10. Hukuk Dairesi 2016/18032 E. , 2016/14521 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, davacının 1994-2001 yılları arasında davalı işveren yanındaki prime esas kazanç tutarı ile 1994-2007 yılları arasında davalı işveren yanındaki çalışmaları kapsamında itibari hizmet süresinin tespiti ile yaşlılık aylığı tahsisi istemine ilişkindir.
Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalıların vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesidir.
Bu kapsamda hizmet tespitine yönelik davalarda davacı işçinin çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliği dikkate alınarak, ücretinin ve davalı Sosyal Güvenlik Kurumu’na (Devredilen SSK) davalı işveren tarafından ödenen ve ödenmesi gereken primlerin miktarının belirlenebilmesi amacıyla, prime esas kazancın tespitinde, gerçek ücretin esas alınması koşuldur.
Gerçek ücret; sigortalının kıdemi, yaptığı işin özelliği ve niteliğine göre ödenmesi gereken ücrettir. Hizmet akdinin tarafları görünüşte bir ücret belirlemiş olabilirler, ancak bu ücret tarafların aralarında kararlaştırdıkları gerçek ücret olmayabilir. Uygulamada bazen taraflar arasında kararlaştırılmış olan gerçek ücret (örneğin SSK primlerini daha az ödemek amacıyla) bordroya yansıtılmamakta, daha düşük (örneğin asgari ücret) gösterilmektedir. Bu gibi durumlarda yargıç tarafından gerçek ücretin saptanması yoluna gidilmelidir (Prof. Dr. S. Süzek, İş Hukuku, 2. Bası, Beta Yayınları, Sy:287).
Davanın niteliği gereği, çalışma olgusunun her türlü delille ispatlanabilmesine karşılık ücretin ispatında bu denli bir serbestlik söz konusu değildir. Hukuk Genel Kurulu’nun 2005/21-409 E., 2005/413 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 288. maddesindeki yazılı sınırları aşan ücret alma iddialarının yazılı delille kanıtlanması zorunluluğu bulunmaktadır.
Ücret miktarı HMK’nun Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle HUMK 288. maddesinde belirtilen sınırları aşıyorsa, tespiti gereken gerçek ücretin; hukuksal geçerliliğe haiz olarak düzenlenmiş bulunmaları kaydıyla, işçinin imzasının bulunduğu aylık ücreti gösteren para makbuzları, banka kayıtları, ticari defter kayıtları gibi delillerle sigortalının
imzasını taşıyan ücret bordroları veya hizmet sözleşmesinde yazılı olan ücretin gerçek olmadığı kanıtlanabilir. Ücretin mevcut delillerle şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi mümkün bulunmayan kimi durumlarda, yapılan iş, hizmet süresi ve diğer belirleyici özellikler belirtilmek suretiyle ilgili meslek örgütlerinden sorulmak suretiyle de belirlenebilir. Meslek örgütlerince bildirilen ücret miktarları tarafları ve mahkemeyi bağlayıcı nitelikte olmayıp, diğer bilgi ve belgelerle de desteklenmeleri gerekir.
Yazılı delille ispat sınırın altında kalan miktar için yine HMK’nun Geçici 1. maddesinin ikinci fıkrası delaletiyle HUMK’nun 289. maddesi gereğince tanık dinletilebilir. Tespiti istenen miktar sınırı aşıyor olsa bile varlığı iddia edilen çalışmanın öncesine ve sonrasına ait yazılı delil başlangıcı sayılabilecek belgeler bulunuyorsa tanık dinletilmesi mümkündür.
506 sayılı Kanunun 78. maddesinde prime esas günlük kazançların alt ve üst sınırlarının ne olacağı gösterilmiştir. Günlük kazancın alt sınırı HUMK’nun 288. maddesinde belirtilen sınırı aşıyorsa ücretin yazılı delille saptanması gereğinin pratikte bir önemi kalmayacaktır. Zira 506 sayılı Kanunun 78. maddesine göre, “....günlük kazançları alt sınırın altında olan sigortalılar ile ücretsiz çalışan sigortalıların günlük kazançları alt sınır üzerinden hesaplanır”. Ücretin alt sınırla tespit edilen miktardan fazla olması halinde ise günlük kazancın hesaplanmasında asgari ücret esas alınır.
Somut uyuşmazlıkta; davacı, 1994-2001 tarihleri arasındaki dönemde prime esas kazançlarının belirlenmesini talep etmiş, mahkemece davacının anılan dönemde aylık prime esas kazancının asgari ücretin 5.78 katı olduğunun tespitine karar verilmiştir.
Yerel mahkemece, tespitine karar verilen sürede aldığı aylığın tespitinde işçilik alacakları dosyası ve tanık beyanlarından hareketle sonuca gidilmiş ise de, yukarıdaki esaslar dahilinde deliller celp edilip, değerlendirildikten sonra, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırmaya dayalı, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.
2-Basım ve gazetecilik işyerindeki çalışma koşulları nedeniyle itibari hizmet süresinden yararlanabilmek için, sigortalının basım ve gazetecilik işyerinde çalışmış olması yanında, 506 sayılı Yasanın Ek 5/II. maddesinin (a-f) işaretli alt bentlerinde yazılı fiziksel dış etkenlerden birinin de çalışan yönünden gerçekleşmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Dava konusu çalışmada, bu iki koşulun varlığı açısından; işyerinin kapsamı, çalışma düzeni, bölümleri ve bu bölümlerin taşıdıkları özellikler yönünden yeterli inceleme içermeyen; sigortalının, hangi bölümlerdeki çalışmalarında anılan fiziksel dış etkenlere nasıl maruz kaldığını ayrıntılı olarak inceleyip bireyselleştirmeyen hukukçu bilirkişinin dosya üzerinden yaptığı incelemeyle düzenlediği bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulmuştur.
Dosya içeriğinde mevcut dönem bordrolarına göre davacının, 1994-.2007 yılları arasında davalılardan ...’a ait işyerlerinde çalıştığı anlaşılmaktadır. Bu durumda Mahkemece, maruz kalınan etkenlerin oluşturduğu hastalıklar alanında uzman tıp doktoru, matbaacılık işinden anlayan kimya mühendisi ve makine mühendisi iş güvenliği uzmanlarından oluşacak üç kişilik bilirkişi kurulu katılımıyla (kapanmış olsa bile çalışma mahallinin fiziki şartlarının tespiti için) mahallinde keşif yapılarak; keşif mahallinde davacı ile birlikte çalışan bordro tanıkları dinlenerek, davacının işyerinde yaptığı işin niteliğiyle, çalışmasının basımevi işyerinin hangi bölümlerinde geçtiği, hangi olumsuz dış etkenlere maruz kalındığı; gürültü ve ihtizaz yapıcı makine ve aletlerdeki çalışma düzeniyle, çalışmanın gerçekleştiği saatler, gürültü düzeyi ve kullanılan maddelerin, insan sağlığı için tehlike sınırı ve ölçümleme yöntemi yargısal denetime elverir biçimde irdelenerek, davacının yaptığı işin itibari hizmet süresinden yararlanmayı gerektirir işlerden olup olmadığı yönleri incelenip sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, soyut düzeydeki bilirkişi raporuna dayalı olarak hüküm kurulması yerinde değildir.
3-Kabule göre de,
A-)Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297. maddesinin (2). fıkrasında “hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, mümkünse sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir”, hükmü öngörülmüş olup, 506 sayılı Yasanın Ek 5. maddesinin 3. fıkrasının “… Fiilen çalışılmış güne eklenecek itibari hizmet günü sayısının bulunmasında (Çalışılan gün sayısı x 0,25) formülü uygulanır.” hükmü gereği, davacının 1994-2007 yılları arasında davalı işyerindeki geçici ve daimi kadroyla çalışılan, sigorta primi ödenmiş günleri x 0,25 formülüyle hesaplanan itibari hizmet süresi bulunduğunun ve bu sürenin sigortalılık süresine itibari hizmet süresi olarak eklenmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesi gerekirken, infazda tereddüt oluşturacak şekilde hüküm kurulması;
B-) Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun geçici 7.maddesi delaletiyle mülga 506 sayılı Yasanın 60 ve Geçici 81. maddeleridir. 12.09.1965 doğumlu olan davacı yönünden, sigortalılık başlangıç tarihine göre, 01.03.2009 tarihi itibariyle 506 sayılı Yasanın Geçici 81. Maddesi kapsamında yaşlılık aylığı tahsisi için gerekli olan prim gün sayısı şartını taşıyıp taşımadığı araştırılarak, varılacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu, yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde, davalıların vekillerinin, bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davalı ..."a iadesine, 05.12.2016 gününde oybirliğiyle karar verilmiştir.