Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2020/6
Karar No: 2020/155

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2020/6 Esas 2020/155 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2020/6 E.  ,  2020/155 K.

    "İçtihat Metni"



    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 17. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 2127-2363

    Nitelikli hırsızlık suçundan sanık ..."ın TCK"nın 142/2-h, 143 ve 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Afyonkarahisar 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.06.2018 tarihli ve 647-348 sayılı hükme yönelik sanık tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince 03.12.2018 tarih ve 2127-2363 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
    Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Ceza Dairesince 29.04.2019 tarih ve 1980-6361 sayı ile bir sebep içermeyen temyiz isteminin reddine karar verilmiştir.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.10.2019 tarih ve 87516 sayı ile;
    "...Sanığın temyiz dilekçesinde suçlamayı kabul etmemesinin, CMK"nın 288, 289 ve 294. maddeleri kapsamında temyiz sebebi olarak değerlendirilmesi ve sanık hakkındaki temyiz isteminin reddi kararının kaldırılarak hükmün esastan incelenmesi gerektiği," düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 02.12.2019 tarih ve 13151-15154 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İnceleme dışı sanık ... hakkında hırsızlık suçundan verilen beraat kararı ile sanık ... hakkında mala zarar verme suçundan verilen beraat kararı istinaf edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Yerel Mahkemece sanık ... hakkında hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün, sanık tarafından istinaf edilmesinin ardından Bölge Adliye Mahkemesince verilen istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın sanık tarafından temyizi üzerine Özel Dairece “temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep gösterilmediği” şeklindeki gerekçe ile sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmiş olması karşısında, somut olayda temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık ... ve inceleme dışı sanık ..."ın, mağdur ... adına kayıtlı olup fiilen katılan ... tarafından kullanılan ve etrafı duvar ile çevrili ikametin bahçesinde park hâlinde bulunan motosikleti direksiyon kilidini kırarak çaldıklarından bahisle hırsızlık ve mala zarar verme suçlarından cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı,
    Afyonkarahisar 2. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, “...Her ne kadar sanık ..., sanık ... ile saat 23:00-00:00 sıralarında karşılaştığı ve ..."ın suça konu motosikleti ağabeyinin 400,00 TL"ye satın aldığını söylediği yönünde beyanda bulunmuş ise de, suça konu motosikletin hırsızlandığı saat aralığının 22:30-01:00 suları olduğu, sanığın savunmasında belirttiği ... ile karşılaştıkları zaman diliminde ..."ın ağabeyinin motosikleti satın almasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu, sanığın suça konu motosiklet ile kaza yaptığı ve bu şekilde motosikletin müştekiye teslim edildiği hususları da göz önüne alındığında sanığın suçtan ve cezadan kurtulmaya yönelik savunmasına itibar edilmemiştir... sanık ... hakkında hırsızlık suçundan cezalandırılmasına karar verilmesi iddiası ve talebi ile mahkememize kamu davası açılmış ise de, sanık ..."ın atfı cürüm niteliğindeki iddiasından başka ..."ın isnat edilen suçu işlediği yönünde mahkûmiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediği, böylelikle sanık ..."ın isnat edilen suçu işlediğinin sabit olmaması nedeniyle CMK"nın 223/2-e maddesi uyarınca beraatine ve karar kesinleştiğinde tanık ... hakkında yalan tanıklık suçundan gereğinin takdir ve ifası için Afyonkarahisar Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçe ile sanık ..."ın atılı hırsızlık suçundan TCK"nın 142/2-h, 143 ve 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına; mala zarar verme suçundan beraatine; inceleme dışı sanık ..."ın ise hırsızlık suçundan beraatine karar verildiği,
    Hırsızlık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince duruşma açılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, sanığın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği,
    Bu hükmün de sanık tarafından temyiz edildiği,
    Sanık ..."ın temyiz dilekçesinde; “Yerel Mahkemede ve istinaf başvurusundaki sözlü ve yazılı beyanlarımı aynen tekrar ederim. Olay tarihinde emanet olarak aldığım motosiklet nedeniyle suçlu görülmekteyim. Bu hırsızlık olayını daha önceki beyanlarımda belirttiğim gibi ... işlemiştir. Benim hırsızlık olayı ile bir alakam yoktur. Yerel Mahkemece beraatime karar verilmesi gerekirken ceza tayin edilmesi ve İstinaf Mahkemesince de esastan red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.” şeklindeki gerekçe ile Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesinin 03.12.2018 tarihli ve 2127-2363 sayılı kararına yönelik temyiz talebinde bulunduğu,
    Dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Ceza Dairesince, "5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinde düzenlenen, "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." şeklindeki düzenlemede gözetilerek sanığın temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep göstermediğinin anlaşılması karşısında; sanık ...’ın temyiz isteminin 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca reddine,” karar verildiği,
    Anlaşılmıştır.
    Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılabilmesi bakımından temyiz başvuru usulü ve başvuru üzerine yapılacak işlemlerin ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz istidası ve ihtiva edeceği noktalar” başlığını taşıyan 313. maddesi;
    “Temyiz eden taraf hükmün hangi cihetine itiraz ve neden dolayı bozulmasını talep etmekte olduğunu temyiz istidasında veya beyanında veyahut layihasında gösterir.
    Temyiz için istinad edilen sebeplerde muhakeme usulüne müteallik hukuki bir kaideye mi yoksa kanuni diğer hükümlere mi, muhalefet etmiş olmasından dolayı itiraz olunduğu gösterilir.
    Birinci hâlde kanuna muhalif olan vak’alar izah olunur.”,
    5271 sayılı CMK’nın “Temyiz başvurusunun içeriği” başlığını taşıyan 294. maddesi ise;
    “1- Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    2- Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir.”
    Şeklinde düzenlenmiştir.
    İstinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür.
    Gerekçeli temyiz dilekçesi, (ek dilekçe, temyiz layihası) temyiz nedenlerinin gösterildiği dilekçedir. Temyiz dilekçesinde ya da daha sonradan verilen ek temyiz dilekçesinde temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekir. 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca temyiz dilekçesinin, örneğin; "Hükmü temyiz ediyorum." şeklindeki dilekçelerde olduğu gibi herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda tıpkı başvurunun süresi içinde yapılmaması, hükmün temyiz edilemez olması ya da temyiz edenin buna hakkının bulunmaması hâllerinde olduğu üzere usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından bahsedilemeyeceğinden temyiz isteminin reddi gerekir.
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz sebebi” başlığını taşıyan 307. maddesi; “Temyiz ancak hükmün kanuna muhalif olması sebebine müstenit olur. Hukuki bir kaidenin tatbik edilmemesi yahut yanlış tatbik edilmesi kanuna muhalefettir.” düzenlemesini taşımaktadır.
    5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinde ise temyiz nedenleri;
    “1- Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    2- Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır.” şeklinde belirtilmiş, maddenin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde de;
    “Madde, 1412 sayılı Kanun"dan ayrılarak "kanuna aykırılık" yerine daha geniş anlamlı ve amaca uygun olan "hukuka aykırılık" sözcüklerine yer vermiştir.
    Yargılamanın konusunu oluşturan cezai uyuşmazlık çözüldükten ve maddi gerçeğe ulaşıldıktan sonra ilgili hukuk kuralının eksik veya yanlış uygulanması veya hiç uygulanmaması hukuka aykırılığı oluşturur.
    Hukuk kuralı deyimi, temel hukuk ilkelerini, yazılı olan veya olmayan hukuk kurallarını, yargılama hukukuna ilişkin kurallarla maddi hukuka ilişkin kuralların tümünü kapsar.
    Temyiz başvurusunun, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayandırılması gerekir. Delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde elbetteki hukuka aykırılık oluşturur.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Mülga CMUK’da temyiz sebebi “kanuna aykırılık” olarak belirlenirken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka aykırılık” olarak belirlenmiştir. Ancak her iki Kanun’a bakıldığında bu iki farklı kavramın aynı şekilde anlaşılmasının istendiği sonucuna varılmaktadır. Zira her iki Kanun"un ilgili hükümlerinde bu kavramlar, “bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması” şeklinde tanımlanmış olup öğretide de geçmişten bu yana kanuna aykırılık kavramı geniş yorumlanmış ve bu ifadenin yazılı hukukla sınırlı anlaşılmaması gerektiği, bu nedenle yazılı hukuka ek olarak; içtihada aykırılık, tecrübe ve mantık kurallarına aykırılık, öğretiye aykırılık, maruf ve meşhur olan şahsi bilgilerdeki hataların da kanuna aykırılık kapsamında denetlenebileceği, ayrıca uluslararası hukuka ve evrensel hukuki değerlere aykırılığın da temyiz nedeni olarak ileri sürülebileceği ifade edilmiştir.
    Temyiz nedenleri bakımından iki Kanun arasındaki esas farklılık, 5271 sayılı CMK’nın temyiz başvurusunun içeriği başlıklı 294. maddesinden kaynaklanmaktadır. 1412 sayılı CMUK"nın 313. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinin ilk fıkraları temyiz sebeplerinin gösterilmesi hususuna ilişkindir ve arada ciddi bir fark yoktur. Oysa her iki maddenin ikinci fıkraları birbirinden tamamen farklıdır. 5271 sayılı Kanun’un 294. maddesinin ikinci fıkrasında temyiz sebebinin ancak hükmün hukuki yönüne ilişkin olabileceği açıkça belirlenmiştir.
    Fiilin sanık tarafından işlenip işlenmediği maddi sorunu oluştururken sanık tarafından gerçekleştirilmiş fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, suç oluşturduğu kabul edilen fiile hangi cezanın verilmesi gerektiği, delillerin nasıl değerlendirildiği, nasıl yargılama yapıldığı, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, hükmün doğru oluşturulup oluşturulmadığı gibi hususlar ise hukuki sorunu oluşturur. Sübut da denilen maddi mesele, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin sözlülük ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak eylemi öğrenmesidir. Hukuki mesele ise olayın hukuk karşısındaki durumunu tespit etmek anlamına gelir.
    Temyiz nedeni olan hukuka aykırılık, hâkimin olaya en uygun normu bulamaması veya bulsa da yanlış değerlendirip uygulama yapmasıdır. Hukuka aykırılığa yol açan norm muhakeme hukuku normu olabileceği gibi (Örneğin, tanıklıktan çekinme hakkı bulunan tanığa bu hakkının hatırlatılmaması, karar oturumunda hazır olan sanığa son söz hakkı verildikten sonra katılana da diyeceklerinin sorulması gibi.) maddi hukuk normu da olabilir. (Örneğin, sanığın eylemi suç teşkil etmediği hâlde mahkûmiyet hükmü kurulması, suçun niteliğinin hatalı belirlenmesi, eksik araştırmaya dayalı olarak karar verilmesi gibi.) Maddi hukuk normunun ihlâli hâlinde temyiz edenin sıfatı da dikkate alınarak kararın bozulması gerekmekte ise de muhakeme hukukuna ilişkin ihlâllerde, ihlâlin hükmü etkileyip etkilemediği gözetilmelidir.
    Bu kapsamda muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz nedeni olarak açıkça ileri sürülmesi gerekmektedir. Muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına dayanan temyiz taleplerinde Yargıtay hem muhakeme normunun doğru uygulanıp uygulanmadığını hem de ilk derece veya bölge adliye mahkemelerince muhakeme normunun uygulandığı olayın doğru tespit edilip edilmediğini denetleyecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının temyiz sebebi olarak gösterilmemesi ya da gösterilmekle birlikte hükme etki edecek nitelikte olmadığının anlaşılması durumunda usul hükümlerine uygunluk bakımından sadece 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesi kapsamında hukuka kesin aykırılık hâlleriyle sınırlı bir temyiz incelemesi yapılacak, inceleme sırasında tespit edilen ancak hükmü etkilemeyen muhakeme hukukuna aykırılıklar Yargıtay tarafından bozma nedeni yapılmayarak kararda işaret edilmekle yetinilecektir.
    Temyiz nedeninin, maddi hukuka aykırılık iddiasına dayanması hâlinde ise maddi hukuka aykırılık nedeniyle hükmün temyiz edilmesi yeterli olup cezaî yaptırımların kişiler üzerindeki telafisi mümkün olmayan ağır sonuçları da gözetilerek somut olayda adaleti gerçekleştirme ve doğru bir hüküm oluşturma ile yükümlü olan Yargıtayca dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar tespit edilip temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni yapılması gerekecektir.
    Nitekim, 5271 sayılı CMK"nın 301. maddesinin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde; "Yargıtay, yalnız temyiz dilekçesi veya beyanında maddi hukuk kurallarına aykırılık nedeniyle ileri sürülen hususlarla, temyiz istemi yargılama hukukuna ilişkin kuralların uygulanmaması veya eksik veya yanlış uygulanmasından dolayı yapılmışsa bu olgular hakkında inceleme yapar.” açıklamalarına yer verilerek temyiz sebebinin hangi hukuka aykırılık iddiasına dayandırıldığının gösterilmesi; muhakeme hukukuna aykırılık iddiasına ilişkin temyiz taleplerinde hiç uygulanmayan, eksik veya yanlış uygulanan usul kuralları ile buna dayanan maddi olguların ileri sürülmesi gerektiği vurgulanmıştır.
    Öğretide de temyiz sebeplerinin muhakeme hukukuna ve maddi hukuka ilişkin olarak ileri sürülmesi bakımından; “Maddi hukuk normlarına ilişkin temyiz başvurularında sebep gösterilmesi zorunluluğunun Yargıtay incelemesinde önemli bir sınırlama içermediği, muhakeme hukukuna aykırılık nedeniyle hüküm temyiz ediliyorsa hükmü temyiz edenin, bu aykırılığa temel oluşturan maddi olguları göstermek zorunda iken maddi hukuka aykırılıkta, maddi hukuka aykırılıktan dolayı hükmün temyiz edildiğinin belirtilmesinin yeterli olduğu, Yargıtayın maddi hukuk normlarının tümünü göz önünde tutup inceleme yapması gerektiği” (Serap Keskin Kiziroğlu, Türk Ceza Muhakemesi Hukukunda Temyiz Yasa Yoluna İlişkin Değişikliklere Bakış, Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Kasım-Aralık, 2017, s; 182 vd.), "5271 sayılı CMK"nın 288. maddesi uyarınca temyiz sebebi olarak belirtilenler dışında kalan muhakeme hukukuna ilişkin diğer hukuka aykırılıklar bakımından Yargıtayın karar vermesine olanak bulunmadığı, buna karşılık, kararın hukuka aykırı olduğu ve bozulması gerektiği yönünde bir irade ortaya konulduğu sürece incelemenin maddi hukuka ilişkin tüm hukuka aykırılıklar yönünden yapılabileceği, bu bağlamda, Yargıtayın olayda meşru savunma koşullarının gerçekleştiği gerekçesiyle yapılan bir temyiz istemi karşısında bu istemi yerinde bulmasa bile haksız tahrikin koşullarının gerçekleştiği ve bu nedenle de cezanın indirilmesi gerektiği gerekçesiyle kararı bozabileceği” (Mustafa Ruhan Erdem, Cihan Kavlak, Ceza Muhakemesinde Temyiz İncelemesinin Kapsamı ve Sınırları, Yargıtay Dergisi, Ekim, 2018, Sayı; 4, s; 1434; 1472.), "Muhakeme hukukuna ilişkin aykırılıklardan farklı olarak, maddi hukuka ilişkin denetimin, hükmün tüm yönleriyle incelenmesini gerektirdiği, maddi hukukun yanlış uygulandığına ilişkin genel bir ifade içeren temyiz dilekçesinde açıkça ileri sürülmemiş olsa dahi, dosyaya yansıyan delillere göre suçun unsurlarının oluşmaması, sanığın suçu işlediğinin sabit olmaması, suçun vasfının yanlış belirlenmesi, suçun nitelikli hâllerinde yapılan hata sonucu cezanın yanlış belirlenmesi veya teşebbüs, iştirak, içtima, haksız tahrik ve şahsi cezasızlık sebepleri gibi maddi hukuka ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması sonucu sanığın ceza alması veya almaması ya da hak ettiğinden az veya çok ceza alması durumlarında Yargıtayın bu hukuka aykırılığı bozma nedeni yapabileceği" (Ekrem Çetintürk, Ceza Muhakemesinde Temyiz Kanun Yolunda Maddi (Fiili) Sorunun İncelenmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Mart 2019, s; 466-489) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Öte yandan, 5271 sayılı CMK"nın 302. maddesi uyarınca hüküm, temyiz dilekçesinde gösterilen sebeplerle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile saptanan ve hükme etki edecek nitelikte bulunan diğer hukuka aykırılıklar da bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecek; hükme etki edecek nitelikte bulunmayan hukuka aykırılıkların ise hükmün bozulmasında neden dikkate alınmadıkları açıklanmak suretiyle belirtilmesiyle yetinilecektir. Bu kapsamda, temyiz dilekçesinde maddi hukuka aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde, Yargıtayın ilgili Ceza Dairesi tarafından hüküm, dilekçede gösterilen maddi hukuka aykırılık nedeniyle bozulduğunda dilekçede açıklanmış olmasa bile temyiz incelemesi sırasında saptanacak olan tüm maddi hukuka aykırılıklar temyiz edenin sıfatı da dikkate alınmak suretiyle bozma nedeni olarak ayrı ayrı gösterilecektir. Temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasının ileri sürüldüğü hâllerde ise, temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunması durumunda, hüküm bu nedenle ve varsa mutlak hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulacak; temyiz nedeni olarak gösterilen muhakeme hukukuna aykırılığın hükme etki edecek nitelikte bulunmaması ya da temyiz nedeni olarak ileri sürülmemekle birlikte inceleme sırasında saptanan ve mutlak hukuka aykırılıklar dışında kalan muhakeme kurallarına aykırılık bulunması durumunda ise bu hususun bozma nedeni yapılmayarak ilamda gösterilmesiyle yetinilecek, varsa inceleme sırasında tespit edilen veya dilekçede gösterilen 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı hukuka kesin aykırılıklar nedeniyle kararın bozulması yoluna gidilecektir. Diğer taraftan, bozmaya neden olan maddi veya usul hukukuna aykırılık hükmün dayandırıldığı işlemlerden kaynaklanmışsa aynı zamanda bu işlemler de bozulacaktır.
    Mutlak temyiz nedenleri ise, sanığa hak tanıyan kurallar olmalarının yanı sıra aynı zamanda adil bir yargılamanın yapılabilmesi için öngörülmüş, kamusal menfaatleri gözeten kurallardır. Bu hâllerin varlığı durumunda hükmün bundan mutlak olarak etkilendiği kabul edilmiştir. Kanun bu noktada hukuka aykırılığa ilişkin nedensellik bağını kendisi kurduğundan hâkime takdir yetkisi bırakmamıştır (Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul, 2016, s; 834 vd.).
    1412 sayılı CMUK’nın “Kanuna muhalefet hâlleri” başlığını taşıyan 308. maddesi;
    "Aşağıdaki hâllerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.
    1 - Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,
    2 - Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,
    3 - Makul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vakı olupta bu talep kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,
    4 - Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmaya kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,
    5 - Cumhuriyet Müddeiumumisi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,
    6 - Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlâl edilmesi,
    7 - Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,
    8 - Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tahdit edilmiş olması,” ,
    5271 sayılı CMK’nın “Hukuka kesin aykırılık hâlleri” başlıklı 289. maddesi ise;
    “1- Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır:
    a) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması,
    b) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması,
    c) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması,
    d) Mahkemenin kanuna aykırı olarak davaya bakmaya kendini görevli veya yetkili görmesi,
    e) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması,
    f) Duruşmalı olarak verilen hükümde açıklık kuralının ihlâl edilmesi,
    g) Hükmün 230 uncu madde gereğince gerekçeyi içermemesi,
    h) Hüküm için önemli olan hususlarda mahkeme kararı ile savunma hakkının sınırlandırılmış olması,
    i) Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması,”
    Şeklindedir.
    Görüldüğü üzere, mutlak hukuka aykırılık hâlleri, 1412 sayılı CMUK’nın 308. maddesinde, 5271 sayılı CMK’da ise 289. maddede sayılmış olup her iki hüküm karşılaştırıldığında ilk dikkat çeken husus hükümlerin başlıklarının farklı olmasıdır. Belirtmek gerekir ki, iki hükmün başlığının farklı olması içerikte bir değişikliğe yol açmamaktadır. 1412 sayılı CMUK’da seçilen terim “kanuna muhalefet hâlleri” iken, 5271 sayılı CMK’da “hukuka kesin aykırılık hâlleri” ibaresidir. 5271 sayılı CMK’nın hukuka kesin aykırılık hâlleri olarak adlandırdığı nedenleri ifade etmek için öğretide geçmişten bu yana “mutlak temyiz nedenleri” terimi de kullanılmaktadır. Temyiz nedenleri bağlamında iki Kanun arasındaki en önemli fark ise, 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinin (i) bendine eklenen hükümle “hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanmasının” bir mutlak hukuka aykırılık hâli olarak kabul edilmesidir.
    Doktrinde bir kısım yazarlarca, kanun koyucu tarafından hükme etkili oldukları açıkça kanuni düzenlenmeye bağlanmamış hukuka aykırılıkların nispî temyiz sebebi olarak ileri sürülebileceği, temyiz dilekçesinin gerekçeli olması kuralının hem nispî hem de mutlak temyiz sebepleri bakımından geçerli olduğu yani hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetilemeyeceği savunulmaktadır. Bu anlayışa göre, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yer alan kabul edilebilirlik denetimine ilişkin kural, bünyesinde en az bir temyiz sebebi bulunan dilekçeler yönünden geçerlidir. Nitekim maddede yazılı olan “Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.” kuralı, hiçbir temyiz nedeni içermeyen bir temyiz başvurusunda mutlak temyiz nedenlerinin kendiliğinden gözetileceği şeklinde anlaşılamaz. Gerekçesiz bir dilekçe Yargıtayın ön incelemesinden geçemeyeceği için hükümde var olan ancak gösterilmeyen nedenin mutlak mı yoksa nispî bir temyiz nedenine mi ilişkin olduğunu denetlemek mümkün olmayacaktır. Bu noktada dilekçe yalnızca bir veya birden fazla nispî temyiz nedeni içeriyorsa, Yargıtayın bu nedenleri kabul etmemesine karşın 5271 sayılı CMK’nın 289. maddesinde yer alan mutlak hukuka aykırılık hâllerinden birine dayanarak hükmü bozması mümkündür (Hakan Karakehya, Ceza Muhakemesi Hukuku, 2. Baskı, Ankara, 2016, s; 635 vd.; Fahri Gökçen Taner, 5271 sayılı CMK"nın Temyiz Kanun Yoluna İlişkin Hükümlerinin Yürürlüğe Girmesiyle Ortaya Çıkan Farklılıklar, Ankara Barosu Dergisi, Nisan, 2017, s; 66.).
    Diğer taraftan, 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, 230. madde gereğince gerekçe içermemesi hukuka kesin aykırılık hâlleri içinde düzenlenerek, bu eksiklik Yargıtay tarafından dikkate alınacak bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilmiştir.
    Bilindiği üzere, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK"nın 34 ve 230. maddeleri uyarınca bütün mahkeme kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. Hükmün gerekçesinde ise 5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca suç oluşturduğu kabul edilen eylemin gösterilmesi, ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirmesinin yapılması, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan veya reddedilen delillerin belirlenmesi ile mantıksal ve hukuksal bütünlük sağlanarak herkesi tatmin edecek ve anlaşılır kararın, bu hâli ile Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeli olması gerekmektedir. Beraat hükmünün gerekçesinde de ayrıca 5271 sayılı CMK"nın 223. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hâllerden hangisine dayanıldığı gösterilmelidir. 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinin (g) bendinde hükmün, aynı Kanun"un 230. maddesi gereğince gerekçe içermemesi muhakeme hukukuna ilişkin bir hukuka aykırılık hâli olarak düzenlenmiş olmakla birlikte bu denetimin gerçek manada yapılabilmesi için Yargıtayın, gerekçede yazılı olan hususlar ile maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olup olmadıkları yönünden inceleme yapması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır. Doktrinde de ifade edildiği üzere, Yargıtayın gerekçeyi denetlemesi, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek olay hakkında hüküm kurması, kanıya ulaşması, vakalarla ilgili saptamalarda bulunması anlamına gelmez (Centel, Zafer, s; 841).
