11. Ceza Dairesi 2017/17686 E. , 2020/2443 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
Sanık müdafinin duruşmalı inceleme isteminin, hükmolunan cezaların türü ve süresine göre koşulları bulunmadığından, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK‘nin 318. maddesi uyarınca reddine oy birliğiyle karar verildikten sonra gereği görüşüldü:
1) Sanığın, suça konu beş adet bonoyu sahte olarak düzenlemek suretiyle “resmi belgede sahtecilik” ve “dolandırıcılığa teşebbüs” suçlarını işlediğinin kabul edildiği olayda; sanığın, savcılıkta verdiği ifadede, suça konu bonolardaki yazı ve imzaların kendisine ait olmadığını, ... Sitesi Yönetiminden alacağının bulunmadığını, diğer sanık ...’i tanımadığını beyan etmesine rağmen, mahkemede, ... Sitesine montalama ve dış yalıtım işini yaptığını, karşılığında çekler verildiğini, çeklerin karşılıksız çıkması üzerine sitenin o zamanki yöneticisi... tarafından kendisine suça konu bonoların verildiğini, halen alacağının bulunduğunu savunması; UYAP üzerinden yapılan araştırmada sanık ile sitenin eski yöneticisi ... arasındaki İstanbul Anadolu 76. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2014/1222 esas sayılı dosyasına konu kamu davasından, sanığın sitenin eski yöneticisini alacağının verilmemesi nedeniyle tehdit ettiğinin anlaşılması; ...’nin, sitenin montalama işleri için sanıkla anlaştıklarını, ödemeleri çekle yaptığını, sanığa bono vermediğini belirtmesi; temyiz dışı sanık ...’in, sitenin iç ve dış boyasını yapması için sanık ...’in kendisiyle görüştüğünü, ...’e boya ve işçilerini gönderdiğini, yaptığı iş karşılığında bakiye
alacağı için...’in suça konu bonoları ciro ederek kendisine verdiğini beyan etmesi karşısında, gerçeğin kuşkuya yer bırakmayacak şekilde tespiti bakımından; suça konu bonoların ön yüzündeki yazıların, keşideci imzasının ve birinci ciranta imzasının sanığa; ön yüzündeki yazıların ise...’ye ait olup olmadığı yönünde imza incelemesi yaptırılması; sanık ile site yönetimi arasında alacak-borç ilişkisi olup olmadığı araştırılması; sanığın eylemlerinin TCK"nin 211. maddesindeki "bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın ispatı veya gerçek bir durumun belgelenmesi amacıyla resmi belgede sahtecilik" suçu ile TCK’nin 159. maddesindeki “bir hukuki ilişkiye dayanan alacağın tahsili amacıyla dolandırıcılık” suçlarını oluşturup oluşturmadığının tartışılması ve sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hükümler kurulması yasaya aykırı,
2) Kabule göre de;
a- Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E., 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK"nin “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “belgede sahtecilik” suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “birlikte” ibaresinden sonra gelmek üzere “aynı mağdura karşı” ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının düzenlenlendiği de dikkate alınarak, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu mağdurunun kamu olduğu, dolandırcılık suçunun ise site yönetimine karşı işlediğinin kabul edildiği, dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK’nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
b-TCK’nin 53. maddesine ilişkin uygulamanın Anayasa Mahkemesi"nin 08.10.2015 tarihli 2014/140 Esas ve 2015/85 Karar sayılı iptal kararı ile birlikte yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 321. maddesi uyarınca hükümlerin BOZULMASINA, 12.03.2020 tarihinde Üye ..."ın Sahtecilik suçu ile birlikte aynı mağdura karşı işlenen Dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağı yönündeki değişik gerekçesi ile sair yönlerden oy birliğiyle karar verildi.
DEĞİŞİK GEREKÇE;
Dairemizin 2017/17686 Esas, 2020/2443 Karar sayılı 12.03.2020 tarihli kararına ilişkin (dolandırıcılık suçu yönünden) karşı oy:
Dairemizin 2017/14724 Esas, 2020/1903 Karar sayılı 27.02.2020 tarihli, 2017/14699 Esas, 2020/755 Karar sayılı 03.02.2020 tarihli, 2017/16549 Esas, 2020/1332 Karar sayılı 13.02.2020 tarihli kararlarına ilişkin "uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi halinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağına" dair karşı oylarımızda ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken "5237 sayılı TCK"nin belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir." şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin "suçtan zarar gören" olabileceğini kabul ederek "somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nin Adalet ve Kanun önünde eşitlik ilkesi başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, Suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir" şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu kararında"aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi halinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı" düşüncesinin "ölçülülük ilkesine aykırı" aykırı olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde, suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği de kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerinde haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek-bono verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerinde sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Somut olayda ise sanık ..."ın suça konu bonoların keşideci kısmına ... Sitesi yöneticileri adına imza atarak diğer sanık ile birlikte ... Sitesi aleyhine icra takibi yaptıkları iddia ve kabul edilmiştir.
5271 sayılı CMK"nin 253. Maddesinin 3. fıkrasında yer alan "uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı" düzenlemesi dikkate alındığında ;
Müşteki ... Sitesi Yöneticisi ..."un hem sahtecilik suçunun hemde dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu, uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte aynı müşteki-mağdur ..."a karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı anlaşıldığından,
Sayın çoğunluğun dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin "kabule göre bozma" düşüncesine katılmıyorum. 12.03.2020