Esas No: 2017/834
Karar No: 2020/153
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/834 Esas 2020/153 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 52-386
Taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanık ..."nin TCK"nın 85/1, 50 ve 52/4. maddeleri uyarınca 18.200 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.05.2012 tarihli ve 435-451 sayılı hükmün, katılanlar vekilleri ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 27.11.2014 tarih ve 24957-24038 sayı ile;
"...1- Maden mühendisi sanığın ham madde ünite müdürü olarak çalıştığı alçı fabrikasında, sanığın şefliğini yaptığı birimde çalışan 1985 doğumlu ölenin 14.04.2011 tarihinde alçı nakil bandının çalıştığı sırada bant tambur altındaki alçıyı çek pas ile temizlemeye çalışırken, çek pasın sapının muhafazasız olup açıkta dönmekte olan bant tamburu arasına sıkışması sonucu, çek pasın sapının ölene çarparak, künt kafa ve genel beden travmasına bağlı kafa kubbe ve kaide kemik kırıklarıyla karakterli beyin kontüzyonu, beyin zarları kanaması ile çok sayıda kot, sternum ve klavikula kemik kırıkları ile karakterli iç organ (dalak, akciğer, ince ve kalın bağırsaklar) harabiyeti ve gelişen komplikasyonlar (pürülan bronşit, pnomoni, fibrinöz perikardit, peritonit ve yaygın batın içi apse formasyonu) sonucu 13.06.2011 tarihinde ölümüne neden olduğu olayda; sanığın kusuruna ilişkin 06.02.2012 tarihli bilirkişi raporunda, sanık ve ölene tali kusur yüklendiği, şirket yöneticilerine ise etkin ve güvenli iş güvenliği önlemleri almayıp, güvenli bir organizasyon kurmadığı, dolayısıyla çalışma alanında etkinliği tamamen yetersiz işçilere bıraktığı gerekçeleriyle asli kusur verildiği anlaşılmakla; şirket yöneticileri hakkında kararın kesinleşmesi beklenilmeden suç duyurusunda bulunularak açılacak davanın mevcut dosya ile birleştirilip sonucuna göre, sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulması,
2- Sanık hakkında tayin edilen uzun süreli hapis cezasının gün para cezasına çevrilmesi sırasında uygulama maddesi ve esas tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle CMK"nın 232/6. ve TCK"nın 52/3. maddelerine aykırı davranılması," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 30.04.2015 tarih ve 52-386 sayı ile;
"...Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturmaya göre kamu davasını açtığı ve mahkememizce de bu kamu davası kovuşturmasının usulüne uygun olarak yapıldığı, eğer ki dava konusu iş kazası nedeni ile başka kişilerin de iş kusurları var ise bu iddianın kolaylık ile başka bir ek kamu davasının konusu olabileceği, Cumhuriyet savcılığına yapılabilecek bir suç ihbarı sonucunda bir kamu davasının hemen açılabileceğini düşünmenin de mümkün olmadığı, zira bu konuda hukuki takdirin tamamen Cumhuriyet savcısına bağlı olduğu, Cumhuriyet savcısını kamu davası açmakta hukuken zorlayabilmeyi sağlayacak bir usul kanun maddesinin de bulunmadığı,
Zaten eğer ki mahkememiz tarafından yapılan kovuşturma sonucu Yargıtay tarafından onanır ise bu kararın; bilirkişi raporunda değerlendirilen diğer kusurlu olduğu düşünülen kişiler hakkında yapılacak bir soruşturma ve akabinde açılabilecek bir kamu davası kovuşturmasına rehber olacağı," şeklindeki gerekçeyle önceki hükmünde direnilmesine karar vermiştir.
Direnme kararına konu olan bu hükmün de sanık müdafisi, katılanlar vekili ve katılan ... tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.06.2015 tarihli ve 223943 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 622-839 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 11.05.2017 tarih ve 43-3917 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığa atılı taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığının,
2- Sanık hakkında TCK"nın 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin bozma nedeniyle ilgili gerekçe gösterilmeden direnme kararı verilip verilemeyeceğinin,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Atışkan Yapı ve Endüstriyel Alçı Ürünleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde bant kontrolü ve saha temizlik işçisi olarak çalışan ..."un, 14.04.2011 tarihinde saat 16.00-24.00 vardiyasında, 4 No.lu alçı nakil bandında baretsiz olarak çalıştığı sırada sistemi durdurmadan bant-tambur altındaki alçıyı ahşap saplı çek pas ile temizlemek isterken çek pasın ahşap sapının açıkta dönmekte olan muhafazasız bant-tambur arasına sıkışması ve kırılan ahşap sapın süratli bir şekilde kafasına çarpması neticesinde yaralandığı, bant-tamburun yanında baygın vaziyette görülmesi üzerine aynı iş yerinde çalışan işçiler ile sanık ... tarafından hastaneye sevkinin sağlandığı ve hastanede yapılan tedaviye rağmen 13.06.2011 tarihinde hayatını kaybettiği,
14.04.2011 tarihli olay yeri tespit tutanağına göre; olay yerinde yerde kan damlalarının bulunduğu, tahta saplı kırık çek pasın olay yerinde durduğu, bant tabir edilen ve alçı taşımada kullanılan demir malzemenin üzerinde "ÖNCE GÜVENLİK, MAKİNE ÇALIŞIRKEN TAMİRAT YAPMAYINIZ" şeklinde uyarı levhasının olduğu,
15.09.2011 tarihli otopsi raporuna göre; ölen ..."un ölümünün, künt kafa ve genel beden travmasına bağlı kafa kubbe ve kaide kemik kırıklarıyla karakterli beyin kontüzyonu, beyin zarları kanaması ile çok sayıda kod, sternum ve klavikula kemik kırıkları ile karakterli iç organ harabiyeti ve gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu, kişiye ait iç organ parçaları ve mide muhteviyatında aranan gruplara ait zehirli maddelerin ve kanında alkol bulunmadığı,
Soruşturma sırasında iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen 08.07.2011 tarihli rapora göre; kazaya neden olan merdaneli, bantlı konveyör-trans portörün yaklaşık 45 derece eğik ve 5-6 metre uzunluğunda olduğu, çalıştırma-durdurma düğmesinin banttan uzakta ve yüksek yerde bulunduğu, konveyörün yakınında bulunan direkte 1 adet bantları durduran düğmenin mevcut olduğu, olayın meydana geldiği bant konveyörünün uygun yerlerinde acil durdurma düğmelerinin mevcut olmadığı, işverenlerce ölene ağır ve tehlikeli işler eğitimi aldırılmadığı, kaza olayından sonra iş yerinde 03.05.2011 tarihinde iş güvenliği uzmanının çalıştırılmaya başlatıldığı, görevi ham madde kırma ve eleme işçisi olan ölenin, olay sırasında bandı durdurmadan elinde materyal ile bant kenarlarında ve zeminde temizlik yapılması sırasında meydana gelebilecek tehlikelere ilişkin yaşa ve tecrübeye sahip olduğu, öz güvenliğini korumak için gerekli dikkat ve özeni göstermediği, sonuç olarak, olayın iş kazası olduğu, fabrikada bölüm sorumlusu olan ve ölenin şefi konumunda bulunan sanığın asli kusurlu, ölenin ise tali kusurlu olduğu,
Kovuşturma sırasında iş güvenliği müfettişleri ve iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen 06.02.2012 tarihli bilirkişi raporuna göre; alçı nakil bant-tambur sisteminin dönen aksamının, risk, tehlike bölgesinin üzerinin açık ve muhafazasız olduğu, emniyet telinin çekili olmadığı, bant durdurma butonunun olay yerinden uzak olduğu, ölene iş güvenliği uzmanlık belgesine haiz olduğu iddia edilen kimya mühendisi ... tarafından eğitim aldırıldığı, ancak adı geçenin eğiticiler belgesine haiz olmadığı gibi iş güvenlik uzmanı belgesinin de iptal edildiği, işverenlerce iş yerlerinde iş kolunda var olan risk ve tehlikeleri önceden belirleyip bunları gidermesi ve çalışanları da bu tehlikelere karşı bilgilendirmesi, güvenlik önlemlerini derhal yerine getirmesi, makine tezgah sistemlerinin güvenli ve sağlıklı çalıştırılmasının sağlanması, ağır ve tehlikeli işlerde çalışan işçileri mesleki eğitim yanında işçi sağlığı ve iş güvenliği eğitiminin de sözde değil özde verilmesi gerektiği, her bölüm ve birimde, vardiyada sözde değil özde etkin güvenliği kurup eğitim, nezaret ve gözetimin işverenin asli görevi olduğu, dava konusu olayda, işverenlerin, olaya konu 4 No.lu alçı nakil bant-tambur sisteminin dönen, risk, tehlike bölgesini 1 cm uzunlukta muhafaza ile kapatmamak, açıkta çalıştırmak, bant boyu çift yönlü emniyet fren teli takmamak, bant tamburun yüksek devirde çalıştığı sırada alt kısımda temizlik yapılmasına izin verilmesine mani olunması gerekirken aksine hareketle inisiyatifin tamamen eğitimsiz, uzmanlık belgesi iptal edilmiş yetkisiz, belgesiz ve bilgisiz, iş kolunda deneyimsiz kimselere iş sağlığı ve iş güvenliği eğitimi aldırmakla tamamen işçilere terk etmek suretiyle birinci derecede asli kusurlu oldukları, maden mühendisi olan sanığın hammadde ünite müdürü ve bölüm sorumlusu olarak olaya konu vardiyada bant-tambur alt kısımlarının bant çalışırken temizliklerinin yapılmasına mani olmamakla olaya sebebiyet verdiğinden ikinci derecede tali oranda kusurlu olduğu, ölen ..."un ise olayda talimatlara aykırı, dikkatsiz, tedbirsiz anılan taksirli eylemleri ile şahsi emniyet güvenliğini ihmal ederek ikinci derecede tali oranda kusurlu olduğu,
Katılanlar ..., ... ve ...; sanıktan şikâyetçi olduklarını, davaya katılmak istediklerini, destekten yoksun kalma niteliğinde zararlarının bulunduğunu,
Tanık ...; kazanın meydana geldiği fabrikada çalıştığını, fabrika içinde dolaşırken bantların yakınında öleni sırt üstü yatarken gördüğünü, yüzünün sol tarafı kanlı olan ölenin nefes alamadığını işaret ettiğini, ölen ile konuşmayı denediğini ancak ölenin kendisine cevap vermediğini, ölenin yanına gittiğinde bantların çalıştığını ve olay yerinde kırık fırça sapı gördüğünü, kazanın nasıl olduğunu görmediğini,
Tanık ...; olayın gerçekleştiği fabrikada kepçe operatörü olarak görev yaptığını, olay günü saat 16.45 sıralarında fabrikada işçi olarak çalışan tanık..."in kendisini arayarak ölenin yerde yattığını söylediğini, bunun üzerine olay yerine gittiğinde ölenin olay yerinde yerde yattığını, burnundan ve kulaklarından kan geldiğini gördüğünü, olayı hemen iş yerinde maden mühendisi olarak görev yapan sanığa bildirdiğini, ardından sanık ile birlikte iş yerine ait arabayla öleni hastaneye götürdüklerini, aracı kendisinin kullandığını, aracı kullandığı sırada sanığın ölen ile sürekli konuşmaya çalıştığını, ölenin, hastaneye gittikleri sırada bandı temizlediği esnada elindeki çek pas sopasının banda takıldığını ve çek pasın kendisine vurduğunu söylediğini, 4 No.lu bandın yanındaki eleğin direğinde bandı durdurma butonunun olduğunu, ancak bunun sadece bu bandı durduracak bir buton olmadığını, bu butonun bütün fabrikada çalışan makineleri birlikte durdurduğunu ve bu butona ek bir buton da yapılmadığını, olaydan sonra fabrikadaki bantların çevresinin tel çitler ile çevrilip kapatıldığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık ...; Atışkan Alçı fabrikasında hammadde girdi ve kontrol sorumlusu olduğunu, ölenin fabrikanın kırma-eleme bölümünde operatör olarak çalıştığını, ölenin kendi birimine bağlı olarak çalıştığını, kazanın olduğu yerin sorumlusu olduğunu, olay günü fabrikada işinin başında olduğu sırada iş yeri çalışanı olan tanık ..."in kendisine iş kazasını haber verdiğini, bunun üzerine olay yeri olan kırma eleme tesisindeki 4 No.lu bandın olduğu yere geldiğini, öleni yerde yatarken gördüğünü, bantların çalışır vaziyette olduğunu, öleni hastaneye götürdüklerini, ölenin, 4 No.lu çalışır durumdaki bandın altını temizlerken çek pası makaralara sıkıştırdığını ve çek pasın kendisine çarptığını söylediğini, bantların çalışmadığı ve bant ile işlerinin olmadığı zamanlarda temizlik yapıldığını, kendisinin öleni bantları temizlemesi için görevlendirmediğini, ona böyle bir talimat vermediğini, ölenin kendi iradesi ile temizlik yapmaya gittiğini, iş bittikten sonra makinelerin kapatılmasının ardından temizlik yapılması gerektiğini savunmuştur.
Yerel Mahkemece, taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanığın TCK"nın 85/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve anılan bilirkişi raporunda kendilerine kusur atfedilen işverenler hakkında, sanık hakkındaki hükmün kesinleşmesinden sonra suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği,
Hükmün katılanlar vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece;
"1) ...Hakkında suç duyusunda bulunulmasına karar verilen işverenler hakkında, sanığın mahkumiyetine ilişkin hükmün kesinleşmesi beklenmeden suç duyurusunda bulunularak açılacak davanın temyize konu dosya ile birleştirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerekirken eksik araştırmayla hüküm kurulması,
2) ...Tayin edilen uzun süreli hapis cezasının gün para cezasına çevrilmesi sırasında uygulama maddesi ve esas tam gün sayısının gösterilmemesi," isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda, (2) numaralı bozma nedenine direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, ilk hükümdeki gerekçenin tekrarlanması suretiyle direnildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Sanığa atılı taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm kurulup kurulmadığı;
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulup taksir ve taksirle ölüme neden olma suçuna ilişkin hükümler gözden geçirilmelidir.
5237 sayılı TCK"nın hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde "kanunda tanımlanmış haksızlık" olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” şeklinde tanımlanmıştır. Toplumsal yaşamda belli faaliyetlerde bulunan kimselerin başkalarına zarar vermemek için birtakım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar toplum olarak yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirmekte, fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için cezalandırılmaktadır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle neden olmaktan kaynaklanmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun birçok kararında vurgulandığı ve öğretide de benimsendiği üzere taksirli suçlarda aranması gereken hususlar;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradi olması,
3- Sonucun istenmemesi,
4- Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,
Şeklinde kabul edilmektedir.
Taksirli suçlarda, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması hâlinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır. Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması durumunda, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.
Zararlı neticenin, failin hareketlerinin mağdurun ya da üçüncü bir kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu meydana geldiği durumlarda, failin taksirli sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından, neticeye kimin sebebiyet verdiği, bir diğer ifadeyle failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdur ya da üçüncü kişinin hareketinin ya da bir başka nedenin tek sebebi olduğu veya zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdur ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği hallerde, nedensellik bağı kesilmeyip; TCK"nın 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, anılan Kanun"un 22. maddesinin dört ve beşinci fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır.
Öğretide; "Üçüncü bir kişinin veya mağdurun hareketinin failin taksirli hareketine eklenmesi durumunda nedensellik ilişkisinin ortadan kalkıp kalkmadığı araştırılmalıdır. Eklenen hareketler kusurlu değilse, neticenin failin taksirli hareketinden kaynaklandığı kabul edilir. Diğer hareketler kusurlu ise bunların taksirin varlığını tamamen veya kısmen kaldırıp kaldırmadığına bakılmalıdır." (Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Ceza Hukukuna Giriş, Beta Yayınevi, 8. Baskı, İstanbul, 2014, s. 366); "Birden fazla kişinin birleşen fiilleri ile bir neticeye neden oldukları hâllerde, bu faillerin hareketi ile netice arasındaki nedensellik ilişkisi özel önem taşır. Belirtelim ki bu hâllerde her bir kişinin hareketi ile netice arasında nedensellik ilişkisinin bulunması ön koşuldur. Ekip hâlinde faaliyet gösterenlerden birisine diğerlerini denetleme ve kişiler arasında koordinasyonu sağlama yükümlülüğü yüklenmiş ise kişi bu yükümlülüğe uygun davranmadığı için neticeye sebebiyet vermiş olabilir. Bu hâlde bu kişi neticeden sorumlu olur." (Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, 4. Baskı, İstanbul, 2015, s. 254); "Failin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketiyle mağdurun kusurlu hareketinin birleşmesi söz konusu olabilir. Bu durumda, failin sorumluluğunun ortadan kalkabilmesi için, failin netice üzerindeki hâkimiyetinin devam etmemesi gerekir. Diğer bir deyişle, neticenin meydana gelmesinde mağdurun kusurlu hareketi, neticenin faile yüklenmesini engelleyecek derecede illi seri üzerinde hakimiyet kurmamış olmalıdır. Aksi takdirde failin sorumluluğu devam edecektir. Nitekim taksirli hareketler arasında takas da mümkün değildir.” (M. Emin Artuk-Ahmet Gökçen-M. Emin Alşahin-Kerim Çakır, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 11. Baskı, Ankara, 2017, s. 374); "Birden çok kişinin davranışı birlikte neticeye sebebiyet vermiş ve tüm katılanlar özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmişse netice objektif olarak isnat edilebilir, herkes kendi taksirli fiilinden dolayı kusuruna göre sorumlu olur. Bu gibi hâllerde önceki taksirli hareket ile netice arasında illiyet bağı bulunmamasından veya kesilmesinden söz edilmesi doğru değildir." (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 7. Baskı, Ankara, 2014, s. 214.); "Fail zaten taksirli hareket ediyor ve bir başkasının taksirli hareketi buna ekleniyorsa, failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağı mevcut olmaya devam eder. Bu durumda mesele artık nedensellik bağı meselesi değil, failin ve üçüncü kişinin kusurunun tespiti meselesidir. Bir inşaatın yıkımı sırasında yoldan gelip geçenlere zarar verilmemesi hususunda gerekli tertibatı almayan, örneğin yıkım alanını tahta perde ile çevirmeyen müteahhit, iki işçisinin binadan sökülen kalası dikkatsizce sokağa atmaları sonucu meydana gelen neticeden her iki işçisiyle beraber taksirinden dolayı sorumludur." (Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, 17. Baskı, Ankara, 2014, s. 249) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
TCK"nın 22. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları;
"4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir." şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde de; "Taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının tespiti açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızası olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir....” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Taksirle Öldürme” başlıklı 85. maddesi;
“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis ceza ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasında taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçu yaptırıma bağlanmıştır. Taksirli hareket sonucu birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olunmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
Öte yandan ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delilerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı CMUK, gerekse 5271 sayılı CMK, adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkanı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Atışkan Yapı ve Endüstriyel Alçı Ürünleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde bant kontrolü ve saha temizlik işçisi olarak çalışan ölen ..."un, 14.04.2011 tarihinde saat 16.00-24.00 vardiyasında, 4 No.lu alçı nakil bandında baretsiz olarak çalıştığı sırada sistemi durdurmadan bant-tambur altındaki alçıyı ahşap saplı çek pas ile temizlemek isterken çek pasın ahşap sapının açıkta dönmekte olan muhafazasız bant-tambur arasına sıkışması ve kırılan ahşap sapın süratli bir şekilde kafasına çarpması neticesinde yaralandığı, bant-tamburun yanında baygın vaziyette görülmesi üzerine tanık işçiler ile sanık tarafından hastaneye sevkinin sağlandığı ve hastanede yapılan tedaviye rağmen 13.06.2011 tarihinde hayatını kaybettiği,
Hükme esas alınan iş güvenliği müfettişleri ve iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen 06.02.2012 tarihli bilirkişi raporunda; eğitici belgesine haiz olmayan ve iş güvenlik uzmanı belgesi iptal edilen kişiler tarafından ölene iş güvenliği eğitimlerinin verilmesi, olaya konu 4 No.lu alçı nakil bant-tambur sisteminin muhafaza ile kapatılmayarak açıkta çalıştırılması, bant boyu çift yönlü emniyet fren telinin takılmaması, bant tamburun yüksek devirde çalıştığı sırada alt kısımda temizlik yapılmasına mani olunması gerekirken tüm inisiyatifin söz konusu iş kolunda deneyimsiz olan işçilere bırakılması nedenleriyle işverenlerin olayın meydana gelmesinde birinci derecede asli kusurlu oldukları, maden mühendisi olan sanığın, hammadde ünite müdürü ve bölüm sorumlusu olarak çalışır durumdaki bant-tamburun alt kısımlarının temizliğinin yapılmasına mani olmamak suretiyle ikinci derecede tali oranda kusurlu olduğu, ölenin ise talimatlara aykırı, dikkatsiz ve tedbirsiz davranarak şahsi güvenliğini ihmal ederek ikinci derecede tali oranda kusurlu olduğu bulgularına yer verildiği,
Yerel Mahkemece, taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan sanığın TCK"nın 85/1. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve anılan bilirkişi raporunda kendilerine kusur atfedilen işverenler hakkında, sanık hakkındaki hükmün kesinleşmesinden sonra suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği,
Hükmün katılan vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece; hakkında suç duyusunda bulunulmasına karar verilen işverenler hakkında, sanığın mahkûmiyetine ilişkin hükmün kesinleşmesi beklenmeden suç duyurusunda bulunularak açılacak davanın temyize konu dosya ile birleştirilip sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdir ve tayin edilmesi gerekirken eksik araştırmayla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği ve Yerel Mahkemece önceki hükümde direnildiği olayda;
Atışkan Yapı ve Endüstriyel Alçı Ürünleri Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketinde meydana gelen ve ..."un ölümü ile sonuçlanan olay nedeniyle alınan bilirkişi raporunda, ölen ile birlikte tali kusurlu olduğu belirtilen sanığın yanı sıra işverenlerin de asli kusurlu olduklarının tespit edilmesi nedeniyle hukuki durumlarının birbiriyle bağlantılı olduğunda kuşku bulunmayan sanık ile işverenlerin birlikte yargılanıp, şirketin işleyişi ve görev dağılımı kesin bir şekilde tespit edildikten sonra elde edilecek tüm delillerin bir bütün hâlinde değerlendirilmesinin sağlıklı bir hukuki sonuca ulaşılması bakımından gerekli olduğunun anlaşılması karşısında, eksik araştırma sonucu karar verildiğine ilişkin Özel Daire bozma kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir.
2- Sanık hakkında TCK"nın 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin bozma nedeniyle ilgili gerekçe gösterilmeden direnme kararı verilip verilemeyeceğine gelince;
Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, Yerel Mahkeme tarafından CMK’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılama sonucunda, Özel Dairenin sanık hakkında TCK"nın 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin (2) numaralı bozma nedenine direnilirken, bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan ilk hükümdeki gerekçenin tekrarlanması suretiyle hüküm kurulmuştur.
Bu itibarla, direnme kararına konu hükmün belirtilen nedenlerle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.04.2015 tarihli ve 52-386 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanık hakkında eksik araştırmayla hüküm kurulması ve TCK"nın 50. maddesinin uygulanmasına ilişkin bozma nedeniyle ilgili usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmeden karar verilmesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.03.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.