    Açıklamalar ışığında bölge adliye mahkemelerince verilen kararların temyizi üzerine temyiz denetiminin ne şekilde yapılacağına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçildiğinde;
    1412 sayılı CMUK’nın “Temyiz Mahkemesince tetkik edilecek noktalar” başlıklı 320. maddesi;
    “Temyiz Mahkemesi, temyiz istida ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz istidasında bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
    313 üncü maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeğe lüzum yoktur. Bununla beraber böyle müstenidat arz olunmuşsa kabul olunur.”,
    5271 sayılı CMK’nın “Temyizde incelenecek hususlar” başlıklı 301. maddesi ise;
    "1- Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapar.”
    Biçiminde düzenlenmiştir.
    Doktrinde, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından; “Yargıtay hukuksal incelemesine önündeki hüküm bakımından ispat konularının sübuta erdiği varsayımından başlar. Temyiz mahkemesi yalnızca hâkimin delilleri değerlendirmesinde hukuksal hata yapıp yapmadığını değerlendirebilir. Delillerin değerlendirilmesi ve ispat açısından vicdani kanıyı olay hâkiminin oluşturması gerekir. Ancak bunun için de yerel mahkeme kararının gerekçesi ve dayanaklarının, sanığın tüm sorgu tutanaklarının, temyiz mahkemesine sunulması gerekir” (Yener Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, Adalet Yayınevi, 13. Baskı, Ankara 2017, s; 778 vd.). “Yargıtay, ilk derece mahkemesinin yerine geçerek eylemin varlığı veya yokluğu, kanıtların inandırıcılığı ya da kesinliği gibi yargılarda bulunamaz, ancak maddi olayların gerekçede yeterince yansıtılıp yansıtılmadığı, yansıtılan maddi olaylara ilişkin kanıtların tartışılıp tartışılmadığı, bu tartışma yapılırken doğa, mantık, deneyim ve hukuk kurallarına uyulup uyulmadığı yönlerinden hükmü inceleyerek olay yargılamasını sınırlı bir şekilde denetleyebilir” (Sami Selçuk, Temyiz Denetiminin Sınırları, Prof. Dr. Nur Centel"e Armağan, s; 336.). "Temyiz kanun yolunda maddi mesele incelenemez. Ancak kanun koyucu sanığa gerçekçi bir hukuki koruma sağlamayı amaçladığı için aradan geçmiş olan zamanın olumsuz etkilemediği oranda maddi mesele incelenebilmelidir. Burada esas mahkemesindeki hâkimin doğrudan doğruyalık ilkesinden kaynaklanan maddi meseleyi takdir etme yetkisi ortadan kaldırılmadan, dosyaya girdiği oranda maddi meseleyi inceleyen, bu istisna dışında sadece hukuki mesele ile ilgilenen bir temyiz incelemesi yapılmalıdır. Yargıtay maddi meseleyi sadece hükmün gerekçelerine dayanarak incelemelidir" (Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, İstanbul, 2014, s; 1234.). "Tamamen maddi soruna ilişkin olan aykırılıkların temyiz kanun yolunda denetlenmesi mümkün değildir. Ancak, mahkemenin, elindeki maddi olguları hukuk kurallarına uygun olarak değerlendirip değerlendirmediği ve hükme esas alırken hukuk kurallarına bağlı kalıp kalmadığı Yargıtay tarafından incelenmek zorundadır. Aynı şekilde hukuka aykırılığın, yargılama kurallarının doğru uygulanmaması nedeniyle ileri sürülmesi hâlinde de Yargıtay hem yargılama kuralarına uyulup uyulmadığına hem de bu kuralların uygulanmasına esas teşkil eden ve daha önce mahkemece tespit edilmiş olan maddi vakıaların doğru değerlendirilip değerlendirilmediğini inceleyebilecektir" (Taner, s; 57; Veli Özer Özbek, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Baskı, İzmir, 2017, s; 856.). “Temyiz kanun yolunda temyiz mahkemesi, sözlülük, yüz yüzelik ve doğrudan doğruyalık ilkelerini uygulayarak geçmişte olan bir olayın nasıl meydana geldiğini ortaya çıkaran olay hâkiminin tespitleriyle bağlıdır. Bununla birlikte olay mahkemesinin tespitleri belirsiz, eksik, çelişkili, mantık veya deneyim kurallarıyla çatışıyorsa olay mahkemesinin tespitleriyle bağlılık ortadan kalkar. Yargıtayın, bölge adliye mahkemesi incelemesinden geçmiş bir kararla ilgili yapacağı denetimin, verilen kararın hukuksal yönüyle sınırlı olması hâli, Yargıtayca hiçbir zaman maddi olay denetimi yapılamayacağı anlamına gelmez. İlk derece veya bölge adliye mahkemelerinin kararlarında bilimin yerleşmiş ilkelerine, genel yaşam deneyimlerine, mantık kurallarına aykırılıklar varsa, ulaşılan sonuç ve gerekçe arasında birbiriyle açıkça çelişen tespitler bulunuyorsa, maddi olay açık, kesin ve tam olarak belirlenememiş ise ve bu nedenlerle kararın hukuksal yönden denetimine olanak yoksa Yargıtay maddi olay denetimi yapabilir” (Erdem, Kavlak, s; 1424; 1460.). “Bir olayı tespit ederken ilk derece mahkemesi hâkimi delilleri serbestçe takdir eder. Ancak bu tespitin eksiksiz olması ve hâkimin kanaatinin objektif dayanaklarının hükümden anlaşılması gerekir. Bu nedenle maddi olaya ilişkin denetim, maddi vakıanın sübutuna ilişkin kanaatin yeterli delile dayanarak ve mantık kurallarına uygun bir şekilde oluşturulup oluşturulmadığı açısından yapılmaktadır" (Centel, Zafer, s; 840.).
    Şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
    Görüldüğü gibi doktrinde çoğunlukta olan bu anlayışa göre, Türk Ceza Muhakemesine istinaf kanun yolunun getirilmiş olması, temyiz mahkemesinin önceden olduğu gibi somut temyiz denetiminin elverdiği ölçüde maddi soruna girmesine engel oluşturmayacak, temyiz kanun yolunda somut dava üzerinden içtihatlarla birliği sağlayacak olan Yargıtay, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin, sözlülük, doğrudan doğruyalık ve yüz yüzelik ilkeleri uyarınca elde edilen delilleri vicdani kanaatleri ile serbestçe takdir etme yetkilerini de dikkate alarak bu delillerle varılan sonucun hukuk kurallarına, akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere uygun olup olmadığının tespiti bakımından somut dosya üzerinden görebileceği ve inceleyebileceği maddi sorunla ilgili vaka değerlendirmelerindeki hukuka aykırılıklar üzerinden bozma kararı verebilecektir.
    Burada ifade etmek gerekir ki; ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olması, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlıdır. Başka bir ifadeyle, maddi sorun ile maddi hukuk normlarının bu ayrılmaz niteliğinden dolayı uygulanan maddi hukuk normlarının hatalı olduğu iddiasıyla yapılan temyiz başvurularında hükmün hukuki yönden denetiminin maddi sorundan ayrılması mümkün değildir. Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması sonucunda maddi sorunun da hatalı şekilde belirlendiği hâllerde dosyaya yansıyan tüm delillerle birlikte maddi sorun irdelenmeksizin hükmün hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesi söz konusu olamayacaktır. Kaldı ki, Kanun"da Yargıtayın temyiz denetimi sırasında maddi sorunu inceleyemeyeceğine ilişkin bir hüküm de mevcut değildir. 5271 sayılı CMK’nın “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek hâller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı 303. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunmasının gerektiği durumlarda, Yargıtayın, davanın esasına hükmedebileceği belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre ilk derece veya bölge adliye mahkemelerinin tespitlerinin hukuki denetim yapılmasına olanak vermeyecek ölçüde yetersiz olması hâlinde maddi sorunun tespiti ve buna bağlı olarak maddi ceza normunun doğru tatbik edilmesi bakımından Yargıtayın eksik araştırma nedeniyle bozma kararı verebilecek olması, hukuki denetimin, o ana kadar yapılan tespitlerin, normun olaya uygulanması için yeterli dayanak oluşturup oluşturmadığı hususunu da içerdiği sonucunu doğurmaktadır.
    Yargıtay, temyiz kanun yoluyla ülkedeki hukuk kurallarının istikrarlı ve aynı biçimde uygulanmasını yani içtihat birliğini sağlar. 5271 sayılı CMK, ilk derece yargılaması ile temyiz yargılaması arasına istinafı yerleştirerek, hem Yargıtayın içtihat mahkemesi konumunu güçlendirmeyi hem de mahkemelerin son kararlarının yalnızca hukuki sorun değil, maddi sorun açısından da sağlıklı bir şekilde denetlenmesinin yolunu açmayı öngörmüştür. Bununla birlikte ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektedir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Anayasanın 138. maddesi de tüm hâkimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre karar vereceklerini hükme bağlamıştır. Bu nedenle ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinde yapılmakta olan yargılama sonucunda ulaşılma imkânı bulunan bütün deliller ele alınıp değerlendirilmeden karar verilmesi, maddi sorunun doğru olarak tespit edilmemesi, dosyada mevcut delillerle maddi soruna ilişkin tespitlerin uyumlu olmaması gibi nedenlerle yazılı hukuka, evrensel hukuki değerlere, akla, bilime ve tecrübe kurallarına aykırı olacak şekilde maddi olay değerlendirmesinin hatalı olarak belirlendiği hâllerde adaletin tam olarak gerçekleşmesi amacı da gözetilerek Yargıtayın, hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkları da temyiz yoluyla incelemesi gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Yerel Mahkemece sanık ... hakkında hırsızlık suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine ilişkin kararın, temyizi üzerine Özel Dairece “temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep gösterilmediği” şeklindeki gerekçe ile sanığın temyiz isteminin reddine karar verilen olayda;
    Sanık ..."ın, Yerel Mahkemede ve Bölge Adliye Mahkemesine başvurusundaki sözlü ve yazılı beyanlarını tekrar ettiği, suça konu motosikleti emanet olarak kullandığını, hırsızlık olayını inceleme dışı sanık ..."ın işlediğini, kendisinin olayla bir ilgisi olmadığını, beraatine karar verilmesi gerekirken hakkında ceza tayin edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu yönündeki temyiz dilekçesinde, beraatine karar verilmesi gerekirken hakkında mahkûmiyet kararı tesis edildiği yönünde hangi maddi hukuka aykırılığa dayandığını anlaşılır bir şekilde gösterdiği, sanık tarafından ileri sürülen temyiz talebinin aynı zamanda mevcut deliller karşısında ilk derece ve bölge adliye mahkemelerince mahkûmiyet sonucuna nasıl ulaşıldığı yönündeki gerekçeyi de içerdiğinin anlaşılması karşısında, ilk derece ve bölge adliye mahkemelerinin uyguladığı maddi ceza normlarının hukuka uygun olmasının, maddi olayın doğru ve eksiksiz bir şekilde tespit edilerek bu tespite uygun olan maddi hukuk normlarının uygulanmasına bağlı olduğu, buna göre hükmün hukuki yönüne ilişkin olan ve hükme etki eden maddi olay değerlendirmesindeki hukuka aykırılıkların da temyiz kanun yolunda incelenebileceği hususları ile 5271 sayılı CMK"nın 288. maddesinin Hükümet Tasarısı"ndaki Gerekçesinde belirtildiği üzere, delillerin yanlış değerlendirilmesi, kuralların yorumunu ve eylemin gerçek niteliğinin saptanmasını etkilediğinde hukuka aykırılık hâlinin oluşacağı ve bu kapsamda sanığın maddi hukuka aykırılık iddiası taşıyan dilekçesinin temyiz incelemesi için yeterli sebep içerdiği dikkate alınarak,
    Yargıtay 17. Ceza Dairesince, fiilin suç oluşturup oluşturmadığı, fiilin hangi suçu oluşturduğu, eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı, hükmün doğru tesis edilip edilmediği, gerekçenin dosya kapsamına uygun olup olmadığı, ulaşılan sonucun akla, mantığa, genel hayat tecrübelerine ve bilimsel görüşlere aykırılık taşıyıp taşımadığı, dosyaya yansıyan ve hükme etki edebilecek delillerin mantıksal ve hukuksal bütünlük içinde değerlendirilerek karar yerinde tartılışıp tartışılmadığı, bu bağlamda maddi sorunun isabetli bir şekilde belirlenip belirlenmediği gibi dosyaya yansıyan tüm maddi hukuka aykırılıklar ile temyiz dilekçesinde muhakeme hukukuna aykırılık iddiasında bulunulmadığından usul hükümlerine uygunluk bakımından da 5271 sayılı CMK"nın 289. maddesinde yazılı bulunan hukuka kesin aykırılık hâllerinin mevcut olup olmadığı yönlerinden temyiz incelemesi yapılması gerektiği kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin temyiz isteminin reddine dair kararının kaldırılmasına, sanığın temyiz dilekçesinin içeriği gözetilerek hükmün denetlenmesi amacıyla dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...; "Sanık hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, yerel mahkemece, sanığın atılı suçtan TCK"nın 142/2-h, 143 ve 53. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün sanık tarafından istinaf edilmesi üzerine Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 8. Ceza Dairesince, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, sanığın temyizi nedeniyle inceleme yapan Yargıtay 17. Ceza Dairesince, "5271 sayılı CMK"nın 294. maddesinde düzenlenen, "Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır." şeklindeki düzenlemede gözetilerek sanığın temyiz dilekçesinde herhangi bir sebep göstermediğinin anlaşılması karşısında; sanık ...’ın temyiz isteminin 5271 sayılı CMK"nın 298. maddesi uyarınca reddine," karar verildiği, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise özetle, "...Sanığın temyiz dilekçesinde suçlamayı kabul etmemesinin, temyiz sebebi olarak değerlendirilmesi ve kararın temyizen incelenmesi gerektiği," görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
    İtirazı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yerinde bulunarak itiraz kabul edilmiştir. Aşağıda açıklayacağımız nedenlerle bu karar usul ve yasaya aykırıdır.
    Sanığın temyiz dilekçesinde, "Yerel Mahkemede ve istinaf başvurusundaki sözlü ve yazılı beyanlarımı aynen tekrar ederim. Olay tarihinde emanet olarak aldığım motosiklet nedeniyle suçlu görülmekteyim. Bu hırsızlık olayını daha önceki beyanlarımda belirttiğim gibi ... işlemiştir. Benim hırsızlık olayı ile bir alakam yoktur. Yerel Mahkemece beraatime karar verilmesi gerekirken ceza tayin edilmesi ve İstinaf Mahkemesince de esastan red kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır." şeklinde gerekçe gösterdiği anlaşılmaktadır. Dilekçenin içeriğine nazaran sanığın gösterdiği temyiz nedenlerinin sadece suçun sübutuna ilişkin olduğu, bunun dışında bir hukuka aykırılığın ileri sürülmediği tartışmasızdır.
    CMK"nın 294. maddesinin birinci fıkrasına göre temyiz kanun yoluna başvuran, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır. Aynı Yasa"nın 295. maddesine nazaran, temyiz başvurusunda nedenler gösterilmemiş ise en geç temyiz başvurusu için belirlenen süre sonunda bunun bildirilmesi gerekir. Ayrıca, hüküm gerekçeleriyle birlikte açıklanmamış ise, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içerisinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir dilekçe verilmesi şarttır. Bu yasal duruma göre, Yargıtayın temyiz incelemesi yaparken yasal süresi içerisinde bildirilen temyiz nedenleri ile sınırlı inceleme yapması gerektiği sonucu çıkmaktadır.
    Temyiz nedenlerinin gösterilmemesinin sonucunu düzenleyen CMK"nın 298. maddesi "Yargıtay, süresi içinde temyiz başvurusunda bulunulmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını ya da temyiz dilekçesinin temyiz sebeplerini içermediğini saptarsa,  temyiz istemini reddeder." hükmünü içermektedir. Temyiz bir davadır ve usulüne uygun açılmadığı takdirde reddine karar verilmesi gerekmektedir. Bu hükme göre usulüne uygun açılmış bir temyiz davasından söz edilebilmesi için; başvuruyu yapanın buna hakkının olması, temyiz istemine konu karar veya hükmün temyiz edilebilir olması, yasal süresi içerisinde temyiz talebinde bulunulması ve temyiz dilekçesinin temyiz nedenlerini içermesi gerekmektedir.
    Bu düzenlemeye göre maddede belirtilen hususları içermeyen temyiz istemlerinin doğrudan reddedilmesi gerekmektedir. Temyiz nedenlerinin gösterilmemesi, diğer noksanlıklarla (temyizin süresinden sonra yapılması, hükmün temyiz temyiz edilemez olması ve başvuranın temyize hakkının bulunmaması) eşit görülerek aynı sonuç bağlanmıştır. Yani temyiz nedenleri gösterilmemiş ise CMK"nın 289. maddesinde yer alan kesin hukuka aykırılık hâlleri dahi nazara alınmayacak ve inceleme yapılmayacaktır. Bu maddenin birinci fıkrasında yer alan "Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır." düzenlemesi incelemenin sebeple sınırlı yapılması kuralının istisnasını oluşturmaktadır. Ancak bu hükmün uygulanarak maddede yer alan kesin hukuka aykırılıkların ileri sürülmese dahi incelenebilmesi için usulüne uygun olarak açılmış temyiz davasının bulunması şarttır. Yukarıda gösterilen dört unsuru içeren temyiz talebinin varlığı hâlinde, usulüne uygun açılmış temyiz davasından söz edilebilir ve o takdirde bu nedenler dikkate alınabilir. Kısacası hukuka kesin aykırılık nedeniyle hükmün bozulabilmesi için taraflardan birinin en az bir tane nispî temyiz sebebi ileri sürmüş olması gereklidir.
    Temyiz nedenlerinin gösterilme biçimi, diğer ifadeyle ne ölçüde ve nasıl açıklanıp ortaya konması gerektiği hususuna gelince; CMK"nın "Temyiz nedeni" başlıklı 288. maddesi; "(1) Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır.
    (2) Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır."
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddesi ise; "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."
    "Temyizde incelenecek hususlar" başlıklı 301. maddesi ise "(1) Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar." hükmünü taşımaktadır.
    Bu iki düzenlemeye göre temyiz, hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır ve temyiz eden dilekçesinde temyiz nedeni olarak sadece hükmün hukuki yönüne ilişkin sebepleri ileri sürebilir. Öte yandan temyiz istemi usule ilişkin noksanlıklardan kaynaklanmış ise başvuruda bunu belirten olaylar hakkında inceleme yapılması gerekmektedir.
    Yargıtay sadece hukuka aykırılıkları incelemekle yetkili olup dosyadaki maddi olguları inceleyemez ve maddi vakaların denetimini yapamaz, mahkemenin takdirinin yerinde olup olmadığını değerlendiremez, sadece hükmün bir kanun ihlâl edilerek kurulup kurulmadığına bakar. Diğer anlatımla temyizde, uyuşmazlığın sadece hukuki yönünü, yani ilk derece veya BAM tarafından tespit edilen maddi olayın hukuk normları karşısındaki durumu ele alınarak, hukuk normlarının maddi olaya doğru bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, norm ihlâli olup olmadığı denetlenmektedir. Bu yapılırken alt mahkemelerin tespit ettiği maddi olay, inceleme dışı kalacak, yerel ve istinaf mahkemesi tarafından saptanan olgular ve hükme esas alınan deliller üzerine kurulan hükümde, hukukun doğru ve eksiksiz uygulanıp uygulanmadığı araştırılacaktır. Temyizin amacı bölge adliye mahkemelerinin karalarındaki hukuka aykırılıkları gidererek ülkede uygulama birliğinin sağlanması ve hukukun geliştirilmesidir. Bu durumda maddi sorunla ilgili temyiz, örneğin; suçun işlenip işlenmediği, işleniş biçimi veya sanık tarafından işlenip işlenmediği hususlarına ilişkin nedenler temyiz nedeni kabul edilecek mi, yoksa hukuksal sorunla ilgili olmadığı için temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine mi karar verilmeli ?
    "Temyiz başvurusunun içeriği" başlıklı 294. maddede yer alan "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir." şeklindeki hüküm; ileri sürülebilecek temyiz nedenlerine nitelik olarak da bir sınırlama getirmektedir ve esasen Yargıtayın bu konuda inceleme yetkisi de bulunmadığı için maddi sorunla ilgili ileri sürülen temyiz nedenleri, dikkate alınamaz, başvuruda yer alan temyiz nedenlerinin tamamının bu kapsamda olması hâlinde usulüne uygun temyiz davası açılmadığı için CMK"nın 298. maddesine göre istemin reddine karar verilmesi gerekmektedir. Zira, bu maddenin ilk fıkrası temyizde neden gösterme zorunluluğunu düzenlemiştir. Dilekçede gösterilen her nedeni kanun koyucu yeterli görse ikinci fıkraya yer vermezdi. İkinci fıkra açıkça temyiz nedenlerine nitelik bakımından da bir sınırlama getirmek amacıyla maddeye konulmuştur.
    Bu bilgilere göre uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında yer alan "sanıkların dilekçelerinde belirttikleri hususların temyiz sebebi olarak kabulü gerektiği, aksi durumda hukuk eğitimi almamış sanıkların hukukçuların bile takipte zorlandığı mevzuat değişikliğini takip ederek buna göre temyiz dilekçesi yazmalarının beklenemeyeceği " görüşü hukuki ve isabetli değildir. Çünkü tarafların hukuk eğitimi alıp almamalarına göre temyiz nedenlerinin yasal olup olmadığı değerlendirilemez, bu yasal bir kriter değildir.
    Öte yandan her yargılamada mahkemelerin iki görevi vardır. Bunlardan ilki iddia edilen olayı saptamak (maddi sorun), diğeri ise saptanan duruma doğru hukuk kuralını uygulamaktır. (hukuki sorun) İddia edilen olayın gerçekleşip gerçekleşmediği, failin bunu gerçekleştirip gerçekleşmediği ve fiilin işleniş biçimi gibi ispat sorunları maddi sorunu oluşturur, bunu çözmek ilk derece ve istinaf mahkemesinin görevidir. Somut olayda sanığın temyiz dilekçesinde suçu işlemediğine yönelik gerekçe gösterdiği görülmektedir. Eylemin sabit olmadığı ileri sürülerek, mevcut delillerden olay hâkiminin çıkardığı sonucun denetlenmesi istenmiştir. İleri sürülen temyiz nedeni tipik maddi vakıanın denetimini gerektirir ve bunların incelenmesi Yargıtayın görev alanı dışında olduğundan CMK"nın 294. maddesinin ikinci fıkrasının açık hükmüne göre temyiz sebebi olarak kabul edilmemiştir.
    Açıklanan nedenlerle Özel Dairece, sanığın yalnızca maddi vakıa denetimi gerektiren sebebe dayandığı anlaşılan ve muhakeme veya maddi hukuka ilişkin hangi normun ihlâl edildiğini bildirmeyen temyiz isteminin CMK"nın 298. maddesi gereğince reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığından itirazın reddine karar verilmesi gerektiği," açıklamasıyla karşı oy kullanmıştır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 17. Ceza Dairesinin 29.04.2019 tarihli ve 1980-6361 sayılı temyiz isteminin reddine dair kararının KALDIRILMASINA,
    3- Dosyanın, temyiz incelemesi yapılması amacıyla Yargıtay 17. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.





    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi