Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/922
Karar No: 2020/186

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/922 Esas 2020/186 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/922 E.  ,  2020/186 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 68-100

    Nitelikli yağma suçundan sanık ..."ün TCK"nın 149/1-c-h, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca 6 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.03.2012 tarihli ve 68-100 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı ile sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 05.04.2016 tarih ve 31851-2610 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.05.2017 tarih ve 27030 sayı ile;
    "...Görgü tanığı bulunmayan olayda suça sürüklenen çocuk aleyhine değerlendirilebilecek delil sadece teşhis işlemidir. Ancak teşhis işlemi kesin bir kanaat verecek şekilde gerçekleştirilmemiştir. Suça sürüklenen çocuğun kim oldukları, yaşları ve fiziksel özellikleri belli olmayan üç kişi ile birlikte mağdura gösterilip, mağdurdan teşhis etmesinin istenmesi, kovuşturma aşamasında ise, aradan uzun süre geçtiğini ve eylemin suça sürüklenen çocuk tarafından gerçekleştirildiğinden emin olamadığını beyan etmesi karşısında, kesin bir kanaat vermekten uzak olan teşhis işlemine, mağdurun sonradan döndüğü beyanlarına ve sanığın tüm aşamalardaki istikrarlı savunmalarına göre yağma suçundan sanığın mahkûmiyetine karar verilmesinin mümkün olmadığı," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 20.06.2017 tarih ve 2315-2352 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
    1- Sanığa atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığının,
    2- Sabit olduğunun kabulü hâlinde suç tarihinde 15-18 yaş grubunda olan sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmesinin gerekip gerekmediğinin,
    3- Dosyada tek sanık olmasına rağmen “Yargılama giderlerinin sanığa ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yüklenmesine” karar verilmesi nedeniyle önceki uyuşmazlıklarda varılan sonuca göre;
    a) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü hâlinde bu hususun bozma,
    b) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddi hâlinde ise 2 numaralı uyuşmazlığın sonucuna göre hükmün yargılama gideri yönünden düzeltilerek onanma veya bozma nedeni yapılmasına karar verilip verilmeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Mağdurun, 18.06.2006 tarihinde 155 Polis İmdat Hattını arayarak 10.06.2006 tarihinde iki adet cep telefonunu yağmalayan şahıslardan birini... Center önünde gördüğünü bildirdiği, olay yerine gelen polis ekibine kendisini darbederek cep telefonlarını alan şahıs olarak sanığı gösterdiği, Polis Merkezine getirilen Tokat ili, ...nüfusuna kayıtlı 1990 doğumlu sanığın, Tekirdağ ili, ... nüfusuna kayıtlı 1987 doğmulu İlhan, Samsun ili, Vezirköprü ilçesi nüfusuna kayıtlı 1987 doğumlu... ve Kırklareli ili, ... ilçesi nüfusuna kayıtlı 1979 doğumlu...isimli şahısların arasına konup yaptırılan teşhis işleminde mağdurun, üçüncü sıradaki ...’i eliyle göstererek “Beni darbeden ve cep telefonlarımı gasbeden kişi budur.” diyerek sanığı teşhis ettiği, alınan ifadesinde 10.06.2006 tarihinde saat 23.30 sıralarında Kızılpınar kasabasından dolmuşa binip ..."deki otogarda indiğini, konakladığı pansiyona yaya olarak giderken Paris Restoran yakınında 5-6 kişilik bir grubun yanına geldiğini, grup içerisindekilerin hiçbir şey söylemeden yanından uzaklaştıklarını ancak iki kişinin gruptan ayrılarak tekrar yanına gelip nereli olduğunu sorduklarını, Diyarbakırlı olduğunu söyleyince sanığın "Sen Diyarbakırlıya benzemiyorsun. Samsunluya benziyorsun." dediğini, bunun üzerine "Siz nerelisiniz?" diye sorduğunu, diğer şahsın "Erzurumluyum" dediğini, sanıkla bu şahsın aralarında konuştuktan sonra tekme ve yumruklarla kendisine saldırdıklarını, yere düşünce her ikisinin birlikte üzerini aradıklarını, iki adet cep telefonunu alıp kaçtıklarını belirterek şikâyetçi olduğu iddiasıyla kamu davası açıldığı,
    Kolluk tutanağından; 18.06.2006 tarihinde saat 00.40 sıralarında 155 Polis İmdat Hattını arayan mağdurun, 10.06.2006 tarihinde saat 23.30 sıralarında iki kişinin kendisini darbederek iki adet cep telefonunu yağmaladıklarını, herhangi bir yerinde yara ve bere olmadığı için doktora gitmek istemediğini beyan ettiği,
    18.06.2006 tarihli kolluk tutanağından; saat 00.20 sıralarında İlçe Emniyet Müdürlüğü haber merkezinin anonsuyla; erkek bir şahsın 155 Polis İmdat Hattını arayarak iki adet cep telefonunu çalan fakat isimini bilmediği, görünce tanıdığı şahsın... Center önünde yürüdüğünü bildirdiğinin öğrenilmesi üzerine, altı yol kavşağına intikal edildiği, burada yanlarına gelen mağdurun “Cep telefonlarımı çalan şahıs bu.” diyerek üzerinde kimliği bulunmayan sanık ..."ü gösterdiği, sanığa durumun izah edilerek Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğü, 18.06.2006 tarihli teşhis tutanağından; 10.06.2006 tarihinde saat 23.30 sıralarında GOP Mahallesi, Uğur Sokak, Paris Bira Salonu yanında meydana gelen yağma olayının şikayetçisi ..."ün 18.06.2006 tarihinde saat 00.30 sıralarında... Center önünde gördüğü bir şahsı göstererek kendisini darbedip cep telefonlarını yağmalayan şüphelilerden birinin bu şahıs olduğunu beyan etmesi üzerine sanığın yakalandığı, konuyla ilgili olarak Tekirdağ ili, ... nüfusuna kayıtlı İlhan Var, Samsun ili Vezirköprü ilçesi nüfusuna kayıtlı 1987 doğumlu..., Kırklareli ili ... ilçesi nüfusuna kayıtlı 1979 doğumlu ... ve Tokat ili, ...nüfusuna kayıtlı 1990 doğumlu sanık ..."ün Asayiş Büro Amirliği odasına alındıkları, mağdurun eliyle gösterdiği sanığın kendisini darbedip cep telefonlarını yağmalayan kişi olduğunu söylediği,
    01.04.2009 tarihli Vodafone"a ait yazıdan; 3501.... IMEI numaralı cep telefonunun 10.06.2006 ila 10.07.2006 tarihleri arasında ... isimli şahıs tarafından kullanıldığının bildirildiği,
    19.08.2009 tarihli kolluk tutanağından; ...’in temin edilemediği,
    Turkcell"e ait 23.06.2009 tarihli yazıdan; Nokia marka cep telefonunun yağmalandığının iddia edildiği 12.06.2006 tarihinden 30.06.2006 tarihine kadar ... ve ... tarafından kullanıldığı, Orhan"ın yaklaşık bir ay içerisinde iki kez hattını bu telefona taktığı, geri kalan görüşmelerin tamamının ... tarafından yapıldığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Mağdur müdafisi huzurunda Kollukta; bir hafta önce cumartesi günü saat 23.30 sıralarında Kızılpınar kasabasından dolmuşa binip ... Otogarında indiğini, konakladığı pansiyona yaya olarak giderken Paris Restoran yakınında 5-6 kişilik bir grubun yanına geldiğini, grup içerisindekilerin hiçbir şey söylemeden yanından uzaklaştıklarını ancak iki kişinin gruptan ayrılarak tekrar yanına gelip nereli olduğunu sorduklarını, Diyarbakırlı olduğunu söyleyince sanığın "Sen Diyarbakırlıya benzemiyorsun. Samsunluya benziyorsun." dediğini, "Siz nerelisiniz?" diye sorunca diğer şahsın "Erzurumluyum" dediğini, bu şahısla sanığın aralarında konuşup tekme ve yumruklarla kendisine saldırdıklarını, yere düşünce her ikisinin birlikte üzerini aradıklarını, cep telefonlarını alıp kaçtıklarını, bu telefonlardan birinin Motorola, diğerinin ise Nokia 3310 marka olduğunu, Motorola marka telefonu dayısının, Nokia marka telefonu ise patronunun verdiğini, yeni aldığı için hat numaralarını ve telefonların IMEI numaralarını bilmediğini, Paris Restorana gidip olanları anlattığını, oradakilerin de 155"i aradıklarını, olay yerine gelen polislerin araştırma yaptıklarını, sanığın yanındaki şahsın 19-20 yaşlarında zayıf yapılı, uzun boylu, kısa saçlı, esmer tenli, bıyıksız olduğunu, 18.06.2006 tarihinde saat 00.00 sıralarında ...... Center önünde giderken kendisini darbedip cep telefonlarını alan şahıslardan ..."i gördüğünü, 155"i aradığını, olayı anlattığını, bunun üzerine polislerin sanığı alıp polis merkezine getirdiklerini, şikâyetçi olduğunu,
    Mahkemede; gece saat 23.30 sıralarında meydana gelen olayın üzerinden 6-7 yıl geçtiğini, huzurda bulunan sanığın poliste teşhis ettiği şahıs olmadığını, yağma suçunu işleyenin huzurda bulunan sanık olduğunu söylese de yalan olacağını, söylemese de yalan olacağını, tam olarak bilmediğini, herhangi bir şikâyetinin bulunmadığını, yağmalanan telefonlarından birinin Nokia diğerinin Motorola marka olduğunu, önceki ifadesiyle oluşan çelişki sorulduğunda; polisi arayarak ismini söylediği kişinin o gece karakola getirilmediğini, gösterdiği çocuğu bulamadıklarını, teşhis tutanağı okunup sorulduğunda; tutanak altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, aradan altı yıl geçtiğini, çok şeyin değiştiğini, sanığın simasının da değişmiş olabileceğini, onun için huzurdaki sanığın o şahıs olup olmadığını tam olarak bilmediğini,
    ... bilgi sahibi sıfatıyla aşamalarda; 10.06.2006 tarihinde saat 23.30 sıralarında restoranını kapatmak üzereyken içeriye giren bir şahsın arkadaşı ..."ya "Bir dakika gelir misin?" diyerek dışarıya çağırdığını, şahsın üstünün başının dağınık, gömlek düğmelerinin üçünün kopuk, görünüş itibarıyla da darbe aldığının belli olduğunu, arkalarından dışarıya çıktığında mağdurla ..."i bir araca binip giderken gördüğünü, mağduru daha önceden tanımadığını,
    Tanık ... aşamalarda; 10.06.2006 tarihinde saat 23.30 sıralarında diğer tanık ...’ın restoranda otururken daha önceden tanımadığı mağdurun telaşla içeriye girip kendisine ismiyle hitap ederek "Beni dövdüler, telefonumu aldılar, bana yardım edin." dediğini, tanık ... ile birlikte dışarıya çıktıklarını ancak kimseyi göremediklerini, telefon açması üzerine olay yerine polislerin geldiklerini, mağduru tanımadığını ancak esnaf olması nedeniyle mağdurun kendisini tanıyor olabileceğini,
    Yağmalanan Nokia marka cep telefonunu kullandığı tespit edilen ve hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen ... Kollukta ve Cumhuriyet Başsavcığılında şüpheli sıfatıyla; istinabe olunun ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinde ise tanık sıfatıyla; bahsi geçen telefon numaralarının kendisine ve kardeşi...e ait olduğunu, 2001 yılından beri aynı numarayı kullandığını, mağduru hiç tanımadığını, söz konusu yağma eylemini kendisinin gerçekleştirmediğini, kardeşi...in Nokia 3310 model telefonu olduğunu, bildiği kadarıyla...in Motorola marka telefonunun hiç olmadığını, aynı evde kaldıkları süre içerisinde birkaç defa SIM kartını...in telefonuna takıp konuştuğunu,
    Suça konu cep telefonlarından Nokia marka olanı kullandığı tespit edilen ... şüpheli sıfatıyla Kollukta ve istinabe olunan Bakırköy 8. ve 3. Ağır Ceza Mahkemelerinde tanık sıfatıyla; 2006 yılında Nokia 3310 marka cep telefonunu 350 TL karşılığında Tekirdağ ili, ... ilçesindeki Yaşar İletişim"den satın aldığını, faturanın nerede olduğunu bilmediğini, söz konusu telefonun Gediz ilçesi, Yunuslar köyündeki evinde kullanılamaz hâlde bulunduğunu, olayla bir alakasının olmadığını, söz konusu telefonu kullanılmamış olarak kutusunda aldığını, ..."de çalıştığını,
    Yaşar İletişim"in sahibi olup hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen ..., şüpheli sıfatıyla Cumhuriyet Başsavcılığında ve tanık sıfatıyla istinabe olunan ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinde; 2004 yılından beri ..."de cep telefonu bayisi işlettiğini, Orhan ve Mehmet isimli şahısları tanımadığını, 2004 yılından beri toplam 10 adet ikinci el telefon sattığını, bu şekilde alışveriş yaptığı şahısların kimlik fotokopilerini, imzalarını ve telefonların IMEI numaralarını alarak bürosunda kayıt altında tuttuğunu, evraklarını kontrol ettiğinde Mehmet ve Orhan isimli şahıslara telefon sattığına dair kayıt bulamadığını, normalde ikinci el telefon alıp satmadığını, sadece çok yakın arkadaşları olursa telefonlarını değiştirmek için cep telefonlarını aldığını, söz konusu şahısların daha önce tabelasını gördükleri için ismini vermiş olabileceklerini,
    Tanık ... tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı hatırlatılarak istinabe olunan ... 1. Asliye Ceza Mahkemesinde; sanığın oğlu olduğunu, 10.06.2006 tarihinde akrabaları olan ..."ün kına gecesine gittiğini, gece saat 03.00 sıralarında eve döndüğünü,
    Tanık ... tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı hatırlatılarak aynı Mahkemede; olay tarihinde Bağlık Mahallesinde bir akrabalarının düğün-kına gecesi olduğunu ve oraya gittiklerini, sanığın da yanlarında olduğunu, gençler olarak saat 03.00"e kadar damatla eğlendiklerini, daha sonra Metin Akgül"ün kendisini, sanığı, ağabeyi Bilal"i ve birkaç akrabalarını arabasıyla evlerine bıraktığını, sanıkla beraber eğlendiklerini,
    Tanık ... tanıklıktan ve yeminden çekinme hakkı hatırlatılarak aynı Mahkemede; olay gecesi kınasının olduğunu, gençler olarak sürekli bir arada bulunduklarını, uzaktan akrabası olması nedeniyle tanıdığı sanığı ara ara oynarken ve kenarlarda dururken gördüğünü, sanığın gece geç saatlere kadar yanlarında olduğunu, saat 03.00 sıralarında herkesin dağıldığını, sanıkla birkaç kişinin birlikte kınadan ayrılıp evlerine gittiklerini,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık aşamalarda benzer şekilde; şikâyetçiyi tanımadığını, birbirlerini hiçbir zaman görmediklerini, neden kendisine böyle bir suçlama yönelttiğini bilmediğini, olayın meydana geldiği gün amcasının oğlu ..."ün Bağlık mevkiindeki düğününde olduğunu, düğünden saat 02.00 sıralarında ayrıldığını, tanımadığı bir şahsın kullandığı Renault marka araçla eve geldiklerini, araçta kendisinden başka ağabeyi ve apartmandan karşı komşuları ...’ün bulunduğunu, 5-6 aydır Ebubekir adlı arkadaşının başka birinden aldığı 0 536 524 30 50 numaralı hattı kullandığını, üzerine atılı suçlamayı kabul etmediğini, o tarihlerde Nokia marka cep telefonunun olduğunu, hiçbir zaman Motorola marka cep telefonu kullanmadığını, düğünden 5-6 gün sonra polislerin apar topar kendisini alıp götürdüklerini, şimdiye kadar hiçbir suç işlemediğini, cep telefonu gasbedecek bir yapısının olmadığını, mağdurla aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını,
    Savunmuştur.
    Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
    1- Sanığa atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığı;
    Yağma suçu TCK"nın 148. maddesinde;
    "1-Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    2- Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
    3-Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Yağmanın temel şeklinin düzenlendiği 5237 sayılı TCK"nın 148. maddesinin birinci fıkrası uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da mal varlığı bakımından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
    Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malın, zilyedin rızası olmadan faydalanmak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle alınması olduğundan “zor yoluyla hırsızlık”, bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek şeklinde de tanımlanmıştır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
    Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
    Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi hürriyeti, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuki değerlerdir.
    TCK’nın 149. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan şekline göre yağma suçunun nitelikli hâlleri arasında; birden fazla kişi tarafından birlikte ve gece vakti işlenmesi sayılmış olup 6545 sayılı Kanun’un 64. maddesi ile yağma suçunun konut ve iş yerlerinin eklentilerinde işlenmesi hâli de diğer bir nitelikli hâl olarak Kanun maddesine eklenmiştir.
    Uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılabilmesi için, teşhis işlemi üzerinde durulması gerekmektedir.
    Suç ve teşhis tarihinde ceza yargılaması hukukumuzda teşhis işleminin nasıl yapılacağına ilişkin açık bir düzenleme bulunmamakta olup 02.06.2007 tarih ve 5681 sayılı Kanun’un 5. maddesiyle 2559 sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun Ek 6. maddesinde yapılan değişiklikle mevzuatımıza girmiş, anılan maddede teşhis işlemi ile ilgili olarak;
    "Polis, olaydaki failin gözaltına alınan şüpheli ile aynı kişi olup olmadığının belirlenmesi bakımından zorunlu olması halinde, Cumhuriyet savcısının talimatıyla teşhis yaptırabilir. ...
    İşleme başlanmadan önce teşhiste bulunacak kişinin faili tarif eden beyanları tutanağa bağlanır.
    Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birden fazla ve aynı cinsten olması, aralarında yaş, boy, ağırlık, giyinme gibi görünüşe ilişkin hususlarda benzerlik bulunması gerekir. Teşhis için gerekli olması halinde şüphelinin görünüşü ile ilgili gerekli değişiklikler yapılabilir. Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin her birinde teşhis sırasında bir numara bulundurulur.
    Teşhiste bulunan kişi ile teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin birbirini görmemesi gerekir.
    Teşhis işlemi en az iki kez tekrarlanır ve teşhiste bulunması istenen kişiye şüphelinin teşhis edilecek kişiler arasında yer almıyor olabileceği hatırlatılır.
    Teşhis işlemine tâbi tutulan kişilerin, bu işlem sırasında birlikte fotoğrafları çekilerek veya görüntüleri kayda alınarak, soruşturma dosyasına konur.
    Şüphelinin fotoğrafı üzerinden de teşhis yaptırılabilir. Ancak tek bir fotoğraf veya aynı kişinin farklı fotoğrafları üzerinden teşhis yaptırılamaz. Değişik kişilerin fotoğraflarının aynı büyüklük ve özellikte olmaları gerekir.
    Teşhis işlemi tutanağa bağlanır" şeklinde ayrıntılı olarak düzenleme yapılmıştır.
    Ceza muhakemesi hukukunda serbest delil sistemi geçerli olduğundan teşhis, uygulamada özellikle yağma gibi bir kısım suçlarda yaygın biçimde başvurulan beyana dayalı bir delildir. Yağma suçlarında eylemin sabit olup olmadığı hususu somut olayda da olduğu gibi, çoğu zaman yalnızca mağdurun anlatımlarından hareket edilerek ulaşılan delillerle belirlenebilmektedir. Bu nedenle mağdur anlatımlarının doğruluğunun, elde edilen diğer deliller de değerlendirilerek her türlü şüpheden uzak bir şekilde ispatı gerekir. Teşhise dayalı olarak sanığın mahkûmiyetine karar verilebilmesi için teşhisin her türlü şüpheyi ortadan kaldıracak şekilde gerçekleştirilmesi gereklidir.
    Suç ve teşhis işleminin yapıldığı tarihte 2559 sayılı Kanun’un Ek 6. maddesindeki değişikliğin henüz yürürlüğe girmemiş olması nedeniyle teşhis işleminin gerçekleştirilme şekline ilişkin mevzuatımızda bir düzenleme yer almaması, teşhisin gelişigüzel yapılabileceği anlamına gelmemektedir. Dolayısıyla teşhis işlemi kesin bir kanaat oluşturacak şekilde yapılmalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Mağdurun, 10.06.2006 tarihinde Kızılpınar kasabasından dolmuşa binip ... Otogarı’nda indiği, konakladığı pansiyona yürüdüğü esnada Paris Restoran yakınından geçen 5-6 kişilik bir gruptan ayrılan iki kişinin yanına gelerek, nereli olduğunu sordukları, mağdurun Diyarbakırlı olduğunu söylemesi üzerine sanığın "Sen Diyarbakırlı’ya benzemiyorsun. Samsunlu’ya benziyorsun." dediği, mağdur "Siz nerelisiniz?" diye sorunca sanığın yanındaki şahsın "Erzurumluyum" şeklinde cevap verdiği, ardından sanıkla kimliği tespit edilmeyen şahsın aralarında bir şeyler konuşup tekme ve yumruklarla saldırdıkları mağdurun yere düşmesini fırsat bilip üstünü arayarak biri Nokia diğeri Motorola marka olan iki adet telefonu alıp olay yerinden kaçtıkları anlaşılan olayda; mağdurun soruşturma aşamasındaki olay gecesi telefonlarının yağmalandığına ilişkin beyanı, bu beyanı destekleyen tanıklar Metin ve ...’in olay gecesi mağdurun darbedilmiş ve gömlek düğmelerinden üç tanesinin kopmuş olduğuna yönelik anlatımları ve mağdurun sanığı yolda görüp kolluk görevlilerine göstermesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; her ne kadar suç ve teşhis tarihinde 2559 sayılı Kanun’un Ek 6. maddesindeki değişikliğin henüz yürürlüğe girmemiş olması nedeniyle teşhis işleminin nasıl yapılacağı konusunda mevzuatımızda bir düzenleme bulunmasa da Ceza Genel Kurulunun 18.12.2012 tarihli ve 925-1860 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere teşhis işleminin tüm şüpheleri ortadan kaldıracak ve kesin bir kanaat oluşturacak şekilde yapılması gerekmekte olup somut olayda mağdurun sokakta yürüyen sanığı kolluk görevlilerine göstermesi nedeniyle yeniden teşhis işlemi yaptırılmasına gerek olmaması, tanıklar ... ve ...’in beyanlarından yağmalandığı sabit olan mağdurun alışveriş merkezi önünde gördüğü sanığı tereddüt etmeden teşhis etmiş olması karşısında; mağdurun kovuşturma aşamasında teşhis ve şikâyetinden vazgeçtiğine dair farklı beyanlarda bulunmasının sanığı suçtan ve cezadan kurtarmaya yönelik olduğu, suça konu cep telefonlarından birinin tanık olarak dinlenen ... tarafından kullanıldığının tespit edilmesine rağmen bu şahsın fotoğrafları temin edilmeyip mağdura teşhis işlemi yaptırılmamasının sonuca etkili olmadığı, bu şekilde araştırılacak bir hususun bulunmadığı gözetildiğinde sanığın üzerine atılı nitelikli yağma suçunu işlediğinin sabit olduğu kabul edilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanığa atılı nitelikli yağma suçunun sabit olmadığı," görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
    2- Nitelikli yağma suçunu işlediği sabit olan ve suç tarihinde 15-18 yaş grubunda bulunan sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmesinin gerekip gerekmediği;
    Anayasa"nın 90. maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı ve usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda uluslararası antlaşma hükümlerinin esas alınacağının hüküm altına alınması nedeniyle uyuşmazlık konusu bakımından önem arz eden Birleşmiş Milletler tarafından 20.11.1989 tarihinde kabul edilip 27.01.1995 tarihli ve 22184 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren ülkemizin de taraf olduğu "Çocuk Haklarına Dair Sözleşme"nin 40/1. maddesinde: "Taraf Devletler, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği iddia edilen ve bu nedenle itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul edilen her çocuğun; çocuğun yaşı ve yeniden topluma kazandırılmasının ve toplumda yapıcı rol üstlenmesinin arzu edilir olduğu hususları gözönünde bulundurularak, taşıdığı saygınlık ve değer duygusunu geliştirecek ve başkalarının da insan haklarına ve temel özgürlüklerine saygı duymasını pekiştirecek nitelikte muamele görme hakkını kabul ederler." hükmüne yer verilmiş, aynı maddenin üçüncü fıkrasında "Taraf Devletler, hakkında ceza yasasını ihlâl ettiği iddiası ileri sürülen, bununla itham edilen ya da ihlâl ettiği kabul olunan çocuk bakımından, yalnızca ona uygulanabilir yasaların, usullerin, onunla ilgili makam ve kuruluşların oluşturulmasını teşvik edecek ve özellikle şu konularda çaba göstereceklerdir:
    a. Ceza Yasasını ihlâl konusunda asgari bir yaş sınırı belirleyerek, bu yaş sınırının altındaki çocuğun ceza ehliyetinin olmadığının kabulü;
    b. Uygun bulunduğu ve istenilir olduğu takdirde, insan hakları ve yasal güvencelere tam saygı gösterilmesi koşulu ile bu tür çocuklar için adli kovuşturma olmaksızın önlemlerin alınması." dördüncü fıkrasında ise; "Koruma tedbiri, yönlendirme ve gözetim kararları, danışmanlık, şartlı salıverme, bakım için yerleştirme, eğitim ve meslek öğretme programları ve diğer kurumsal bakım seçenekleri gibi çeşitli düzenlemelerin uygulanmasında, çocuklara durumları ve suçları ile orantılı ve kendi esenliklerine olacak biçimde muamele edilmesi sağlanacaktır." düzenlemesine yer verilmiştir. Türk Ceza Hukuku mevzuatı incelendiğinde de gerek maddi ceza hukuku, gerek yargılama hukuku gerekse infaz hukuku bakımından çocuklar için yetişkinlerden farklı müesseseler getirildiği görülmektedir.
    Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenebilmesi için “Sosyal inceleme, sosyal inceleme raporu” ve TCK"nın 31. maddesinde düzenlenen “Yaş küçüklüğü” ile “Çocuk” kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
    Ceza hukukunun konusunu oluşturan kusur, fail hakkında yapılan kişisel kınama yargısını ifade etmektedir. Kınamanın sebebi ise failin norma uygun davranabilecek ve hukuka uygun hareket edebilecek durumda olmasına rağmen hukuka aykırı davranışı tercih etmesi ve hukukun kendisinden talep ettiği şekilde davranmamasıdır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7. Baskı, Seçkin, Ankara, 2008, s. 289; Berrin Akbulut, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3. Baskı, Adalet, 2016, s. 480-481.).
    Bir kimsenin işlediği fiilden dolayı kınanabilmesi, yani o kişinin kusurlu olduğundan söz edilebilmesi için öncelikle, o kişinin fiili işlediği sırada kusur yeteneğine sahip olması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu"nda kusur yeteneğinin ne olduğu hususunda bir tanımlama mevcut olmasa da 31 ve 32. maddeler gözetildiğinde kusur yeteneğinin, kişinin işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ile davranışlarını yönlendirme kabiliyetinden oluştuğu kabul edilmelidir (Koca-Üzülmez, s. 291; Akbulut, s. 484-485.).
    TCK"da ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler başlığı altında düzenlenen ve kusurluluğu etkileyen hâllerden biri olarak öngörülen yaş küçüklüğü aynı Kanun"un 31. maddesinde:
    “(1) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
    (2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
    (3) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz” şeklinde düzenlenmiş,
    Madde gerekçesinin fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlarla ilgili bölümünde; “Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hakimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hakimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    On beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar ile ilgili olarak da; “Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış gençler, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, suç yoluna girmiş olan gençlerin, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan gençler hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.” denilmiştir.
    TCK"nın 31. maddesi ile yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisi, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış, on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış ve on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar olmak üzere üç farklı grup içerisinde ele alınmıştır.
    Uyuşmazlık konusu itibarıyla fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
    Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan çocukların kural olarak kusur yeteneğine sahip oldukları, yani ceza sorumluluklarının bulunduğu kabul edilir. Bu yaş grubundaki çocukların suçun anlam ve sonuçlarını kavrayamadıkları iddiası, tam ve kısmi akıl hastalığına ilişkin hükümler çerçevesinde değerlendirilir. Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş ve fakat henüz on sekiz yaşını tamamlamamış çocuklar, normal koşullarda, gerçekleştirdikleri davranışların hukukî anlam ve sonuçlarını kavrama yeteneğine sahip olmakla birlikte; bu kişilerin, davranışlarını yönlendirme yetenekleri yeterince gelişmemiş olabilmektedir. Bu nedenle, bu yaş grubunda suç yoluna girmiş olan çocukların, işledikleri suçlar bağlamında irade yeteneğinin zayıf olduğu normatif olarak kabul edilmiştir. Azalmış kusur yeteneğine sahip bulunan bu çocuklar hakkında kural olarak indirilmiş cezaya hükmedilir.
    5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun (ÇKK) “Sosyal İnceleme” başlığını taşıyan 35. maddesi;
    “(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
    (2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da yaptırılabilir.
    (3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir”;
    Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"in (ÇKKY) 20. maddesi;
    “(1) Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılabilir. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çocuğun, veli veya vasisi ya da müdafi veya bu kimselerin avukatları da mahkeme veya çocuk hâkimine müracaat ederek çocuk hakkında sosyal inceleme yapılmasını talep edebilirler.
    (2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
    (3) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler. Hâkim, bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurur.
    (4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimden görüş alır...” şeklindedir.
    Aynı Yönetmelik"in 21. maddesi ise,
    "...
    (2) Raporda çocuğun işlediği fiille ilgili olarak hukukî anlam ve sonuçları kavrayabilme ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığı hakkında sonuç değerlendirmesinde bulunulmaz.
    (3) Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenmiş çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur” şeklinde düzenlenmiştir.
    Buna göre; TCK"nın 31. maddesinin gerekçesi, ÇKK"nın 35, ÇKKY"nin 20/3 ve 21/3. maddelerinde belirtildiği üzere kusur yeteneğinin var olup olmadığı mahkeme veya hâkim tarafından tespit edilecektir. Bu tespit yapılırken de ÇKKY"nin 20/4. maddesi uyarınca mahkeme veya hâkim, bu yaş grubu bakımından zorunlu olarak alınması gereken suça sürüklenen çocuğun aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce düzenlenen sosyal inceleme raporu ile suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği hakkında adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenen bilirkişi raporundaki gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurarak, raporlarla bağlayıcı olmaksızın, her delil gibi bunları da serbestçe değerlendirip suça sürüklenen çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir edecektir.
    5395 sayılı Kanun"un 35/1, maddesinin ilk cümlesi “Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır...” hükmünü içermektedir. Söz konusu Kanun"un 3/1-a maddesine ve adı geçen Yönetmelik"in 4/1-a maddesine göre de çocuklar daha erken yaşta ergin olsa bile, on sekiz yaşını doldurmamış kişi olarak tanımlanmıştır. Bu durumda 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal inceleme raporu alınmasının ceza yargılaması bakımından gerekli olup olmadığı yargılamayı yapan hâkim tarafından değerlendirilmelidir. Doktrinde de 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 35. maddesi gereğince alınacak sosyal inceleme raporunun 15-18 yaş arasındakiler için cezaların bireyselleştirilmesinde, seçenek yaptırımların tercihinde, takdiri indirim nedenlerinden yararlandırılmalarında, kısa süreli hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesinde, hapis cezasının ertelenmesinde, kamu davasının açılmasının ertelenmesinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında gözönünde bulundurulacağı belirtilmektedir (Özgenç, İzzet, Türk Ceza Hukuku, Genel Hükümler, Gözden Geçirilmiş ve Güncellenmiş, 13. Bası, s. 403, Ankara 2017). Bununla birlikte Kanun ve Yönetmelik hükümleri irdelendiğinde bu incelemenin yaptırılmasının zorunlu olduğuna dair herhangi bir düzenlemenin bulunmadığı, Yargıtay Ceza Dairelerinin uygulamalarının da bu yönde olduğu bilinmektedir.
    TCK"nın 6/1-b ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun 35. maddelerinde genel olarak çocuk kavramından bahsedilmiş olup, yaş aralıklarına göre herhangi bir ayrım yapılmaksızın henüz on sekiz yaşını doldurmamış olan herkes çocuk olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla ilgili hükmü 5237 sayılı TCK"nın 31. maddesi ile bahsi geçen Yönetmelik"in 20 ve 21. maddeleriyle birlikte değerlendirmek gerekmektedir. Daha önce yapılan açıklamalardan da anlaşıldığı üzere 12-15 yaş aralığındaki çocuklar için sosyal inceleme raporu alınması zorunlu olduğuna göre mahkemenin bu yaş gurubu için rapor almama gerekçesini kararında göstermesinin gerekmediği, 5395 sayılı Kanun"un 35/3. maddesindeki sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde gerekçe gösterme şartının 15-18 yaş aralığındaki çocuklar için getirildiği açıktır. Kaldı ki; bu gruptaki çocuklar için cezaların belirlenmesi ve şahsileştirilmesinde, seçenek yaptırımlara çevrilmesinde, erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında kararın gerekçelendirilmesi sırasında çocuğun doğumundan başlayarak geçirdiği gelişim aşamalarının, fiziksel, zihinsel, duygusal sosyal ve moral gelişim özelliklerinin; ailesinin, toplumsal, ekonomik ve kültürel durumunun, okul ve iş ortamı ile boş zamanlarını geçirdiği çevre gibi söz konusu Yönetmelik"in 21. maddesinde sayılan hususların hâkim tarafından göz önünde bulundurulup bulundurulmadığının Yargıtay denetimine izin verecek şekilde kararda tartışılması bir zorunluluktur.
    Gelinen bu noktada mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde durulması gerekmektedir.
    5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, bunun nitelendirmesinin yapılması ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkan sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
    Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.10.2014 tarihli ve 441-421 sayılı kararında da bahsedildiği üzere; kararın "sonuç (hüküm)" kısmında CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına ya da tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul ya da reddine ait dayanaklar açıkça gösterilmelidir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    15-18 yaş grubundaki sanık hakkında hükmolunacak cezanın belirlenmesinde yetişkinlerden farklı değerlendirilme yapılması hem ülkemizce de kabul edilen Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşme"nin hem de Türk Ceza Kanunu"nun bir gereği olup Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"in 21. maddesinde somutlaşan bu kriterlerin ve çocuğun içerisinde bulunduğu özel şartların, hükmolunan temel cezanın belirlenmesi ve kişiselleştirilmesinde gözetilip gözetilmediğinin denetimi bakımından sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olduğu kabul edilmeledir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanık hakkında sosyal inceleme yaptırılmama gerekçesinin kararda gösterilmesinin zorunlu olmadığı," düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    3- Dosyada tek sanık olmasına rağmen “Yargılama giderlerinin sanığa ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yüklenmesine” karar verilmesi;
    Yerel Mahkemece yargılanan sanığın tek olmasına rağmen yargılama giderlerini birden çok sanık varmış gibi sanığı ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yükletilmesine karar verildiği anlaşılmakla bu konudaki düzenlemelere değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
    Yargılama giderleri CMK’nın 324. maddesinde;
    “(1) Harçlar ve tarifesine göre ödenmesi gereken avukatlık ücretleri ile soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yargılamanın yürütülmesi amacıyla Devlet Hazinesinden yapılan her türlü harcamalar ve taraflarca yapılan ödemeler yargılama giderleridir.
    (2) Hüküm ve kararda yargılama giderlerinin kimlere yükletileceği gösterilir.
    (3) Giderlerin miktarı ile iki taraftan birinin diğerine ödemesi gereken paranın miktarını mahkeme başkanı veya hâkim belirler.
    (4) Devlete ait yargılama giderlerine ilişkin kararlar, Harçlar Kanunu hükümlerine göre; kişisel haklara ilişkin kararlar, 9.6.1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu hükümlerine göre yerine getirilir. (Ek cümle: 2/7/2012-6352/100 md.) Devlete ait yargılama giderlerinin 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 106 ncı maddesindeki terkin edilmesi gereken tutarlardan az olması halinde, bu giderin Devlet Hazinesine yüklenmesine karar verilir.
    (5) Türkçe bilmeyen ya da engelli olan şüpheli, sanık, mağdur veya tanık için görevlendirilen tercümanın giderleri, yargılama gideri sayılmaz ve bu giderler Devlet Hazinesince karşılanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Maddenin hükümet tasarısında da belirtildiği üzere; “Avukatlara, bilirkişi ve tanıklara verilen gündelik, yolluk ve ücretlerle keşif, muayene, tahlil ve posta giderleri yanında harçlar, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre taraflara ödenmesi gereken avukatlık ücretleri de yargılama giderlerine dahildir.”
    Hüküm ve kararda, hükümden önce yapılmış giderlerin miktarlarıyla kimlere yükletilecekleri gösterilmelidir. Eğer karar yoklukta verilmişse hükümlerin tebliği ile kararın istinaf ya da temyiz edilmesi durumunda hükümlüden posta masrafları da alınmalı, hüküm sanık lehine bozulmuşsa dosyanın gidiş-dönüş posta ücretleri sanığa yükletilmemelidir.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.03.2012 tarihli ve 68-100 sayılı mahkûmiyet hükmünün yargılanan sanığın tek olmasına rağmen yargılama giderlerinin birden çok sanık varmış gibi sanığa ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yükletilmesine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmalıdır.
    Bu itibarla, sanığa atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına yönelik uyuşmazlık konusu yönünden Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine, 15-18 yaş grubundaki sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmemesi ve dosyada tek sanık olmasına rağmen yargılama giderlerinin sanığa ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yüklenmesine karar verilmesine dair uyuşmazlık konusu yönünden değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün sosyal inceleme raporu ve yargılama giderlerine yönelik isabetsizliklerden bozulmasına karar verilmelidir.
    SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
    a) Sanığa atılı nitelikli yağma suçunun sabit olup olmadığına yönelik uyuşmazlık konusu bakımından REDDİNE,
    b) Suç tarihinde 15-18 yaş grubunda olan sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmemesi ve dosyada tek sanık olmasına rağmen yargılama giderlerinin sanığa ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yükletilmesine karar verilmesine yönelik uyuşmazlık konuları yönünden değişik gerekçe ile KABULÜNE,
    2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 05.04.2016 tarihli ve 31851-2610 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
    3- Çorlu 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.03.2012 tarihli ve 68-100 sayılı hükmünün 15-18 yaş grubundaki sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmemesi ve dosyada tek sanık olmasına rağmen yargılama giderlerinin sanığa ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yüklenmesine karar verilmesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
    4- Mahalline gönderilmek üzere dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede sanığa atılı nitelikli yağma suçunun sabit olduğuna ve 15-18 yaş grubundaki sanık hakkında sosyal inceleme raporu alınmama gerekçesinin karar yerinde gösterilmemesine yönelik uyuşmazlık konuları yönünden oy çokluğuyla, dosyada tek sanık olmasına rağmen yargılama giderlerinin sanığa ve suça sürüklenen çocuğa eşit olarak yüklenmesine karar verilmesine ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından oy birliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi