Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/48
Karar No: 2020/168

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/48 Esas 2020/168 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/48 E.  ,  2020/168 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı Veren
    Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ağır Ceza
    Sayısı : 76-100



    Kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan sanıklar ... ve ..."nın TCK"nın 204/2, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.07.2010 tarihli ve 18-202 sayılı hükümlerin, sanık ... müdafisi ve sanık ... tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 13.02.2014 tarih ve 17581-2448 sayı ile;
    "Suç tarihinde Kahramanmaraş Damızlık Koyun-Keçi Yetiştiricileri Birliği Yönetim Kurulu muhasip üyesi olan sanık ..."un, bu birliğin kurucu üyesi ve denetim kurulu başkanı olan diğer sanık ..."nın acil ihtiyacı nedeniyle birlik hesabından 3.000,00 TL borç verilmesine ilişkin suça konu ödeme belgesini yönetim kurulu başkanı ... yerine de imza atmak suretiyle düzenlemekten ibaret olayda; sanıkların tüm aşamalarda yönetim kurulu başkanı katılan ..."ün de muvafakatinin bulunduğuna ilişkin savunmalarının tanıklar ... ve ... tarafından da doğrulanması ayrıca bu şekilde daha önce de borç verme işlemi yapıldığı ve Birlik Ana sözleşmesinin 28/G bendi uyarınca Birliğin "üyeleri arasında dayanışma sağlamak" görevi olup paranın şikayetten yaklaşık bir yıl önce 22.09.2008 tarihinde çekilip 3 gün sonra tekrar hesaba yatırıldığı gözetildiğinde; olayda sanıkların sahte belge düzenleme kastı ile hareket ettiklerinden söz edilemeyeceği, eylemlerinin görevi kötüye kullanmak suçuna uyup uymadığı tartışılarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde mahkumiyet hükümleri kurulması" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
    Yerel Mahkeme ise 21.05.2014 tarih ve 76-100 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan mahkûmiyetlerine karar vermiştir.
    Bu hükümlerin de sanık ... müdafisi, sanık ... ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 29.02.2016 tarihli ve 240374 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 325-1025 sayı ile 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 06.02.2017 tarih ve 143-641 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Direnmenin kapsamına göre inceleme, sanıklar hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanıkların eyleminin kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu mu görevi kötüye kullanma suçunu mu yoksa Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği yönetim kurulu üyelerinin kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı yönünde özel bir düzenleme olup olmadığı hususu da irdelenerek özel belgede sahtecilik suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) Sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, sanık ...’un direnme kararından sonra temyiz aşamasında öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, sadece bu sanık yönünden mahallinde araştırma yapılmasının gerekli olup olmadığı değerlendirilecektir.
    İncelenen dosya kapsamından;
    Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinin suç tarihindeki başkanı katılan ...’ün, adı geçen Birliğin muhasip üyesi sanık ... ile üyesi sanık ...’nın birlikte hareket ederek Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesine hitaben Birlik adına düzenledikleri 22.09.2008 tarihli belgede Birlik mührünü kullanıp kendi yerine imza attıklarından ve Birlik hesabından bu belgeyle para çektiklerinden bahisle şikâyetçi olması üzerine sanıklar hakkında soruşturmanın başladığı,
    Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinin suç tarihlerinde geçerli olan 17.06.2008 tarihli ve 2/14 sayılı yönetim kurulu kararına göre; “...bankalarda hesaplar açmaya, para çekmeye ve yatırmaya, kredi talebinde bulunmaya, kredi kullanma, teminat almaya vermeye, borçlanma, her türlü sözleşmeleri imzalamaya Başkan ..., Başkan Yardımcısı ... ve muhasip üye ...’un herhangi ikisinin birlik adına koyacakları müştereken imzaları ile birliği temsil etmelerine...” karar verildiği,
    Kahramanmaraş Ticaret Sicil Memurluğunun 01.02.2010 tarihli ve 423 sayılı yazısına göre; Kahramanmaraş Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinin 17.06.2008 tarihinde tescili yapılan 17.06.2008 tarihli ve 2/14 sayılı yönetim kurulu kararıyla yönetim kurulu başkanı ..., başkan yardımcısı ..., muhasip üye ...’un herhangi ikisinin Birlik adına müşterek imza ile temsil ve ilzama yetkili kılındığı, bu yetki kararının 04.12.2008 tarihinde tescili yapılan yetki işlemine kadar devam ettiği,
    Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü tarafından düzenlenen 07.01.2010 tarihli bilirkişi raporunda özetle; inceleme konusu belgede sanık ... adına atılı bulunan imzanın, sanık ... elinden çıktığı, katılan ... adına atılı bulunan imzanın, katılanın elinden çıkmayıp şahsın hakiki imzası model alınmak suretiyle takliden sahte olarak atıldığı, takliden sahte atılmış imzalarda, imzayı atan şahıs veya şahısların kendilerine has kaligrafik ve karakteristik özelliklerini sahte imzaya yansıtmadıklarından, belirtilen sahte imzanın sanıklar veya başka bir şahıs tarafından atılıp atılmadığı yönünde bir görüş bildirilmesinin mümkün olmadığı tespitlerinin yer aldığı,
    Dosya içerisinde yer alan Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Ana Sözleşmesi’nin “Çalışma Konuları” başlıklı 3. maddesinin (g) fıkrasında yer alan “Üyeleri arasında dayanışmayı sağlamak.” şeklindeki hüküm ile Birliğin faaliyetlerinden birisinin dayanışma sağlamak olarak sayıldığı, “Genel Kurulun Devredilebilen Görevleri” başlıklı 28. maddesinin (g) fıkrasında ise “Üyelere birlik aracılığı ile sağlanan ayni ve nakdi kredilerin ödeme şekli ve miktarını tespit etmek ve bu hususta Yönetim Kuruluna yetki vermek.” biçiminde genel kurulun diğer görevlerinin belirtildiği,
    Aynı Ana Sözleşme’nin “Birliğin Kuruluş Yasal Dayanağı” başlıklı 89. maddesinde; yetiştirici birliklerin, 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu’na istinaden hazırlanan Islah Amaçlı Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’e göre kurulduğunun ve Ana Sözleşme’de düzenlenmeyen hususlarla ilgili Yönetmelik hükümlerinin geçerli olduğunun belirtildiği,
    Yerel Mahkemece davaya konu Birlik Ana Sözleşmesi ve bu birlikler ile ilgili tüm mevzuat doğrultusunda görüş istenmesi üzerine Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı Teşkilatlanma ve Destekleme Genel Müdürlüğünün 28.04.2010 tarihli yazısında; Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Ana Sözleşmesi’nin “Genel Kurulun Devredilebilen Görevleri” başlıklı 28. maddesinin (g) fıkrasında yer alan “Üyelere birlik aracılığı ile sağlanan ayni ve nakdi kredilerin ödeme şekli ve miktarını tespit etmek ve bu hususta Yönetim Kuruluna yetki vermek.” şeklindeki hüküm neticesinde Birlik parasının emaneten de olsa üyelere, denetleme veya yönetim kurulundan herhangi birine kısa süreliğine verilip verilemeyeceği hususunda Yönetim Kurulunun Genel Kuruldan aldığı yetkiye göre hareket etmesinin gerektiği, ayrıca Birlik Ana Sözleşmesi’nde aksine açıklama olmayan hususlarda Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağı hükmünün bulunduğu, Birlik yönetim kurulu üyelerinin de Türk Ticaret Kanunu’nun 20. maddesindeki “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmek lazımdır.” hükmü doğrultusunda davranmasının gerektiği hususlarının mütalaa edildiği,
    Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesinin 27.01.2010 tarihli yazısına göre; sanık ...’nın Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği hesabından 22.09.2008 tarihinde 3.000 TL para çektiği, 25.09.2008 tarihinde ise aynı hesaba 3.000 TL para yatırdığı,
    Yerel Mahkemece sanıklar hakkında yapılan yargılama sonucunda, 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu’nun 4. maddesinde davaya konu Birlik ve benzerlerinin 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na tabi olduğundan ve anılan Kanun’un 62/3. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerinin kamu görevlisi gibi cezalandırılacağından bahisle sanıkların kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan mahkûmiyetlerine hükmedildiği,
    Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak çıkartılan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...’un direnme hükmünden sonra 18.10.2016 tarihinde öldüğü bilgisinin yer aldığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Katılan aşamalarda; suç tarihinde Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinin başkanı olduğunu, Birlik tarafından Ziraat Bankasına hitaben yazılan 22.09.2008 tarihli suça konu belgede adına atılan imzanın kendisine ait olmadığını, bu eylemi gerçekleştiren sanıklar hakkında şikâyetçi olduğunu, Birlik içerisinde dayanışma adı altında para verilmediğini, bunun için yönetim kurulunun karar alması gerektiğini, böyle bir kararın da alınmadığını, Birlik mührünün başkan olarak kendisinde durduğunu, ancak personellerinden tanık ...’ın gerektiğinde bilgisi dahilinde anahtarı alarak mührü kullanabildiğini, suça konu belge için sanıkların kendisine önce “Belgede bulunan imza senin, ... hanım, sana diğer belgelerin altında imzalatmış.” dediklerini, imza kendisine ait çıkmayınca da sanık ...’in imzayı kendisinin attığını kabul ettiğini, paranın çekildiğini 3-4 ay sonra öğrendiğini, ayrıca Afşin ilçesinde yasal olmayan ikinci bir mühür olduğunu da duyduğunu ancak görmediğini,
    Tanık ... aşamalarda; Tarım İl Müdürlüğünde ziraat mühendisi olarak görev yaptığını, Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinde birtakım usulsüzlükler yapıldığı yönünde dedikodular çıkınca il müdürlerinin, 2008 yılının Şubat ayında kendisini bu Birlik işlemlerinin yürütülmesi için görevlendirdiğini, kendi görevinin denetleme ve koordinasyon olduğunu, tüm mesaisini Birlik bürosunda geçirdiğini, görevini 2008 yılı Ekim ayına kadar devam ettirdiğini, sonrasında Tarım İl Müdürlüğündeki görevine geri döndüğünü, suça konu 22.09.2008 tarihli ve 2008/146 sayılı bankaya yönelik 3.000 TL ödenmesine dair talimata ilişkin belgeyi hatırladığını, katılanın paranın sanık ...’ya ödenmesi için sanık ...’a talimat verdiğini duymadığını, ancak paranın ödenmesi yönünde katılanın bilgisi olduğunu bildiğini, bunu tanık ... da varken sanıklardan birinin katılanı arayarak yaptığı telefon konuşması sonucu telefonla konuşan sanığın kendisine anlattıklarından öğrendiğini, ancak katılanın telefonda ne söylediğini duymadığını, para çekildikten sonra katılanla konuştuğunda katılanın para çekilme olayından bilgisi olmadığını söylediğini, katılanın bu konudan bilgisi olduğunu düşündüğünü, her ay bankadan Birlik hesap bilançosunun geldiğini, kimin ne şekilde para çektiğinin göründüğünü, ayrıca Birlik mührünün başkan olan katılanın kilitli kasasında durduğunu, kasanın tek anahtarının da katılanda olduğunu,
    Tanık ...; 2008 yılının Ocak ayında Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinde işe girdiğini, kendisine Birlikteki yazı işlerini yaptırdıklarını, yönetimde başkan, başkan yardımcısı ve muhasip üye bulunduğunu, katılanın o dönem başkan olduğunu, Birlik mührünün kilitli kasada bulunduğunu, mührün kendisine yalnızca iş gereği verildiğini, gerekirse mührün kasadan alındığını, iş bitince yerine konulduğunu, iş yerinde kimsenin birbirinden habersiz iş yapmadığını, bir kişiye ödeme yapılacaksa başkan ve üyelerin talimatı ile ödenecek miktarı matbu belgelerine yazdığını ve bunu yetkili iki kişinin imzaladığını, ayda bir kez bankadan Birlik hesaplarını gösteren dekontların geldiğini, bu dekontların başkan ve üyeler tarafından kontrol edildiğini, davaya konu belgenin hazırlandığı gün Birlik başkanı olan katılanın, sanık ...’in geleceğini belirtip Birlik mührünü kendisine bırakarak çıktığını, daha sonra sanık ...’in geldiğini, katılan ve sanık ...’in aralarında ne konuştuklarını bilmediğini, sanık ...’in de yetkili olması nedeniyle söylediklerine göre belgeyi hazırladığını, paranın çekildiğini yönetimdeki herkesin bildiğini, neden bilmiyorum dedikleri hakkında bilgisinin olmadığını, hâlen Birlik içerisinde çalıştığını, o tarihlerde işe yeni girmiş olduğunu, sanık ... dışında bu olaydan önce ve sonra başka birine para çekilerek verildiğini bilmediğini, yine başka bir kimsenin de bu yönde bir talebinin bulunmadığını,
    İfade etmişlerdir.
    Sanık ... soruşturma evresinde; Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinin kurucu üyelerinden olduğunu, 2008 yılının 6. ayından itibaren ise muhasip üye olarak görev yapmaya başladığını, katılan ...’ün de Birlik kurucu üyelerinden olduğunu ve 2008 yılının 6, 7, 8 ve 9. aylarında başkan olarak görev yaptığını, sanık ... da Birlik kurucu üyelerinden olup denetim kurulu başkanlığı yaptığını, katılanın iddia ettiği şekilde olay tarihinde sahte belge ile Birlik hesabından para çekilmediğini, o dönemde sanık ...’nın bu hesaptan çektiği 3.000 TL’nin yasal yollarla çekildiğini, evrakları muhasebe hazırladıktan sonra kendilerinin de imza attığını ve Birlik mührünü vurduktan sonra paranın çekilebildiğini, Birlik Ana Sözleşmesi’ne göre de üyeler arasında yardımlaşma amaçlı paralar verilebildiğini, bu paranın da dönemin Birlik başkanı olan katılanın bilgisi dahilinde sanık ... tarafından çekildiğini, çekildiğinin üçüncü gününde de bu paranın hesaba yatırıldığını, suça konu belge üzerinde muhasip olarak atılan imzanın kendisine ait olduğunu, ancak katılan ... adına atılı imzanın kime ait olduğunu bilmediğini,
    Kovuşturma evresinde farklı olarak; suça konu belgede yer alan hem muhasip üye hem de başkan adına atılı imzaları kendisinin attığını, ancak bu işlemin katılanın bilgisi dahilinde gerçekleştiğini, belge üzerinde bulunan mührü kendisinin basmadığını, mührün katılanın bilgisi dahilinde çalışanları tanık ... tarafından basıldığını, katılanla bir olaydan dolayı ters düştükleri için katılanın olaydan bir yıl sonra kendilerini şikâyet ettiğini,
    Sanık ... soruşturma evresinde; Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinin kurucu üyelerinden olduğunu, bir dönem maddi sıkıntı yaşadığını, Birlik Ana Sözleşmesi’nde yardımlaşma öngörüldüğü için maddi sıkıntısı nedeniyle 3.000 TL’ye ihtiyacı olduğunu dönemin muhasip üyesi olan sanık ...’e ilettiğini, sanık ...’in, Birlik başkanı olan katılan ile görüşeceğini ve kendisine bilgi vereceğini beyan edip, aynı gün katılanın kabul ettiğini, evrakları hazırlayacağını ve gelip evrakı alıp bankadan para çekebileceğini söylediğini, bir müddet sonra sanık ...’in yanına geldiğini, katılanın ve sanık ...’in isim ve imzaları bulunan evrakı sanık ...’ten aldığını, bu belgeyle Ziraat Bankasından parayı çektiğini, parayı almasını sağlayan belgede sahtecilik yapılıp yapılmadığını bilmediğini, suçlamayı kabul etmediğini,
    Kovuşturma evresinde farklı olarak; suça konu belgeye imza atılırken orada olup olmadığını hatırlayamadığını,
    Savunmuşlardır.
    Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
    Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) Sisteminden alınan güncel nüfus kaydında, sanık ...’un direnme kararından sonra temyiz aşamasında öldüğü bilgisine yer verilmesi karşısında, sadece bu sanık yönünden mahallinde araştırma yapılmasının gerekli olup olmadığı;
    5237 sayılı TCK’nın 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü hâlinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.
    Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle "kovuşturmaya yer olmadığına", kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi hâlinde ise yerel mahkemece "davanın düşmesine" karar verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak hâlinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü, niteliği itibarıyla müsadereye tabi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak, ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.
    Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.
    Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması gibi hâllerde, ölümün kamu davasının düşmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz mercisince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulması ve yerel mahkemece mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesi daha isabetli olacaktır.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorun değerlendirildiğinde;
    UYAP kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde, sanık ...’un direnme kararına konu hükümden sonra 18.10.2016 tarihinde öldüğü bilgisi yer aldığından, ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu itibarla, direnme kararına konu sanık ... hakkında kurulan hükmün, gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp sanık ..."un ölümünün Yerel Mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nın 64 ve 5271 sayılı CMK"nın 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
    Sanık ... hakkında kurulan direnme kararına konu hükmün diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiş olması nedeniyle yalnızca sanık ...’nın eyleminin, kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçunu mu, görevi kötüye kullanma suçunu mu yoksa Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği yönetim kurulu üyelerinin kamu görevlisi gibi cezalandırılacağı yönünde özel bir düzenleme olup olmadığı hususu da irdelenerek özel belgede sahtecilik suçunu mu oluşturacağına ilişkin uyuşmazlık konusuna geçildiği sırada bir kısım Ceza Genel Kurulu Üyesi tarafından, sanığın eyleminin suç oluşturup oluşturmadığının belirlenmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle bu hususun değerlendirilmesi gerekmiştir.
    Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle resmî belgede sahtecilik, özel belgede sahtecilik ve görevi kötüye kullanma suçları üzerinde durulması gerekmektedir.
    Resmî belgede sahtecilik suçu TCK’nın 204. maddesinde;
    “(1) Bir resmî belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir resmî belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren veya sahte resmî belgeyi kullanan kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Görevi gereği düzenlemeye yetkili olduğu resmi bir belgeyi sahte olarak düzenleyen, gerçek bir belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren, gerçeğe aykırı olarak belge düzenleyen veya sahte resmi belgeyi kullanan kamu görevlisi üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) Resmi belgenin, kanun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan belge niteliğinde olması halinde, verilecek ceza yarısı oranında artırılır.” şeklinde düzenlenmiştir.
    Söz konusu suç, maddenin birinci fıkrasında seçimlik hareketli bir suç olarak tanımlanmış olup resmî belgenin sahte olarak düzenlenmesi, gerçek bir resmî belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesi veya sahte resmî belgenin kullanılması durumunda suç oluşacaktır.
    Maddenin ikinci fıkrasında, resmî belgede sahtecilik suçunun kamu görevlisi tarafından işlenmesi ayrı bir suç olarak tanımlanarak daha ağır bir yaptırıma bağlanmış, maddenin üçüncü fıkrasında ise suçun konusunu oluşturan resmî belgenin, kanunun hükmü gereği sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli olan bir belge niteliğinde olması hâlinde cezanın yarı oranında artırılması hüküm altına alınmıştır.
    TCK’nın “Özel Belgede Sahtecilik” başlığını taşıyan 207. maddesi;
    "Bir özel belgeyi sahte olarak düzenleyen veya gerçek bir özel belgeyi başkalarını aldatacak şekilde değiştiren ve kullanan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    Bir sahte özel belgeyi bu özelliğini bilerek kullanan kişi de yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiştir.
    Özel belge, kamu görevlisinin görevi nedeniyle düzenledikleri dışında kalan, resmî belgeden sayılmayan, resmî bir işlem nedeniyle düzenlenmiş olmayan, ancak; doğrudan hukuken hüküm, sonuç meydana getiren, bir hakkın doğmasına veya kanıtlanmasına yarayan yazıdır (Kubilay Taşdemir, Belgelerde Sahtecilik Suçları, Ankara, 2013, s. 441.). Başka bir deyişle, resmî belgenin özelliklerini taşımayan tüm yazılar özel belge olarak nitelendirilebilir.
    Resmî ve özel belgede sahtecilik suçları seçimlik hareketli suçlar olup kanun koyucu gerçek bir belgenin başkalarını aldatacak şekilde değiştirilmesini, belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesini veya sahte belgenin kullanılmasını suç olarak saymıştır. Suç konuları farklı olmakla birlikte, resmî ve özel belgede sahtecilik suçları unsurları itibarıyla benzer şekilde düzenlenmiştir.
    Bununla birlikte resmî belgede sahtecilik suçu, belgenin düzenlenmesiyle oluşurken, özel belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için belgenin kullanılması da gerekir. Kullanmadan maksat, bu sahte belgenin herhangi bir hukuki ilişkide veya herhangi bir hukuki işlem tesisinde dikkate alınmasını sağlamaya çalışmaktır.
    Belgede sahtecilik suçunun oluşabilmesi için, sahteciliğe konu belgenin aldatma yeteneğinin de bulunması gerekir.
    TCK"nın 207. maddesinin ikinci fıkrasında ise başkaları tarafından sahte olarak düzenlenmiş olan bir özel belgeyi, sahte olduğunu bilerek kullanan kişinin de özel belgede sahtecilik suçundan cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır.
    5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun ikinci kitabının "Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler"e yer veren dördüncü kısmının "Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar" başlıklı birinci bölümünde "Görevi kötüye kullanma" suçu ise 257. maddede;
    "(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
    (3) (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.)" şeklinde düzenlenmiştir.
    Maddenin, uyuşmazlıkla ilgili birinci fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da haksız menfaat sağlanması ile oluşmaktadır.
    Buna göre ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır. Suçun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte, fiil nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız menfaat sağlanması gerekmektedir.
    Anılan maddenin gerekçesinde; suçun oluşmasına ilişkin genel koşullar, “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de; TCK’nın 257. maddesindeki suçun oluşmasının, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi sonucunda kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da haksız menfaat sağlanması şartlarına bağlı olduğu, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışların, suç kapsamında değerlendirilemeyeceği açıklanmıştır (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 913 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.769; Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.).
    Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat” kavramlarının açıklanması gerekmektedir.
    Mağduriyet kavramının, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmadığı, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade ettiği kabul edilmelidir. Bu husus madde gerekçesinde; "Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir." şeklinde vurgulanmış, öğretide de; mağduriyetin sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmeyeceği, mağduriyet kavramının ekonomik zarar kavramından daha geniş bir anlama sahip olduğu, bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketlerin ve herhangi bir çıkarının zedelenmesine neden olmanın da bu kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir (Mehmet Emin Artuk - Ahmet Gökçen - Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitapevi, 11. Bası, Ankara, 2011, s. 911 vd.; Mahmut Koca - İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s. 772; Veli Özer Özbek - Mehmet Nihat Kanbur - Koray Doğan - Pınar Bacaksız - İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2011, s. 974.).
    Gelinen bu aşamada "rıza" ve "suç işleme kastı" üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
    Kamunun güveni aleyhine işlendiklerinde kuşku bulunmayan belgede sahtecilik suçlarında, suçtan zarar görenin rızası hukuka uygunluk sebebi sayılmasa da failin belgede sahtekârlık kastına etki yapmaktadır. Belgede sahtecilik suçlarında kast ise zarar vermek bilinç ve iradesi olarak kabul edilmektedir.
    Suçtan zarar görenin önceden verdiği rıza üzerine onun imzasını taklit ederek kullanan failin mağdura zarar vermek bilinci bulunmayacağından kastın varlığı ileri sürülemez. Rızanın, suç işleme kastını ortadan kaldırabilmesi için fiilin gerçekleştirilmesinden önce açıklanması zorunludur.
    Rıza açık olabileceği gibi zımni de olabilir. Özellikle iki kişi arasındaki ilişkiler, böyle bir rızanın varlığını ciddi olarak gösteriyorsa, bu rızaya dayanarak başkasının imzasını atan kimsenin, suç işleme kastıyla hareket ettiği kabul edilemez.
    Nitekim Ceza Genel Kurulunun 30.03.1992 tarih, 80-98 ve 19.04.2005 tarih, 221-38 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
    Bu açıklamalar ışığında bu ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği üyelerinden sanık ...’nın maddi sıkıntı içerisinde olması nedeniyle adı geçen Birlik hesabından para çekmek için konuştuğu aynı Birliğin suç tarihindeki muhasip üyesi sanık ...’un, 17.06.2008 tarihli yönetim kurulu kararına göre başkan veya başkan yardımcısından herhangi biriyle birlikte düzenlemeye yetkili olduğu 22.09.2008 tarihli ve 2008/146 sayılı, Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesine hitaben diğer sanık ... lehine düzenlediği suça konu belgede, Birlik mührünü kullanıp kendi adının yazılı olduğu yeri imzaladıktan sonra Birlik başkanı olan katılan ... yerine de imza attığı, daha sonra sanık ...’nın bu belge ile 22.09.2008 tarihinde Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesine müracaat edip 3.000 TL para çektiği olayda;
    Katılan, olayı para çekildikten 3-4 ay sonra öğrendiğini belirtmesine rağmen şikâyetini yaklaşık 1 yıl sonra gerçekleştirmesine herhangi bir açıklama getirmeyip aşamalarda suça konu belgedeki imzanın kendisine ait olmadığını ifade etmiş ise de sanıkların, sanık ..."ya Birlik hesabından yapılan ödemeden ve düzenlenen belgeden katılan ..."ün haberdar olduğunu savunmaları, bu savunmaların da Birlik içerisinde yazı işlerini yerine getiren tanık ..."ün, davaya konu belgenin hazırlandığı gün Birlik başkanı olan katılanın, sanık ...’in geleceğini belirtip Birlik mührünü kendisine bırakarak çıktığını, daha sonra sanık ...’in geldiğini, katılan ve sanık ...’in aralarında ne konuştuklarını bilmediğini, sanık ...’in de yetkili olması nedeniyle söylediklerine göre belgeyi hazırladığını, paranın çekildiğini yönetimdeki herkesin bildiğini, neden bilmiyorum dedikleri hakkında bilgisinin olmadığını; Tarım İl Müdürlüğünde ziraat mühendisi olarak çalışan ancak suç tarihlerinde adı geçen Birlikte görevlendirilmiş olan tanık ..."ün ise paranın ödenmesi yönünde katılanın bilgisi olduğunu bildiği, bunu tanık ... da varken sanıklardan birinin katılanı arayarak yaptığı telefon konuşması sonucu telefonla konuşan sanığın kendisine anlattıklarından öğrendiği, ancak katılanın telefonda ne söylediğini duymadığı, para çekildikten sonra katılanla konuştuğunda katılanın para çekilme olayından bilgisi olmadığını söylediği, katılanın bu konudan bilgisi olduğunu düşündüğü, her ay bankadan Birlik hesap bilançosunun geldiği, kimin ne şekilde para çektiğinin göründüğü, ayrıca Birlik mührünün başkan olan katılanın kilitli kasasında durduğu, kasanın tek anahtarının da katılanda olduğu şeklindeki beyanlarıyla doğrulanması karşısında; suça konu belgede katılanın adı altındaki imzanın, sanık ... tarafından atılması yönünde katılanın rızasının bulunduğunun anlaşılması nedeniyle, katılan yerine imza atarak suça konu belgeyi tamamlamak şeklindeki eyleminde herhangi bir suç işleme kastıyla hareket etmeyen sanık ..."dan, suça konu belgeyi alan sanık ..."nın da, anlatılan şekilde hazırlandığını bildiği bu belgeyi zarar verme bilinç ve iradesi bulunmaksızın kullanmaktan ibaret eyleminin herhangi bir suçu oluşturmadığı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu sanık ... hakkında kurulan hükmünün, sanığın eyleminin suç oluşturmadığı gözetilmeden sanık hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı;
    "Uyuşmazlık konusuyla ilgisi bakımından, Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği Ana Sözleşmesi’nin 89. maddesinde Birlik kuruluşunun yasal dayanağı olarak belirtilen 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu ve bu Kanun’a istinaden hazırlanan Islah Amaçlı Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in ilgili hükümleri ile 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 62. maddesinin irdelenmesinde fayda bulunmaktadır.
    10.03.2001 tarihli ve 24338 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmak suretiyle yürürlüğe giren ve 13.12.2010 tarihine kadar yürürlükte kalan 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu’nun "Islah çalışması" başlıklı 4. maddesinin 2. fıkrası; "Islah, yetiştirme ve pazarlama amacı ile tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi kooperatif nitelikli birlikler kurulabilir. Bu birlikler merkez birliği şeklinde örgütlenebilirler. Birlikler ihtiyaç duyulan yerlerde şubeler açarak çalışabilir." şeklinde, 3. fıkrası ise "Birliklerin organları genel kurul, yönetim kurulu ve denetleme kurulundan oluşur. Bu Kanuna göre kurulan birlikler 24.4.1969 tarihli ve 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa göre kurulan kooperatiflere sağlanan her türlü vergi ve harç muafiyetinden aynı koşullarla yararlanırlar. Birliklerin kuruluş, görev ve çalışma usulleri Bakanlıkça hazırlanan yönetmeliklerle düzenlenir. Birlikler asli görevlerini yürütmek üzere gerektiğinde ihtiyaçları olan teknik ve sağlık elemanı çalıştırırlar." biçiminde düzenlenmiştir. Anılan düzenlemelerde görüldüğü gibi bu Kanun’a göre kurulan birliklerin, kooperatiflere benzetilerek özel hukuk hükümlerine tabi olduğu, kuruluş, görev ve çalışma usullerinin Bakanlık tarafından hazırlanacak yönetmeliklerle düzenleneceği açıkça belirtilmiştir.
    4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu’nun ilgili maddelerine istinaden hazırlanan ve 19.12.2001 tarihli ve 24615 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Islah Amaçlı Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in suç tarihinde yürürlükte bulunan 88. maddesi; "Birlikler bu Yönetmelikte belirtilmeyen cezai hükümler ve vergi mevzuatı açısından 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa tabidir." şeklinde düzenlenerek cezai hükümler yönünden 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na atıfta bulunulmuştur.
    1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun suç tarihinde yürürlükte olan "Üyelerin titizlik derecesi ve sorumlulukları" başlıklı 62. maddesinin 3. fıkrası ise "Yönetim Kurulu üyeleri ve kooperatif memurları, kendi kusurlarından ileri gelen zararlardan sorumludurlar. Bunların suç teşkil eden fiil ve hareketlerinden ve özellikle kooperatifin para ve malları bilanço, tutanak, rapor ve başka evrak, defter ve belgeleri üzerinde işledikleri suçlardan dolayı kamu görevlisi gibi cezalandırılır." şeklinde düzenlenmiş olup bu madde kapsamına giren kişilerin, yine bu maddede gösterilen fiilleri gerçekleştirmeleri hâlinde kamu görevlisi gibi cezalandırılacakları hüküm altına alınmıştır.
    Tüm bu hükümlerden, suça konu Birlik yönetim kurulu üyelerinin ceza sorumluluğu yönünden, suç tarihinde yürürlükte bulunan Hayvan Islahı Kanunu’na istinaden hazırlanan Islah Amaçlı Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in 88. maddesi uyarınca 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na atıf yapıldığı, anılan Kooperatifler Kanunu’na, belirtilen Yönetmelik hükmü dışında Yönetmelik’in dayanağı olan Hayvan Islahı Kanunu tarafından yapılan bir yollamanın bulunmadığı açıkça anlaşılmaktadır.
    Bu aşamada, "suçta ve cezada kanunilik" ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
    Latince "Nullum crimen sine lege" ve "Nulla poena sine lege" olarak ifade edilen kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi hukukun egemen olduğu tüm demokratik ülkelerce kabul edilmiş ve yasal güvenceye kavuşturulmuştur. Bu kapsamda Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 38. maddesinde, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 7. maddesinde "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
    5237 sayılı TCK"nın 2. maddesinde de;
    "(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
    (2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
    (3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
    Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
    Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun "açıkça" suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda "belirlilik" ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
    Suç ve cezaların ancak kanunla düzenlenebileceği, Anayasa"nın 7. maddesi gereğince ise yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, idare organlarınca kararname, tüzük, yönetmelik, karar, tebliğ ve sirküler gibi işlemlerle suç ve ceza konulamaz. Nitekim bu husus 5237 sayılı TCK"nın 2. maddesinin 2. fıkrasında "İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz." şeklinde açıkça belirtmiştir. Ayrıca Anayasa"nın suçta ve cezada kanunilik ilkesine yer veren 38. maddesi ve temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin 13. maddesi de, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği üyelerinden sanık ...’nın maddi sıkıntı içerisinde olması nedeniyle adı geçen Birlik hesabından para çekmek için konuştuğu aynı Birliğin suç tarihindeki muhasip üyesi sanık ...’un, 17.06.2008 tarihli yönetim kurulu kararına göre başkan veya başkan yardımcısından herhangi biriyle birlikte düzenlemeye yetkili olduğu 22.09.2008 tarihli ve 2008/146 sayılı, Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesine hitaben diğer sanık ... lehine düzenlediği suça konu belgede, Birlik mührünü kullanıp kendi adı altını imzaladıktan sonra Birlik başkanı olan katılan ... yerine de imza attığı, daha sonra sanık ...’nın bu belge ile 22.09.2008 tarihinde Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesine müracaat edip 3.000 TL para çektiği olayda;
    Katılanın aşamalarda istikrarlı şekilde suça konu belgede yer alan adına atılı imzanın kendisine ait olmadığını, sanıklar hakkında şikâyetçi olduğunu ifade ettiği, sanık ..."un soruşturma evresinde; Birlik başkanı olan katılan ... adına atılı imzanın kime ait olduğunu bilmediğini belirtmesine rağmen kovuşturma evresinde farklı olarak; suça konu belgede yer alan hem muhasip üye, hem de başkan adına atılı imzaları kendisinin attığı şeklindeki ve sanık ..."nın da soruşturma evresinde; katılanın ve sanık ...’in isim ve imzaları bulunan evrakı sanık ...’ten aldığını, bu belgeyle Ziraat Bankasından parayı çektiğini, parayı almasını sağlayan belgede sahtecilik yapılıp yapılmadığını bilmediğini belirtmesine rağmen kovuşturma evresinde farklı olarak; suça konu belgeye imza atılırken orada olup olmadığını hatırlayamadığı biçimindeki savunmalarının birbirleriyle çelişki içerisinde ve suçtan kurtulmaya yönelik savunmalar olduğu, tanıklar ... ve ..."ün de beyanlarının doğrudan görgüye dayalı beyanlar olmadığı hususları ile dosya kapsamı bir bütün hâlinde göz önüne alındığında, katılanın suça konu belge üzerinde kendi yerine imza atması için sanık ..."e izin verdiğine dair bir delil bulunmadığı anlaşılmakla, sanık ...’nın, diğer sanık ...’a hazırlattığı suça konu belgeyi, sahteliğini bildiği hâlde Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesine ibraz ederek Birlik hesabından para çekmek şeklinde gerçekleştirdiği eyleminin;
    Yerel Mahkemece sanıklar hakkında yapılan yargılama sounucunda, 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu’nun 4. maddesinde davaya konu Birlik ve benzerlerinin 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na tabi olduğundan ve anılan Kanun’un 62/3. maddesi uyarınca yönetim kurulu üyelerinin kamu görevlisi gibi cezalandırılacağından bahisle sanıkların kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan mahkûmiyetlerine hükmedilmiş ise de suça konu Birlik yönetim kurulu üyelerinin ceza sorumluluğu yönünden, suç tarihinde yürürlükte bulunan Hayvan Islahı Kanunu’na istinaden hazırlanan Islah Amaçlı Yetiştirici Birliklerinin Kurulması ve Hizmetleri Hakkında Yönetmelik’in 88. maddesinde "Birlikler bu Yönetmelikte belirtilmeyen cezai hükümler ve vergi mevzuatı açısından 1163 sayılı Kooperatifler Kanununa tabidir." şeklindeki düzenleme uyarınca 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na atıf yapıldığı, Kooperatifler Kanunu’na, belirtilen Yönetmelik hükmü dışında Yönetmelik’in dayanağı olan Hayvan Islahı Kanunu tarafından yapılan bir yollamanın bulunmadığı hususuyla, suç ve cezaların ancak kanunla düzenlenebileceği, Anayasa"nın 7. maddesi gereğince de yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olup idare organlarınca kararname, tüzük, yönetmelik, karar, tebliğ ve sirküler gibi işlemlerle suç ve ceza konulamayacağı, nitekim bu durumun 5237 sayılı TCK"nın 2. maddesinin 2. fıkrasındaki "İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz." hükmü ile açıkça belirtildiği, ayrıca Anayasa"nın suçta ve cezada kanunilik ilkesine yer veren 38. maddesi ve temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin 13. maddesinde, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağının ortaya konduğu, tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; muhasip üye olan sanık ...’un, gerçekleştirdiği eylem yönünden söz konusu Yönetmelik’te yer alan düzenleme atfı ile kamu görevlisi gibi cezalandırılması mümkün olmayacağından kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği ve görevi kötüye kullanma suçlarını işleme imkânının bulunmadığı, bu suretle sanık ...’nın eyleminin de azmettiren sıfatıyla kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği ve görevi kötüye kullanma suçları kapsamında değerlendirilemeyeceği,
    Ancak; suç tarihinde yürürlükte olan 4631 sayılı Hayvan Islahı Kanunu’nun "Islah çalışması" başlıklı 4. maddesinin 2. fıkrasında yer alan "Islah, yetiştirme ve pazarlama amacı ile tüzel kişiliğe sahip, özel hukuk hükümlerine tabi kooperatif nitelikli birlikler kurulabilir." hükmü göz önünde bulundurulduğunda, davaya konu Kahramanmaraş ili Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliğinin işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabi olduğu anlaşıldığından, dosya kapsamına göre sahte imza ile oluşturulduğu sabit olan Ziraat Bankası Kahramanmaraş Şubesine hitaben sanık ... lehine hazırlanan 22.09.2008 tarihli ve 2008/146 sayılı belgenin, resmî belge vasfında olmaması, adı geçen Birliğin niteliği itibarıyla özel belge vasfında bulunması karşısında, sanık ..."nın, diğer sanık ..."a hazırlattığı suça konu belgeyi, sahteliğini bildiği hâlde bankaya ibraz ederek Birlik hesabından para çekmek şeklinde sabit olan eyleminin, özel belgede sahtecilik suçu olarak nitelendirilip bu suçtan cezalandırılması gerektiği" düşüncesiyle,
    Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer gerekçelerle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21.05.2014 tarihli ve 76-100 sayılı direnme kararına konu,
    a) Sanık ... yönünden kurulan hükmünün, güncel nüfus kayıt örneğinde sanığın direnme kararından sonra 18.10.2016 tarihinde öldüğü bilgisinin yer alması karşısında, bu konuda gerekli araştırmanın mahallinde yapılarak, sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nın 64 ve 5271 sayılı CMK"nın 223. maddeleri uyarınca gereken hükmün verilmesinin temini için diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
    b) Sanık ... yönünden kurulan hükmünün ise sanığın eyleminin, herhangi bir suç oluşturmadığı gözetilmeden sanık hakkında kamu görevlisinin resmî belgede sahteciliği suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
    2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 10.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede birinci ön sorun yönünden oy birliği, ikinci ön sorun yönünden ise oy çokluğuyla karar verildi.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi