20. Hukuk Dairesi 2014/3114 E. , 2014/6932 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasının yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Orman Yönetimi, dava dilekçesi ile ...(...) Köyü, 111 ada 5 parsel sayılı 8118,98 m² yüzölçümündeki taşınmazın orman sayılan yerlerden olduğu iddiasıyla, tapusunun iptali ile orman niteliğiyle Hazine adına tescilini istemiştir. Mahkemece, tapulama tutanaklarının kesinleşmesinden itibaren 10 yıllık hak düşürücü süre geçmiş olduğundan 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesi gereğince davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir. Hükmüne uyulan Yargıtay 20. Hukuk Dairesinin 27/10/2011 tarih ve 2011/7773 - 12171 sayılı bozma kararında özetle: [Mahkemece, çekişmeli parselin kadastro tespitinin askı suretiyle ilânını takiben 5841 sayılı Kanunun 2 inci maddesi ile değişik 3402 sayılı Kanunun 12/3 maddesinde öngörülen hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiş ise de, 5841 sayılı Kanunun 2. maddesiyle 3402 sayılı Kanunun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen üçüncü tümcesinde yer alan “iddia ve taşınmazın niteliğine…” ibaresi Anayasa Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 2009/31-77 sayılı kararıyla iptal edilmiş olup, gerekçeli karar 23/07/2011 tarih ve 28003 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Gerek 766 sayılı Kanunun 31/2. maddesi ve gerekse 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde, özel mülkiyete konu olamayacak, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler hakkında Hazine tarafından açılacak davaların 10 yıllık hak düşürücü süreye tabi olup olmadığı konusunda açık bir hüküm bulunmamakta ve özel şahıslar ile Hazine arasında bir ayrım da içermemekte ise de, “Kamu Malı” savıyla açılacak davalarda 3402 sayılı Kanunun 12/3. maddesinde düzenlenen hak düşürücü sürenin uygulanmayacağı konusundaki Yargıtay kararları yerleşik içtihat halini almıştır. Açıklanan hususlar gözetilerek, mahkemece yargılamaya devam edilip, tarafların sav ve savunmaları ile delilleri sorulup oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle yazılı olduğu biçimde, davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesinin usûl ve kanuna aykırı olduğu] gereğine değinilmiştir.
Mahkemece, bozma kararına uyulduktan sonra davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.Dava, orman iddiasına dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Bölgede 1956 yılında yapılan arazi kadastrosu bulunmaktadır. Orman kadastrosu çalışması yapılmamıştır.Çekişmeli taşınmazında içinde bulunduğu yerler 1956 yılında yapılan arazi kadastrosunda 462 ilâ 468 parsel numarası ile Mayıs 1945 tarihli 45 ilâ 151 nolu, ilk geldisi K.Evvel 329 tarihli 37 nolu olan tapu kaydı uygulanarak gerçek kişiler adına tespit ve tescil edilmişler, 1963 ve 1997 yıllarında yapılan ifrazlar sonucu dava konusu taşınmazlara ayrılmışlar, 1993 yılında davalı şirket tarafından satın alınmışlardır.İncelenen dosya kapsamına, kararın dayandığı gerekçeye ve hükme esas alınan bilirkişi raporlarına göre çekişmeli taşınmazın doğal eğiminin % 10 olduğu, eski tarihli hava fotoğrafları ve memleket haritasına dayalı olarak yöntemine uygun biçimde yapılan inceleme ve araştırmada tamamının çalılık vasfında ağaçcıklarla kaplı alanda görüldüğü, dava konusu yerin dayanak tapu kaydı kapsamında kalan tarım arazisi niteliğinde bulunduğu, 6831 sayılı Kanunun 1/J maddesinin karşı kavramından toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilerle örtülü alanların orman sayılacağı ve 20.11.2012 günlü Resmî Gazetede yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliğinin 14. maddesinin (o) bendi gereğince bilimsel olarak eğimi % 12’den fazla yerler orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyacağından, aynı Yönetmeliğin 16/ı maddesi gereğince orman olarak sınırlandırılması gerektiği, çekişmeli yerin bu kapsam dışında kaldığı belirlenerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığına göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usûl ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 26.06.2014 günü oy birliği ile karar verildi.