4. Hukuk Dairesi 2016/16152 E. , 2019/805 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve diğerleri aleyhine 19/03/2012 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeni ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 31/01/2014 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine göre yerinde bulunmayan bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun olan hükmün ONANMASINA ve aşağıda yazılı onama harcının temyiz edene yükletilmesine 19/02/2019 gününde oy çokluğuyla karar verildi.
(M) (M)
KARŞI OY YAZISI
Dava konusu uyuşmazlık; olay tarihinde Cumhuriyet savcısı olarak görev yapan davacının yaptığı soruşturma işlemi sonucunda verdiği görevsizlik kararı üzerine, davalıların görevsizlik kararına itiraz ve HSK’ya şikâyet dilekçelerinde kullandıkları ifadelerin, kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı ile hak arama hürriyetiyle bağlantılı olarak ifade özgürlüğü arasında hukuka uygun bir dengeleme yapılıp yapılmadığına ilişkindir.
Davacı olay tarihinde Cumhuriyet savcısı, davalılar ise edimin ifasına fesat karıştırma ve özel belgede sahtecilik suçlarından dava dışı şüpheliler hakkında suç duyurusunda bulunan kişilerdir. Davalılar, suç duyurusunda bulundukları husus ile ilgili olarak davacının görevsizlik kararı vermesi üzerine 19/09/2011 tarihli itiraz ve şikâyet dilekçelerinde dosyada mevcut bazı ifadelere yer vermişlerdir:
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) ve Anayasa Mahkemesine (AYM) göre ifade özgürlüğü, demokratik toplumun temelini oluşturan ana unsurlardan olup, sadece toplum tarafından kabul gören, zararsız veya ilgisiz kabul edilen bilgi ve fikirler için değil incitici, şok edici ya da endişelendirici bilgi ve düşünceler için de geçerlidir. İfade özgürlüğü, yokluğu hâlinde demokratik bir toplumdan söz edemeyeceğimiz çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereğidir (AİHM; Handyside/Birleşik Krallık, B. No: 5493/72, 7/12/1976, pr. 49; Von Hannover/Almanya (No: 2), B. No: 40660/08 ve 60641/08, 7/2/2012, pr. 101); (AYM; Medya Gündem Dijital Yayıncılık Ticaret A.Ş, B. No: 2013/2623, 11/11/2015, pr. 31 [G.K.]; D.Ö, B. No: 2014/1291, 13/10/2016, pr. 56 [G.K.]; Koray Çalışkan, B. No: 2014/4548, 5/12/2017, pr. 18; Kemal Kılıçdaroğlu (3), B. No: 2015/1220, 18/7/2018, pr. 28).
Öte yandan; Anayasa"nın 17. maddesi gereğince, bireyin manevi varlığının bir parçası olan şeref ve itibara üçüncü kişilerin saldırılarını önlemek de yargı mercilerinin görevleri arasındadır. Mahkemeler, Anayasa"nın 17. maddesi gereğince kişilik haklarını korurken aynı zamanda Anayasa"nın 26. ve 36. maddeleri gereğince ifade özgürlüğü ile hak arama hürriyetinin gerçek ve etkili bir biçimde korunmasını sağlama yükümlülüğü sebebiyle yarışan haklar arasında adil bir denge kurmak zorundadır. Bu denge kurulurken Anayasanın 13. maddesi kapsamında hakkın özüne dokunulmamalı, demokratik toplum düzeninin gerekleri ve sınırlama amacı ile aracı arasındaki ölçü gözetilmelidir (AYM; Nilgün Halloran, B. No: 2012/1184, 16/7/2014, pr. 43).
Maddi ve manevi varlığı koruma ve geliştirme hakkı ile hak arama hürriyetiyle bağlantılı olarak ifade özgürlüğünün karşı karşıya geldiği durumlarda çatışan haklar arasında dengeleme yapılırken; iddiayı haklı gösterecek -zayıf veya dolaylı da olsa- emarelerin varlığı, sırf üçüncü kişilere zarar vermek kastı bulunup bulunmadığı, ifadelerin kamu görevlilerine karşı görevlerinin yerine getirilmesiyle ilgili söylenip söylenmediği, hedef alınan kişiye yönelik isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla -zayıf veya dolaylı da olsa- ilgisinin bulunup bulunmadığı ve uyuşmazlığın çözümüne katkısının olup olmadığı ve kullanılan ifadeler önem arz etmektedir (Ali Abbas Yalman, B. No: 2015/11456, 19/04/2018, pr. 33).
Söz konusu ilkeleri somut olaya uyguladığımızda; davacı Cumhuriyet savcısı, davalılar ise ihaleye fesat karıştırmak ve özel belgede sahtecilik suçlarından üçüncü kişiler hakkında suç duyurusunda bulunan ile bu kişinin vekili olan avukatlardır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki davalılardan ikisi avukattır ve meslekleri gereği olayın içerisinde yer almaktadırlar. Her şeyden önce avukatların savunma esnasındaki sözlerinden dolayı tazminat davasına muhatap olmalarının, müvekkillerinin çıkarlarını hararetle savunma görevi üzerinde caydırıcı etki oluşturabileceği göz önüne alınmalıdır. Adillik ilkesi, taraflar arasında argümanların özgür ve hatta şiddetli müzakeresini teşvik eder. Avukatlar müvekkillerinin menfaatlerini hararetli bir biçimde savunmak yükümlülüğü altındadırlar (AİHM; Nikula/Finlandiya (B. No: 31611/96, 21/06/2002, pr. 45, 46, 49; AYM; Keleş Öztürk, B. No: 2014/15001, pr. 29, 30).
İkinci olarak, dava konusu olaydaki sözlerin muhatabı iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısıdır. Adaletin teminatı olan ve hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir devlette hayati bir işlev gören yargı, görevlerini başarıyla yapabilmek için kamu güvenine ihtiyaç duymaktadır. Bu nedenle bu güveni ciddi şekilde zarara uğratabilecek temelsiz saldırılara karşı -özellikle kendilerini hedef alan eleştirilere karşı cevap vermelerine engel olan bir sağduyuya sahip olma yükümlülükleri göz önünde bulundurulduğunda- korumak gerekebilir. Ancak temelsiz ve ağır biçimde yaralayıcı saldırılar bir kenara bırakılırsa, yargı görevlileri de kabul edilebilir sınırlar içindeki eleştirilere -sadece teorik ve genel olanlar değil- konu olabilirler. Bu kişilerin görevlerini ifa ederken kendilerine yönelik kabul edilebilir eleştirinin sınırları sıradan bir vatandaşa kıyasla daha geniştir. Diğer bir deyişle, kamu adına soruşturmaları yürüten Cumhuriyet savcılarının her türlü eleştirinin dışında oldukları da iddia edilemez (AYM; İlhan Cihaner (3), B. No: 2013/5298, 20/5/2015, pr. 26, 27). Kanaatimizce Cumhuriyet savcılarından kendilerine yönelik eleştiriler karşısında daha hoşgörülü olmaları beklenmelidir.
Üçüncü husus, davalılar tarafından kullanılan ifadelerin bazılarının uygunsuz olduğu söylenebilirse de eleştirilerin, davacının şahsından ziyade soruşturma sürecindeki işlemlerine yönelik olduğu, mesleki ya da diğer niteliklerine ilişkin olmadığı anlaşılmaktadır. Eldeki olayda, davalılar tarafından kullanılan ifadeler, itiraz ve şikâyet dilekçelerinde yer almıştır. Söz konusu ifadelerin, davalıların kendi bakış açılarına göre özensiz olduğunu değerlendirdikleri görevsizlik kararına ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet savcısının özensiz ve ivedi bir biçimde soruşturmayı sonlandırmaya çalışması hususundaki eleştiriler abartılı görülebilirse de bu konudaki eleştirilerin temel amacının Cumhuriyet savcısının görevsizlik kararında benimsediği yaklaşımı eleştirmek olduğu açıktır. Davalılar, Cumhuriyet savcısının soruşturma evrakını inceleme sürecinde ciddi emareleri ve belgeleri dikkate almadığı yönündeki tespitlerinden hareketle Cumhuriyet savcısının soruşturmayla ilgili tutumuna karşı bir takım ifadeler kullanmışlardır. Ancak olgusal bir temele sahip olmaması hâlinde aşırı olarak görülebilecek olan bu eleştiriler, davalıların dilekçelerinin bütünü ve somut olayın koşulları gözetilmeksizin alıntılanarak değerlendirme konusu yapılmıştır (Benzer değerlendirmeler için bkz. AYM; Keleş Öztürk, pr. 59).
Davalılar, kendi argümanlarına karşı olan görevsizlik kararını veren Cumhuriyet savcısı hakkında ilgili birimlere itiraz ve şikâyette bulunmuşlardır. Davacı da davalıların şikâyet ve itiraz dilekçelerinde kullandıkları ifadelerin kişilik haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle manevi tazminat davası açmıştır. Davacının verdiği görevsizlik kararı üzerine gerek Afyon Başsavcılığınca itiraz değerlendirmeye alınmış ve dosya başka bir Cumhuriyet savcısına tevdi edilmiş, gerekse de itiraz dilekçesi üzerine idari süreçler başlatılmıştır. Bu bağlamda dava konusu olayla ilgili tüm bu süreçler birlikte değerlendirildiğinde, davalıların itiraz ve şikâyetlerinin olgusal bir temeli bulunmadığını ve sırf davacıya zarar verme kastıyla yapılmış olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir (Benzer değerlendirmeler için bkz. AYM; Yavuz Tekelioğlu, B. No: 2015/10606, 26/12/2018, pr. 51, 52).
Öte yandan avukat olan davalılar, müvekkilleri adına hareket ederek, kamusal bir görevi yerine getirmekte olan davacıya karşı, görevi dolayısıyla itiraz ve şikâyet dilekçelerini yetkili makamlara sunmuşlardır. Bu kapsamda kamusal faaliyet yürüten davacının, görevinin ifasıyla ilgili olarak yapılan şikâyetlere belli ölçüde katlanması gerekir (Benzer değerlendirmeler için bkz. AYM; Yavuz Tekelioğlu, pr. 53).
Davalılar, dilekçelerinde yer verdikleri bir takım maddi vakıalardan hareketle davacının görevini layıkıyla yapmadığını ve görevsizlik kararı verirken şüpheliler lehine olacak şekilde bir tutum takındığını ifade etmeye çalışmakta ve Cumhuriyet savcısının bu tutumunu kendi bakış açılarına göre nitelendirmektedirler. Bu çerçevede kişilerin hak arama hürriyetinin kullanımı esnasında ileri sürdükleri iddiaları açıklarken iddiaların muhatabı olan kişiyle ilgili belli ölçüde olumsuz değerlendirmelerde bulunmaları da hoşgörüyle karşılanmalıdır (Benzer değerlendirmeler için bkz. AYM; Ali Abbas Yalman, B. No: 2015/11456, 19/4/2018, pr. 38).
Ayrıca davalılar, itiraz ve şikâyet dilekçelerinde davacıya yönelik olarak görevi kötüye kullanma, suçu gizleme, suçluyu koruma ve delilleri karatma gibi bazı isnatlarda bulunmuşlardır. Davacının bu isnatlardan belli ölçüde incinmiş olduğu kabul edilse bile söz konusu isnatların taraflar arasındaki uyuşmazlık konusuyla ilgisiz oldukları ve ayrıca bunlara benzer kavramlar kullanılmadan davalıların itiraz ve şikâyetlerini yapabilecekleri söylenemez (Benzer değerlendirmeler için bkz. AYM; Yavuz Tekelioğlu, pr. 54).
Somut olayda ise ilk derece mahkemesi; kişinin maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkı ile hak arama hürriyetiyle bağlantılı olarak ifade özgürlüğü arasında denge kurma işlemi yapmakla birlikte, itiraz ve şikâyet dilekçelerinde yer verilen ve olgusal bir temeli bulunmadığı takdirde aşırı görülebilecek dava konusu ifadeleri, itiraz ve şikâyetin sebebi olan maddi vakıalarla birlikte ve somut olayın bütünlüğünü gözeterek değerlendirmeyerek yanılgıya düşmüştür.
Yukarıda açıkladığımız sebeplerle, davalıların eylemlerinin, hak arama hürriyetiyle bağlantılı olarak ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı, davacının kişilik haklarına saldırı olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığı, bu nedenle davanın tümden reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Sayın Çoğunluğun onama yönündeki düşüncesine iştirak edemiyoruz.19/02/2019