Esas No: 2020/5651
Karar No: 2021/5219
Karar Tarihi: 21.05.2021
Haklı Azil-Tamamlanmayan İşler-Vekalet Ücreti - Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/5651 Esas 2021/5219 Karar Sayılı İlamı
Taraflar arasında ilk derece mahkemesinde görülen alacak davasının yapılan yargılaması neticesinde davanın kısmen kabulüne dair verilen karar hakkında bölge adliye mahkemesince yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davalılar vekilinin istinaf talebinin kabulüne ve davanın reddine yönelik olarak verilen kararın süresi içinde davacı vekili tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; duruşma isteğinin miktar yönünden reddi ile temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I
Davacı, davalıların murisi adına Bağcılar 1.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/806 E. sayılı dosyası ile yüklenici ... ve diğerleri aleyhine “delil tespiti, müdahalenin men’i ve tazminat” davası açtığını, ... ’in ise davalılarının murisi ... aleyhine Bağcılar 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2002/971 E. sayılı dosyası ile “tapu iptali ve tescil” davası açtığını ve bu davanın Bağcılar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/806 E. sayılı dosyası ile birleştirilerek 01.02.2006 tarihinde 2006/36 K. Sayılı karar ile karara bağlandığını, kararda davayı kazandığının açıkça anlaşıldığını, kararın “a" bendinde lehine ...’in davasının reddedilmesi nedeniyle 12.639,37.-TL vekâlet ücretine hükmedildiğini, yine diğer davalılar aleyhine ve kendi lehine 3.216,00.-TL vekâlet ücretine karar verildiğini, böylece karşı taraftan tahsili gereken vekâlet ücreti toplamının 15.855,37.-TL olduğunu, Bağcılar 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2000/806 E. sayılı dosyasına ilişkin akdi vekâlet ücretinin davalıların murisi ... tarafından ödendiğini, ancak birleştirilen dava yönünden gerek muris gerekse davalılar tarafından herhangi bir akdi vekâlet ücretinin ödenmediğini, kendisinin haksız olarak 21.11.2011 tarihinde azledildiğini, davalara 10 yıl emek verdiğini, üzerine düşen görevleri layıkıyla yerine getirdiğini, vekalet ücreti alacağının hüküm altına alınmasının gerektiğini belirterek şimdilik 20.885,37-TL vekalet ücretinin davalılardan tahsilini talep etmiş, 03.09.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile talebini 55.747,00-TL’ye çıkartmıştır.
Davalılar, davacının azlinin haklı sebebe dayandığını, davayı müdahalenin men’i ve tazminat istemli olarak açtığını, murisin ve kendilerinin istemi dışında hatalı ve çelişkili taleplerde bulunduğunu, tazminat talebinden talimat olmamasına rağmen vazgeçtiğini, görevini
gereği gibi dikkat ve özenle yerine getirmediğini, hak kaybına neden olduğunu, davaya bakan hâkimin dahi talepleri anlayamadığını ve netleştirilmesi için mükerrer ara kararlar oluşturduğunu, bilgileri ve onayları olmaksızın davadan feragat ve sonrasında atiye terk talebinde bulunduğunu, davacının mahkemenin kararını temyiz etmediğini ve o davanın davalılarının temyiz dilekçesine cevap dahi vermediğini, gereği gibi bilgilendirmediğini, iş sahiplerinin sorularını yanıtlamadığını ve sorularına karşılık azarladığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulü ile el atmanın önlenmesi davası nedeni ile karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti olan 3.942,00-TL, tapu iptali tescil talepli karşı dava nedeni ile karşı tarafa yüklenecek vekalet ücreti olan 15.109,00-TL, tapu iptali tescil talepli karşı dava nedeni ile vekil- müvekkil ilişkisi içinde talep edebileceği vekalet ücreti olan takdiren 27.597,21-TL olmak üzere toplam 46.648,21-TL nin 20.885,37-TL sinin dava tarihinden, 25.762,84-TL sinin ıslah tarihi olan 30/09/2014 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş; hüküm süresi içinde davalılar tarafından istinaf edilmiştir.
Bölge adliye mahkemesince; HMK m. 353/1-b-2 uyarınca istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın reddine, karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, haksız azil nedeniyle vekalet ücretinin tahsili amacıyla eldeki davayı açmıştır. İlk derece mahkemesince azlin haksız olduğu kabul edilerek davanın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulmuş, davalıların istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince de; azil haklı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiştir. Dosya incelendiğinde; ilk derece mahkemesince alınan 10.12.2014 tarihli, 13.08.2014 tarihli iki ayrı bilirkişi raporu ve iki ayrı ek rapor ile davacı avukatın özen yükümlülüğüne aykırı davranmadığı ve azlin haksız olduğunun belirtildiği, mahkemenin bu rapor doğrultusunda hüküm kurduğu, davalının istinaf başvurusu üzerine bölge adliye mahkemesince dosya üzerinden inceleme yapılarak bir kısım taleplerden sarfı nazar edip ve daha sonra atiye bırakması ve bu konuda müvekkillerinden izin almadan hareket etmesi ve ayrıca meni müdahale davasının temyizine de cevap vermemesi nedeniyle azlin haklı olduğu kabul edilerek yazılı şekilde karar verildiği anlaşılmaktadır.
Avukatın, vekil olarak borçları Borçlar Kanununun 389 ve devamı maddelerinde gösterilmiş olup, vekil, adı geçen Kanunun 390. maddesine göre müvekkiline karşı vekaleti sadakat ve özenle ifa etmekte yükümlüdür. Vekil, sadakat borcu gereği olarak müvekkilinin yararına olacak davranışlarda bulunmak, ona zarar verecek davranışlardan kaçınmak zorunluluğundadır.
"Özen borcu" ile ilgili Avukatlık Kanununun 34. maddesinde mevcut olan, "Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene yakışır bir şekilde hareket etmekle yükümlüdürler." Şeklindeki hüküm ise, avukatlık mesleğinin bir kamu hizmeti olması nedeniyle, Borçlar Kanununun 390. maddesinde düzenlenen vekilin özen borcuna göre çok daha kapsamlı ve özel bir düzenlemedir.
Buna göre avukat, üzerine aldığı işi özenle ve müvekkili yararına yürütüp sonuçlandırmakla görevli olduğu gibi, müvekkilinin kendisi hakkındaki güveninin sarsılmasına neden olacak tutum ve davranışlardan da titizlikle kaçınmak zorundadır. Aksi halde avukatına güveni kalmayan müvekkilin avukatını azletmesi halinde azlin haklı olduğunun kabulü gerekir. Gerçekten de avukat, görevini yerine getirirken gerekli özen ve dikkati göstermemiş, sadakatle vekaleti ifa etmemiş ise, müvekkilinin vekilini azli haklıdır.
Avukatlık Kanununun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması
halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir.
Bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa, 2002 tarihinde kurulan vekalet ilişkisinin 01.11.2011 tarihli azilname ile ‘görülen lüzum üzerine’ gerekçesi ile sona erdiği sabittir. Bu durumda davada öncelikle çözümlenmesi gereken husus, azlin haklı olup olmadığıdır. Davacının Bağcılar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2000/806 Esas sayılı dosyasında öncelikle müdahelenin meni, talep kabul görmezse tazminat istemli terditli talepte bulunduğu, daha sonra mahkemenin ara kararı sebebiyle talebini belirginleştirip bakiye taleplerini atiye terk ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece verilen kararda bakiye taleplerinin atiye terk edildiği yönünde hüküm kurulmuş ve davalıların hak kaybına uğramadığı belirtilmiştir. Kaldı ki yargılama sonucu verilen kararın bozma ilamında, yüklenici tarafından binanın imara ve projeye uygun hale getirilmesi ve kat irtifakının kurulmaması halinde, davacıların müdahalenin men-i ve diğer tazminat taleplerinin haksız hale geleceği, yapının imara ve projeye uygun hale getirilmesi mümkün değilse, binanın ekonomik değeri bulunmadığı açıklandığından bu yönüyle de henüz imara uygun yapı olmadığından davalıların hak kaybına uğradıklarından söz edilemeyeceği ve yine davacının dava dilekçesinde terditli talepte bulunduğu, mahkemece ilk talebi gibi karar verildiği de değerlendirilmeden Bölge Adliye Mahkemesince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verilmiştir. Hal böyle olunca davalıların azlinin haksız olduğu anlaşıldığından davalıların istinaf talebinin reddi ile yerel mahkeme kararının yerinde olduğu gözetilerek yeniden hüküm kurulması gerekirken Bölge Adliye Mahkemesince yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının HMK'nın 371 inci maddesi uyarınca davacı yararına BOZULMASINA, HMK'nın 373/2.maddesi uyarınca dosyanın kararı veren bölge adliye mahkemesine gönderilmesine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21.05.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.