verilen hükümde isabetsizlik bulunmamasına göre, istinaf başvurusunun esastan reddine,’ karar verilmiştir.
    Karar gerekçesiz olup bozmayı gerektirir. İstinaf taleplerimiz ayrı ayrı ret gerekçelerinin belirtilmesi gerektiği gibi huzurda tartışılmayan bir delil gerekçe gösterilerek verilen ilk derece Mahkemesi kararının, hukuka aykırı olduğu gözetilerek duruşmalı inceleme yapılması gerekmektedir.
    Bir diğer husus ise sanığın sorgusu yapılmadan müştekinin dinlenilmiş olması nedeniyle, sanık müdafi olarak beyanlarını bilmediğimizden soru sorma hakkının kullanılması kısıtlanarak savunma hakkının tam ve etkili kullanılamamasıdır. Bu itibarla yeniden yargılama yapılması gerekmektedir.
    Müvekkilimin ikinci celse yaptığı savunmada, hangi kasıt ile hareket ettiğine yönelik beyan ve olay anlatımı bulunmaktadır. Müvekkilin beyanlarına itibar edilmemesini gerektirir maddi deliller mevcut değilken, nitelikli yağma suçundan ceza tayini ile yargının hataya düşmemesi gerekir.
    Yağma suçunda ilk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır. Bu itibarla dosya içerisinde bulunan CD incelendiğinde suçun yağma suçuna vücut vermediği anlaşılmaktadır.
    Mahkeme kararının gerekçesi incelendiğinde ‘Elini kasaya attı, ben kasayı ittim, bu sırada beni itekledi, kolunun içerisinde bıçak vardı, ben o bıçağı görünce bıraktım’ şeklindeki beyanı dikkate alındığında eylemin müştekiye yönelik cebir kullanmak suretiyle gerçekleştirildiğinin anlaşıldığı ve yağma suçunun oluştuğu kanaatine varılmıştır.’ denilmektedir. Ancak CD görüntüsünde şahsın anlık bir refleks ile elini çektiği ve uzaklaştığı görülmektedir. Müştekiye yönelik bir fiili mevcut değildir. Müştekiye yönelik itekleme mevcut değildir. Müvekkilin kolunun içerisinde bıçak mevcut değildir.
    Sanığın cebir kullanma kast ve iradesi bulunmamaktadır. İlk önce almayı gerçekleştirmek için cebir ve tehdit yoktur. Kasanın içeresinden elini kurtarmaya çalıştığı bir anlık hareket ile yağma suçunun oluşmasına yeterli icbar söz konusu değildir. İcbarın belli bir yoğunluğa ulaşması ve sanığın bunu istediği hususunda tereddüde düşülmemesi gerekir.
    Öte yandan müvekkil ceza tehdidi ile karşı karşıya olması nedeniyle zararı gidermek istediğini beyan etmesine karşın süre verilmediği gibi talebin reddine dair bir karar kurulmamıştır.
    Son olarak müvekkilin yağma suçunu işlediğine dair somut, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil bulunmamaktadır. Bu itibarla sanığın yağma kast ve iradesi olmadığı yönündeki savunmasının aksini gösteren deliller bulunmaması,” nedenleriyle temyiz edilmiştir.
    Dosyayı inceleyen 6. Ceza Dairesince;
    “...Soruşturmanın sonuçlarını içeren tutanaklar, belgeler ve sanık ... savunmanının duruşmalı inceleme sırasında ileri sürdüğü savunma doğrultusunda yapılan değerlendirilmede;
    Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
    Ancak;
    ...Dairemizce incelenen dosya içerisindeki CD"de olay anına kadar görüntülerin bulunduğu ancak olay anıyla ilgili görüntülerin ise bulunmadığı, anlaşılmakla; var ise olay anını gösteren güvenlik kamera kayıtları getirtilip duruşmada izlenerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, başkaca bir delille desteklenmeyen yakınanın anlatımlarına da hangi nedenlerle üstünlük tanındığı ve somut olayda sanığın para almak için yağma boyutuna varacak biçimde cebir veya tehditte bulunduğuna ilişkin kanıtların nelerden ibaret bulunduğu denetime olanak verecek şekilde karar yerinde açıklanıp tartışılmadan, eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Mağdur ... 28.12.2016 tarihinde Kollukta; çalıştığı A101 isimli markete 26.12.2016 tarihinde saat 19.00 sıralarında 25-30 yaşlarında, kirli sakallı, 170-172 cm boyunda, siyah bere ve mont giymiş bir şahsın müşteri olarak geldiğini, kasayı açtığında söz konusu şahsın aniden elini uzatarak çekmecede bulunan 1.807 TL parayı aldığını, müdahale etmek istediğinde kendisini hırpaladığını, sol kolunun içerisinde bıçak gördüğü şahsı arkasından koşmasına rağmen yakalayamadığını,
    Mahkemede; olay günü markete gelen sanığın kendisine keklerin yerini sorduğunu, müşterilerin gitmesini bekledikten sonra kasaya geçip kendisini çağırdığını, keklerin barkodlarını okuttuktan sonra elindeki parayı gösterip “Ben bununla başka ne alabilirim?” diye sorduğunu, ardından elini kasaya attığını, kasayı ittirmesine rağmen sanığın kendisini itekleyip paraları aldığını, kolunun iç tarafındaki bıçağı görünce bıraktığı sanığın kasadan paraları alıp kaçtığını, kurumun parasının ödenmesi hâlinde şikâyetçi olmadığını, davaya katılma talebinin bulunmadığını,
    Mağdur ... Mahkemede; A101 marketler zincirinin bölge müdürü olarak çalıştığını, 1.807 TL olan zararlarının ödenmediğini, şikâyetlerinden vazgeçtiklerini, katılma taleplerinin bulunmadığını,
    Sanığın babası tanık Müslüm Ceylan tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkının hatırlatıldığı Mahkemede; oğlunun uyuşturucu bağımlısı olduğunu, hastaneye yatırılması için savcılığa müracaat ettiğini ancak hastanede yer olmadığı için ilaç verdiklerini, bir kere kullandığı ilacın oğluna faydasının olmadığını,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... Kollukta; 28.12.2016 tarihinde polislerin kendisini Altındağ’da yakaladıklarını, araması olduğundan amcasının oğlu Niyazi Ceylan’ın kimlik bilgilerini verdiğini,
    Tutuklama talebiyle sevk edildiği Ankara Batı 2. Sulh Ceza Hakimliğinde; marketten hırsızlık değil alışveriş yaptığını, olay esnasında yanından bir kişinin koşarak kaçtığını gördüğünü,
    Mahkemede; olayı kendisinin gerçekleştirdiğini, ancak kasiyer bayanı tartaklamadığını, parayı bıçak zoruyla almadığını, montunun düğmesinin çıtçıtının parlamış olabileceğini, olay günü esrar içtiğini, karnının acıktığını, cebindeki 1-2 TL ile bisküvi almak için A101 isimli markete girdiğini, kasiyerin kasayı açması üzerine o miktarda parayı görünce dayanamadığını, şeytana uyup parayı alarak kaçtığını,
    Savunmuştur.
    Uyuşmazlık konularının birlikte incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
    07.10.2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete"de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
    İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun"un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
    Maddi sorunun incelenmesinin kapsamına göre istinaf geniş anlamda istinaf ve dar anlamda istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Klasik istinaf da denilen geniş anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmakta iken dar anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmaz yalnızca gerekli görülen hususlarda öğrenme muhakemesi yapılmak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tespitler kontrol edilir. Günümüzde genel eğilimin dar anlamda istinaftan yana olduğu görülmektedir. 5271 sayılı CMK"nın 282. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin dinlenmesine ve keşfin yapılmasına karar vereceğinden, CMK"nın dar anlamda istinafı kabul ettiği söylenebilir.
    1412 sayılı CMUK"da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK"da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
    Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itirazda da hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
    Temyiz ise, kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu"nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlığa hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakar. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden hukuki derece yoludur.
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi için istinaf davasının konusu, bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararları düzenleyen CMK"nın 280 ile bu kararlara karşı temyiz kanun yolunu düzenleyen aynı Kanun"un 286. ve devamı maddelerinin birlikte değerlendirilerek, kanun koyucunun bu düzenlemelerle neyi amaçladığının irdelenmesi gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK"nın, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesinin inceleme tarihinde yürürlükte olan "Bölge adliye mahkemesinde inceleme ve kovuşturma" başlıklı 280. maddesi;
    "(1) Bölge adliye mahkemesi, dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra;
    a) İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine, 303 üncü maddenin birinci fıkrasının (c), (e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
    b) İlk derece mahkemesinin kararında 289 uncu maddede belirtilen bir hukuka aykırılık nedeninin bulunması hâlinde hükmün bozulmasına ve dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere hükmü bozulan ilk derece mahkemesine veya kendi yargı çevresinde uygun göreceği diğer bir ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
    c) Diğer hâllerde, gerekli tedbirleri aldıktan sonra davanın yeniden görülmesine ve duruşma hazırlığı işlemlerine başlanmasına,
    Karar verir.
    (2) (Ek: 18/6/2014-6545/77 md.) Duruşma sonunda bölge adliye mahkemesi istinaf başvurusunu esastan reddeder veya ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kurar." şeklinde iken; 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 15. maddesiyle, birinci fıkranın (a) bendinde yer alan “(c)” ibaresi “(a), (c), (d)” şeklinde değiştirilmiş, fıkraya (a) bendinden sonra gelmek üzere aşağıdaki bentler eklenmiş, mevcut (b) ve (c) bentleri, (d) ve (e) bentleri olarak teselsül ettirilmiş ve maddeye aşağıdaki fıkra eklenmiştir.
    “b) Cumhuriyet savcısının istinaf yoluna başvurma nedenine uygun olarak mahkumiyete konu suç için kanunda yazılı cezanın en alt derecesinin uygulanmasını uygun görmesi hâlinde, hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,
    c) Olayın daha fazla araştırılmasına ihtiyaç duyulmadan davanın reddine karar verilmesi veya güvenlik tedbirlerine ilişkin hatalı kararın düzeltilmesi gereken hâllerde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,"
    "(3) Birinci ve ikinci fıkra uyarınca verilen kararların sanık lehine olması hâlinde, bu hususların istinaf isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da istinaf isteminde bulunmuşçasına verilen kararlardan yararlanırlar.”
    08.03.2018 tarihinde yürürlüğe giren 7079 sayılı Kanun"un 92. maddesiyle maddenin birinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “maddede” ibaresi “maddenin birinci fıkrasının (g) ve (h) bentleri hariç diğer bentlerinde” şeklinde değiştirilerek madde son hâlini almıştır.
    Görüldüğü üzere; 5271 sayılı CMK"nın 280. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında, bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin dosyayı ve dosyayla birlikte sunulmuş olan delilleri inceledikten sonra verebileceği kararlar "istinaf başvurusunun esastan reddine", "düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine", "hükmün bozulmasına" ve "davanın yeniden görülmesine" olarak sayılmış, davanın yeniden görülmesi kararını veren bölge adliye mahkemesi ceza dairesinin duruşma sonunda ya istinaf başvurusunu esastan reddedeceği ya da ilk derece mahkemesi hükmünü kaldırarak yeniden hüküm kuracağı belirtilmiştir. Bu kararlardan hangilerinin temyiz edilemeyecekleri, hangilerinin ise temyiz kanun yoluna tabi oldukları aynı Kanun"un 286. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında ayrı ayrı sayılmıştır.
    5271 sayılı CMK"nın "Temyiz" başlıklı 286. maddesi;
    “(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
    (2) Ancak;
    a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
    b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
    c) Sulh ceza mahkemesinin görevine giren suçlarla ilgili olarak ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
    d) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin suç niteliğini değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
    e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarını değiştirmeyen bölge adliye mahkemesi kararları,
    f) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları ile istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
    g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine veya istinaf başvurusunun reddine dair kararlar,
    h) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
    Temyiz edilemez.” şeklinde düzenlenmiş iken;
    28.06.2014 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 78. maddesiyle ikinci fıkranın (d) bendinde yer alan "suç niteliğini değiştirmeyen" ibaresi "her türlü" şeklinde değiştirilmiş; (f) bendinde yer alan "bölge adliye mahkemesince verilen beraat kararları ile" ibaresi metinden çıkarılmış, aynı fıkranın (c), (e) ve (g) bentleri ise;
    “c) İlk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adli para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,”
    “e) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,”
    “g) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar” şeklinde değiştirilmiştir.
    Bu değişiklikler sonrasında, CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi “Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları”, aynı fıkranın (f) bendi ise “On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları” hâlini almıştır.
    7035 sayılı Kanun"un 20. maddesiyle, CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasına (b) bendinden sonra gelmek üzere “c) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,” bendi eklenmiş, diğer bentler buna göre teselsül ettirilmiş, Anayasa Mahkemesinin, 15.02.2019 tarihli ve 30687 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 27.12.2018 tarihli ve 71-118 sayılı kararı ile 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin tümüyle iptal edilmesi üzerine bu iptal kararı dikkate alınarak 28.02.2019 tarihli ve 30700 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7165 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un 7. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 286. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin yeniden düzenlenmesi sonucunda CMK"nın 286. maddesi;
    “(1) Bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan hükümleri temyiz edilebilir.
    (2) Ancak;
    a) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezaları ile miktarı ne olursa olsun adlî para cezalarına karşı istinaf başvurusunun esastan reddine dair bölge adliye mahkemesi kararları,
    b) İlk derece mahkemelerinden verilen beş yıl veya daha az hapis cezalarını artırmayan bölge adliye mahkemesi kararları,
    c) (Ek: 20/7/2017 - 7035/20 md) Hapis cezasından çevrilen seçenek yaptırımlara ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen; seçenek yaptırımlara ilişkin her türlü kararlar ve istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
    d) (Anayasa Mahkemesinin 27/12/2018 tarihli ve E.:2018/71 K.:2018/118 sayılı Kararı ile İptal; Yeniden Düzenleme:20/2/2019-7165/7 md.) İlk defa bölge adliye mahkemesince verilen ve 272 nci maddenin üçüncü fıkrası kapsamı dışında kalan mahkûmiyet kararları hariç olmak üzere, ilk derece mahkemelerinin görevine giren ve kanunda üst sınırı iki yıla kadar (iki yıl dâhil) hapis cezasını gerektiren suçlar ve bunlara bağlı adlî para cezalarına ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
    e) Adlî para cezasını gerektiren suçlarda ilk derece mahkemelerinden verilen hükümlere ilişkin her türlü bölge adliye mahkemesi kararları,
    f) (Değişik: 18/6/2014 - 6545/78 md) Sadece eşya veya kazanç müsaderesine veya bunlara yer olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
    g) On yıl veya daha az hapis cezasını veya adlî para cezasını gerektiren suçlardan, ilk derece mahkemesince verilen beraat kararları ile ilgili olarak istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararları,
    h) (Değişik: 18/6/2014 - 6545/78 md.) Davanın düşmesine, ceza verilmesine yer olmadığına, güvenlik tedbirine ilişkin ilk derece mahkemesi kararları ile ilgili olarak bölge adliye mahkemesince verilen bu tür kararlar veya istinaf başvurusunun esastan reddine dair kararlar,
    ı) Yukarıdaki bentlerde yer alan sınırlar içinde kalmak koşuluyla aynı hükümde, cezalardan ve kararlardan birden fazlasını içeren bölge adliye mahkemesi kararları,
    Temyiz edilemez.” şeklinde son hâlini almıştır.
    Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
    Ceza Muhakemesi Kanunu"nda, istinaf kanun yolunda olduğu gibi temyiz kanun yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmemiştir. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre kanun yollarına başvurma hakkı olanlar temyiz kanun yoluna da başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz kanun yollarına başvuru hakkı bulunmaktadır.
    "Davasız yargılama olmaz" ilkesi gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için bir temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir. Sanık hakkında aynı kararda birden fazla suçtan hüküm kurulmuşsa sanık hangi suçtan temyiz isteminde bulunmuş ise yalnızca o suçtan kurulan hüküm incelenecektir.
    Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
    5271 sayılı CMK"nın, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 13. Ceza Dairesinin karar tarihi itibarıyla yürürlükte olan 291. maddesi uyarınca temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren yedi gün içinde temyiz kanun yoluna başvurulması gerekir. Ancak hüküm temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise yedi günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlar. 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmıştır.
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
    “Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
    Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir.
    Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
    5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi ise;
    “1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dâhil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
    Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum." şeklindeki dilekçede olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini taşımaktadır.
    5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
    “1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde de;
    “Madde, 1412 sayılı Kanun"dan ayrılarak "kanuna aykırılık" yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan "hukuka aykırılık" sözcüklerine yer vermiştir.
    Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.
    Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
    Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun"un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
    Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, 5271 sayılı CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. 1412 sayılı CMUK"nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.
    Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
    Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir. (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi.) Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
    Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
    Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
    Nitekim, 5271 sayılı CMK"nın 301. maddesinin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
    Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği,”; (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.) "5271 sayılı CMK"nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği,” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nın 302. maddesi uyarınca hüküm temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bozmaya neden olan hukuka aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.
    Mutlak temyiz nedenleri ise, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.).
    1412 sayılı CMUK’nın “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
    “Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
    1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
    2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
    3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
    4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
    5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
    6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
    7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
    8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması,”
    5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
    “1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,”
    Şeklindedir.
    Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise, 5271 sayılı CMK’nın (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
    Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).
    Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
    Bilindiği üzere, Anayasa"nın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun"un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841.).
    Açıklamalar ışığında bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçildiğinde;
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;
    “Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
    313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.”,
    5271 sayılı CMK’nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;
    "1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”
    Biçiminde düzenlenmiştir.
    Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; “Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de yerel mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir.”, (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2017, s; 778 vd.) “Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir.” (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel"e Armağan, s; 336) "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir." (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s; 1234) "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedenine dayandığının ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir." (Taner, s; 57; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, İzmir, 2017, s; 856) “Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir.” (Erdem, Kavlak, s; 1424; 1460) “Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır." (Centel, Zafer, s; 840) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
    Burada ifade etmek gerekir ki; ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olması, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, maddi sorun ile maddi hukuk normlarının bu ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılması mümkün değildir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun"da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
    Sonuç olarak, Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasa"nın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasa"ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Gelinen bu noktada yağma suçu ile bu suçun unsurlarına değinmek gerekmektedir.
    Yağma suçu TCK"nın 148. maddesinde;
    "1-Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    2- Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
    3-Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Aynı Kanun"un suç tarihinde yürürlükte bulunan şekliyle 149. maddesinin 1. fıkrasında yağma suçunun nitelikli hâlleri;
    "a) Silâhla,
    b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle,
    c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
    d) Yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde,
    e) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
    f) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
    g) Suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla,
    h) Gece vaktinde,
    İşlenmesi hâlinde, fail hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." biçiminde sayılmıştır.
    Aynı maddenin ikinci fıkrasında da yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin uygulanacağı düzenlenmiştir.
    Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK"nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da mal varlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
    Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
    Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
    Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.
    149. maddede yağma suçunun nitelikli hâlleri arasında; iş yerinde ve gece vakti işlenmesi sayılmış olup 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun’un 64. maddesi ile yağma suçunun konut ve iş yerlerinin eklentilerinde işlenmesi hâli de diğer bir nitelikli hâl olarak Kanun maddesine eklenmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığın, mağdur ..."in kasiyer olarak çalıştığı Atatürk Mahallesi, Barbaros Caddesi"nde faaliyet gösteren A101 isimli markete 26.12.2016 tarihinde saat 19.00 sıralarında gelerek keklerin hangi reyonda olduğunu sorduğu, aldığı yiyeceklerin ücretini ödemek için kimsenin bulunmadığı kasaya geldiği, yerine geçen mağdurun yazar kasayı açmasını fırsat bilip kasa çekmecesindeki markete ait paraları alarak kaçtığı olayda; Yerel Mahkemece sanık hakkında nitelikli yağma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün sanık müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince verilen esastan ret kararının sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesiyle Özel Dairece eksik inceleme ve yetersiz gerekçe ile hüküm kurulması isabetsizliklerinden bozulmasına karar verildiği, sanık müdafisinin temyiz talebinin sanık lehine olan delillerin dikkate alınmadığına, özellikle olay anını gösteren CD’nin incelenmediğine, Bölge Adliye Mahkemesi kararının gerekçesiz olduğuna dair muhakeme hukukuna aykırılık iddialarına dayalı nedenler ile Yerel Mahkemenin suç vasıflandırmasının hatalı olduğuna yönelik maddi hukuka ilişkin itirazları içerdiğinin anlaşılması karşısında ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olmasının, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlı olduğu, buna göre hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkların da temyiz kanun yolunda incelenebileceği hususları ile 5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde belirtildiği üzere, delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde hukuka aykırılık hâlinin oluşacağı dikkate alınarak, Özel Dairece, fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin karar yerinde tartışılıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde tespit edilip edilmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka ilişkin aykırılıklar ile temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna yönelik olarak mahkûmiyet hükmünün gerekçesiz olduğuna yönelik itirazda bulunulması karşısında bu yönlerden de temyiz incelemesi yapılması gerektiği,
    Yerel Mahkemece, dosya içerisinde yer alan parayı alma anında sanık ile katılan arasındaki itiş kakışı gösteren CD incelenmeden suç vasfının belirlenmesi yönünden önem arz eden olay anını içermeyip sadece fotoğraflardan ibaret CD inceleme tutanağıyla değerlendirme yapılması, Yargıtay 6. Ceza Dairesi tarafından ise söz konusu CD"nin izlenmesine rağmen olay anına ilişkin görüntülerin bulunmadığından bahisle ilgili kayıtların araştırılmasının istendiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca izlenen CD"de olay anınına ilişkin kayıtların mevcut olduğunun tespit edilmesi karşısında öncelikle Yerel Mahkeme tarafından olay anını gösteren görüntüler incelenip söz konusu görüntülerle tüm kanıtların birlikte değerlendirilmesi, sübuta ve vasfa yönelik tartışmaların denetime elverecek şekilde karar yerinde gösterilmesi ile iddia ve savunmadan hangisine üstünlük tanındığının hüküm gerekçesine yansıtılması gerekirken eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulduğu kabul edilmelidir.
    Önceki uyuşmazlık konularında varılan sonuca göre; gerekçeye yönelik uyuşmazlık konusu değerlendirilmeyip bu konuda herhangi bir oylama yapılmamıştır.
    Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne, karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Somut olayda maddi olgunun hukuka aykırılık yönünden incelenemeyeceği,"; üç Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "Olay anını gösteren güvenlik kamera kayıtlarının araştırılması yönünden eksik inceleme yapılmadığı," görüşleriyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle KABULÜNE,
    2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 31.01.2018 tarihli ve 3358-548 sayılı bozma ilamında "karar gerekçeleri" ibaresiyle başlayan paragrafın çıkarılıp yerine;
    "Yerel Mahkemece, dosya içerisinde yer alan parayı alma anında sanık ile katılan arasındaki itiş kakışı gösteren CD incelenmeden suç vasfının belirlenmesi yönünden önem arz eden olay anını içermeyip sadece fotoğraflardan ibaret CD inceleme tutanağıyla değerlendirme yapılması karşısında öncelikle Yerel Mahkeme tarafından olay anını gösteren görüntüler incelenip tüm kanıtların denetime elverecek şekilde tartışılarak iddia ve savunmadan hangisine üstünlük tanındığı hüküm gerekçesine yansıtılmadan eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle hüküm kurulması isabetsizliklerinden BOZULMASINA," ibaresinin EKLENMESİNE,
    3- Dosyanın Mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.05.2020 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi