Esas No: 2019/556
Karar No: 2020/138
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/556 Esas 2020/138 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Çocuk Ağır Ceza
Sayısı : 93-380
Yağma suçundan sanık ..."in, işlediği suçun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmediğinden TCK"nın 31/2. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına, 5395 sayılı Kanun’un 11 ve 5/1-d maddeleri gereğince de sağlık, eğitim ve danışmanlık tedbirleri uygulanmasına ve aynı Kanun’un 36. maddesi uyarınca 2 yıl süreyle denetim altına alınmasına ilişkin, İzmir 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 20.12.2013 tarihli ve 34-294 sayılı hükmün katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 28.02.2018 tarih ve 2180-1520 sayı ile;
"Sanık hakkında soruşturma evresinde alınan İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğü’nün 13.11.2012 tarihli ve 17726 sayılı raporunda, yağma suçu bakımından işlediği iddia edilen fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmiş olduğu ve dolayısıyla farik ve mümeyyiz olduğunun belirtildiği, kovuşturma evresinde ise hakkında aldırılan SİR raporunda "işlediği iddia edilen suçun hukuki anlam ve sonuçlarını yeterince kavrayabilir düzeyde olmadığının düşünüldüğü, 3 yıldır özel eğitime gittiği, okuma-yazmayı zor söktüğü, akademik başarısının oldukça düşük olup, zihinsel geriliğinin yanı sıra sağlık probleminin de bulunduğunun" belirtilmesi üzerine ise Mahkemece sanık hakkında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Hastanesinden alınan, 17.04.2013 tarihli ve 84279242-440 sayılı yağma suçuna dair düzenlenen raporda yer alan "...işlediği ilk suç olması da dikkate alınarak, kolayca başkalarından etkilendiği, suç tarihinde fiilin anlam ve sonuçlarını değerlendirme yeteneğinin tam olarak gelişmemiş olduğunun kabulünün tıbben daha uygun olacağı..." kanaatinin yer aldığı, mahkemece bu itibarla sanık hakkında yağma suçundan ceza verilmesine yer olmadığı yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmakla; sanığın Adli Tıp Kurumu"na sevki yapılmak suretiyle raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesinden sonra karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise 28.12.2018 tarih ve 93-380 sayı ile;
"Bilindiği üzere 12-15 yaş grubundaki suça sürüklenen çocukların fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişip gelişmediği konusunda takdir yetkisi TCK"nın 31/2. maddesi uyarınca mahkemeye aittir. Mahkeme bu yetkiyi kullanırken çocuğun adli psikiyatrik raporuyla 5395 sayılı ÇKK"nın 35. maddeside belirtildiği üzere sosyal inceleme raporunu inceleyip bu raporlara göre kanaat oluşturur. Yukarıda deliller bölümünde bahsedildiği üzere tek imzalı İzmir Adli Tıp Kurumundan alınan adli psikiyatrik raporda "suça sürüklenen çocukta herhangi bir zekâ geriliği ve çocukluk dönemi psikiyatrik sendrom arazı bulunmadığı" kanaatine varılarak yağma fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olduğu belirtilmiştir. Suça sürüklenen çocuk hakkında uzman psikolog Volkan Karpat tarafından düzenlenen sosyal inceleme raporunda anne ve babasının 4 yıl önce ayrıldıkları, ebeveynleri tarafından ihmal edildiği, zihinsel olarak yaşıtlarından geri ve suç tarihi itibariyle 12 yaş 4 aylık olduğu, özel eğitime gittiği, bu nedenlerle küçüğün işlediği iddia edilen suçun kötü olduğunu bilmekle beraber zihinsel durumu, yaşam öyküsü, içinde bulunduğu olumsuz koşullar ve yaşı nedeniyle fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını yeterince kavrayabilecek düzeyde olmadığı tespit edilmiştir. Ayrıca dosyaya sunulan Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan 26.12.2012 tarihli raporda da suça sürüklenen çocuğun hafif düzeyde mental retardasyon olduğu, %50 özürlü olduğu tespit edilmiş, yine Mahkememizce yapılan gözlemde de suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suçun anlam ve sonuçlarını değerlendirme yeteneğinin tam olarak gelişmediği düşünülmüş, alınan sosyal inceleme raporu, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenen rapor ve mahkeme gözleminin İzmir Adli Tıp Kurumunca düzenlenen tek imzalı doktor raporuyla çeliştikleri görülmekle suça sürüklenen çocuk Ege Üniversitesine sevk edilmiş, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığının üç öğretim üyesi tarafından düzenlenen raporda da suça sürüklenen çocuğun hafif mental retardasyon olduğu, özel eğitime gittiği, davranım bozukluğu bulguları olduğu tespit edilerek fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını değerlendirme yeteneğinin tam olarak gelişmemiş olduğu belirtilerek sağlık tedbiri önerildiği anlaşılmıştır.
Her ne kadar bozma ilamında İzmir Adli Tıp Kurumunca düzenlenen tek imzalı raporla üniversitece düzenlenen rapor arasında çelişki bulunduğundan ve bu çelişkilerin giderilmesi gerektiğinden bahisle kararımız bozulmuşsa da İzmir Adli Tıp Kurumunca tek imzalı olarak düzenlenen doktor raporunda "herhangi bir zekâ geriliği ve çocukluk dönemi psikiyatrik sendrom arazı bulunmadığı" gerekçesiyle bu rapor düzenlenmiştir, oysa gerek Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesinden alınan gerek Ege Üniversitesinden alınan heyet raporunda ve sosyal inceleme raporunda suça sürüklenen çocukta mental retardasyon bulunduğu, anne ve babasının ayrı olup çocuğun ihmal edildiği, özel öğretimden yararlandığı, davranım bozukluğu bulgularının bulunduğu tespit edilmiş olup İzmir Adli Tıp Kurumunca düzenlenen tek imzalı raporun dayanağının kalmadığı anlaşılmıştır.
Suça sürüklenen çocuk olay tarihinde 12 yaş 4 aylıktır, Mahkemece yapılan gözlemde de suça sürüklenen çocuğun üzerine atılı suç fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama, davranışlarını yönlendirme yeteneğinin tam olarak gelişmediği düşünülmüş olup alınan sosyal inceleme raporu, Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporu ve Ege Üniversitesi öğretim görevlilerince düzenlenen heyet raporu birbirini doğruladığından ve İzmir Adli Tıp Kurumunca düzenlenen tek imzalı raporun dayanağı da kalmadığından mahkememizce Ege Üniversitesince düzenlenen rapora itibar edilerek hüküm kurulmasında hukuka bir aykırılık görülmediği" şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılanlar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.05.2019 tarihli ve 26555 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 22.10.2019 tarih ve 1813-4952 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığının tespiti bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, 13.11.2012 tarihinde yanında yaş küçüklüğü nedeniyle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek karar verilen Ömer İşlek ve... ile birlikte yolda gitmekte olan katılanlar ... ve ..."i durdurarak kollarına girip para istediği, katılanların "Para yok." demesi üzerine tekme ve tokat vurmak suretiyle darp ettikten sonra her iki katılanın da üzerini arayarak katılan ..."ın cebindeki 1 TL’yi aldığı, ..."ın ise katılan ..."in sırtından çantayı çektiği, ancak alamadığı iddiası ile kamu davası açıldığı,
Sanığa ait nüfus kayıt örneği incelendiğinde; 22.12.1999 tarihinde doğan sanığın 13.11.2012 olan suç tarihi itibarıyla 12-15 yaş grubu içinde bulunduğu,
Adli tıp uzmanı tarafından düzenlenen 13.11.2012 tarihli tek kişilik raporda; "...Sanığın yaşı ile uyumlu gelişim gösterdiği, herhangi bir zekâ geriliği ve çocukluk dönemi psikiyatrik sendrom arazı bulunmadığı saptanmış olup ayrıca olayı anlatış ve kendini savunma mantığı dikkate alındığında 13.11.2012 tarihinde işlemiş olduğu iddia olunan başkasını bir malı teslimi veya bir malın alınmasına karşı koymaya mecbur kılmak suretiyle yağma suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiil ile ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin gelişmiş olduğunun" belirtildiği,
Psikolog uzman tarafından düzenlenen sosyal inceleme raporunda özetle; sanığın zihinsel geriliği nedeniyle üç yıldır özel eğitime gittiği, okuma yazmayı zor öğrendiği, hâlâ yaşına ve sınıfına uygun olmayacak şekilde heceleyerek okuduğu, basit dört işlemi yapabildiği, iyi ve kötüyü bilmediği için arkadaşlarının söylediğine düşünmeden uyduğu, zihinsel geriliğinin yanı sıra kalbinde de bir sorun olduğu, zihinsel olarak yaşıtlarından geri olduğu, işlediği iddia edilen suçun kötü olduğunu bilebildiği, fakat zihinsel durumu, yaşam öyküsü, içinde bulunduğu olumsuz koşullar ile yaşı nedeniyle hukuki anlam ve sonuçlarını yeterince kavrayabilecek düzeyde olmadığı, uygun ebeveyn denetiminin ve yönlendirmesinin olmaması ile ihmal edilmesinden kaynaklı olarak davranışlarının içinde bulunduğu olumsuz psikolojik durumdan etkilendiği, bu ihmal hâli ile suça sürüklenme olasılığının yüksek olduğunun, bu nedenlerle sanık hakkında sağlık ve eğitim tedbiri ile ayni nakdi yardım uygulanmasının gerektiğinin tespit edildiği,
İzmir Dr. Behçet Uz Çocuk Hastalıkları Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen 26.12.2012 tarihli özürlü sağlık kurulu raporunda özetle; sanığın hafif zekâ geriliğinin bulunduğuna ve yüzde elli oranında özürlü olduğuna, SIQ; 47, PIQ: 55, TIQ:48 olduğuna oy birliği ile karar verildiği,
Eğe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı başkan ve üyeleri tarafından düzenlenen 17.04.2013 tarihli raporda özetle; sanığın fiziki görünümünün yaşıyla uyumlu olup ılımlı irtibatlı davranışlarının bulunduğunun, sözel IQ; 62, performans IQ; 42 total IQ; 41 olduğunun, yönergeleri almakta zorlandığının, test sonucu olarak "orta düzeyde mental retardasyon" çıkmış olsa da klinik olarak "hafif düzey mental retardasyon" düşünüldüğünün, hafif düzey mental retarde olduğunun, özel eğitimden yararlandığının, annesi ile yapılan görüşmelerde davranış bozukluğu bulguları olduğunun görüldüğünün, yapılan muayene ve görüşmelerde yağma suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını bildiği izlenimi oluşmuş olmakla birlikte, 13.11.2012 tarihinde işlenen söz konusu suçla ilgili; işlediği ilk suç olması da dikkate alınarak, kolayca başkalarından etkilendiğinin, suç tarihinde fiilin anlam ve sonuçlarını değerlendirme yeteneğinin tam olarak gelişmemiş olduğunun kabulünün tıbben daha uygun olacağı kanaatine varıldığının, hafif düzeyde mental retardasyon ve davranım bozukluğu tanısı alan hastanın sağlık tedbiri kapsamı altına alınması gerektiğinin belirtildiği,
Sanığın savunmasının alındığı 11.06.2013 tarihli 3. celsede; "suça sürüklenen çocuğun fiziken de pek gelişmediği kimlik bilgilerinin tespiti sırasında bir takım bilgileri bilmediğinden anne yardımı ile bilgilerinin tespit edildiğinin" yazıldığı,
Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel adli sicil kaydında, sanığın suç tarihinden önceki ve sonraki tarihlerde gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı hakkında birçok mahkûmiyet hükmü kurulduğu bilgisinin yer aldığı,
Anlaşılmaktadır.
Türk Ceza Kanunu"nun 31. maddesinin ikinci ve 32. maddesinin birinci fıkralarında kusur yeteneği dolaylı bir şekilde tanımlanmıştır. Bu hükümler uyarınca, işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve davranışlarını yönlendirme yeteneğinin bulunması durumunda kusur yeteneğinin varlığı kabul edilmiştir. Kusur yeteneğinin iki belirgin unsuru vardır. Bunlardan ilki; işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını anlayabilme, diğeri ise; eylemin hukuki anlam ve sonuçlarını kavrayan kişinin, davranışlarını bu algılama doğrultusunda hukuk düzeninin gereklerine uygun olarak yönlendirme yeteneğinin bulunmasıdır. "algılama" ve "irade yeteneği" denilen bu iki öğenin kişide bir arada bulunmaması veya bu yeteneklerinde azalma meydana gelmesi hâlinde kusur yeteneğinin tam olmadığı kabul edilmelidir.
TCK"da ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler başlığı altında düzenlenen ve kusurluluğu etkileyen hâllerden biri olarak öngörülen yaş küçüklüğü aynı Kanun’un 31. maddesinde:
“(1) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu yoktur. Bu kişiler hakkında, ceza kovuşturması yapılamaz; ancak, çocuklara özgü güvenlik tedbirleri uygulanabilir.
(2) Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanların işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması hâlinde ceza sorumluluğu yoktur. Ancak bu kişiler hakkında çocuklara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur. İşlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin varlığı hâlinde, bu kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde dokuz yıldan on bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların yarısı indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası yedi yıldan fazla olamaz.
(3) Fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında suç, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on sekiz yıldan yirmi dört yıla; müebbet hapis cezasını gerektirdiği takdirde on iki yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Diğer cezaların üçte biri indirilir ve bu hâlde her fiil için verilecek hapis cezası on iki yıldan fazla olamaz” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinin fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olanlarla ilgili bölümünde; “Bu grup yaş küçüklerinin ceza sorumluluğunun olup olmadığı, çocuk hakimi tarafından tespit edilir. Ancak, bu belirlemeden önce, yaş küçüğünün içinde bulunduğu aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce rapor hazırlanması istenir. Çocuk hakimi, hazırlanan bu raporları, ceza sorumluluğunun belirlenmesiyle ilgili olarak yapacağı değerlendirmede dikkate alır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
TCK"nın 31. maddesi ile yaş küçüklüğünün ceza sorumluluğuna etkisi, fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmamış, on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış ve on beş yaşını doldurmuş olup da on sekiz yaşını doldurmamış olanlar olmak üzere üç farklı grup içerisinde ele alınmıştır.
Uyuşmazlık konusu itibarıyla fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluğu üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
Fiili işlediği sırada on iki yaşını doldurmuş olup da on beş yaşını doldurmamış olan çocukların ceza sorumluluğu kusur yeteneğinin varlığına bağlıdır. Kusur yeteneğinin bulunup bulunmadığına ilişkin tespit ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 35 ile Çocuk Koruma Kanunun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar hakkında Yönetmelik"in 20 ve 21. maddeleri çerçevesinde yapılacaktır.
5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu"nun (ÇKK) “Sosyal İnceleme” başlığını taşıyan 35. maddesi;
“(1) Bu Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılır. Sosyal inceleme raporu, çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur.
(2) Derhâl tedbir alınmasını gerektiren durumlarda sosyal inceleme daha sonra da yaptırılabilir.
(3) Mahkeme veya çocuk hâkimi tarafından çocuk hakkında sosyal inceleme yaptırılmaması hâlinde, gerekçesi kararda gösterilir”,
Çocuk Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Usûl ve Esaslar Hakkında Yönetmelik"in (ÇKKY) 20. maddesi;
“(1) Kanun kapsamındaki çocuklar hakkında mahkemeler, çocuk hâkimleri veya Cumhuriyet savcılarınca gerektiğinde çocuğun bireysel özelliklerini ve sosyal çevresini gösteren inceleme yaptırılabilir. Soruşturma ve kovuşturma aşamalarında çocuğun, veli veya vasisi ya da müdafi veya bu kimselerin avukatları da mahkeme veya çocuk hâkimine müracaat ederek çocuk hakkında sosyal inceleme yapılmasını talep edebilirler.
(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak on sekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığının takdiri bakımından sosyal inceleme yaptırılması zorunludur.
(3) Fiili işlediği sırada oniki yaşını bitirmiş onbeş yaşını doldurmamış bulunan çocuklar ile onbeş yaşını doldurmuş ancak onsekiz yaşını doldurmamış sağır ve dilsizlerin işledikleri fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneğinin ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığını takdir yetkisi münhasıran mahkemeye aittir. Sosyal incelemeyi yapan bilirkişi, çocuğun içinde bulunduğu aile ortamı, sosyal çevre koşulları, gördüğü eğitim, fiziksel ve ruhsal gelişimi hakkında bir rapor düzenler. Hâkim, bu yaş grubuna giren çocuğun kusur yeteneğinin olup olmadığını takdir ederken, görevlendirdiği bilirkişinin hazırlamış bulunduğu raporda yer verilen gözlem, tespit ve değerlendirmeleri göz önünde bulundurur.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralardaki hâllerde, hâkim veya mahkeme, sosyal inceleme raporu ile birlikte çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin belirlenebilmesi amacıyla adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekimden görüş alır...”
Aynı Yönetmeliğin 21. maddesi ise,
"...
(2) Raporda çocuğun işlediği fiille ilgili olarak hukukî anlam ve sonuçları kavrayabilme ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin olup olmadığı hakkında sonuç değerlendirmesinde bulunulmaz.
(3) Sosyal inceleme raporu, suça sürüklenmiş çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin mahkeme tarafından takdirinde göz önünde bulundurulur” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; TCK"nın 31. maddesinin gerekçesi ve ÇKK"nın 35 ile ÇKKY"nin 20/3 ve 21/3. maddelerinde belirtildiği üzere kusur yeteneğinin var olup olmadığı mahkeme veya hâkim tarafından tespit edilecektir. Bu tespit yapılırken de ÇKKY"nin 20/4. maddesi uyarınca mahkeme veya hâkim, bu yaş grubu bakımından zorunlu olarak alınması gereken suça sürüklenen çocuğun aile koşulları, sosyal ve ekonomik koşullar ile psikolojik ve eğitim durumu hakkında uzman kişilerce düzenlenen sosyal inceleme raporu ile suça sürüklenen çocuğun işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneği hakkında adlî tıp uzmanı, psikiyatrist ya da zorunluluk hâlinde uzman hekim tarafından düzenlenen bilirkişi raporundaki gözlem, tespit ve değerlendirmeler göz önünde bulundurulacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan sanık hakkında soruşturma aşamasında adli tıp uzmanı tarafından düzenlenen 13.11.2012 tarihli raporda; sanığın yağma suçunun hukuki anlam ve sonuçlarını algılama ve bu fiille ilgili olarak davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmiş olduğunun tespit edildiği, sanık hakkında düzenlenen sosyal inceleme raporunda ise sanığın işlediği iddia edilen suçun kötü olduğunu bilecek durumda olduğunun, fakat zihinsel durumu, yaşam öyküsü ve içinde bulunduğu olumsuz koşullar ve yaşı nedeniyle hukuki anlam ve sonuçlarını yeterince kavrayabilecek düzeyde bulunmadığının belirtildiği, bunun üzerine çelişkinin giderilmesi amacıyla Yerel Mahkemece sanığın Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığına sevkine karar verildiği, anabilim dalı başkan ve üyeleri tarafından düzenlenen 17.04.2013 tarihli raporda da sanığın suç tarihinde işlediği fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını değerlendirme yeteneğinin tam olarak gelişmemiş olduğunun kabulünün tıbben daha uygun olacağının belirtilerek net bir kanaat ileri sürülmemiş olduğu, sanığın adli sicil kaydı incelendiğinde de suç tarihinden önceki ve sonraki tarihlerde gerçekleştirdiği eylemlerden dolayı hakkında birçok mahkûmiyet hükmü kurulduğu anlaşılan dosyada; sanığın Adli Tıp Kurumuna sevkinin sağlanarak raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi ve bunun sonucuna göre sanığın hukuki durumunun Yerel Mahkemece taktir edilmesi gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin 28.12.2018 tarihli ve 93-380 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığı hususunda Adli Tıp Kurumundan rapor alınarak sonucuna göre hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.