Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2018/292
Karar No: 2020/194

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2018/292 Esas 2020/194 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2018/292 E.  ,  2020/194 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 20. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 1656-1412

    Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesince sanık ...’nin, TCK’nın 188/3, 188/4-a, 62, 52/2-4, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 3000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba; hükmün sanık ve müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine ise dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    Bu kararın da sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 21.02.2018 tarih ve 1194-1069 sayı ile;
    “5271 sayılı CMK"nın 294/1. maddesinde yer alan "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği anlaşıldığından, vaki temyiz isteminin 5271 sayılı CMK"nın 298/1. maddesi uyarınca reddine" karar verilmiş,
    Daire Üyesi .....; "...1- Öncelikle, sanık müdafisi tarafından verilen dilekçe temyiz iradesi beyan edilmiş olduğundan, dilekçede temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile CMK"nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık yönünden hükmün temyiz incelemesi yapılarak denetlenmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle, bu yönden bir inceleme yapılmadığından,
    2- Temyiz iradesinin varlığı hâlinde, "Karar hukuka aykırıdır" veya "Kanuna aykırıdır" şeklindeki beyanların CMK"nın 288. maddesine uygun hukuki nedene dayalı temyiz sebebi olduğu, bunun detaylarının açıklanmasının gerekmediği, hükme ilişkin olarak CMK"nın 289. maddesinde yer alan hukuka kesin aykırılık nedenleri ile birlikte CMK"nın 288. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılarak denetlenmesi görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun kararda belirtildiği biçimde temyiz isteğinin reddine ilişkin görüşüne katılmıyorum" düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 05.04.2018 tarih ve 2017/73154 sayı ile;
    "...Sanık ..."nin uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılaması sonunda mahkûmiyetine ilişkin hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine daire çoğunluğunca "5271 sayılı CMK"nın 294/1. maddesinde yer alan temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." şeklindeki düzenleme nedeniyle, temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi gösterilmediğinden, 5271 sayılı CMK"nın 298/1. maddesi uyarınca temyiz isteğinin reddine karar verilmiştir.
    İtirazımız sanık müdafisinin ve sanığın temyiz başvurusunun, sadece CMK"nın 294. maddesinin 1. fıkrasının lafzına bağlı kalınarak reddedilmesinin, CMK"da yer alan temyize ilişkin diğer hükümler de gözetildiğinde kanuna aykırı olup temyiz incelemesi yapılması gerektiğine ilişkindir.
    1) İstinaf mahkemesinin temyiz isteğinin esastan reddine ilişkin kararına yönelik olarak temyiz incelemesi yapılabilmesi için öncelikle temyiz edenin sıfatı yani hükmü temyize hak ve yetkisinin bulunması, başvurunun süresi içinde yapılması, kararın temyiz edilebilir nitelikte olması ve temyiz iradesinin usulüne uygun şekilde beyan edilmesi gereklidir.
    Hükmün temyiz edildiğine ilişkin irade usulüne uygun şekilde beyan edildiği andan itibaren temyiz süreci başlamıştır. Bu irade beyanında taraf sadece;
    a) "Hükmü temyiz ediyorum",
    b) "Hüküm hukuka aykırıdır" veya "Hüküm kanuna aykırıdır",
    c) "Hükmü temyiz ediyorum, hüküm hukuka ya da kanuna aykırıdır." dese,
    -Temyiz iradesini beyan etmiş sayılmayacak mıdır?
    -Başkaca bir sebep göstermese, temyiz başvurusu, neden gösterilmediğinden ret mi edilecektir?
    Sorularına verilecek yanıt çok önemlidir.
    CMK"daki hükümlere bakıldığında, hükme ilişkin temyiz başvurusunda, başvuru dilekçesi içeriğinde ya da başvuru tutanağında temyize ilişkin irade açıklamasının bir şekli yoktur, temyiz iradesi anlaşılıyorsa hüküm temyiz edilmiştir. Öyleyse temyiz iradesi vardır ve hüküm temyiz edilmiştir.
    CMK"nın 293. maddesi uyarınca da "Süresi içinde yapılan temyiz başvurusu, hükmün kesinleşmesini engeller." bu hükme göre de artık temyiz süreci başlamıştır. Temyiz isteği hakkında olumlu karar verilince temyiz davası görülecek, olumsuz bir karar verilip kesinleştiğinde temyiz süreci sona ermiş olacaktır.
    CMK"nın 289. maddesinde ise;
    "(1) Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,
    Şeklinde düzenleme mevcuttur. CMK"nın 289. maddesi, hükmü temyize hak ve yetkisi bulunanın, süresi içinde, temyiz edilebilir nitelikteki hükme ilişkin, usulüne uygun şekilde, temyiz iradesini açıkladığında, Yargıtay görevli dairesince temyiz dilekçesi veya beyanında temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile hukuka kesin aykırılık hâlinin denetlenmesi gereğinin bir zorunluluk hâli olduğunu belirtmiştir.
    Bu hükme göre de; Daire, temyiz dilekçesi veya beyanında temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile hukuka kesin aykırılık hâlini denetlenmesi gerekirdi, bu yapılmamıştır.
    CMK"nın 289. maddesindeki temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da ifadesi, CMK"nın 294. maddesinin 1. fıkrasında yer alan "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki hükmü, temyiz dilekçesinde bir hukuki temyiz nedeni varsa, o zaman CMK"nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık hâllerinin var olup olmadığı denetlenebilir, şeklinde kısıtlayıcı şekilde yorumlanamaz.
    Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 289. maddesi lafzı ve ruhu ile hukuka kesin aykırılık hâllerine özel bir önem vererek, hukuka kesin aykırılık hâllerinin varlığının tespitini, sebebe dayalı temyiz incelemesi dışında tutarak kişi hak ve hürriyetlerini teminat altına almak istemektedir. Bu denetlemenin temyiz iradesi varsa, mutlaka yapılması gerektiğini açıkça bir zorunluluk olarak belirtmiştir. Aksi hâlde temyiz sebebi gösterilmediği için hukuka kesin aykırılık oluşturacak şekilde yapılan yargılama sonunda kurulan hüküm ya da hukuka aykırı şekilde elde edilen delillere dayalı olarak verilen mahkûmiyet hükümleri hiçbir şekilde denetlenmeyecektir. Bu durum CMK"nın 289 maddesine aykırı olup temyiz ve adil yargılanma hakkının ihlali sorunlarına yol açar.
    Sonuç olarak, sanık müdafisinin temyiz iradesi vardır ve temyiz sebebi gösterilmemiş olsa da Dairece CMK"nın 289. maddesi kapsamında bir temyiz incelemesi yapılmalıdır.
    2-) Temyiz nedeni başlıklı CMK"nın 288. maddesi aşağıdaki gibidir.
    "Temyiz nedeni
    Madde 288 – (1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."
    Görüldüğü gibi kanun icra edenlerin (savcı ya da hâkimin) bir hukuk kuralını uygulamayabileceğini veya yanlış uygulayabileceğini öngörmüştür ve bunu da hukuka aykırılık olarak kabul etmiştir.
    CMK"nın 294. maddesinde belirtilen "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." ve "Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki tek madde hükmüne dayanılarak yapılan nesnel yaklaşım ve yorumlar temyiz incelemesinin ruhuna aykırıdır. Çünkü ceza yargılamalarında ihlal edilen her hukuki değer, KAMU"yu ilgilendirir.
    Temyiz incelemesinin sınırlarına ilişkin hukukçuların, yüksek Yargıtay"ın ve toplumun ortaklaşa yargısını yansıtan düşünce ve tutumların (toplumsal yapıya getireceği fayda veya zararlar henüz görülmediği ancak doğabilecek zararlar tahmin edildiğinden) net olmadığı bir zamanda kanuni düzenleme bütünü ile değerlendirilip doğacak hak ihlallerini engellemek ve yargıya güvenin sarsılmaması için "Hükmü temyiz ediyorum, hüküm hukuka ya da kanuna aykırıdır." şeklindeki bu tür temyiz isteklerinin hukuki nedene dayalı temyiz sebebi olduğu kabul edilmelidir.
    Beraat kararlarına ilişkin hükümlerin Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet savcısı ya da katılan tarafından temyiz edildiğinde, incelemenin kapsamı ile yerindelik ve hukukilik denetiminin sınırlarının belirlenmesi bile farklı değerlendirilebilmektedir.
    İstinaftan sonra yapılacak temyiz incelemesindeki benzer sorunların istinaf ve istinaf sonrası temyiz hükümlerinin mehazını oluşturan Alman hukukunda bile 110 yıllık uygulamaya rağmen çözülemediği maddi bir gerçektir. Kolaycı yaklaşımın çözüm getirmediği anlaşılmıştır.
    Tüm bu açıklamalarım altında davanın süjesi sanığın ya da müdafisinin "karar hukuka aykırıdır" veya "kanuna aykırıdır" şeklindeki temyize ilişkin beyanı, aslında bir nedendir ve bu nedeni de hukuka ya da kanuna aykırılık olarak ifade etmiştir. Hukuka aykırılık nedeni içine tüm hukuki normlar girer zaten temyiz dilekçesinde "Bölge Adliye Mahkemesinin kararı hukuka ve yasaya aykırıdır" denilmiştir. Bu beyan sanık hakkında verilen hükümde ve hükmü oluşturan kararın bütününde hukuka ve kanuna aykırılıkların var olduğuna ilişkindir. Bunun detaylarını istemek açıklama yapmayı istemektir. Çoğun içinde az da vardır. Artık bu aykırılıkların her birini sebepleri ile göster demek sanığa ya da katılana ispat yükü yüklemek gibidir. Kamu hukukunda kişi hak ve özgürlükleri anayasal teminatlıdır, aksi halde sanığın temyiz hakkı snırlandırılmış olur.
    Açıklanan nedenlerle ;
    1- Öncelikle, sanık müdafisi tarafından verilen dilekçe de temyiz iradesi beyan edilmiş olduğundan, dilekçede temyize ilişkin bir sebep gösterilmemiş olsa bile CMK"nın 289. maddesinde belirtilen hukuka kesin aykırılık yönünden hükmün temyiz incelemesi yapılarak denetlenmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle, bu yönden bir inceleme yapılmadığından,
    2- Temyiz iradesinin varlığı hâlinde, "Karar hukuka aykırıdır" veya "Kanuna aykırıdır" şeklindeki beyanların CMK"nın 288. maddesine uygun hukuki nedene dayalı temyiz sebebi olduğu, bunun detaylarının açıklanmasının gerekmediği, hükme ilişkin olarak CMK"nın 289. maddesinde yer alan hukuka kesin aykırılık nedenleri ile birlikte CMK"nın 288. maddesi kapsamında temyiz incelemesi yapılarak denetlenmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 18.04.2018 tarih ve 2172-2007 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik sanık müdafisinin temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediğinin, bu kapsamda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının,
    2- Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinin Özel Dairece esastan incelenmeyip reddedildiği de gözetildiğinde; sanık tarafından süresi içinde verilmiş olan 13.12.2017 tarihli temyiz dilekçesine ilişkin tebliğnamede bir görüş bildirilmediği gibi Özel Dairece de bu isteme yönelik bir inceleme yapılmadığından, öncelikle dairesince bir tevdi kararı verilip bu hususta tebliğname düzenlenmesi sağlanarak dairesince bir karar verilmesi gerekip gerekmediğinin,
    Belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca 30.03.2017 tarihli ve 10518-1873 sayılı iddianame ile sanık ...’nin uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
    İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan TCK’nın 188/3-4-a, 62, 52/2-4, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve 3000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba karar verildiği,
    Hükmün, sanık ve müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince duruşma açılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda istinaf başvurusunun esastan reddine dair verilen kararın sanık müdafisi tarafından temyiz edildiği,
    Sanık müdafisinin 14.12.2017 tarihli temyiz dilekçesinde;
    “Konu” bölümünde; “Hukuka ve yasaya aykırı Ankara Bölge Adliyesi 3. Ceza Dairesinin 2017/1656 E-2017/1412 K. sayılı kararının müvekkil sanık lehine bozulması istemiyle temyizidir.”,
    “Temyiz nedenleri” bölümünde; “Ankara Bölge Adliyesi 3. Ceza Dairesinin 2017/1656 E-2017/1412 K. sayılı kararı hukuka ve yasaya aykırıdır. Tüm bu nedenlerle müvekkil sanık lehine bozulması gerekmektedir.”,
    “İstem sonucu” bölümünde; “Tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak kaydıyla; hukuka ve yasaya aykırı Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesinin 2017/1656 E-2017/1412 K sayılı kararının temyizen incelenerek müvekkil lehine bozulmasını talep ederiz” şeklindeki gerekçeler ile temyiz talebinde bulunduğu,
    Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince “istinaf başvurusunun esastan reddine” dair verilen karara karşı sanığın ise 13.12.2017 tarihli temyiz dilekçesinde “... Yargıtay’a dosyamın gönderilerek suçsuzluğumun kanıtlanması adına Yargıtayda dosyamın tekrar incelenmesini talep ediyorum. İş bu sebepten 2017/1656 esas ve 2017/1412 sayılı karar itiraz eder Yargıtay temyiz yolunu kullanmak isterim...” şeklindeki gerekçeler ile temyiz talebinde bulunduğu,
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.01.2018 tarihli ve 2017/73154 sayılı tebliğnamesinde yalnızca sanık müdafisinin temyiz itirazlarının değerlendirildiği, sanığın temyiz talebi hususunda ise bir görüş bildirilmediği, Özel Dairece yapılan incelemede de sanığın temyiz talebi değerlendirilmeksizin sadece sanık müdafisinin temyiz itirazları doğrultusunda inceleme yapılarak “5271 sayılı CMK’nın 294/1. maddesinde yer alan ‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.’ şeklindeki düzenleme de gözetilerek yapılan değerlendirmede, sanık müdafisinin temyiz dilekçesinde herhangi bir temyiz sebebi göstermediği anlaşıldığından, vaki temyiz isteğinin 5271 sayılı CMK"nın 298/1. maddesi uyarınca reddine, Üye Ender Şener’in karşı oyu ve oy çokluğuyla" karar verildiği,
    Anlaşılmaktadır.
    Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin karara yönelik sanık müdafisinin temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediğinin, bu kapsamda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının değerlendirilmesinde:
    Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle istinaf ve temyiz kanun yollarına ilişkin genel bir değerlendirme yapılması yerinde olacaktır.
    07.10.2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete"de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir. İstinaf, ilk derece mahkemelerinin henüz kesinleşmemiş hükümlerinin hem maddi hem de hukuki yönden denetlenmesi için kabul edilmiş olan olağan bir kanun yolu olup ikinci derecedir. 5235 sayılı Kanun"un 3. maddesinde de istinaf incelemesi yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin “adli yargı ikinci derece mahkemeleri” olduğu açıkça belirtilmiştir. İstinaf kanun yolunda ilk derece mahkemesinin hükmü, hem delillerin tespiti, değerlendirilmesi ve sübut konusundaki hatalar yönünden hem de sabit kabul edilen olaylara hukuk normları uygulanırken hata yapılıp yapılmadığı yönünden incelenir.
    Maddi sorunun incelenmesinin kapsamına göre istinaf geniş anlamda istinaf ve dar anlamda istinaf olarak ikiye ayrılmaktadır. Klasik istinaf da denilen geniş anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmakta iken dar anlamda istinafta muhakeme baştan sona tekrarlanmaz, yalnızca gerekli görülen hususlarda öğrenme muhakemesi yapılmak suretiyle ilk derece mahkemesi tarafından yapılan tespitler kontrol edilir. Günümüzde genel eğilimin dar anlamda istinaftan yana olduğu görülmektedir. 5271 sayılı CMK"nın 282. maddesi uyarınca bölge adliye mahkemesi, gerekli görülen tanıkların, bilirkişilerin dinlenmesine ve keşfin yapılmasına karar vereceğinden, CMK"nın dar anlamda istinafı kabul ettiği söylenebilir.
    1412 sayılı CMUK"da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK"da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
    Kesinleşmemiş kararlara karşı başvurulan olağan kanun yollarından olan itirazda da hem maddi hem de hukuki sorun incelenir. İtiraz, hâkim kararları ile kanunun gösterdiği hâllerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan bir kanun yolu olup kararına itiraz edilen hâkim veya mahkeme itirazı yerinde görürse kararı düzeltir. İstinaf kanun yolunda ise kararı veren ilk derece mahkemesi istinaf istemini yerinde görse bile bu kararını düzeltemez.
    Temyiz ise kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu"nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur. Bu kanun yoluna başvurulduğunda uyuşmazlığa hüküm mahkemesinden başka bir yargı merci bakar. Temyizde hükümler hukuki yönden, yani fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, nasıl yargılama yapıldığı, delillerin nasıl değerlendirildiği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı ve diğer hukuka aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden incelenir. Temyiz kanun yolu hukuki meseleye ilişkin hukuka aykırılıkları çözmek için kabul edildiğinden "hukuki derece" yoludur.
    Tüm bu kanun yollarının amacı, somut olayda doğru karara ulaşılmasıdır. Alt derece mahkemelerince verilen kararların üst derece mahkemelerince denetlenmesi, somut olayda kararın doğruluğunu güvence altına aldığı gibi içtihat birliğinin sağlanmasına da katkıda bulunmaktadır.
    Bu aşamada, ceza muhakemesinde temyiz incelemesinin kapsamı ve sınırları açısından maddi sorun ve hukuksal sorun ayrımına değinilmesi faydalı olacaktır.
    Temyizde, bölge adliye mahkemelerinin hüküm niteliğindeki kararlarının yalnızca hukuksal yönden denetimi söz konusudur. İstinafta ise ilk derece mahkemelerinin kararları hem maddi hem de hukuksal yönden denetlenmektedir.
    Sübut da denilen maddi sorun, geçmişte yaşanmış bir olayın nasıl meydana geldiğinin, ilk derece ve bölge adliye mahkemeleri tarafından sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkeleri çerçevesinde değerlendirmeye tabi tutularak ortaya konulmasıdır. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
    Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken, sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur.
    Hukuksal denetimi yapacak olan Yargıtayın, olay mahkemeleri olan ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin maddi soruna ilişkin tespitleri ve delil değerlendirmeleriyle ne dereceye kadar bağlı olduğu, olay mahkemelerinin tespitleriyle bağlılığın bir sınırının olup olmadığı, diğer bir söyleyişle temyiz incelemesi bakımından hukuksal sorun ve maddi sorun ayrımı büyük önem taşımaktadır.
    İlk derece mahkemesince verilen bir kararın istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesi denetiminden geçmiş olmasının, söz konusu kararın olay tespiti bakımından hatasız olduğu konusunda kesin bir güvence oluşturacağını iddia etmek mümkün değildir. Yargıtayın, görevi olan hukuksal denetimi sağlıklı bir şekilde gerçekleştirebilmesi, somut olayın objektif bir bakış açısıyla, hukuksal açıdan duraksamaya yer bırakmayacak biçimde tespit edilmiş ve delil değerlendirmesinin hatasız şekilde gerçekleştirilmiş olmasına bağlıdır. Olay mahkemelerinin tespitinin, hukuksal denetim yapılmasına olanak sağlamayacak derecede eksik, belirsiz ve çelişkili olması ile bilimin yerleşmiş kuralları, genel tecrübe kaideleri, mantık ve deneyim kuralları ile çatışması durumunda, Yargıtayın olay tespiti ile olan bağlılığı da ortadan kalkacaktır. Hukuksal denetimin, olay mahkemelerince yapılan tespitlerin hukuk kuralının olaya uygulanması için yeterli olup olmadığının değerlendirilmesini de gerektirdiği, başka bir ifadeyle maddi sorun ile maddi hukuk normlarının ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılmasının mümkün olmadığı gözden kaçırılmamalıdır. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun"da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
    Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasa"nın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi, bu kapsamda 5271 sayılı CMK ile 1412 sayılı CMUK hükümlerinin kıyasen değerlendirilmesi ile bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine, temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına da değinilmesi gerekmektedir.
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi;
    “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.”,
    5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
    “1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiştir.
    Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun"un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
    “Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
    Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir. Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
    5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi;
    “1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”,
    "Temyiz gerekçesi" başlıklı 295. maddesinin 1. fıkrası ise;
    "Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir."
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    1412 sayılı CMUK"nın 307 ve 5271 sayılı CMK"nın 288. maddeleri itibarıyla temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki bir farklılık görülmemektedir. Zira her ikisinde de temyiz nedeni "hukuka aykırılık"tır. 1412 sayılı CMUK"nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve aralarında ciddi bir fark yoktur. Asıl farklılık 5271 sayılı CMK’da temyiz başvurusunda temyiz nedeninin gösterilmesinin zorunlu hâle getirilmesidir. Temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğinin saptanması durumunda CMK"nın 298. maddesi uyarınca temyiz istemi reddedilecektir.
    İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde resen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir.
    Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir (Örneğin, suç sanık tarafından işlenmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi). Maddi hukuk normunun ihlali hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlallerde, ihlalin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
    1412 sayılı CMUK"nın “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;
    “Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
    313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.”,
    5271 sayılı CMK"nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;
    "1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”,
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    Yargıtayın yapacağı temyiz denetiminin kapsamını gösteren 1412 sayılı CMUK"nın 320. madesinin birinci fıkrası ile 5271 sayılı CMK"nın 301. maddesi benzer nitelikte düzenlemeler olmakla birlikte iki madde arasında önemli bir fark vardır. CMUK"nın 320. maddesinin birinci fıkrasına göre usule aykırı noksanlıklardan dolayı hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmesi hâlinin tespiti durumunda Yargıtay, bu hususta bir talep olmasa bile inceleme yapabilecekken, CMK"nın 301. maddesine göre yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapabilmektedir. Bu durum, muhakeme hukukuna aykırılık hususunda temyiz incelemesinin kapsamı bakımından her iki yasa arasında önemli bir fark olduğunu göstermektedir.
    Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; “Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de Yerel Mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir” (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2017, s; 778 vd.). “Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir” (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel"e Armağan, s; 336.). "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir" (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s; 1234.). "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedeniyle ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir" (Taner, s; 57; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, İzmir, 2017, s; 856.). “Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir” (Erdem, Kavlak, s; 1424; 1460.). “Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır" (Centel, Zafer, s; 840.).
    Şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
    Temyiz kanun yolunan başvuranın, hükmün hangi noktalardan incelenmesini istediğini bildirmesi, diğer bir anlatımla hükmün hangi noktalardan hukuka aykırı olduğunu göstermesi zorunluluğu ile Yargıtayın temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile sınırlı olarak inceleme yapmasına ilişkin hükümler "temyiz incelemesinin sınırlandırılması/temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi" amacına yöneliktir.
    5271 sayılı CMK"nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, ileri sürülen nedenlerle sınırlı olarak yapılacak inceleme sırasında temyizin kapsamının tespiti bakımından önem arz eden husus, kanun koyucunun "muhakeme hukukuna aykırılık" iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesini aramasına karşın, "maddi hukuka aykırılık" iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer vermemiş olmasıdır. Kanun koyucu, temyiz başvurusunda muhakeme hukukuna aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlarda temyiz sebebinin somutlaştırılmasının zorunlu olduğunu düzenlemesine rağmen, bunun dışında kalan maddi hukuka aykırılıkların ileri sürüldüğü durumlar için temyiz nedeninin somutlaştırılmasına ilişkin herhangi bir yasal zorunluluk getirmemiştir. Bu nedenle hukuka aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını isteme muhakeme hukukuna aykırılık yönünde bir temyiz nedeni olarak anlaşılamaz. Fakat maddi hukuka aykırılıkla ilgili olarak temyiz sebebinin somutlaştırılması zorunluluğu bulunmadığından, hukuka veya yasaya aykırı olduğu savıyla hükmün bozulmasını istemek, maddi hukuka aykırılık yönünden temyiz nedeni olarak yeterli kabul edilmelidir.
    Temyiz incelemesinin kapsamının belirlenebilir olmasının yeterli görülmesi ve bu konunun önemi karşısında, temyiz başvurusunda hükmün neden dolayı bozulmasının istenildiğinin gösterilip gösterilmediğinin tespiti, temyiz başvurusunun sebep gösterilmemesi nedeniyle ret edilip edilmeyeceği ve yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamı bakımından önem arz etmektedir. Örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum", "Resen dikkate alınacak nedenlerle temyiz ediyorum", "Hükmün bozulmasını istiyorum" şeklindeki ibarelere yer vermesine rağmen incelemenin kapsamını (maddi hukuka veya muhakeme hukukuna aykırılık) göstermeyen dilekçelerdeki temyiz isteminin, herhangi bir temyiz sebebi içermemesi nedeniyle tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu gibi usulüne uygun açılmış bir temyiz davası bulunmadığından 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca reddine karar verilecektir.
    Temyiz iradesinin varlığını gösteren ancak yapılacak temyiz incelemesinin kapsamına ilişkin herhangi bir neden belirtmeyen dilekçelerin hukuki sonuçları ise davanın üst mahkemeye aktarılması, hükmün kesinleşmesinin engellenmesi ve aleyhe başvuru bulunmadığı hâllerde cezanın ağırlaştırılması yasağından yararlanmanın ötesine geçemeyecek, bu durum temyiz isteminin reddi sonucunu değiştirmeyecektir.
    Buna karşın temyiz dilekçesinde, temyiz incelemesinin kapsamını gösteren "Hüküm kanuna ve usule aykırıdır", "Karar yasaya aykırıdır" gibi ibarelere yer verilmiş olması durumunda sadece maddi hukuka aykırılığa ilişkin bir temyiz nedeninin gösterildiği kabul edilecek ve belirtilen kapsam doğrultusunda temyiz incelemesi yapılacaktır.
    Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceği bir yorum meselesidir. Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de kanunlarla getirilen düzenlemelerin bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkını daraltıcı şekilde yorumlanamayacağı, kanuni düzenlemeler yorumlanırken Anayasa ve uluslararası sözleşmeler gibi üst normların da gözetilmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Aksinin kabulü, Anayasamızın temel hak ve hürriyetler arasında yer verdiği "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye erişim hakkı ile AİHS"in 6. maddesinde yer bulan adil yargılanma hakkının ihlaline yol açabilecektir. Ayrıca, kamu düzenine ilişkin olması ve ceza muhakemesine hâkim olan resen araştırma ilkesi uyarınca istisnaları dar yorumlayıp temel hak ve özgürlükleri yorum yoluyla daraltmamak sistematik ve amaçsal yorum tarzına da uygundur.
    Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olgular ileri sürülecek, Yargıtay da hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde bir temyiz nedeninin var olmasına rağmen muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda bu aykırılıklara işaret edilmekle yetinilecektir.
    Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.

    Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), "5271 sayılı CMK"nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), "Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği" (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer maddi hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bu kapsamda, temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde, Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi tarafından hüküm, dilekçede gösterilen maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hüküm bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacak; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilecek, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidilecektir. Diğer taraftan, bozmaya neden olan maddi veya usul hukukuna aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.
    Mutlak temyiz nedenleri, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.).
    1412 sayılı CMUK’un “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
    “Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
    1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
    2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
    3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
    4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
    5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
    6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
    7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
    8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması”,
    5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
    “1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması”
    Şeklindedir.
    Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
    Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir.
    Nitekim CMK"nın 289. maddesinde yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).
    Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun"un 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
    Bilindiği üzere, Anayasa"nın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun"un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841).

    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Temyiz başvurusunda yer verilen ibarelerin bir temyiz nedeni kabul edilip edilmeyeceğinin bir yorum meselesi olup Anayasa"nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve hürriyetlerin kanunla sınırlanmaları mümkün ise de bir temel hak ve özgürlük olan mahkemeye erişim hakkının yorum yoluyla daraltılamayacağı, istisnaların dar yorumlanıp temel hak ve özgürlüklerin yorum yoluyla daraltılmasının mümkün olamayacağı, ceza muhakemesi hukukunda temel ilkenin resen araştırma yaparak gerçeğe ve adalete ulaşma ilkesi olup amaca ve yasanın sistemine uygun şekilde yorum yapmanın gerekli olduğu gözetilmelidir.
    5271 sayılı CMK"nın 294 ve 301. maddelerinde yer alan hükümler uyarınca, ileri sürülen nedenlerle sınırlı olarak yapılacak inceleme sırasında temyizin kapsamının tespiti bakımından, kanun koyucunun "muhakeme hukukuna aykırılık" iddiası ve bunu belirten olayların temyiz nedeni olarak somutlaştırılması zorunluluğunu getirmesine rağmen, "maddi hukuka aykırılık" iddiası yönünden böyle bir düzenlemeye yer vermemiş olması nedeniyle hukuka veya yasaya aykırı olduğu savıyla hükmün bozulması talebinin, Yargıtay tarafından yapılacak olan temyiz incelemesinin kapsamının belirlenmesi ve temyiz başvurusunda maddi hukuka aykırılık yönünden bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü bakımından yeterli olup sanık müdafisinin temyiz dilekçesinin “Dilekçe konusu, temyiz nedenleri ve istem sonucu” bölümünde yer verdiği “karar yasaya ve hukuka aykırıdır” ibaresinin, hükmün sadece maddi hukuka aykırılık iddiasını taşıdığı ve bu yönüyle temyiz başvurusunda bir temyiz nedeni bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
    Temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde Özel Dairece, temyiz nedeni olarak gösterilen maddi hukuka aykırılıklar yanında dilekçede açıklanmış olmasa dahi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıkların temyiz denetiminde incelenmesi, ileri sürülen maddi hukuka aykırılık nedeniyle hüküm bozulduğunda dilekçede gösterilmeyen ancak temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar nedeniyle de temyiz edenin sıfatı dikkate alınmak suretiyle bozma kararı verilmesi gerektiği; temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hükmün bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacağı; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilmesi, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidileceği hususları dikkate alınarak, Özel Dairece, dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile muhakeme hukukuna aykırılık bulunup bulunmadığı yönlerinden hükmün temyizen incelenmesi, inceleme sırasında tespit edilecek maddi hukuka aykırılıklar ile hukuka kesin aykırılıkların bozma nedeni yapılması, diğer muhakeme hukukuna aykırılıklara ise kararda işaret edilmesinin gerektiği benimsenmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sanık hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Yerel Mahkemece, sanığın atılı suçtan TCK"nın 188/3-1.cümle, 188/4-a, 62, 52/4 ve 53. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis ve para cezası ile cezalandırılmasına, müsadereye ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün sanık ve müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, sanık ve müdafisinin temyizi nedeniyle inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince, "5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinde düzenlenen, "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." şeklindeki düzenlemede gözetilerek temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep gösterilmediği anlaşıldığından, vaki temyiz isteminin 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca reddine," karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise özetle, "... temyiz dilekçesinde yer alan kararın hukuka veya kanuna aykırı olduğuna dair beyanın, temyiz sebebi olarak değerlendirilmesi ve kararın temyizen incelenmesi gerektiği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    İtirazı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yerinde bulunarak itiraz kabul edilmiştir. Aşağıda açıklayacağımız nedenlerle bu karar usul ve yasaya aykırıdır.
    Sanığın süresi içerisinde sunduğu 13.12.2017 tarihli temyiz dilekçesinde "... suçsuzluğumun kanıtlanması adına Yargıtay"da dosyamın tekrar incelenmesini talep ediyorum, Yargıtay temyiz yolunu kullanmak isterim", sanık müdafisinin ise 14.12.2017 günlü dilekçesinde "karar hukuka ve yasaya aykırıdır" biçiminde gerekçe göstermekle yetindikleri anlaşılmaktadır. Dilekçenin içeriğine nazaran sanığın gösterdiği temyiz nedeninin soyut şekilde sadece suçun sübutuna ilişkin olduğu, müdafisinin ise sadece kararın hukuka aykırı olduğunu belirttiği, bunun dışında bir hukuka aykırılığın ileri sürülmediği veya açıklamada bulunmadıkları tartışmasızdır.
    Konuyla ilgili yasal düzenlemelere bakıldığında;
    CMK"nın 294/1. maddesine göre temyiz kanun yoluna başvuran, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Bu zorunluluk temyiz hakkı bulunan tüm taraf ve ilgililer için geçerlidir.
    Bunun yanında aynı Yasa"nın 295. maddesine nazaran, temyiz başvurusunda nedenler gösterilmemiş ise en geç temyiz başvurusu için belirlenen süre sonunda bunun bildirilmesi gerekir. Ayrıca, hüküm gerekçeleriyle birlikte açıklanmamış ise gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir dilekçe verilmesi şarttır. CMK"nın 294 ve 295. maddelerinin açık hükümleri karşısında temyiz nedenlerinin belirlenen sürelerden sonra bildirilmesi veya süresi içerisinde bildirilen nedenlere sonradan ekler yapılması olanaklı değildir. Bu yasal duruma göre, Yargıtay"ın temyiz incelemesi yaparken yasal süresi içerisinde bildirilen temyiz nedenleri ile sınırlı inceleme yapması gerektiği sonucu çıkmaktadır.
    Temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin sonucunu düzenleyen CMK"nın 298. maddesi "Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa,  temyiz istemini reddeder." hükmünü içermektedir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hükme göre usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından söz edilebilmesi için;
    A- Başvuruyu yapanın buna hakkının olması,
    B- Temyiz istemine konu karar veya hükmün temyiz edilebilir olması,
    C- Yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunulması,
    D- Temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermesi,
    Gerekmektedir.
    Bu düzenlemeye göre maddede belirtilen hususları içermeyen temyiz istemlerinin doğrudan reddedilmesi gerekmektedir. Süresi içerisinde verilen dilekçelerde temyiz nedenlerinin gösterilmemesi, diğer noksanlıklarla (temyizin süresinden sonra yapılması, hükmün temyiz edilemez olması veya başvuranın temyize hakkının bulunmaması) eşit görülerek aynı sonuç bağlanmıştır.
    Temyiz nedenlerinin ne ölçüde ve nasıl açıklanıp ortaya konması gerektiği hususuna gelince; CMK"nın "Temyiz nedeni" başlıklı 288.maddesi "(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."
    "Temyiz başvurusunun içeriği "başlıklı 294.maddesi ise "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."
    "Temyizde incelenecek hususlar" başlıklı 301.maddesi ise "(1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar." hükmünü taşımaktadır.
    Bu düzenlemere göre temyiz hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır ve temyiz eden dilekçesinde temyiz nedeni olarak sadece hükmün hukuki yönüne ilişkin sebepleri ileri sürebilir. Öte yandan temyiz istemi usule ilişkin noksanlıklardan kaynaklanmış ise başvuruda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapılması gerekmektedir.
    Temyiz başvurusunu haklı göstermek için ileri sürülen gerekçeye temyiz nedeni denir ve dilekçede ortaya konan bu nedenler aynı zamanda incelemenin kapsamını belirlemektedir. Bunun sonucu olarak temyiz nedenlerinin ne ölçüde ve nasıl açıklanıp ortaya konması gerektiği sorusunun yanıtlanması gerekiyor.
    Süresi içerisinde gösterilen sebeple sınırlı inceleme yapma kuralının sonucu olarak, bu kuralı işletecek ölçüde, diğer bir ifade ile dosyayı ve hükmü tümüyle incelemeye gerek kalmadan, dilekçeye bakarak nelerin inceleneceğini anlamayı ve sınırlandırmayı sağlayacak biçimde nedenlerin somutlaştırılması gerekir. Temyiz dilekçesi kapsamından muhakeme ve maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlal edildiğinin anlaşılması veya en azından belirlenebilir olması gerekir. Bu nedenle dilekçe de temyiz nedenlerinin tam ve kesin olarak anlaşılmaması hallerinde sonradan açıklanmasına da olanak bulunmadığından istemin reddine karar verilmelidir. Bu kapsamda "karar hatalıdır", "hüküm adil değildir", "hüküm hukuka aykırıdır", "usul ve yasaya aykırıdır", "temyiz ediyorum", "ceza fazladır veya eksiktir" veya "resen dikkate alınacak sebeplerle hükmün bozulması gerekir" şeklindeki başvurular kabul edilemez olduğundan reddi gerekir. Aksinin kabulü hâlinde bu şekilde sadece soyut ve genel ifadeler içeren temyiz dilekçeleri üzerine hükmün tüm yönleri incelenir ve süresi içerisinde bildirilen sebeplerle sınırlı inceleme kuralı işlemez hale gelir. Özetle başvuruda kullanılan ifadeler, kararın hangi nedenle bozulması gerektiği konusunda yeterli bir irade ortaya koymuyor ve incelemenin kapsamını sınırlandırmıyor ise bu temyiz sebebinin dikkate alınmaması gerekmektedir.
    Öte yandan Yargıtay sadece hukuka aykırılıkları incelemeye yetkili olup dosyadaki maddi olguları inceleyemez ve maddi vakaların denetimini yapamaz, mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını değerlendiremez, sadece hükmün bir kanun ihlal edilerek kurulup kurulmadığına bakar. Diğer anlatımla temyizde, uyuşmazlığın sadece hukuki yönünü, yani ilk derece veya BAM tarafından tespit edilen maddi olayın hukuk normları karşısındaki durumu ele alınarak, hukuk normlarının maddi olaya doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, norm ihlali olup olmadığı denetlenmektedir. Bu yapılırken alt mahkemelerin tespit ettiği maddi olay, inceleme dışı kalacak, yerel ve istinaf mahkemesi tarafından saptanan olgular ve hükme esas alınan deliller üzerine kurulan hükümde, hukukun doğru ve eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı araştırılacaktır. Temyizin amacı bölge adliye mahkemelerinin karalarındaki hukuka aykırılıkları gidererek ülkede uygulama birliğinin sağlanması ve hukukun geliştirilmesidir. Bu durumda maddi sorunla ilgili temyiz, örneğin; suçun işlenip işlenmediği, işleniş biçimi veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hususlarına ilişkin nedenler temyiz nedeni kabul edilecek mi, yoksa hukuksal sorunla ilgili olmadığı için temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine mi karar verilmeli ?
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddede yer alan "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki hüküm; ileri sürülebilecek temyiz nedenlerine nitelik olarak da bir sınırlama getirmektedir ve esasen Yargıtayın bu konuda inceleme yetkisi de bulunmadığı için maddi sorunla ilgili ileri sürülen temyiz nedenleri, dikkate alınamaz, başvuruda yer alan temyiz nedenlerinin tamamının bu kapsamda olması hâlinde usulüne uygun temyiz davası açılmadığı için CMK"nın 298. maddesine göre istemin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Zira, bu maddenin ilk fıkrası temyizde neden gösterme zorunluluğunu düzenlemiştir. Dilekçede gösterilen her nedeni kanun koyucu yeterli görse ikinci fıkraya yer vermezdi. İkinci fıkra açıkça temyiz nedenlerine nitelik bakımından da bir sınırlama getirmek amacıyla maddeye konulmuştur.
    Bu bilgilere göre uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Somut olayda sanık müdafisinin temyizinde belirtilen ve yeterli temyiz nedeni olarak kabul edilen "kararın hukuka ve yasaya aykırı" olduğuna ilişkin ibare hükmün hangi nedenle bozulması gerektiğine ilişkin yeterli irade ortaya koymamakta ve yargılama veya maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlal edildiğini bildirmemektedir. Temyiz nedeni sayılan bu beyanın "hükmü temyiz ediyorum" demekle hiçbir farkı yoktur. Çünkü Türk Dil Kurumu temyizin sözcük anlamını "mahkemelerce verilen kararın kanun ve usul yönünden incelenmesini sağlayan yasal yoldur" şeklinde açıklamaktadır. Öte yandan öğreti tarafından "mahkeme kararlarındaki hukuka aykırılıkları gidermek gayesi ile kabul edilmiş bir kanun yoludur" biçiminden tanımlanmıştır. Öğreti ve anılan Türk Dil Kurumunun tanımlarına göre bir kararı temyiz ediyorum demek, hukuka ve kanuna aykırı olduğunu ileri sürmek anlamına gelmektedir. Ceza Genel Kurulunun kararı temyiz ediyorum, karar haksızdır, doğru değildir veya benzeri ifadeler ile temyiz edenlerin bu isteklerini yeterli temyiz nedeni göstermediği için reddedip, "karar hukuka ve yasaya aykırıdır" şeklinde temyiz edenin ise gösterdiği sebebi CMK"nın 288 ve 294. maddesi bakımından yeterli görmesi hem yasal değildir, hem de eşitlik ilkesine aykırıdır. Özünde aynı isteği farklı sözcüklerle bildiren taraflar arasında açıkça ayrım yapılması sonucunu doğurur, bu hukuken izah ve kabul edilemez. Yüksek mahkemenin bundan özenle kaçınması gerekirdi.
    Sanığın temyizine gelince; sadece soyut biçimde suçsuzluğunun kanıtlanması için temyiz yoluna başvurduğunu bildirmiş, başka açıklamada bulunmamıştır. Her yargılamada mahkemelerin iki görevi vardır. Bunlardan ilki iddia edilen olayı saptamak (maddi sorun), diğeri ise saptanan duruma doğru hukuk kuralını uygulamaktır (hukuki sorun). İddia edilen olayın gerçekleşip gerçekleşmediği, failin bunu gerçekleştirip gerçekleşmediği ve fiilin işleniş biçimi gibi ispat sorunları maddi sorunu oluşturur, bunu çözmek ilk derece ve istinaf mahkemesinin görevidir. Somut olayda sanığın temyiz dilekçesinde suçu işlemediğine yönelik gerekçe gösterdiği görülmektedir. Bu temyizde eylemin sabit olmadığı ileri sürülerek, mevcut delillerden olay hâkiminin çıkardığı sonucun denetlenmesi istenmiştir. İleri sürülen temyiz nedeni tipik maddi vakıanın denetimini gerektirir ve bunların incelenmesi Yargıtayın görev alanı dışında olduğundan CMK"nın 294. maddesinin ikinci fıkrasının açık hükmüne göre temyiz sebebi olarak kabul edilmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle sanık ve müdafisi tarafından süresi içerisinde verilen dilekçelerdeki "kararın hukuka ve yasaya aykırı olduğu" ve "suçsuzluğununu kanıtlanması için temyiz yolunu kullanmak istediğine" dair ibarelerin yasal ve yeterli temyiz nedeni sayılmasına yasal olanak olmadığından, Özel Dairece temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı ve bu nedenle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği",
    Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi ise; "Sanık müdafisinin temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içermediği",
    Düşünceleriyle karşı oy kullanmışlardır.

    Sanık tarafından süresi içinde verilmiş olan 13.12.2017 tarihli temyiz dilekçesine ilişkin tebliğnamede bir görüş bildirilmediği gibi Özel Dairece de bu isteme yönelik bir inceleme yapılmadığından, öncelikle dairesince bir tevdi kararı verilip bu hususta tebliğname düzenlenmesi sağlanarak dairesince bir karar verilmesi gerekip gerekmediğinin değerlendirilmesi;
    İlk Derece Mahkemesinin sanığın mahkûmiyetine dair hükmünün, sanık ve müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesince verilen “istinaf başvurusunun esastan reddine” ilişkin kararın, sanık müdafisinin yanı sıra 13.12.2017 tarihli dilekçe ile sanık tarafından da temyiz edildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 26.01.2018 tarihli ve 2017/73154 sayılı tebliğnamede sanığın temyiz istemi ve nedenlerinin değerlendirilmediği, Özel Dairece de bu istem doğrultusunda bir inceleme yapılmadığı anlaşıldığından, sanık tarafından açılmış bulunan temyiz davasına dayalı olarak Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılabilmesi için, öncelikle sanığın temyiz nedenleri doğrultusunda Özel Dairece bir değerlendirme yapılabilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin de değerlendirildiği bir ek tebliğname düzenlenmesinin sağlanmasının ardından dairesince temyiz incelemesinin yapılması mümkün olduğundan, bu aşamada Yargıtay Ceza Genel Kurulunca bir değerlendirme yapılmamıştır.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
    2- Yüksek 20. Ceza Dairesinin 21.02.2018 tarihli ve 1194-1069 sayılı “Temyiz isteminin reddine” ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, temyiz inceleme yapılması amacıyla Özel Daireye gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 14.05.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.


    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...
    Yok


    ...



    ...
    Yok


    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...



    ...








    Yazı İşleri Müdürü





    Ö.B

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi