Esas No: 2020/16
Karar No: 2020/181
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/16 Esas 2020/181 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ceza Dairesi
Sayısı : 249-606
Nitelikli hırsızlık suçundan sanık ..."ın TCK"nın 142/2-h, 168/2, 62/1 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2016 tarihli ve 535-729 sayılı hükme yönelik sanık müdafisi tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince 29.03.2017 tarih ve 249-606 sayı ile sanığın beraatine karar verilmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 19.04.2018 tarih ve 4876-6172 sayı ile;
"Bölge adliye mahkemesince, ilk derece mahkemesi tarafından verilen mahkûmiyet kararı kaldırılarak "yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanığın CMK"nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine" şeklinde verilen hükmün, maddi vakıa denetimi gerektiren bir sebebe dayandığı ve katılan vekilinin temyiz isteminin de beraat hükmünün gerekçesine yönelik olmadığının anlaşılması karşısında; katılan vekilinin temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi uyarınca reddine,” oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi S. Çevik;
“...Somut olayda sanığın, eski çalıştığı iş yerine, sabah henüz bir temizlikçinin bulunduğu saat 07.30 sıralarında geldiği, kapıyı önceden bildiği şifre ile açtığı ve iş yerinde on beş yirmi dakika kadar bir şeyler aradığı, sonra olay yerinden ayrıldığı, ifadesinde hiçbir şey almadığını savunduğu ancak daha sonra yapılan aramada şirketin diğer çalışanlarına ait olup iş yerinde emaneten duran banka ve kredi kartlarından 53 tanesini aldığı anlaşılmış ve katılana teslim edilmiştir. Katılan başlangıçtan beri sanığın 400 TL civarında para ve kartları aldığını iddia etmiş; tanıklar sanığın iş yerini karıştırdığını gördüklerini beyan etmişler, sanık kabul etmiş, iş yeri kamera görüntüleri de arama kayıtlarını doğrulamıştır. Yakalama ve alıkoyma tutanakları katılanın beyanlarını teyit etmiş, iş yerinden rıza hilafına bazı şeyler (kredi kartı ve para) alındığı sabit olmuştur.
Yerel Mahkeme mahkûmiyet kararı vermiş, Bölge Adliye Mahkemesi ise aynı delillerle beraat kararı vermiştir. Müdahil vekili bu hususları anlatarak "mahkûmiyet verilmeliydi" görüşüyle beraat kararını temyiz etmiştir. Temyiz dilekçesinin içeriği son derece ayrıntılı ve somut delillere dayanmaktadır. Yani mahkûmiyet verilmesini gerektirecek deliller tek tek ve ayrıntılı olarak gösterilmiştir, dosya içeriğine de uygundur.
Yerel Mahkeme kararı da dosya içeriğine ve delillere uygundur. Bu nedenle Bölge Adliye Mahkemesinin, sanığın beraatine yönelik kararının bozulmasına karar verilmesi gerekirken işin esasına girmeden, girilemeyeceği gerekçesiyle onama kararı veren çoğunluk görüşüne katılmıyorum.” açıklamasıyla karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 04.06.2018 tarih ve 29628 sayı ile;
"... Katılan vekilinin beş sayfadan ibaret ayrıntılı temyiz layihası ile layihanın sonuç kısmındaki "usul, yasa hükümleri, toplanan delillere aykırı olması nedeniyle ve ayrıca re"sen belirlenecek diğer nedenlerle de bozulmasına karar verilmesi" ibaresi dikkate alındığında yeterli temyiz gerekçesinin mevcut olduğu ve dosya içerisindeki mevcut delillere uymayan beraat kararının incelenmesinde yasal bir engel bulunmadığı" düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 21.06.2017 tarih, 3041-9425 sayı ve oy çokluğuyla itirazın yerinde görülmediğinden bahisle dosyanın gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 21.03.2019 tarih ve 387-246 sayı ile; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Dairenin temyiz isteminin reddine dair kararının kaldırılmasına karar verilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 26.11.2019 tarih ve 6651-17214 sayı ile;
"Sanığın suça konu olaydan önce SGK kayıtlarına göre 14 yıl 8 ay muhasebe sorumlusu olarak çalıştığı ve katılan tarafından 19.08.2015 tarihinde işten çıkarıldığı ... Petrol isimli iş yerine olay günü olan 24.08.2015 tarihinde saat 08:00 sıralarında giderek işten çıkarılmadan önce kendisinin kullandığı muhasebe bürosunda çekmecede bulunan yaklaşık 400 TL, çeşitli bankalara ait bankamatik kartları, şirkete ait kaşeleri aldığı iddiasıyla açılan davada; sanığın aşamalarda suçlamayı kabul etmeyerek, eksik sigorta ve vergi ödemek amacıyla şirkette bulunan çalışanlara ait maaş kartlarına asgari ücret ödemelerini yatırdıktan hemen sonra bu yatırılan paraları çekip, çalışanlara maaşlarını elden vermesi şeklinde bir kısım usulsüzlüklerini tespit ettiği katılan aleyhine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu (2015/33924 soruşturma sayılı dosya), yine haksız işten çıkarılmasına ilişkin Mersin 5. İş Mahkemesine (2015/399 esas) açtığı işe iade ve tazminat davasını kazanarak işe iadesine karar verildiğini (anılan kararın Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 26.01.2017 tarihli ve 67-92 sayılı ilamı ile kesinleştiği) savunduğu, olay anında iş yerinde bulunan iş yeri çalışanları tanıklar ... ile ..."ın, sanığın iş yerinde bulunduğu sırada yanında olup sohbet ettiklerini, sanığı çekmecelerden bir şey alırken görmediklerini, büro çekmecelerinde para bulundurulmadığını belirttikleri, dosya arasında bulunan 30.08.2015 tarihli teslim tesellüm tutanaklarından sanığın savunmasında belirttiği üzere katılanın talimatı ile önceden kendisinde bulunan şirket çalışanlarına ait İş Bankası"nın 52 adet bankamatik kartını rızaen kolluk görevlilerine katılana iadesi için teslim ettiği olayda;
Katılanın aşamalarda belirtmiş olduğu olay günü şirketin muhasebe bürosundaki çekmeceden 400 TL ile şirkete ait kaşelerin sanık tarafından alınması eyleminin, tanık ..."nın yargılama aşamasında, çekmecelerin içlerinde para bulundurulmadığı, tanıklar Nezire ve Semra"nın sanığın kendileriyle sohbet ettiğini, sanığı çekmeceden bir şey alırken görmediklerini belirten beyanları ve sanığın aşamalardaki savunmalarıyla sübuta ermediğinin tespit edildiği;
Katılanın olay günü sanık tarafından şirket çalışanlarına ait bankamatik kartlarının alındığını belirttiği, dosya arasında bulunan 30-31.08.2015 tarihli tutanaklardan sanığın polis merkezine kendi rızası ile getirmiş olduğu şirket çalışanlarına ait 52 adet İş Bankası Bankamatik kartlarının müştekiye iade olunduğu anlaşılmakta ise de, anılan kartların şirket çalışanlarına ait olması sebebiyle kartlar üzerinde katılanın zilyetliğinin meşruiyetinin tartışmalı olduğu, yukarıda da belirtildiği üzere, sanığın bir takım usulsüzlüklerini tespit ettiği katılan aleyhine başlatmış olduğu soruşturma dosyası ve haksız işten çıkarılmasına ilişkin açmış olduğu dava dosyasına delil olması amacıyla suça konu bankamatik kartlarını almış olduğunu savunduğu, TCK"nın 141/1. maddesinde tanımı yapılan hırsızlık suçunun manevi unsuru kast olup, failin fiili madde metinde de açıkça belirtildiği üzere, kendisine veya başkasına yarar sağlama maksadıyla işlemesi gerekir.
Bu açıklamalar doğrultusunda, sanığın çalışanlara ait bankamatik kartlarını yetkili mercilere delil olarak sunmak maksadıyla aldığı, sanığın suça konu kartları almasında TCK"nın 141. maddesinde belirtilen "yarar sağlama" maksadının bulunmadığı anlaşılmıştır. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 26.01.2016 tarihli ve 709-33 sayılı kararında "Sanığın iki yıldır birlikte olduğu mağdurenin bir başkasıyla ilişkisi olduğunu düşünerek evine gidip yanındaki silahı mağdureye doğrultarak tehdit ettiği ve mağdurenin elinde bulunan cep telefonunu arama kayıtlarına bakmak için zorla aldıktan yaklaşık 20 gün sonra iade etmesi şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın bir yıldır birlikte olduğu mağdurenin bir başka kişiyle ilişkisi olup olmadığını öğrenmek için telefonunu aldığı anlaşılmakta olup, sanığın telefonu faydalanma amacıyla aldığı sabit olmadığından üzerine atılı yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı" yönündeki kararında da suçun manevi unsuru olan yararlanma maksadına değinilmiştir.
Sonuç olarak;
Sanık hakkında Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 29.03.2017 tarihli ve 249-606 sayılı kararı ile hırsızlık suçundan verilen beraat kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, katılan vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, 5271 sayılı CMK"nın 302/1. maddesi uyarınca, usul ve yasaya uygun olan Bölge Adliye Mahkemesi kararına yönelik temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına” oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyeleri A. Atılğan ve B. Bağcı;
"Sanık ...’ın suç mahallinden 400 TL ve şirkete ait kaşeleri aldığına dair yeterli delil bulunmadığına ilişkin olarak çoğunluk ile hem fikir bulunmaktayız. Benzer şekilde iş yeri çalışanları adına düzenlenmiş bulunan 52 adet bankamatik kartının olay mahallinden sanık tarafından alındığına ilişkin olarak da çoğunluk görüşü ile bir tenakuzumuz bulunmamaktadır. Zira 30-31.08.2015 tarihli teslim tutanakları da sanığın söz konusu kartları katılanın iş yerinden aldığını açık şekilde teyit etmektedir.
Sanığın sübut bulan eylemi, iş yerinde çalışanlara ait bankamatik kartlarını bulundukları yerden almış olmasıdır. Çoğunluk, bu eylemin varlığını kabul etmekle birlikte "yarar sağlama maksadının" bulunmadığından bahisle hırsızlık suçunun oluşmadığı görüşündedir.
Sanık 14 yıl 8 ay süreyle katılanın müdürlüğünü yaptığı işletmede muhasebeci olarak çalışmıştır. Suç tarihinden kısa bir süre önce de buradaki çalışmasına işveren tarafından son verilmiştir. Sanık işine son verilmesinin haksız bir şekilde yapıldığı iddiasında olup, bu konuda gereken hukuki girişimlerini de hukuk mahkemeleri nezdinde başlatmıştır.
Bu girişimlerinden ayrı olarak, işine son verildiği 15.08.2015 tarihinden 9 gün sonra 24.08.2015 günü söz konusu işletmeye gelerek çalışanların ismine düzenlenmelerine rağmen işverenin elinde bulunan 52 adet bankamatik kartını bulundukları yerden almıştır.
Söz konusu kartlar çalışanlar adına düzenlenmekle birlikte işverenin elinde tutulmaktadır. Maaş ödemeleri asgari düzeyde bu kartlar ile ödenmiş gibi gösterilmek suretiyle yasal gereklilik zahiren yerine getirilmekte, fazlaya ilişkin ödemeler ise elden yapılarak vergi ve sosyal güvenlik primlerinin alt limitlerden ödenmesi sağlanmaktadır. Başka bir tahkikat konusu olması muhtemel bu uygulamanın yasadışılığı ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte, işverenin bu kartlar üzerindeki zilyetliğinin kart sahiplerinin rızası hilafına ve gayrimeşru olduğunu iddia etmek doğru değildir. Zira kart sahibi çalışanlarda gelir vergileri limitlerinin düşük tutulmasına hizmet eden bu sisteme zımni olarak cevaz vermektedirler. Bu bilgiler çerçevesinde kartların işverenin zilyetliğinde bulundurulmasının maliklerinin rızaları hilafına olduğunu iddia etmek mümkün değildir.
Asıl tartışma konusu olan yararlanma kastının olayımızda bulunup bulunmadığı konusuna gelince: gerek TCK’nın 141. maddesinin gerekçesinde ve gerekse doktrinde açıkça ifade edildiği gibi madde metninde yer alan "yarar" kavramının sadece maddi yarar konusunu ihtiva etmediği, suçun manevi bir yarar elde etmek kastıyla da işlenebileceği hususunda bir tereddüt yoktur.
Sanığın somut olayda maddi bir menfaat elde etmek kastıyla hareket etmediği aşikardır. Sanık açık bir şekilde, iş akdine son veren işvereni sıkıntıya sokmak kastıyla hareket etmiştir. Yasal olmadığını düşündüğü bir işlemi ortaya çıkartacak delilleri elde etmek suretiyle katılan taraf üzerinde bir nevi baskı oluşturmak istediği barizdir.
Sanığın iş akdi sona erdirilmek suretiyle suça konu kartlar ile fiili temas kurma olanağı ortadan kalkmıştır. Yukarda izah edilen ve vergi hukuku ile sosyal güvenlik hukuku kapsamında değerlendirilmesi gereken uygulamanın doğrudan bir tarafı da değildir. Hatta çalıştığı dönem zarfında söz konusu uygulamanın muhasebe görevlisi olarak icrasına sağladığı katkı nedeniyle kendisinin sorumluluğu da düşünülmelidir. Çizilen bu çerçevede fail konumunda değerlendirilecek bir kişinin konuya ilişkin delilleri toplaması gibi bir haktan da söz etmek mümkün değildir. Zira delil toplamak, sıkı usul kurallarına bağlı bir faaliyettir.
Yapılan izahatlar muvacehesinde, kendisine ait bulunmayan 52 adet bankamatik kartını önceden çalıştığı işletmeden zilyet ve maliklerinin rızası olmadan alan ve bilahare soruşturmanın devamı sırasında kolluğa iade eden sanığın eylemini katılan taraf üzerinde baskı oluşturmak kastıyla işlediği ve bundan manevi bir yarar umduğu aşikar olmakla, aleyhine isnat edilen hırsızlık suçunun gerçekleştiğini düşündüğümüzden bölge adliye mahkemesince verilen beraat hükmünün onanmasına dair çoğunluk düşüncesine iştirak edilmemiştir." açıklamasıyla karşı oy kullanmışlardır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 19.12.2019 tarih ve 29628 sayı ile;
"...Sanık, somut olaydaki savunmasına göre, yasal olmadığını düşündüğü bir işlemi ortaya çıkartacak delilleri elde etmek suretiyle katılan taraf üzerinde bir nevi baskı oluşturmak, açtığı veya açmayı düşündüğü iş akdinden doğan davalarda işverenin usülsüzlüklerini belgelemek amaçlı hareket etmiştir. Bir an için sadece bu soyut savunmaya itibar edilmesi düşünüldüğünde dahi eylem hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Zira, sanığın işlediği hırsızlık fiilinden mutlaka maddi menfaat elde etmesi gerekli olmayıp manevi amaçlı da hırsızlık suçu icra edilebilir. Sanık, somut olayda açtığı veya açmayı düşündüğü iş davalarında karşı tarafı zora düşürmek amaçlı belge toplamak için bile yapmış olsa, iş akdi sona erdirildikten günler sonra eski iş yerine gizlice gelerek çekmeceleri karıştırmış ve suça konu kartları almıştır. Bunun ceza hukuku manasında bir müeyyidesinin olmaması düşünülemez. Zira, iş akdi sona erdirilmek suretiyle suça konu kartlar ile fiili temas kurma olanağı ortadan kalkmıştır ve konuya ilişkin delil toplaması gibi bir haktan da söz etmek mümkün değildir. Aksini kabul hâlinde, her işten çıkarılan çalışanın, eski iş yerine gizlice gelerek araştırma yapması ve delil olabileceğini düşündüğü materyalleri götürmesi şeklinde bir uygulamaya hukuken cevaz verilmesi gibi bir sonuç ortaya çıkabilir. Kaldı ki, katılan tarafın iddiasına konu alındığı iddia edilen 400 TL de sanık tarafından kovuşturma aşamasında iade edilerek etkin pişmanlık hükmü uygulanmıştır. Bu nedenle beraat hükmünün bozulması gerekir." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 24.12.2019 tarih, 13146-19027 sayı ve oy çokluğuyla itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında iş yeri dokunulmazlığının ihlâli suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itirazın reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiş olup inceleme, sanık hakkında hırsızlık suçundan kurulan beraat hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire Çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı hırsızlık suçunun yasal unsurları itibarıyla sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkin olup bu bağlamda sanığın, katılanın iş yerinden başka çalışanlara ait banka kartlarını alıp almadığı ve atılı suç bakımından yararlanma kastının bulunup bulunmadığı hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Katılanın, eski çalışanı olan sanık ..."ın, yetkilisi olduğu Moil Petrol isimli iş yerinden hırsızlık yaptığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
Teslim tesellüm tutanağında; katılanın şikâyeti üzerine başlatılan soruşturma kapsamında yakalanan sanığın Polis Merkezinde ifadesinin alındığı, olay hakkında bilgi verilen Cumhuriyet savcısı tarafından “şüphelinin olay yerinden almış olduğu belgelerin müştekiye teslim edilmek üzere teslim alınması, şüphelinin ifadesi alındıktan sonra salıverilmesi” şeklinde talimat verilmesi üzerine, sanığın polis merkezine kendi rızası ile getirdiği İş Bankasına ait toplamda 52 adet bankamatik kartının katılana iade edilmek üzere teslim alındığı bilgilerine yer verildiği,
CD izleme tutanağında; 24.08.2015 tarihinde saat 07.57"de başında kask, üzerinde beyaz gömlek ve kot pantolon bulunan bir şahsın motosikletle iş yeri önüne geldiği, motosikleti iş yerinin market kısmı önüne park ettiği, başındaki kaskı çıkararak motosikletin üzerine bıraktığı, iş yerinin giriş kapısına gittiği, kapının önünde durarak kapı üzerindeki şifre kısmının bulunduğu yere sağ elini uzattığı, kapının açıldığı, saat 07.59"da içeriye girdiği, saat 08.07"de iş yerinden dışarı çıktığı, motosikletine binerek olay yerinden ayrıldığı bilgilerinin bulunduğu,
Olay yeri inceleme raporunda; çalışma ofisi içerisinde herhangi bir dağınıklık olmadığı, masa çekmecelerinin sağlam ve açık olduğunun görüldüğü bilgilerine yer verildiği,
Mersin 5. İş Mahkemesinin 2015/399 esas sayılı işe iade istemli tespit davası kapsamında, incelenip iade edilmek üzere Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/535 esas sayılı dava dosyanın müzekkere ile istendiği,
Mali ve sosyal durum araştırma yazısında; evli ve üç çocuklu olan sanığın üzerine kayıtlı bir adet daire, bir adet dükkan, bir adet motosiklet ve bir adet araba bulunduğunun bildirildiği,
Sosyal Güvenlik Kurumu hizmet dökümlerinin incelenmesinde; sanığın, katılanın yetkilisi olduğu iş yerinde 14 yıl 8 ay sigortalı olarak çalıştığı,
Yargılama aşamasında 20.09.2016 tarihinde 400 TL"nin sanık tarafından katılanın yetkilisi olduğu şirket hesabına yatırıldığı,
Sanık müdafisi tarafından celse arasında sunulan dilekçede; Mersin 5. İş Mahkemesinin 2015/399 esas sayılı dava dosyasında davanın kabulüne, sanığın işe iadesine karar verildiğinin bildirildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan ilk derece mahkemesinde; Moil Petrol isimli iş yerinin müdürü olduğunu, sanığın eski çalışanları olduğunu, 19.08.2015 tarihinde sanığın işine son verdiklerini, olay tarihinde iş yeri çalışanı tanık ..."ın yanına gelerek saat 08.00 sıralarında sanığı muhasebe odasında gördüğünü söylediğini, kendisinin de muhasebe odasına geçerek içeriyi kontrol ettiğini, masa çekmecesinde bulunan 400 TL, bir tanesi İş Bankasına ait diğerlerini hatırlamadığı bankamatik kartları ve iş yerine ait kaşelerin yerinde olmadığını fark ettiğini, iş yerinin giriş kapısının şifreli olduğunu, sanık ayrıldıktan sonra kapının şifresini değiştirmediğini,
Tanık ... soruşturmada; iş yerinde temizlik ve çay işine baktığını, olay tarihinde muhasebe odasından ses gelmesi üzerine kontrol ettiğinde muhasebe odasında sanığı gördüğünü, sanığın masa üzerinde bulunan kasa defterini karıştırmakta olduğunu, daha sonra dosya dolabının üzerinde bulunan evrakları ve askıda asılı olan lap top çantasını karıştırdığını, masa çekmecesini açarak çekmecedeki bankamatik kartlarının nerede olduğunu sorduğunu, kendisinin de bilmediğini söylediğini, devamında da bir şey söylemeden iş yerinden ayrıldığını, sanığın iş yerinden hırsızlık yaptığını görmediğini, sanığın zaten kendisinden önce iş yerine geldiğini,
İlk derece mahkemesinde dinlenmesinde önceki beyanlarından farklı olarak; sanığın, kendisine şoförlere ait bankamatik kartlarının nerede olduğunu sorduğunu, kendisinin de bilmediğini söylediğini,
Tanık ... ilk derece mahkemesinde; olay tarihinde katılana ait iş yerinde temizlik görevlisi olarak çalışmakta olduğunu, olay günü saat 07.30"da iş yerini kendisinin açtığını, 5-10 dakika sonra otomatik kapının açıldığını, gelenin diğer temizlikçi bayan olduğunu düşündüğünü, ses gelmeyince gidip baktığını, sanığı gördüğünü, sanıkla selamlaştıklarını, sanığın elindeki cep telefonu ile bazı belgelerin fotoğrafını çekmekte olduğunu, çekmeceyi açtığını, çekmecenin anahtarla kapalı olmadığını, dolabın üzerine de baktığını, daha sonra iş yerine diğer çalışan Semra"nın geldiğini, sanığın iş yerinden ayrıldığını söylediğini, kendisinin işine döndüğünü, sanığın 15-20 dakika kadar muhasebe odasında kaldığını, daha sonra iş yerinden ayrıldığını, sanığı sadece çekmeceyi açarken gördüğünü, çekmeceden bir şey alırken görmediğini, daha önce bir şey almışsa bunu bilemeyeceğini, temizlik yaptığı sırada zaman zaman çekmeceleri de açtığını, ancak çekmecede hiç para görmediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık müdafisi yargılama aşamasında sunduğu dilekçelerde özetle, katılanın 11.08.2015 tarihinde sanığı çağırarak kendisi yerine kız kardeşi olan ..."un muhasebe işlerini yapacağını, ayrılmadan önce kız kardeşine işi öğretmesini, 15.08.2015 tarihinde de işten ayrılmasını söylediğini, 12.08.2015 tarihli azilname ile sanığın iş yerindeki tüm yetkilerinin elinden alındığını, 15.08.2015 tarihinde ..."un sanığın işten çıkış evraklarını imzalamasını istediğini, sanığın tazminatını almadan imza atmayacağı şeklinde karşılık vermesi üzerine aralarında tartışma yaşandığını, 15.08.2015 tarihinde sanığın fiilen işten ayrıldığını, sanığa ait Halk Bankası maaş hesabına ... tarafından 15.08.2015 tarihinde saat 11.14"te 1.090. TL"nin yatırılıp 7 dakika sonra saat 11.21"de çekildiğini, sanığın bu durumu telefon bankacılığı aracılığıyla öğrendiğini, bu hususun bankamatik kamera kayıtlarıyla da tespit edildiğini, 17.08.2015 tarihinde sanığın bankaya şikâyet dilekçesini verdiğini, 18.08.2015 tarihinde de Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğunu, Mersin Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/33924 soruşturma numaralı dosyasının incelenmesini talep ettiklerini, sanığın müracaatta bulunması nedeniyle 19.08.2015 tarihinde katılan tarafından SGK kod 29 ile (iyiniyeti suistimal suçlaması) işten çıkışının verildiğini, 21.08.2015 tarihinde sanığın Mersin 5. İş Mahkemesinin 2015/399 esas sayılı dava ile işe iadesini talep ettiğini ifade etmiştir.
Sanık soruşturma aşamasında; 15.08.2015 tarihine kadar Moil Petrol isimli iş yerinde muhasebeci olarak çalıştığını, bu tarihten sonra işveren tarafından sosyal haklarını almaksızın işten çıkarıldığını, 24.08.2015 tarihinde saat 08.00 sıralarında bahse konu iş yerine geldiğini, muhasebe odasında bulunan kendisine ait banka maaş kartını, spor klubü derneğine ait kaşesini ve aylık 700 Euro maaş aldığına ilişkin kasa defterinin fotokopisini almaya gittiğini, iş yerinde çalışan tüm işçilerin maaş kartlarının işverende bulunduğunu, şirketin her ay başında maaş kartlarına asgari ücretten para yatırdığını, sonra da bu parayı çektiğini, yıllık izin, kıdem tazminatı fazla mesai gibi tazminatlarda da aynı şekilde davrandıklarını, kendisinin de bu nedenle suç duyurusunda bulunacağı için bu belgeleri almaya gittiğini, çekmeceden 400 TL almadığını,
İlk derece mahkemesinde; önceki beyanlarını tekrar ettiğini, işten çıkarıldıktan 10 gün kadar sonra iş yerine kendisine ait bankamatik kartını almaya gittiğini, bankamatik kartını bulamayınca çekmecelere baktığını, suçlamayı kabul etmediğini,
İstinaf dilekçesinde; ilk derece mahkemesinin üzerinden ele geçirilen 52 adet bankamatik kartına ilişkin değerlendirmesini kabul etmediğini, şöyle ki; işçilere asgari ücret ödendiğini, şirketin muhasebecisi olması nedeniyle işverenin talimatı doğrultusunda bu bankamatik kartlarını evinde sakladığını, katılanın bizzat kendisine “İş-Kur, bölge çalışma teftişi, mali şubeden gelecek olası bir baskına karşı bankamatik kartlarını elinde tutacaksın, iş yerine getirmeyeceksin.” dediğini, bu nedenle bankamatik kartlarını evinde muhafaza ettiğini, bütün kartların şifresinin 1699 olduğunu, katılan veya kız kardeşi ... tarafından internet bankacılığı aracılığıyla tüm çalışanların maaşlarının asgari ücret üzerinden yatırılıp aynı gün geri çekildiğini, fakat gerçek maaş tutarlarının çalışanlara elden verildiğini,
Bölge Adliye Mahkemesinde; iş yerindeki uygulamaya göre işe yeni girenlerin üç tane boş A4 kağıdı ve boş senedi imzaladıklarını, İş Bankasında maaş hesabı açıldığını, bankadan gelen bankamatik kartlarının şifrelerini katılanın talimatı doğrultusunda değiştirdiğini, normalde maaşların asgari ücretten yüksek olduğunu, ancak sigorta ve vergi ödememek için bankaya asgari ücret tutarı kadar maaş yatırıldığını, daha sonra katılanın bunları çektirerek maaşı elden ödediğini, kurumun bunu tespit etmemesi amacıyla da 52 adet İş Bankasına ait bankamatik maaş kartlarının kendisinde bulunduğunu, bu kartları kendi rızasıyla karakolda teslim ettiğini,
Savunmuştur.
TCK"nın 141. maddesinde yer alan "Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir." şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun basit hâli hüküm altına alınmış, aynı Kanun"un 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır.
Suç ve karar tarihi itibarıyla uyuşmazlık konusuyla ilgili TCK"nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendi;
"Hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur." şeklinde düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi, TCK"nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (h) bendinde iki ayrı nitelikli hâl düzenlenmiş olup birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde, "Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir." denilmek suretiyle bu husus belirtilmiştir. Herkesin girebileceği yerden, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkânı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.
Fıkrada belirtilen ikinci nitelikli hâl ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlde öngörülen "bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmaktan" anlaşılması gereken, mutlaka belli bir yere kilitlemek ya da gizlemek olmayıp eşyanın bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olması yeterlidir.
Hırsızlık suçunun manevi unsuru kasttır. Fail, bilerek ve isteyerek başkasına ait taşınır bir malı, zilyedinin rızasına aykırı olarak bulunduğu yerden almalıdır. Suçun oluşabilmesi için genel kastın yanında failin ayrıca “kendisine veya başkasına bir yarar sağlama maksadı” ile (özel kast) hareket etmiş olması gerekmektedir.
Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için genel kast yanında bulunması gereken “yararlanma” özel kastı, suça konu eşyadan doğrudan veya dolaylı şekilde istifade edilmesi şeklinde olabileceği gibi maddi ya da manevi nitelikte de bulunabilir. Başka bir ifadeyle failin elde etmeyi umduğu her türlü tatmin ve haz, yarar kavramının içinde değerlendirilir (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İstanbul, 2007, s; 302). Ancak şaka yapılması veya alay edilmesi amacıyla malın alınması bu kapsamda mütalaa edilmez.
Buradaki yararın geçici veya sürekli olmasının da bir önemi bulunmamaktadır. Ayrıca madde metninde açıkça belirtildiği üzere, yararın mutlaka faile dönük olması da aranmaz. Failin yararlanma kastıyla hareket etmesi yeterlidir. Çaldığı maldan yararlanmış olup olmamasının suçun oluşumuna etkisi bulunmamaktadır (Doğan Soyaslan, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 8. Baskı, Ankara, 2010, s; 372). Nitekim bu husus maddenin gerekçesinde de; “Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Sanık ..."ın, önceden çalıştığı ve katılanın sorumlusu olduğu iş yerinden hırsızlık yaptığının iddia edildiği olayda;
Sanığın ilk derece mahkemesinde; katılanın sorumlusu olduğu iş yerinde muhasebeci olarak çalıştığını, 12.08.2015 tarihli azilname ile iş yerindeki tüm yetkilerinin elinden alındığını, 15.08.2015 tarihinde katılanın kardeşi olan ..."un kendisine işten çıkış evraklarını imzalatmak istediğini, tazminatını almadan imza atmayacağını söylemesi üzerine aralarında tartışma yaşandığını, bu şekilde 15.08.2015 tarihinde fiilen işten ayrıldığını, iş yerinde çalışan tüm işçilerin maaş kartlarının işverende bulunduğunu, sigorta primlerini ve vergi borçlarını eksik ödeme amacıyla şirketin her ay başında maaş kartlarına asgari ücretten para yatırdığını, sonra da bu parayı çektiğini, çalışanlara ise gerçek maaş tutarlarının elden verildiğini, yıllık izin, kıdem tazminatı, fazla mesai ödemelerinde de aynı şekilde davranıldığını, kendisine ait Halk Bankası nezdinde bulunan maaş hesabına ... tarafından 15.08.2015 tarihinde saat 11.14"te 1.090. TL"nin yatırılıp 7 dakika sonra saat 11.21"de çekildiğini telefon bankacılığı aracılığıyla öğrenmesi üzerine 18.08.2015 tarihinde Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunduğunu, bu nedenle 19.08.2015 tarihinde katılan tarafından iyiniyeti suistimal suçlaması ile işten çıkarıldığını, açacağı işçilik alacağı davasında delil olarak kullanmak üzere aylık 700 Euro maaş aldığına ilişkin kasa defterinin fotokopisi ile kendisine ait banka maaş kartını ve spor klubü derneğine ait kaşesini almak amacıyla olay tarihinde bahse konu iş yerine gittiğini, iş yeri giriş kapısını şifre ile açarak içeriye girdiğini, içeride temizlik görevlisi olan tanıklar ... ve ... ile karşılaştığını, birlikte sohbet ettiklerini, bankamatik kartını bulamayınca çekmecelere baktığını, ancak 400 TL almadığını, 21.08.2015 tarihinde Mersin 5. İş Mahkemesinin 2015/399 esas sayılı dosyası üzerinden açmış olduğu işe iade davasının kabulüne karar verildiğini, Bölge Adliye Mahkemesinde yapılan duruşmada ise; ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında, üzerinden ele geçirilen 52 adet bankamatik kartına ilişkin değerlendirmeyi kabul etmediğini, işe yeni girenlerin boş senet imzalayarak adlarına İş Bankasında maaş hesabı açıldığını, bankadan gelen bankamatik kartlarının şifrelerini katılanın talimatı doğrultusunda değiştirdiğini, bütün kartların şifrelerinin aynı olduğunu, normalde maaşların asgari ücretten yüksek olduğunu, ancak prim ödemek için bankaya asgari ücret tutarı kadar maaş yatırıldığını, daha sonra katılanın bunları çektirerek maaşı elden ödediğini, kurumun bunu tespit etmemesi amacıyla da 52 adet İş Bankasına ait bankamatik maaş kartlarının kendisinde bulunduğunu, bu kartları kendi rızasıyla karakolda teslim ettiğini savunması,
Tanık ..."nın, temizlik yaptığı sırada zaman zaman çekmeceleri açtığını ancak çekmecelerde hiç para görmediği; tanık Selma Balaban"ın, sanığın muhasebe odasındaki masa üzerinde bulunan kasa defteri ile dosya dolabında bulunan evrakları karıştırarak cep telefonu ile bazı belgelerin fotoğrafını çektiği, çekmecelere bakıp bankamatik kartlarının nerede olduğunu sorduğu yönündeki beyanları da,
Dikkate alındığında;
Katılanın sorumlusu olduğu iş yerinde 14 yıl 8 ay muhasebeci olarak çalışan ve 15.08.2015 tarihinde işçilik alacakları ödenmeksizin fiilen işine son verilen sanığın, aynı gün katılan tarafından banka hesabına maaş ödemesi yapılıp yatırılan tutarın geri çekildiğini telefon bankacılığı yoluyla öğrenmesi üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığına şikâyette bulunması, sanığın müracaatı nedeniyle katılan tarafından iyiniyeti suistimal suçlamasıyla Sosyal Güvenlik Kurumuna işten çıkış bildirimi verilmesi, sanığın da 21.08.2015 tarihinde Mersin 5. İş Mahkemesi nezdinde işe iade ve tazminat davası açması ve bu kapsamda dosyaya delil olarak sunmak amacıyla kendisine ve diğer iş yeri çalışanlarına asgari ücret tutarından maaş ödemesi yapılmakla birlikte gerçekte daha yüksek maaş aldıklarına dair banka kartları ve kasa defterinin fotokopisini almak için 24.08.2015 tarihinde katılana ait iş yerine gitmesi, şifreli giriş kapısını açarak uzun bir süredir aynı iş yerinde çalışmış olması nedeniyle katılanın orada olmayacağını bildiği bir vakitte iş yerine girmesi, muhasebe odasındaki dolap ve çekmeceleri karıştırıp banka kartlarını araması, kendisine ait banka kartını bulamaması ancak diğer iş yeri çalışanlarına ait 52 adet banka kartını alarak kendisine yapılan maaş ödemesine ilişkin evrakların fotoğraflarını da cep telefonu ile çekip iş yerinden ayrılması şeklinde gerçekleşen eyleminde,
Sanığın 52 adet banka kartının katılanın talimatı doğrultusunda kendisinde bulunduğu, bu kartları olay tarihinde iş yerinden almadığı yönündeki savunmasının hayatın olağan akışına uygun düşmediği, zira kendi maaş kartı katılanda bulunmasına rağmen, iş yerinden ayrıldığı hâlde diğer çalışanlara ait maaş kartlarının sanıkta bulunuyor olmasının düşünülemeyeceği ve hırsızlık suçunun oluşabilmesi için genel kastın yanında bulunması gereken “yararlanma” özel kastının, suça konu eşyadan doğrudan veya dolaylı şekilde istifade edilmesi şeklinde olabileceği gibi maddi ya da manevi nitelikte de bulunabileceği cihetle, haksız olarak işine son verildiği inancı ile iş mahkemesinde açtığı işe iade ve tespit davasında delil olarak kullanmak amacıyla iş yeri çalışanları adına olmakla birlikte katılana ait iş yerinde bulunmaları nedeniyle katılanın zilyetliğinde olan banka kartlarını bilerek ve isteyerek zilyedinin rızasına aykırı olarak bulunduğu yerden alan sanıkta genel kastın yanında ayrıca kendisi yararına suça konu eşyadan “faydalanma” özel kastının bulunduğunun ve atılı hırsızlık suçunun yasal unsurları itibarıyla oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Sanığın, katılanın iş yerinden başka çalışanlara ait banka kartlarını alıp almadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Sanığın, bahse konu 52 adet kartı katılanın talimatı doğrultusunda evinde sakladığı, bu kartların suç tarihinden önce kendisinde bulunduğu yönündeki savunmasının aksinin sabit olmadığı" düşüncesiyle,
Sanıkta yararlanma kastının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sanık ..."ın muhasebe sorumlusu olarak çalıştığı iş yerinde, katılan tarafından iş akdine son verilmesi üzerine İş Mahkemesinde açtığı davada delil olarak kullanılmak üzere katılanın rızası hilafına, diğer çalışanlara ait 52 adet bankamatik kartının alınmasından ibaret eylemde; hırsızlık suçunun unsurları itibarıyla oluşup oluşamayacağı hususunda Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğu ile aramızda uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümü için hırsızlık suçunun temel şeklini düzenleyen TCK"nın 141. maddesinin gerekçesi ile birlikte irdelenerek; faydalanma kastının kapsamının ceza hukukunun olmazsa olmazı olan hakkaniyet ilkesi gibi hukukun evrensel ilkeleri ile ilişkilendirilmesi, buna göre de koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin yasal düzenleme ve benzer olaylardaki yargı kararları ile öğretideki görüşlerden yararlanılarak ortaya konması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 141. maddesi;
"(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir."
Maddenin gerekçesi;
Madde metninde, hırsızlığın temel şekli tanımlanmıştır. Buna göre, taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır.
Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.
Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.
Hırsızlık suçunun basit hâli olan TCK"nın 141. maddesindeki suç tanımında yer alan yasal unsurlar şunlardır:
1- Zilyedin rızasının olmaması,
2- Başkasına ait taşınır bir mal olması,
3- Failde kendisine veya başkasına yarar sağlama kastı olması,
4- Taşınırın bulunduğu yerden alınması.
Hırsızlık suçunun temel şeklini düzenleyen TCK"nın 141 maddesinin gerek metninde gerekse gerekçesinde; hırsızlık suçunun manevi unsurunun yararlanma kastı olduğu çok net bir şekilde vurgulanmış, gerek öğretide, gerekse uygulamada bu hususta herhangi bir duraksama yaşanmamıştır. Hatta yağma suçunda dahi faydalanma kastından açıkça bahsedilmemesine karşın, uygulamada yağma suçunun hırsızlık suçu ile maddi ya da manevi cebrin birleşmesinden oluşan mürekkep bir suç olmasından yola çıkılarak gerek Yüksek 6. Ceza Dairesi, gerekse Yüksek Ceza Genel Kurulu tarafından yağma suçunun oluşması için faydalanma kastının bulunması gerektiği çok net bir şekilde vurgulanmıştır. Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2016/33 karar sayılı ilamında; sanığın iki yıldır birlikte olduğu mağdurenin başka bir kişiyle ilişkisi olduğunu düşünerek telefon kayıtlarına bakmak için şiddet kullanmak suretiyle almış olduğu cep telefonunu 20 gün sonra iade etmekten ibaret eyleminde yararlanma kastı bulunmadığından yağma suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığına karar verilerek daha önce yerleşik uygulamaya dönüşen içtihatlar desteklenmiştir. Kanuni düzenlemede faydalanma kastına açıkça yer verilmeyen yağma suçu açısından faydalanma kastı aranırken, hırsızlık suçunun temel şeklini düzenleyen TCK"nın 141. maddesinin gerek metninde gerekse gerekçesinde açıkça faydalanma kastına yer verilmesine karşın, uygulamada faydalanma kastının aranmamasının ya da düzenleniş amacının dışında çok geniş yorumlanmasının TCK"nın 2. maddesinde yer verilmekle kalmayıp Anayasal güvenceye kavuşturulan kanunilik ilkesine aykırı olacağı açıktır.
Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için faydalanma kastının bulunması gerektiği hususunda herhangi bir tartışma yaşanmamasına karşın, faydalanma kastının içeriği hususundaki farklı görüşlerden dolayı somut olayımızdaki uyuşmazlık doğmuştur.
Uyuşmazlığın çözümüne yardımcı olacağı düşüncesiyle; hırsızlık suçunda; faydalanma kastının kapsamının öğretideki görüşlerden yararlanılarak yargı kararları ışığında belirlenmesi gerekmektedir.
Ord. Prof. Dr. ..."e göre; "Kanun koyucu hırsızlık cürmü failinde özel bir kast aramış bulunmaktadır; bu yararlanmak (faydalanmak) kastıdır. Fail başkasına ait olduğunu bildiği bir malı sahiplenme özel kastını taşımalıdır. Faydalanma kastından maksat, çalınan malda malikinin sahip bulunduğu bütün olanakları kullanabilmek arzu ve iradesidir. Tabii olarak bu yararlanmayı maddi ve manevi anlamda algılamak gerekir. Bu itibarla avantaj sağlama, kendini tatmin etme, kullanma, kaprisini yerine getirme ve saire maksatları, faydalanma kastını meydana getirir.
Ancak alay maksadıyla gerçekleştirilen alma, faydalanma kastının yokluğu dolayısıyla hırsızlık teşkil etmez. Bununla beraber saik faydalanma kastını bertaraf edecek nitelikte ise, cürmi kast oluşmaz." (Ord. Prof. Dr. ...-Kişilere ve Mala Karşı Cürümler, 16. Bası, Sayfa: 368-369)
Prof. Dr. Ersan Şen"e göre; "Suçun manevi unsurunun tamamlanmasında ise, yalnızca suç işleme kastına değil, failin kendisine veya başkasına yarar sağlama maksadına, yani özel kastın varlığına işaret edilmiştir. Failde, hırsızlık suçunu işleme kastının ötesinde, başkasına ait taşınır bir malı izinsiz olarak kendisine veya üçüncü kişiye yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma kastının varlığı da tespit edilmelidir. Bu özel kast tipi somut olayda tespit edilemediği takdirde, fail tarafından zilyedinin rızası olmadan taşınır bir malın, sırf bulunduğu yerden alınmış olması suç teşkil etmeyecektir."
Ceza Genel Kurulu 24.12.1962 tarihli ve 1962/45 karar sayılı ilamında;
"Sanığın, şikâyetçi tarafından kendi tarlasının haksız yere sürülmesini önlemek için, şikâyetçinin tarlada bıraktığı çift sürme aracı sapan demirini alıp evine götürerek sakladığı, sonradan istendiğinde geri verdiği iddia ve kabul olunmaktadır.
Çalma suçunu tanımlayan 765 sayılı TCK"nın 491/ilk maddesinde (Her kim diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alırsa 6 aydan 3 seneye kadar hapsolunur.) denilmektedir. Çalma suçunun doğması için, sahibinin rızası olmadan bulunduğu yerden alınan maldan doğrudan doğruya yararlanma amacının güdülmesi gerekir, yoksa bu malı kullanarak yapacağı kazançtan mal sahibini yoksun bırakmanın bu malı yerinden alıp götürmüş olana dolayısıyla sağlamış olacağı kazanç, söz konusu cürmün var olma unsurlarından sayılmaz. Sanık aldığı sapan demirinin sahibinin kendi tarlasını (sanığın tarlasını) sürmesine engel olmak üzere onu almıştır; yoksa sapan demirini kullanarak ondan yararlanma amacını gütmemiştir, bundan dolayı çalma kastı yoktur." şeklinde karar vermiştir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesince 04.10.1988 tarihli ve 9495-10407 sayılı kararda;
"Sanığın eylemi, ortak muristen kalan ve paydaşı olduğu anlaşılan taşınmazdaki kavak ağaçlarını kesip götürmekten ibarettir.
TCK"nın 491/ilk maddesinde tanımlanan hırsızlık cürmünün oluşması için maddi öğeler yanında, failde başkasına ait olduğunu bildiği bir malı sahiplenme özel kastının da bulunması zorunludur. Özel kast gibi failin iç dünyasında oluşan bir öğenin varlığının yasa ve mantık çerçevesinde tartışılıp saptanmasının ise fiili sorun olduğundan duruşma yapan esas mahkemesine ait olduğunda kuşku yoktur." sonucuna ulaşılmıştır.
Yargıtay 2. Ceza Dairesince 2014/27515 sayı ile,
"Sanığın iş akdine son verilmesi üzerine İş Mahkemesinde açtığı davada delil olarak kullanmak üzere almış olduğu kredi kartlarını aşamalarda, suça konu eşyaların bulunduğu iş yerini katılana kiraya verdiğini, kira süresinin bitmesine rağmen katılanın iş yerini boşaltmadığını, kendisinin katılana bu durumu söylemesi üzerine, katılanın yanında tanık ... ile birlikte iken anahtarı vererek iş yerini kendisine teslim ettiğini, kendisinin de içindeki eşyaları sanayide başka bir dükkana taşıyarak ..."a kiraya verdiğini beyan etmesi ve tanık ..."ün de sanık savunmasını doğrular nitelikte beyanda bulunması karşısında, tanık ..."ın beyanlarına neden itibar edilmediği karar yerinde tartışılmadan ayrıca olay sonrası sanık suça konu eşyaları koyduğu yeri müştekiye söyleyerek alabileceğini bildirmesi nedeniyle sanığın faydalanma kastının da olmadığının anlaşılması karşısında, suçun unsurları itibarıyla oluşmadığı gözetilmeden yasal ve yerinde olmayan gerekçe ile yazılı şekilde karar verildiğinden bahisle yerel mahkemece verilen mahkûmiyet kararının bozulmasına," karar verilmiştir
Gerek öğretide gerekse uygulamada; malın sahibine veya zilyedine sağladığı hakları ifade eden yararlanmayı maddi ve manevi anlamda algılamak gerektiği hususunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında; somut olayımıza bakıldığında;
Katılana ait iş yerinde çalışmakta iken haksız bir şekilde işten çıkarıldığını beyan eden sanığın, aynı iş yerinde çalışan şahıslara ait bankamatik kartlarını, yetkili mercilere delil olarak sunmak üzere aldığı yönündeki Bölge Adliye Mahkemesi ile Yargıtay 13. Ceza Dairesi tarafından benimsenen kabul, sanığın başvurusu üzerine Mersin Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma ve İş Mahkemesine açılan işe iade ve tazminat davası ile kısmen desteklendiği gibi suça konu bankamatik kartlarının polis karakolunda sahiplerine teslim edilmiş olması, gerek öğretide gerek uygulamada suçsuzluk karinesinden yola çıkılarak suçun sübutu ve eylemin niteliği konusunda en küçük şüphenin sanık lehine yorumlanması hususunda herhangi bir duraksamanın bulunmamasına karşın, uyuşmazlığa konu olayımızda olduğu gibi hırsızlık suçunun maddi unsurunun gerçekleşmesi hâlinde manevi unsuru olan özel kast gibi failin iç dünyasında oluşan bir öğenin mevcut olup olmadığı hususunun ispatının sanığın davranışları ile savunmasının birlikte değerlendirilmesi suretiyle çok net bir şekilde tespit edilmesi gerektiğinin yerleşik uygulamalarda benimsenmiş olması, örneğin hırsızlık suçu açısından susma hakkını kullanan ya da gerçeği söylemeyen sanığın yüklenen suçu işleyip işlemediğinin suçsuzluk karinesi gereği mahkemece kanıtlanmasının aranmasına karşın, hırsızlık suçunun maddi unsurunun gerçekleşmesinden sonra faydalanma kastının bulunup bulunmadığı ya da eylemin kullanma hırsızlığı olup olmadığı hususlarında sanığın savunmasının, davranışları ile birlikte çok daha ön plana alındığının benzer olaylardaki içtihatlardan anlaşılmış olması ve somut olayımızda sanık tarafından ileri sürülen savunmanın yukarıda sayılan diğer olgularla doğrulanmış olması karşısında; savunmayı destekleyen diğer olgular dikkate alındığında; sanığın faydalanma kastıyla hareket etmediği ve buna bağlı olarak hırsızlık suçunun unsurları itibarıyla oluşmadığı kabul edilerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmesi gerekirken, Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun itirazın reddine dair kararına yukarıda arz ve izah edilen nedenlerle iştirak edilmemiştir." açıklamasıyla,
Bu uyuşmazlık konusu bakımından çoğunluk görüşüne katılmayan iki Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer nedenlerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 26.11.2019 tarihli ve 6651-17214 sayılı temyiz isteminin esastan reddi ile hükmün onanmasına dair kararının KALDIRILMASINA,
3- Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 29.03.2017 tarihli ve 249-606 sayılı hükmünün sanığın atılı hırsızlık suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 17.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.