Abaküs Yazılım
1. Hukuk Dairesi
Esas No: 2013/9885
Karar No: 2013/13732

Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2013/9885 Esas 2013/13732 Karar Sayılı İlamı

1. Hukuk Dairesi         2013/9885 E.  ,  2013/13732 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ : SÖKE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
    TARİHİ : 06/12/2012
    NUMARASI : 2008/125-2012/580

    Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tenkis davası sonunda, yerel mahkemece  davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar taraflarca yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü; Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
    Mahkemece, tenkis isteğinin kabulüne karar verilmiştir.
    Dosya içeriği ve toplanan delillerden; 1935 doğumlu miras bırakanın, 11.01.2008 tarihinde öldüğü, 444 ada 7 parsel sayılı taşınmaz için 14.04.2004 tarihinde Alsancak 20.Noterliğinden 9804 yevmiye numarasıyla ölünceye kadar bakım sözleşmesi düzenlediği, 26.08.2005 tarihinde davalı Gülten"in bakım sözleşmesi uyarınca tapuda adına intikali yaptırdığı anlaşılmaktadır.
    Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun (TBK) 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK  m. 614 (BK) m. 514)
    Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.    
    Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır (TBK m. 19 (BK m. 18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.
    Yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde somut olaya bakıldığında; miras bırakanın yatalak olduğu, davacı kızlarıyla bir dargınlığının bulunmadığı, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin yapıldığı 14.04.2004 tarihi ile miras bırakanın ölümüne kadar ki süre zarfında davalının bakım borcunu yerine getirmediği iddiasıyla bir dava açılmadığı, artık bu durumda miras bırakana davalı tarafından bakıldığının kabul edilmesinin zorunlu olduğu gözetildiğinde, temlikteki asıl amacın mirasçılardan mal kaçırmak değil gerçek bir ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı olduğu şeklinde değerlendirilmelidir. Diğer taraftan, kural olarak tüm malvarlığının veya buna yakınının temlikinde muvazaadan söz edilebililirse de  bakım alacaklısının kendisiyle ilgilenilmesi ve ihtiyaçlarının kısmen veya tamamen karşılanmasını teminen verebileceği tek taşınmazını devretmesindeki amacın bakılmak değil mal kaçırmak olduğu şeklindeki görüş, gerçekten tek taşınmazı olan kişilerin ölünceye kadar bakım sözleşmesi yapamayacakları sonucunu doğurur ki bunun yasanın teminatı altındaki akit yapma serbestisi ile bağdaşmayacağı kuşkusuzdur.
    Öte yandan, ölünceye kadar bakım sözleşmeleri ivazlı akitlerden olup bu tür temliklerde tenkis hükümlerinin de uygulanamayacağı açıktır.
    Hal böyle olunca, davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir.
    Davacıların yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, davalının temyiz itirazı açıklanan nedenden ötürü yerindedir. Kabulü ile, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,  01.10.2013  tarihinde oyçokluğuyla karar  verildi.

    -KARŞI OY YAZISI-

    Dava, muris tarafından davalı kızına ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devredilen dava konusu taşınmazın muris muvazaası ile illetli olduğu iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil, olmadığı takdirde tenkis istemine ilişkindir.
    Ölünceye kadar bakma akti ve tenkisle ilgili olarak sayın çoğunluğun genel ilkelerle ilgili görüşlerini aynen paylaşıyorum.
    Sayın çoğunlukla aramızdaki uyuşmazlık bu genel ilkelerin somut olaya uygulanması konusunda çıkmaktadır. Sayın çoğunluk tarafından, murisin yatalak olduğu, hayatta iken bakılmadığı yönünde bir dava açmadığı gözetilerek yapılan aktin ivazlı ve gerçek bir akit olduğu görüşündedir.
    Muvazaa, kısaca irade ve beyan arasında istenerek meydana getirilen uygunsuzluk olarak tarif edilmektedir. Hiç şüphesiz iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması oldukça zordur. Bu nedenle, gerçek iradenin dışa yansımasını gösterebilecek nitelikte bulunabilecek tüm delillerin eksiksiz toplanması, hayatın olağan akışı ve tarafların özel durumları göz önünde tutularak bir değerlendirme yapılarak karar  verilmesi zorunludur.
    Eğer miras bırakanın amacı gerçekten ölünceye kadar bakma akti ise bu akit ivazlı bir akit olduğundan ölünceye kadar bakım ihtiyacının makul ölçüde giderilmesine yetecek miktarda ve oranda bir malın devredilmesi gerekir. Ancak, muris bunu yapacak yerde sahip olduğu mal varlığının tamamını veya önemli bir bölümünü devretmişse artık olağan hayat tecrübelerine göre burada kendisine bakılması için bir miktar mal devretme iradesi değil, diğer mirasçılardan mal kaçırma iradesinin bulunduğu kabul edilebilir.
    Hiç şüphe yok ki, tek bir taşınmazı bulunan ya da değer olarak az miktar tutan birden fazla taşınmazı bulunan kişilerin de ölünceye kadar bakma akitleri yapmaları onların yasal haklarıdır. Bununla birlikte, her hak diğer kişilere ait haklarla sınırlıdır. Miras hakkı da yasal bir haktır. Eğer,  muris sahip olduğu çok değerli bir taşınmazının bir kısmını paylı olarak bakım alacaklısına devrederek bakım ihtiyacını karşılayabilecek olmasına rağmen, diğer bütün mirasçılarını mirastan mahrum ederek tamamını bir mirasçı ya da üçüncü kişiye devrederse burada muvazaanın varlığından söz etmek gerekir.
    Bu açıklamalar karşısında somut olay incelendiğinde; muris Fatma"nın 1935 doğumlu olup 11.1.2008 tarihinde öldüğü, murisin geride üç kız çocuğunun  kaldığı, murisin 26.8.2005 tarihinde dava konusu taşınmazını ölünceye kadar bakma akti ile davalı kızına temlik ettiği, son yıllarda felç geçirdiği ve muris kendi evinde davalı ise yine murise ait olan bu evin üst katındaki evde oturduğu, tanık beyanlarına göre;" davalının diğer kardeşleri ile küs olduğu ve onların murisle görüşmesini engellediği, ayrıca davalının annesinin gelirlerine ve bankadaki parasına da el koyduğu" davaya konu taşınmazın murisin tek mal varlığı olduğu ve üzerinde iki ayrı daire ve depo bulunan bir bina olduğu; bilirkişi raporuna göre 2008 yılı itibarıyla değerinin 120.000.-TL olduğu anlaşılmaktadır.
    Bu durumda, tarafların murisinin bakım ihtiyacı içinde olduğu açık olmakla birlikte, sahip olduğu tek taşınmazının bir bölümünü (paylı olarak) davalıya temlik etmekle bu ihtiyacını karşılayabilecekken, hiç te orantılı olmayan bir şekilde taşınmazın tamamını davalı kızına temlik etmedeki iradesinin diğer mirasçılarından mal kaçırmak olduğu kabul edilmeli ve bu gerekçelerle mahkeme kararının bu yönden bozulmalıdır. Bu nedenlerle ve değişik gerekçelerle davanın tümden reddi gerektiği yönündeki bozma kararına katılmıyorum.

        

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi