Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/446
Karar No: 2020/183

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/446 Esas 2020/183 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/446 E.  ,  2020/183 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 361-644

    Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ..."nın TCK"nın 85/1, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 12.100 TL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 11.04.2012 tarihli ve 4-399 sayılı hükmün, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 13.02.2014 tarih ve 25491-3541 sayı ile;
    "......"ın kaldırımdan korkuluksuz duvarla ayrılan 2,5 metre derinlikteki apatmana ait mazgal kapaklarının bulunduğu boşluğa düşerek ölmesi ile meydana gelen olayda, sanık ..."nın binayı yapan müteahhit olup, inşaatın uzun süre önce tamamlandığı, Atatürk Caddesi kavşak düzenlemesi ve alt geçit inşaatı sırasında sanık ..."ın şantiye şefliğini yaptığı Yüzbaşıoğlu Şirketi tarafından daha önce var olan tuğla duvarın güçlendirilerek beton istinat duvarının yapıldığı, bu çalışma sırasında daha önce duvar üstünde bulunan korkulukların yıkılarak yeniden yapılmadığının apartman sakini olan ve atılı suçtan beraatlerine karar verilen ..... ..., ..., ... ile sanık ..."nın tüm aşamalardaki beyanları ile dosya kapsamından anlaşılması karşısında sanık ..."ya yüklenecek kusur bulunmadığından, beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesi ise 23.12.2014 tarih ve 361-644 sayı ile;
    "...Mahkememizce olay yerinde yapılan keşifte dinlenen bilirkişi Kadir Töreli sanık ..."nın inşa etmiş oduğu apartmanın kullanım alınını koruyan duvarın üstüne korkuluk yaptırmayı temin etmediği için 8/1 oranında kusurlu olduğunu, 11.10.2010 tarihli raporunda açıklamıştır.
    Daha sonra dosya üzerinde görevlendirip inceleme yaptırılan iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişiler .... ..."nın yolun yapımını üstlenen inşaat şirketi ile birlikte birinci derecede kusurlu olduklarını belirtmişlerdir.
    Raporlar arasında çelişki görülmesi üzerine bu kez iş güvenliği uzmanı.... inşaat mühendisleri ...ve ...."dan oluşan bilirkişi heyetinin dosyayı inceleyerek hazırlamış oldukları 05.01.2012 tarihli raporda ..."nın tali kusurlu olduğunu gerekçeli bir biçimde açıklamışlardır.
    Görüldüğü üzere, keşifte dinlenen bilirkişi ve diğer tüm bilirkişilerin tamamı sanık ..."nın olayda kusurlu olduklarını belirtmişlerdir.
    Durum böyleyken ve meydana gelen iş kazasının uzmanlığı gerektiren bir konu olması da göz önüne alınarak Yargıtay 12. Ceza Dairesi Üyesi olan sayın yargıçların uzman bilirkişi yerine geçerek ve bir kısım sanıkların beyanlarına atıfta bulunarak ve kesin ifadelerle sanığın kusursuz olduğu yolundaki düşünce ve kararlarının iştirak etmek mümkün değildir," şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
    Direnme kararına konu olan bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.05.2016 tarihli ve 82488 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 812-935 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 22.03.2017 tarih ve 145-2273 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanıklar..., ..., ..., ..., ...ve ... hakkında verilen beraat kararları Özel Dairece düzeltilerek onanmak; sanık ... hakkında verilen mahkûmiyet hükmü ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanık hakkında eksik araştırma sonucu hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    18.09.2006 tarihinde saat 18.00 sıralarında İstanbul ili, Bahçelievler ilçesi, Kocasinan Merkez Mahallesi, Atatürk Caddesi üzerinde bulunan 2 numaralı apartmanın önündeki kaldırımdan yürüyen ..."ın, kaldırımdan korkuluksuz duvarla ayrılan 2,5 metre derinlikteki apartmana ait mazgal kapaklarının bulunduğu boşluğa düşerek yaralandığı, olayın akabinde hastaneye sevkinin sağlandığı ve çeşitli hastanelerde yapılan tedaviye rağmen 07.10.2006 tarihinde hayatını kaybettiği,
    Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 03.03.2010 tarihli rapora göre; 1940 doğumlu olan ölen ..."ın ölümünün, yüksekten düşme ile husulü mümkün künt kafa travmasına bağlı kafatası kemiği kırıkları ile birlikte beyin kanaması ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana geldiği,
    Keşif sonrası inşaat mühendisi tarafından düzenlenen 11.10.2010 tarihli rapora göre; İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığınca ihale yoluyla yol ve kavşak yapımı işinin Yüzbaşıoğlu Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti."ye ihale yoluyla verildiği, adı geçen şirket tarafından 2004 yılında yapılan çalışmalar sırasında olaya neden olan eski tuğla duvarın yıkılarak yerine eskisinden daha yüksek olacak şekilde 2,5 metre yüksekliğinde betonarme duvar yapıldığı, olaya neden olan bu duvarın yol ve apartman arasında tehlikeli bir boşluk oluşturduğu, bu nedenle insanların zarar görmemesi için duvarın en üst kısmından sıfır noktasına kadar 1 metre yükseklikte demir parmaklık veya korkuluk yapılması gerektiği, böyle bir tedbirin alınması hâlinde olayın yaşanmayacağı, bu nedenle yol yapımı işini üstlenen şirketin şantiye şefi olan inceleme dışı sanık ..."ın olayın meydana gelmesinde birinci derecede asli kusurunun bulunduğu,
    Olayın meydana geldiği ve ölenin düştüğü boşluğun sanık ..."nın müteahhitliğini yaptığı apartmana ait olduğu ve bu boşluğun zemin kısmında kullanılmakta olan mazgal kapaklarının bulunduğu, bu nedenle boşluğun kenarına duvarın zorunlu olarak yapıldığı, apartmanı inşa eden sanığın apartmanın boşluk kısmında bulunan duvarın yapımından sonra üst kısımlara korkuluk yapmadığı ve sonradan yol yapımını yapan şirkete olay yerine korkuluk yapılması hususunda bildirimde bulunmadığı, bu nedenle Borçlar Kanunu"nun 332. maddesine aykırı hareket ederek, inşa etmiş olduğu apartmanın kullanım alanını koruyan duvarın üstüne korkuluk yaptırmayı temin etmemesi nedeniyle tali oranda kusurlu olduğu,
    Olay tarihinde 66 yaşında olan ölenin de kenarında boşluk bulunan yolda yürürken adımını atacağı yeri iyi seçmesi ve dikkatli bir şekilde yürümesi gerektiğinden meydana gelen olayda ikinci derecede asli kusurlu olduğu,
    İnşaat mühendisi, iş güvenliği ve iş hukuku uzmanları tarafından düzenlenen 16.02.2011 tarihli rapora göre; yol ve kavşak yapımı sırasında olayın meydana geldiği apartmanın önündeki yaklaşık 1 metre yüksekliğinde olan istinat duvarının yıkılarak bunun yerine apartman ile arasında yaklaşık 2,5 metre yüksekliği olan yeni betonarme istinat duvarının inşa edildiği, inşa edilen bu duvarın üst kısmının düzenlemesi yeni yapılan yoldan yaklaşık 25 cm daha yüksek olduğu, yani yapılan bu duvarın düzenlemesi yapılan yol ile olayın meydana geldiği binanın ön boşluğu arasında bir parapet gibi kaldığı, yapılan yeni istinat duvarının üzerine yoldan geçenlerin veya bina sakinlerinin boşluğa düşmesini önleyecek en az 90 cm yüksekliğinde herhangi bir korkuluk yapılmadığı, yol inşaatının başladığı tarihte olayın meydana geldiği binanın önündeki 1 metrelik boşluğun önünde herhangi bir korkuluk bulunmadığının dosya içerisinde mevcut fotoğraftan anlaşıldığı,
    Yol çalışmasına başlanılmadan önce kendi yapmış olduğu binanın zemin seviyesi ile yol arasındaki kot farkı 1 metre olmasına rağmen bu bölümden düşmeleri önlemek üzere korkuluk yapmayan ve yol çalışması kendi binası önünde sona erdikten sonra binanın zemin seviyesi ile yol arasındaki kat farkı 2,5 metreye çıkmış olmasına rağmen yine bu boşluktan düşmeyi önleyici herhangi bir korkuluk yapmayan ya da yaptırmayan sanığın İmar Kanunu"nun 34. ve 35. maddeleri uyarınca birinci derecede; yolun yapımını üstlenen şirketin müdürü olan ..."nun birinci derecede; tehlikeli bölgenin yakınından geçerken bastığı yere dikkat etmeyerek can güvenliğini tehlikeye atan ölenin ise ikinci derecede kusurlu olduğu,
    İstanbul Teknik Üniversitesinde görevli inşaat mühendisleri ve iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen 05.01.2012 tarihli rapora göre; yaklaşık 2,5 metre yüksekliğindeki alan ile merdivenlerde harhangi bir güvenlik önlemi ve düşmeye karşı bir tedbir alınmaması ve korkuluk yapılmaması nedeniyle olayın meydana geldiği, dava konusu olayda bahsi geçen binanın ruhsatlı olduğu ancak yapı ruhsatı ve eki onaylı projesine aykırı olarak bodrum kat seviyesinde etrafının açılarak ve üst katlara ilave kat yapılarak imara aykırı durum yaratıldığı, bu hususta binayı yapan sanığın sorumluluğunun bulunduğu, buna karşın düşme olayının binanın yer aldığı 8883 parsel sınırı dışında, ana arter olan Atatürk Caddesi ve Mahmutbey Caddesi mevkisinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisindeki alanda meydana gelmiş olması nedeniyle sanığın binaların etrafında gerekli can güvenliğine yönelik önlemleri almayan diğer kat malikleri ile birlikte korkuluk yapılmaması yönünde kusurunun bulunmadığı, can güvenliği bilinci ön planda tutularak zorunlu olan gerekli yasal önlemlerin alınması hâlinde olayın meydana gelmeyeceği, yol yapım işini yapan şirketin şantiye şefi olan inceleme dışı sanık ..."un teknik eleman olarak asli kusurlu olduğu, binanın müteahhidi olan sanık ile ölenin tali kusurlu olduğu,
    Sanığın müteahhitliğini yaptığı binanın yapı izin belgesi ruhsatnamesinin 29.07.1987 tarihinde verildiği,
    Tapu kaydına göre; söz konusu binanın İstanbul ili Bahçelievler ilçesinde 8883 sayılı parselde arsa vasfında tapuya kayıtlı olduğu, sanık ile hakkında beraat kararı verilen inceleme dışı sanıkların söz konusu bu taşınmazda belirli oranlarda hisselerinin bulunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan Sabiha Gökdoğan; bina ile kaldırım arasında bulunan boşluk ile ilgili olarak gerekli tedbirleri almayan kişilerden şikâyetçi olduğunu,
    İnceleme dışı sanık ...; kavşak düzenlemesi ve alt geçit yapımı işinde Yüzbaşıoğlu İnşaat ve San. Ltd. Şti."de şantiye şefi olarak görev yaptığını, yol düzenleme çalışmalarının 2002 yılında başlayıp 2005 yılı Nisan ayında tamamen bittiğini, bahsi geçen bina önünde yıkılmakta olan tuğla duvarı güçlendirmek amacıyla bu duvarın yıkılarak yeni bir duvar yapıldığını, yıkılan tuğla duvar üzerinde korkuluğun bulunmadığı, ölüm olayının inşaat çalışmalarının bitiminden yaklaşık yedi ay sonra gerçekleştiğini,
    Haklarında beraat kararı verilen inceleme dışı sanıklar..., ..., ..., ..., ...ve ...; olayın meydana geldiği yerde bulunan apartmandaki dairelerde oturduklarını, yol ve kavşak yapımı sırasında yolu yapan şirket tarafından bina ile kaldırım arasında bulunan korkulukların yıkıldığını ve önceden var olan boşluğun 2,5 metreye çıkarıldığını, ancak yeni bir korkuluk yapılması gerekirken yapılmadığını, olayın sorumlusunun yol yapım işini üstlenen kişiler olduğunu,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ...; olayın meydana geldiği yerde bulunan binanın müteahhidi olduğunu, ayrıca bu binada dükkan ve dairesinin de bulunduğunu, binayı imar planına uygun olarak yaptığını, yol yapım çalışmaları sırasında bina ile kaldırım arasındaki duvarın etrafında daha önceden yaptıkları korkuluğun yıkıldığını, bina ile kaldırım arasındaki boşluğun daha da yükseltilmesinden sonra yeni bir korkuluk yapılmadığını, olayda kusurunun bulunmadığını savunmuştur.
    Uyuşmazlıklar konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulup taksir ve taksirle ölüme neden olma suçuna ilişkin hükümler gözden geçirilmelidir.
    5237 sayılı TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
    5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
    Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
    1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
    2- Hareketin iradi olması,
    3- Sonucun istenmemesi,
    4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
    5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
    Şeklinde kabul edilmektedir.
    Taksirli suçlarda, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
    Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması hâlinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır. Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması durumunda, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
    Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, bir diğer ifadeyle failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin neticenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hâllerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK"nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun"un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
    Öğretide; "Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır." (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366); "Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hâllerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hâllerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip hâlinde faaliyet gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu hâlde bu kişi neticeden sorumlu olur." (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254); "Failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketiyle mağdurun kusurlu hareketinin birleşmesi söz konusu olabilir. Bu durumda, failin sorumluluğunun ortadan kalkabilmesi için, failin netice üzerindeki hâkimiyetinin devam etmemesi gerekir. Diğer bir deyişle, neticenin meydana gelmesinde mağdurun kusurlu hareketi, neticenin faile yüklenmesini engelleyecek derecede illi seri üzerinde hakimiyet kurmamış olmalıdır. Aksi takdirde failin sorumluluğu devam edecektir. Nitekim taksirli hareketler arasında takas da mümkün değildir.”(M. Emin Artuk-Ahmet Gökçen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 374); "Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnat edilebilir, herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hâllerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir." (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214); "Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinin kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneğin yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 17. Baskı, Ankara, 2014, s. 249) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    TCK"nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları;
    "4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
    5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir." şeklinde düzenlenmiştir.
    Madde gerekçesinde de; "Taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
    Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının tespiti açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızası olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
    Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.
    Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir....” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
    5237 sayılı TCK’nın “Taksirle Öldürme” başlıklı 85. maddesi;
    “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis ceza ile cezalandırılır.” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu yaptırıma bağlanmıştır. Taksirli hareket sonucu birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
    Öte yandan ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    18.09.2006 tarihinde saat 18.00 sıralarında İstanbul ili, Bahçelievler ilçesi, Kocasinan Merkez Mahallesi, Atatürk Caddesi üzerinde bulunan 2 numaralı apartmanın önündeki kaldırımda yürüyen ..."ın, kaldırımdan korkuluksuz duvarla ayrılan 2,5 metre derinlikteki apartmana ait mazgal kapaklarının bulunduğu boşluğa düşerek yaralandığı, olayın akabinde hastaneye sevkinin sağlandığı ve çeşitli hastanelerde yapılan tedaviye rağmen 07.10.2006 tarihinde hayatını kaybettiği olayda;
    Yargılama sırasında alınan 11.10.2010 ve 16.02.2011 tarihli raporlarda; ölüme neden olan ve olayın meydana geldiği kaldırımdan korkuluksuz duvarla ayrılan 2,5 metre derinlikteki mazgal kapaklarının bulunduğu boşluğun, sanığın müteahhitliğini yaptığı apartman sınırları içerisinde kalması nedeniyle apartmanı inşa eden sanığın apartmanın boşluk kısmında bulunan duvarın yol yapım çalışmaları sırasında yeniden yapılmasından sonra üst kısımlara korkuluk yapmaması ve sonradan yol inşaatını yapan şirkete korkuluk yapılması hususunda bildirimde bulunmaması nedeniyle kusurlu olduğu hususlarının tespit edilmesine rağmen, 05.01.2012 tarihli raporda; ölenin düştüğü boşluğun İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içerisinde kalması nedeniyle sanığın binaların etrafında gerekli can güvenliğine yönelik önlemleri almayan diğer kat malikleri ile birlikte korkuluk yapılmaması yönünde kusurunun bulunmadığı, ancak sanığın müteahhitliğini yaptığı apartmanın yapı ruhsatı ve onaylı projesine aykırı olarak bodrum kat seviyesinde etrafının açılarak ve üst katlara ilave kat yapılarak imara aykırı durum yaratılması nedeniyle sorumluluğunun bulunduğunun belirtildiğinin anlaşılması karşısında, maddi gerçeğin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından, kaldırımdan korkuluksuz duvarla ayrılan 2,5 metre derinliğindeki boşluğun sanığın müteahhitliğini yaptığı apartmanın sınırları içerisinde kalıp kalmadığının, apartman sınırlarının dışında kalsa bile sanığın apartmanı yapı ruhsatı ve onaylı projesine aykırı olarak yapmak suretiyle söz konusu boşluğun oluşmasına neden olup olmadığının kesin olarak belirlenmesi ve raporlar arasındaki çelişkilerin giderilmesinden sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tespit edilmesi gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması isabetsizdir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Eksik araştırma bulunmadığı ve sanığın beraat etmesi gerektiği," düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 23.12.2014 tarihli ve 361-644 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi