Esas No: 2017/416
Karar No: 2020/135
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/416 Esas 2020/135 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 589-641
Kasten yaralama suçundan sanık ..."ın TCK"nın 86/1, 87/3, 62/2 ve 53/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.05.2012 tarihli ve 546-919 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 03.06.2014 tarih ve 2506-21953 sayı ile;
"...1) Kemik kırığına neden olan yaralama eylemlerinde; 5237 sayılı TCK"nın 86/1. maddesine göre belirlenen temel cezanın, TCK"nın 87/3. maddesine göre kemik kırığının hayati fonksiyonlara etkisi nazara alınarak temel cezanın yarısına kadar artırılabileceğine dair düzenleme karşısında, mağdurda meydana gelen burun kemiği kırığının hayat fonksiyonlarına etkisinin hafif (2. derece) olmasına karşın orantılılık ilkesine aykırı şekilde temel ceza üzerinden TCK"nın 87/3. maddesine göre 1/3 oranında artırım yapılarak yazılı şekilde sanığa fazla ceza tayini,
2) 5237 sayılı TCK’nın 53/1-a, b, c, d, e bentlerinde yazılı hakları kullanmaktan mahkûm oldukları hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, TCK"nın 53/1-c maddesinde yazılı velayet, vesayet ve kayyımlığa ait yetkileri kendi altsoyu üzerinde kullanmaktan TCK"nın 53/3. maddesi hükmü gereğince şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilebileceği gözetilmeden, yazılı şekilde hüküm tesisi," isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesi ise 19.11.2014 tarih ve 589-641 sayı ile;
"...Mahkememizin 2012/546 esas, 2012/919 karar sayılı kararının hüküm kısmında TCK"nın 53/1. maddesinin uygulanmasında (a), (b), (c), (d) şıklarında cezanın infazının tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına kararı verildikten sonra, (e) bendinde yazılı olduğu üzere "yine velayet vesayet veya kayyumluğa ait bir hizmette bulunmaktan şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına" şeklinde karar verilmiştir, karardan da anlaşılacağı üzere velayet vesayet veya kayyumluğa ait hizmette bulunmaktan şartla tahliye tarihine kadar karar verildiğinden yasaya aykırı bir durum söz konusu değildir. Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bozma ilamında belirttiği diğer husus ise mağdurun burun kemiği kırığının hayat fonksiyonlarına etkisinin hafif (2) derece olmasına karşı, orantılılık ilkesine aykırı karar verildiği belirtilmiştir, mağdur ile ilgili raporda kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisi orta (2) olarak belirtilmiştir. Kemik kırığı nedeniyle TCK"nın 87/3. maddesi uygulanırken cezanın alt sınırı belirlenmemiştir, yasada yarısına kadar arttırılacağı belirtilmiştir. Mağdur hazırlık aşamasındaki ifadesinde sanığın kendisini daha önce birkaç kez daha dövdüğünü, olay günü de konuyu anlatmasına fırsat vermeden arka arkaya vurduğunu, burnundan kan geldiğini ve başının şiddetli bir şekilde dönmeye başladığını, ailesinin kendisini dayısının elinden alarak hastaneye getirdiklerini belirttiği, mağdurenin burun kemik kırığının hayat fonksiyonlarına etkisinin orta (2) derecede olması, cezanın alt sınırının belirtilmemiş olması, üst sınırının da yarısına kadar arttırılacağının belirtilmesi, olayın oluş şekli mahkememizce değerlendirilerek, TCK"nın 87/3. maddesi gereğince üst sınırdan arttırım yapılmayarak 1/3 oranında arttırım yapılmasında orantılılık ilkesine aykırılık görülmediği," şeklindeki gerekçeyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.10.2016 tarihli ve 400474 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 1319-756 sayı ile 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 23.03.2017 tarih ve 554-3278 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık hakkında, mağdurenin hayat fonksiyonlarına orta (2) derecede etkili kemik kırığına neden olacak şekilde kasten yaralama suçundan, cezada yarı oranına kadar artırım öngören TCK’nın 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken artırım oranının üçte bir olarak tespitinin,
2- Yerel Mahkemenin TCK’nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluğuna ilişkin uygulamasının,
İsabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesince mağdur ... (Öztürk) Bezek hakkında düzenlenen 10.03.2012 tarihli raporda; mağdurenin yapılan muayenesinde nazal kemikte fraktür saptandığı, nörolojik defisit bulunmadığı bilgilerine yer verildiği,
İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 12.03.2012 tarihli raporda; mağdurun sol alt göz kapağında ödem, sağ üst omuz bölgesinde 3x2 cm ebadında ekimoz, nazal kemikte hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek nitelikte kırık bulunduğunun ifade edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur ... (Öztürk) Bezek Kollukta; 17 yaşında olduğunu, lise birinci sınıftan sonra eğitimini sürdüremediğini, olay günü saat 22.30 sıralarında anneannesi ile birlikte evde oturdukları sırada dayısı sanık ...’ın eve gelerek kendisini yanına çağırdığını, sinirli bir şekilde “Senin yanına gelen arkadaşların kim, bazen kız bazen erkek geliyor” diyerek kendisine yumruk ve tekmeyle vurduğunu, burnundan kan geldiğini, başının şiddetle dönmeye başladığını, evde bulunan babası, anneannesi ve dedesinin kendisini sanığın elinden aldıklarını, sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede; olay sabahı Selen isimli arkadaşının nişanlısı ile evlerine geldiğini, gelen erkek şahsı kendi erkek arkadaşı zanneden dayısı sanık ...’un bu nedenle kendisini darbederek burnunu kırdığını, sanıktan şikâyetçi olmadığını,
... şikâyetçi sıfatıyla Kollukta ve Mahkemede benzer şekilde; mağdurenin babası olduğunu, eşi ile boşandıktan sonra mağdurenin velayetinin kendisine verildiğini, olay günü saat 22.30 sıralarında kayınpederi Metin, kayınvalidesi Hamdiye ve kızı mağdure Gamze ile evde oturdukları sırada üst katta oturan kayınbiraderi sanık ...’ın eve girip doğrudan mağdureye yöneldiğini ve “Senin kız arkadaşının erkek arkadaşı neden bu eve geliyor” dedikten sonra mağdurenin yüzüne bir kez hızla yumruk attığını, mağdurenin burnu kanayınca araya girdiklerini, sanıktan şikâyetçi olmadığını,
Tanıklar Hamdiye Ocak ve Metin Karakaş Kollukta benzer şekilde; mağdure Gamze’nin torunları, sanık ...’un ise oğulları olduğunu, olay günü sanığın mağdur ...’ye, eve gelip giden arkadaşları yüzünden kızdığını ve mağdurun yüzünü tokatla ittiğini, mağdurenin yere düşerek yaralandığını, mağdureyi hastaneye götürdüklerini,
İfade etmişlerdir.
Sanık ... Kollukta; mağdurenin dayısı olduğunu, olay günü eve geç gelmesi nedeniyle mağdure ile tartıştığını, mağdureyi yere ittirdiğini, yere düşen mağdurenin burnunun kanadığını, mağdureyi yumruk atarak kasten yaralamadığını, suçlamayı kabul etmediğini,
Mahkemede, mağdurenin itişme sırasında kapıya çarparak yaralandığını,
Savunmuştur.
Yerel Mahkemece kurulan 19.11.2014 tarihli ve 589-641 sayılı hükümde TCK"nın 53. maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak;
"Sanık hapis cezasına mahkûm olmakla 5237 sayılı Yasa’nın 53/1. maddesi gereğince
a- Sürekli veya süreli kamu görevi üstlenmesinden, bu kapsamda TBMM üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten
b- Seçme ve seçilme ehliyetinden, diğer siyasi hakları kullanmaktan,
c- Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya deneticisi olmaktan,
d- Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına,
e- Velayet hakkında, vesayet veya kayyumluğu ait bir hizmette bulunmaktan ise şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına , " şeklinde uygulama yapılmıştır.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanık hakkında, mağdurenin hayat fonksiyonlarına orta (2) derecede etkili kemik kırığına neden olacak şekilde kasten yaralama suçundan, cezada yarı oranına kadar artırım öngören TCK’nın 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken artırım oranının üçte bir olarak tespitinin isabetli olup olmadığı;
Kasten yaralama suçu 5237 sayılı TCK’nın 86. maddesinde;
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silâhla,
İşlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”,
Yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması hâli ise, Kanun"un "Neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama" başlıklı 87. maddesinin 3. fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan fıkranın 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun"un 4. maddesi ile değiştirilmeden önceki hâli;
"Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, bir yıldan altı yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.” şeklinde iken,
5560 sayılı Kanun"un 4. maddesi ile yapılan değişiklikle;
"Kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması halinde, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre, yarısına kadar artırılır.”
Biçiminde tekrar düzenlenmiştir. Suç ve karar tarihi itibarıyla da fıkranın 5560 sayılı Kanun"un 4. maddesi ile değiştirilmiş şekli yürürlüktedir.
Kasten yaralama suçunda korunan hukuki yarar, kişinin vücut dokunulmazlığı ve beden bütünlüğüdür. Suçun konusu, mağdurun acı verilen veya bozulan bedeni veya ruhsal varlığıdır. Failin yaptığı hareket sonucu, maddede belirtilen sonuçlardan biri meydana gelirse, kasten yaralama suçunun oluşacağında tereddüt bulunmayıp, bu sonucu doğurmaya elverişli olan tüm hareketlerle, kasten yaralama suçunun işlenmesi mümkündür.
TCK’nın 86. maddesinin birinci fıkrasında kasten yaralamanın temel şekli düzenlenmiş olup, anılan fıkra uyarınca, kasten başkasını yaralayan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır. Kasten yaralamanın, basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde ise fail maddenin ikinci fıkrası uyarınca cezalandırılacaktır. Maddenin üçüncü fıkrasında ise beş bent hâlinde kasten yaralama suçunun daha fazla cezayı gerektiren nitelikli hâllerine yer verilmiş olup, fıkradaki bu bentlerden biri veya birkaçının gerçekleşmesi hâlinde yaralanmanın niteliğine göre fail hakkında birinci veya ikinci fıkralar uyarınca hükmedilen ceza yarı oranında artırılacaktır.
TCK"nın 87. maddesinde ise neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama fiilleri yaptırıma bağlanmış olup kasten yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması hâlinde maddenin 3. fıkrası uyarınca uygulama yapılacaktır. Maddenin üçüncü fıkrası uyarınca artırım oranı tespit edilirken öncelikle vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olan yaralanmadan dolayı kırık veya çıkığın hayat fonksiyonlarına etkisi tıbbi bir raporla belirlenmelidir. Örneğin burunda meydana gelen lineer kırık ile femur kemiğinde meydana gelen açık parçalı kırığın hayat fonksiyonlarına etkisinin aynı olamayacağının açık olmasına karşın, özel ve teknik bilgiyi gerektiren bir konu olan bu hususun hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi de mümkün olmadığından, bu kırıkların hayat fonksiyonlarına etkisinin bilimsel verilere dayanan ve kemik kırıklarını hafif (1), orta (2-3) ve ağır (4-5-6) olarak sınıflandıran istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda düzenlenecek tıbbi bir raporla tespit edilmesi gerekmektedir. Yaralamanın vücutta kemik kırılmasına veya çıkığına neden olması hâlinde TCK"nın 87. maddesinin 3. fıkrası uyarınca artırım oranı belirlenirken aldırılan tıbbi rapor doğrultusunda kırık veya çıkığın mağdurun hayat fonksiyonlarına etkisi dikkate alınarak artırım oranı tespit edilecek, ancak bu artırım oranı Kanun"daki düzenlemeye göre en fazla yarı oranında belirlenebilecektir.
Öte yandan;
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasında;
“Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” hükmü getirilmiş bu düzenleme ile işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olmasının da göz önünde bulundurulacağı hüküm altına alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında ilk uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdure Gamze (Öztürk) Bezek"in olay tarihinde 17 yaşında olduğu, anne ve babasının boşanmalarından sonra velayetinin babasına verildiği, lise eğitimini 1. sınıftan sonra devam ettiremediği, anneannesi, babası ve sanık dayısının da bulunduğu apartmanda ikamet ettiği, olay akşamı evde oturduğu sırada, dayısı sanık ...’ın mağdurenin yanına gelerek mağdureye eve gelen arkadaşları nedeniyle kızdığı ve mağdurenin yüzüne hızla yumruk atarak mağdureyi darbetmeye başladığı, evde bulunan mağdurenin anneannesi, dedesi ve babasının sanığa müdahale ederek mağdureyi sanığın elinden aldıkları, olaydan sonra burnundan kan gelen mağdurenin İzmir Bozyaka Eğitim ve Araştırma Hastanesine götürüldüğü, burada yapılan muayenede nazal kemikte fraktür saptandığı, İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporda; nazal kemikteki kırığın hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek nitelikte olduğunun ifade edildiği anlaşılan olayda, bilimsel verilere dayanan ve kemik kırıklarını hafif (1), orta (2-3) ve ağır (4-5-6) olarak sınıflandıran istikrar kazanmış adli tıp uygulamaları doğrultusunda Adli Tıp Kurumu İzmir Şube Müdürlüğünce düzenlenen 12.03.2012 tarihli raporda mağdurenin burnundaki kırığının hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyecek nitelikte olduğu yönündeki rapor içeriğine karşın, kemik kırığı doğuran yaralanmalarda kırığın derecesine göre sanığın cezasında yarı oranına kadar artırım öngören TCK’nın 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken kırığın yaşamsal fonksiyonlara etkisi ile orantılı olarak makul bir oranda artırım yapılması yerine Yerel Mahkemece, olayın oluş şeklinden bahisle ve 5237 sayılı TCK"nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesini de ihlal edecek şekilde artırım oranının 1/3 olarak fazla tespitinde isabet bulunmamaktadır.
2- Yerel Mahkemenin TCK’nın 53/1. maddesinde düzenlenen hak yoksunluğuna ilişkin uygulamasının isabetli olup olmadığı;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"nun 53. maddesinde;
“(1) Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca verilen, atamaya veya seçime tâbi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasî hakları kullanmaktan,
c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasî parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tâbi bir meslek veya sanatı, kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten,
Yoksun bırakılır.
(2) Kişi, işlemiş bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz.
(3) Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlünün kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanmaz. Mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen hükümlü hakkında birinci fıkranın (e) bendinde söz konusu edilen hak yoksunluğunun uygulanmamasına karar verilebilir.
(4) Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında birinci fıkra hükmü uygulanmaz.
(5) Birinci fıkrada sayılan hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, ayrıca, cezanın infazından sonra işlemek üzere, hükmolunan cezanın yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Bu hak ve yetkilerden birinin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlar dolayısıyla sadece adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, hükümde belirtilen gün sayısının yarısından bir katına kadar bu hak ve yetkinin kullanılmasının yasaklanmasına karar verilir. Hükmün kesinleşmesiyle icraya konan yasaklama ile ilgili süre, adlî para cezasının tamamen infazından itibaren işlemeye başlar.
(6) Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet hâlinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.” şeklinde iken Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı kararı ile;
1. fıkrada yer alan, “Kişi, kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;…” bölümünü, fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden,
Yine 1. fıkrada yer alan “…hapis cezasına…” ibaresini, aynı fıkranın (b) bendinde öngörülen “Seçme ve…” ibaresi yönünden,
1. fıkranın (b) bendinde yer alan “…ve diğer siyasi hakları kullanmaktan,…” ibaresi ile 2. fıkrasını maddenin 1. fıkranın (b) bendinde yer alan “Seçme ve seçilme ehliyetinden…” ibareleri yönünden,
4. fıkrada yer alan “Kısa süreli hapis cezası ertelenmiş veya…” ibaresini, 1. fıkranın (b) bendinde yer alan “…seçilme ehliyetinden…” ibaresi yönünden,
İptal edilmiştir.
Anılan maddenin 2. fıkrası hükmünden de açıkça anlaşıldığı üzere, hak yoksunlukları kural olarak hapis cezasının infazı ile sınırlandırılmış, infaz tamamlanmakla herhangi bir yargı kararına gerek olmaksızın bu hak yoksunluklarının kendiliğinden ortadan kalkacağı öngörülmüş ancak, aynı maddenin 5. fıkrasındaki düzenleme uyarınca, 1. fıkrada sayılan hak ve yetkilerin kötüye kullanılması suretiyle işlenen suçlarda, infazın sona ermesinden sonra da, kararda ayrıca hükmedilmesi koşuluyla, hak yoksunluğunun bir süre daha devam etmesi sağlanmıştır. Yine maddenin 3. fıkrası uyarınca mahkûm olduğu hapis cezası ertelenen veya koşullu salıverilen hükümlü hakkında 1. fıkranın (c) bendinde yer alan kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerinin kullanılmasına ilişkin yasaklama hükmü uygulanamayacak, ayrıca cezası ertelenen hükümlü hakkında 1. fıkranın (e) bendindeki hak yoksunluğunun uygulanmamasına da karar verilebilecek, kısa süreli hapis cezası ertelenenler ile suçu işlediği sırada 18 yaşını doldurmamış kişiler hakkında ise 1. fıkradaki hak yoksunluğuna karar verilemeyecektir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı gibi, “Belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma” başlığı altında, yeni sistemde güvenlik tedbiri olarak düzenlenmiş bulunan ve mahkûmiyetin yasal sonucu olan bu hak mahrumiyetleri, mahkûmiyetin doğal sonucu olduğundan, kararda gösterilmemiş olsa bile hükümlü açısından kazanılmış hakka konu olamazlar, başka bir anlatımla aleyhe bozma yasağı kapsamında değerlendirilemezler.
Görüldüğü gibi, mahkûmiyet hâlinde mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirlerinin uygulanması gereken hâllerde buna da hükmolunması esasen zorunludur. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere, mahkûmiyetin yasal sonucu olması ve kazanılmış hakka konu olmaması nedeniyle her zaman infaz edilebileceğinden, bu hükmün uygulanmaması yalnız başına bozma nedeni olarak değerlendirilmemekte ve uygulamada eksikliğe işaret edilmekle yetinilmektedir. Ancak, hükmün başka bir nedenle bozulması hâlinde yerel mahkemenin TCK’nın 53. maddesinin yanlış uygulanmasının da bozma nedeni yapılacağı açıktır.
Bu açıklamalar ışığında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Yerel mahkemece, sanığın, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, d ve e bentlerindeki haklardan mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, (c) bendinde belirtilen haklardan ise şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi altsoyu haricindeki kişiler yönünden de, 1. fıkranın (c) bendindeki hak yoksunluğunun koşullu salıvermeden sonra uygulanmaması sonucunu doğuracağından, bu şekilde yapılan uygulama usul ve kanuna aykırıdır.
Öte yandan, 24.11.2015 günlü Resmî Gazete’de yayımlanan Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli 140-85 sayılı iptal kararı dikkate alınmak suretiyle 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesi uygulanmalıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme hükmünün;
Sanığın cezasında yarı oranına kadar artırım öngören TCK’nın 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken kırığın yaşamsal fonksiyonlara etkisine göre makul bir oranda artırım yapılması gerekirken 5237 sayılı TCK"nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesini ihlal edecek şekilde 1/3 oranında artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayini; 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından şartlı salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmanın sadece kendi alt soyu ile sınırlı olduğunun gözetilmemesi,
İsabetsizliklerinden ve 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesi tatbik edilirken Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının dikkate alınmasında zorunluluk bulunması,
Nedenlerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.11.2014 tarihli ve 589-641 sayılı direnme kararına konu hükmünün;
a) Sanığın cezasında yarı oranına kadar artırım öngören TCK’nın 87/3. maddesi gereğince uygulama yapılırken kırığın yaşamsal fonksiyonlara etkisine göre makul bir oranda artırım yapılması gerekirken 5237 sayılı TCK"nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesini ihlal edecek şekilde 1/3 oranında artırım yapılmak suretiyle fazla ceza tayini,
b) 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından şartlı salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmanın sadece kendi altsoyu ile sınırlı olduğunun gözetilmemesi,
İsabetsizliklerinden ve 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesi tatbik edilirken Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı iptal kararının dikkate alınmasında zorunluluk bulunması,
Nedenlerinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede, her iki uyuşmazlık yönünden oy birliğiyle karar verildi.