11. Ceza Dairesi 2017/17687 E. , 2020/2442 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Ceza Mahkemesi
SUÇ : Dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik
HÜKÜM : Mahkumiyet
1) Mahkemenin yargı çevresi dışında, başka suçtan Çankırı E Tipi Kapalı Cezaevinde bulunan ve duruşmadan bağışık tutulma talebi hakkında karar verilmeyen sanığın hükmün tefhim olunduğu duruşmaya katılımı sağlanmadan veya SEGBİS yolu ile savunması alınmadan yokluğunda mahkumiyet hükmü kurulması suretiyle 5271 sayılı CMK’nin 193 ve 196. maddelerine aykırı davranılarak savunma hakkının kısıtlanması,
2) Kabule göre de;
a- Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun 22.04.2014 tarihli, 2013/11-397 E., 2014/202 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 5237 sayılı TCK"nin “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “belgede sahtecilik” suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nin 253. maddesinin üçüncü fıkrasına “birlikte” ibaresinden sonra gelmek üzere “aynı mağdura karşı” ibaresi eklenmiş olup, anılan yasa maddesinde yapılan değişiklikle uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması halinde uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağının düzenlenlendiği de dikkate alınarak, sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik suçunu mağdurunun kamu olduğu, dolandırcılık suçunu ise katılan ...’a karşı işlediği, dolayısıyla sanığa isnat edilen resmi belgede sahtecilik suçu ile dolandırıcılık suçunun mağdurlarının farklı olduğu anlaşılmakla, sanığa yüklenen ve 5237 sayılı TCK’nin 157/1. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nedeniyle, 24/10/2019 tarih ve 30928 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7188 sayılı Kanun’un 26. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK"nin 253. ve 254. maddeleri gereğince uzlaştırma işlemleri yapılmasından sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
b-Sanık hakkında tekerrüre esas alınan Mersin 7. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 10.10.2013 tarih, 2013/575 Esas, 2013/410 Karar sayılı ilamına konu 5237 sayılı TCK"nin 155/1. maddesindeki güveni kötüye kullanma suçunun 02.12.2016 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun"un 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK"nin 253. maddesi gereğince uzlaşma kapsamına alındığı anlaşılmakla; TCK"nin 2. ve 7. maddeleri de gözetilerek, sanık hakkında tekerrüre esas alınan hükme ilişkin uzlaştırma işlemi yapılıp yapılmadığı mahkemesinden sorularak ve başkaca tekerrüre esas sabıkası olup olmadığı da belirlenerek sonucuna göre sanık hakkında TCK"nin 58. maddesinde düzenlenen tekerrür hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Yasaya aykırı, sanığın temyizi bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nin 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 12.03.2020 tarihinde Üye ..."ın resmi belgede sahtecilik suçu ile birlikte işlenen dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağı yönündeki değişik gerekçesi ile sair yönlerden ise oy birliğiyle karar verildi.
KARŞI OY;
Dairemizin 2017/17687 Esas, 2020/2442 Karar sayılı 12.03.2020 tarihli kararına ilişkin (dolandırıcılık suçu yönünden) karşı oy:
Dairemizin 2017/14724 Esas, 2020/1903 Karar sayılı 27.02.2020 tarihli, 2017/14699 Esas, 2020/755 Karar sayılı 03.02.2020 tarihli, 2017/16549 Esas, 2020/1332 Karar sayılı 13.02.2020 tarihli kararlarına ilişkin "uzlaştırma kapsamında olan dolandırıcılık suçu ile uzlaştırma kapsamında olmayan sahtecilik suçunun birlikte aynı gerçek kişiye karşı işlenmesi halinde dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanamayacağına" dair karşı oylarımızda ayrıntılı olarak açıkladığımız üzere;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 22.04.2014 tarihli kararında belgede sahtecilik suçlarında zincirleme suç kavramını irdelerken "5237 sayılı TCK"nin belgede sahtecilik suçlarının düzenlendiği madde metinlerinde suçun mağdurunun kim olduğuna ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemesi, belgede sahtecilik suçlarının hukuki konusunun kamunun güveni olması ve bu suçların kamu güvenine karşı suçlar bölümünde düzenlenmiş bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde, bu suçların mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğunun, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi hâlinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekmektedir." şeklinde tespitte bulunarak sahtecilik suçu zararına işlenen gerçek kişilerin "suçtan zarar gören" olabileceğini kabul ederek "somut olayda olduğu gibi birden fazla kişiye karşı işlenmiş olan sahtecilik suçlarında hükmolunacak sonuç ceza miktarları göz önünde bulundurulduğunda, 5237 sayılı TCK"nin Adalet ve Kanun önünde eşitlik ilkesi başlıklı 3. maddesinin gerekçesinde, suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak ceza hukuku yaptırımlarının haklı ve ölçülü olması gerekir. Çünkü ancak haklı ve suçun ağırlığıyla orantılı bir yaptırım ile suç işleyen kişinin bu fiilinden pişmanlık duyması sağlanabilir ve yeniden topluma kazandırılması söz konusu olabilir" şeklinde tespitte bulunmuş ise de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulu bu kararında "aynı suç işleme kararı ile 5 farklı gerçek kişi adına sahte belge düzenlenmesi halinde birbirinden bağımsız beş ayrı resmi belgede sahtecilik suçu oluşacağı" düşüncesinin "ölçülülük ilkesine aykırı" aykırı olacağını vurgulamış ve bu gibi durumlarda zincirleme suç hükümlerinin uygulanması gerektiğini benimsemiş olup, esasen 22.04.2014 tarihli kararın içeriğinde, suçun maddi unsurları arasında yer alan mağdurun gerçek bir kişi olabileceği de kabul edilmiştir.
Kanaatimizce de topluma karşı suçlar arasında düzenlenen belgede sahtecilik suçlarında toplumu oluşturan bireylerin tamamının mağdur olacağı kabulü doğru ise de eylemin doğrudan doğruya belirli bir gerçek kişinin zararına işlenmesi ve gerçek kişilerinde haksızlığa uğraması durumunda bu gerçek kişinin de mağdur olacağını kabul etmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Örnek vermek gerekirse; adına sahte bir çek düzenlenen ve böylece haberi olmadan borçlandırılan gerçek kişi ile yine yapılan bir alışveriş sırasında kendisine sahte çek-bono verilen kişinin haksızlığa uğradığı bir gerçekliktir. Bu gibi durumlarda haksızlığa uğrayan, menfaatleri ihlal edilen gerçek kişilerin de sahtecilik suçunun mağduru olduğunu kabul etmek gerekir.
Somut olayda ise sanık ..."nun kendisini ... olarak tanıtarak müşteki ..."dan araç satın aldığı sırada 14/06/2014 tarihli oto satış sözleşmesi ile 16/04/2014 ödeme tarihli, 3.000 TL bedelli bonoyu ... olarak imzalayıp müşteki ..."a verdiği iddia ve kabul edilmiştir.
5271 sayılı CMK"nin 253. maddesinin 3. fıkrasında yer alan "uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olmasıhâlinde uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı" düzenlemesi dikkate alındığında ;
Müşteki ..."ın hem sahtecilik suçunun hemde dolandırıcılık suçunun mağduru olduğu, uzlaştırma kapsamına giren dolandırıcılık suçunun, bu kapsama girmeyen sahtecilik suçuyla birlikte aynı müşteki-mağdur ..."a karşı işlenmiş olması nedeni ile somut olayda dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanmayacağı anlaşıldığından,
Sayın çoğunluğun dolandırıcılık suçu yönünden uzlaşma hükümlerinin uygulanması gerektiğine ilişkin "kabule göre bozma" düşüncesine katılmıyorum. 12.03.2020