Esas No: 2019/64
Karar No: 2020/132
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/64 Esas 2020/132 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 2018/230 Değişik iş
Sanık ... hakkında basit dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesince 23.12.2016 tarih ve 249-646 sayı ile verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesince 01.11.2017 tarih ve 39-275 sayı ile sanığın TCK"nın 158/1-d, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 60.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin oy çokluğu ile verilen hükmün sanık müdafisi tarafından istinaf edilmesi üzerine dosyayı inceleyen İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesince 13.03.2018 tarih ve 205-554 sayı ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiş ve hüküm kesinleşmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca 03.04.2018 tarih ve 2018/258 sayı ile;
"...İstinaf talebi esastan red edilmiş ise de kararın yasaya aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
Şöyle ki;
..."na atılı eylemin borç ödemesi yükümlülüğü yerine getirilmeden ipotek tesisine dayalı menfaat temini suretiyle atılı dolandırıcılık suçunun işlenmesidir.
Dolandırıcılık suçunun işlendiğinden söz edebilmek için bir kimsenin hileli hareketlerle kandırmak suretiyle menfaat temin etmektir. İpotek tesisi kayıtsız şartsız borç içeren bir işlem olup, taraflar arasındaki hukuksal işlemlerle zarar uğrutalmasından söz edebilmek için hukuksal işlemlere konu davaların en azından karara bağlanması gerekmektedir. Dosya kapsamındaki bilgilere göre konuya ilişkin İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 E, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 E, İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 E. sayılı dava dosyaları ve icra dosyaları bulunduğu anlaşılmıştır. Dosya içerisine İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 E. sayılı dosyaya ilişkin karar örneği alınmış ise de kararın kesinleşip kesinleşmediği anlaşılamamıştır.
Taraflar arasındaki hukuksal ihtilaflara ilişkin davaların neticelenmesi ise, oluşacak duruma göre sanığın eyleminin nitelendirilmesi usul ve yasaya uygun olacaktır." görüşüyle, itiraz kanun yoluna başvurulmuştur.
CMK"nın 308/A maddesi uyarınca inceleme yapan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesince 17.04.2018 tarih ve 205-554 sayı ile itirazın reddine karar verilmiştir.
Hükmün kesinleşmesinden sonra sanık müdafisinin, yargılamanın yenilenmesine ilişkin talebinin İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesince 17.07.2018 tarih ve 39-275 sayı ile kabule değer olmadığına ve reddine ilişkin karara yönelik itirazının, itiraz mercisi İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesince 24.07.2018 tarih ve 2018/230 Değişik iş sayı ile reddine karar verilmiştir.
Merci kararına karşı Adalet Bakanlığınca 14.09.2018 tarih ve 11734 sayı ile kanun yararına bozma isteminde bulunulması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 27.09.2018 tarih ve 76898 sayı ile;
"...Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 11.03.2014 tarihli ve 2012/3-909 esas, 2014/121 sayılı kararında, "Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için "yeni" olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın "yeni" olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da ‘yeni" sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de "yeni" sayılmaktadır." şeklindeki açıklamalar nazara alındığında;
1- Somut olayda sanık ... ile katılan ... arasındaki uyuşmazlığın ipotek tesisine dayalı menfaat temini olduğu, taraflar arasında İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 esas sayılı, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 esas sayılı ve İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 esas sayılı dava dosyalarının bulunduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukukî ihtilaf yahut dolandırıcılık olarak nitelendirilmesinden önce söz konusu dosyaların değerlendirilmesi gerektiği, ancak mahkemece bu dosyalar değerlendirilmeksizin karar verildiği, Yargıtay Ceza Genel Kurulu"nun yukarıda bahsi geçen kararına göre mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olayların yeni olarak kabul edilmesi gerektiği,
2- Sanık müdafii tarafından 02.07.2018 tarihli yargılamanın yenilenmesi talebini içerir dilekçede, uyuşmazlığın tarafları arasındaki yazışma örneklerinin dilekçeye ek olarak sunulduğu, sonradan ortaya çıkan söz konusu yazışmaların yargılamayı yapan mahkemece değerlendirilmediği,
Yargılamanın yenilenmesi talebi olarak ileri sürülen delillerin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 318 ilâ 320. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesini gerektirecek mahiyette olup olmadığının tespiti bakımından, kabule değer görülerek, toplanacak diğer delillerle birlikte değerlendirildikten sonra, yargılamanın yenilenmesinin kabul veya reddine karar verilmesinin uygun olacağı gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir." düşüncesiyle hükmün kanun yararına bozulmasının istenmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 05.11.2018 tarih ve 7292-7594 sayı ile;
"...Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular "yeni" değildir. Buradaki yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır. Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller "yeni delil veya olay" kapsamındadır.
Mahkemece hukuk dosyaları değerlendirilerek hüküm kurulması, bölge adliye mahkemesine yapılan itiraz sırasında da e-mailler ekinde bulunan protokollerin sunulması nedeniyle bu hususlar doğrultusunda karar verildiği anlaşılmakla, CMK"nın 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi için gerekli şartların oluşmadığı," gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.11.2018 tarih ve 76898 sayı ile;
"...Somut olayda katılan ... ve sanık ... arasındaki uyuşmazlığın tüm yönleri ile birlikte değerlendirilebilmesi için taraflar arasındaki İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 esas sayılı, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 esas sayılı ve İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 esas sayılı dava dosyalarının yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmayacağı noktasında denetime olanak tanınacak şekilde dosyaya eklenmesi, tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılamanın yenilenmesine ilişkin talep hakkında karar veren mahkemece tetkik edilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek yargılamanın yenilenmesi talebini inceleyen mahkemece gerekçelendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.07.2018 tarihli ve 2018/230 değişik iş sayılı kararını inceleyen Yüksek Dairece kanun yararına bozma talebinin kabul edilmesi gerekirken, talebin reddine karar verilmesinin Kanuna aykırı görüldüğü," görüşüyle, itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 17.12.2018 tarih, 8556-9601 sayı ve oy çokluğu ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine karar verilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan ... vekili 20.10.2015 havale tarihli dilekçesi ile; katılan ..."ın yaptığı inşaatlar nedeniyle ihtiyaç duyduğu maddi kaynak için yatırımcı aradığını, arkadaşı olan tanık ... aracılığıyla ulaştığı sanık ..."nun katılana ait taşınmaza ipotek konulması karşılığında 2.000.000 Dolar vermeyi kabul ettiğini, katılanın tanık ..."a verdiği vekaletnameye istinaden sanığın taşınmazın tapu kaydına kendi lehine 5.400.000 TL tutarında ipotek koydurmasına rağmen parayı vermediğini, katılanın paranın verilmesini ya da ipoteğin kaldırılmasını talep ettiğini, ancak sanığın İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 esas sayılı dosyası ile tasarrufun iptali davası açtığını, katılanın da İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 esas sayılı dosyası ile menfi tespit ve ipoteğin fekki davası açtığını, sanığın İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 esas sayılı dava dosyası ile bir başka tasarrufun iptali davası daha açtığını belirterek sanık hakkında şikâyetçi olduğu,
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 03.05.2016 tarihli iddianame ile; sanığın, katılana ait taşınmaz üzerinde lehine 2.000.000 Dolar miktarında ipotek tesis edilmesine rağmen ipotek bedelini ödemediği gibi ödediğine dair herhangi bir belge de sunamadığı, bu kadar yüksek miktarda bir paranın ödendiği takdirde buna ilişkin ödeme belgesi bulunması gerektiği ve sanığın hileli davranışlarla katılanı aldatıp menfaat temin etmek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddiasıyla TCK"nın 157. maddesi gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı,
İstanbul 33. Asliye Ceza Mahkemesince 23.12.2016 tarih ve 249-646 sayı ile; sanığa atılı dolandırıcılık suçunun sadece tapu sicil müdürlükleri tarafından düzenlenmesi mümkün olan resmî belge niteliğindeki ipotek işlemi yoluyla işlendiğinin iddia olunması nedeniyle sanığın eyleminin TCK"nın 158. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde düzenlenen kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verildiği,
Görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sırasında sanık müdafisinin kovuşturmanın genişletilmesi talebine ilişkin 31.10.2017 havale tarihli dilekçesi ile; tanık ..."nun ipoteğin tesisinden itibaren doğrudan veya avukatları aracılığıyla sanık ile irtibata geçerek sanığa olan borçlarının ödenmesi konusunda alternatifler ve teklifler sunduğu, katılan vekilinin aktif rol üstlenerek e-mailler gönderdiği, en son ipotekli taşınmazın İşbankası tarafından satışa çıkarılması üzerine katılan vekilinin sanık ile irtibat kurup taşınmazı birlikte satın almayı teklif ettiği ve borcun ödenmesi hususunda taraflar arasında görüşmeler yapıldığı,
İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesince 01.11.2017 tarih ve 39-275 sayı ile; sanığın TCK"nın 158/1-d, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 60.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği, hükmün sanık müdafisi tarafından istinaf edildiği, yapılan istinaf incelemesi sonucu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi suretiyle mahkûmiyet kararının kesinleştiği,
Sanık müdafisinin talebi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca 03.04.2018 tarih ve 2018/258 sayı ile; sanığın eyleminin dolandırıcılık veya hukuki ihtilaf olarak nitelendirilebilmesi için öncelikle taraflar arasındaki hukuk davalarının neticelenmesinin gerektiği gerekçesiyle kararın bozulması istemiyle ve sanık lehine olmak üzere itiraz kanun yaluna başvurulduğu,
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının sanık lehine itiraz kanun yoluna başvurmasından sonra sanık müdafisince sunulan 04.04.2018 havale tarihli dilekçe ile; katılanın ve katılan tanıklarının vekilleri ile sanığın hukuk davalarını takip eden Av. ... arasındaki yazışmalara yeni vakıf olunduğu, e-mail yazışmaları ve ekindeki protokollere göre katılanın dolandırıcılık iddiasının gerçek dışı olduğu ve aralarındaki borç alacak ilişkisinde avantaj sağlamak peşinde oldukları, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz istemine eklenmek üzere 18.07.2015 ilâ 27.07.2015 tarihleri arasında gönderilen e-mailler ile iki adet taslak protokol örneğinin dilekçe ekinde ibraz edildiği,
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Ceza Dairesince 17.04.2018 tarih ve 205-554 sayı ile; İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz dilekçesinde ileri sürülen düşünce yerinde görülmediğinden itirazın reddine karar verildiği,
Yerel Mahkeme kararının kesinleşmesinden sonra sanık müdafisinin 02.07.2018 havale tarihli dilekçe ile; sanığın alacağının tasfiyesine ve İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinde sanık tarafından açılan tasarrufun iptali davasına ilişkin olarak sanık ve katılan ile tanıklar... ve ..."ın avukatları arasında görüşmeler yapıldığını, tarafların bir araya geldiklerini, görüşmelere dair e-mail yazışmaları ile taraflar arasında düzenlenen protokoller olduğunun kararın kesinleşmesinden sonra öğrenildiğini, yapılan görüşmelerde tarafların ipotek bedeli olan 2.000.000 Dolar dahil olmak üzere sanığa toplam 3.800.000 Dolar borç bulunduğunun kabul edildiğini, e-mail yazışmaları ve protokollerden haberdar olunmadığı için dava dosyasına sunulamadığını, bunların Yerel Mahkemece değerlendirilmediğini ve yeni delil niteliğinde olduklarını ileri sürerek yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu,
İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.07.2018 tarihli ve 39-275 sayılı ek kararında; sanık müdafisinin yargılanmanın yenilenmesi talebinin CMK"nın 311. maddesinde sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerini içermediği gerekçesiyle talebin kabule değer olmadığına ve reddine itiraz yolu açık olmak üzere karar verildiği,
Sanık müdafisinin itirazının Yerel Mahkemece yerinde görülmemesi üzerine dosyanın gönderildiği itiraz mercisi İstanbul 22. Ağır Ceza Mahkemesinin 24.07.2018 tarihli ve 2018/230 Değişik iş sayılı kararında; Yerel Mahkemece verilen ek kararda usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı gerekçesiyle itirazın reddine kesin olmak üzere karar verildiği,
Adalet Bakanlığınca 14.09.2018 tarih ve 2018 sayı ile merci kararının kanun yararına bozulmasının istenilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.09.2018 tarihli ve 76898 sayılı ihbarnamesinde; sanık ile katılan arasındaki uyuşmazlığın ipotek tesisine dayalı menfaat temini olduğu, taraflar arasında İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 ve İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 esas sayılı dava dosyalarının bulunduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın hukukî ihtilaf veya dolandırıcılık olarak nitelendirilmesinden önce söz konusu dosyaların değerlendirilmesi gerektiği, ancak mahkemece bu dosyalar değerlendirilmeksizin karar verildiği, mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olayların yeni olarak kabul edilmesi gerektiği, ayrıca sanık müdafisi tarafından verilen 02.07.2018 tarihli yargılamanın yenilenmesi talebini içerir dilekçede, uyuşmazlığın tarafları arasındaki yazışma örneklerinin dilekçeye ek olarak sunulduğu, sonradan ortaya çıkan söz konusu yazışmaların yargılamayı yapan mahkemece değerlendirilmediği, yargılamanın yenilenmesi talebi olarak ileri sürülen delillerin CMK"nın 318 ilâ 320. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesini gerektirecek mahiyette olup olmadığının tespiti bakımından, kabule değer görülerek, toplanacak diğer delillerle birlikte değerlendirildikten sonra, yargılamanın yenilenmesinin kabul veya reddine karar verilmesinin uygun olacağı gözetilmeden, itirazın kabulü yerine reddine karar verilmesinde isabet görülmediği,
Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 05.11.2018 tarihli ve 7292-7594 sayılı kararında; Yerel Mahkemece hukuk dosyaları değerlendirilerek hüküm kurulması, Bölge Adliye Mahkemesine yapılan itiraz sırasında da e-mailler ekinde bulunan protokollerin sunulması nedeniyle bu hususlar doğrultusunda karar verildiği anlaşılmakla, CMK"nın 311 ve devamı maddelerinde düzenlenen yargılamanın yenilenmesi için gerekli şartlar oluşmadığından, Yerel Mahkemenin yargılamanın yenilenmesi talebinin reddi kararında isabetsizlik bulunmadığına ve bu karara karşı yapılan itirazın reddine dair merci kararına yönelik yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine karar verildiği,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.11.2018 tarihli ve 76898 sayılı itiraz kanun yolu başvurusunda; sanık ile katılan arasındaki uyuşmazlığın tüm yönleri ile birlikte değerlendirilebilmesi için taraflar arasındaki İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236, İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 ve İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 esas sayılı dava dosyalarının yargılamanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmayacağı noktasında denetime olanak tanınacak şekilde dosyaya eklenmesi, tereddüte yer vermeyecek şekilde yargılamanın yenilenmesine ilişkin talep hakkında karar veren mahkemece tetkik edilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek yargılamanın yenilenmesi talebini inceleyen mahkemece gerekçelendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi nedeniyle Özel Dairece kanun yararına bozma talebinin kabul edilmesi gerekirken, talebin reddine karar verilmesinin kanuna aykırı görüldüğü,
Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 17.12.2018 tarihli, 8556-9601 sayılı kararında; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz dilekçesinde ileri sürülen düşünce yerinde görülmediğinden itirazın reddine oy çokluğu ile karar verildiği, Daire Üyesi L. Aksoy"un "Yargılamanın yenilenmesi talebi olarak ileri sürülen delillerin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 318 ilâ 320. maddeleri uyarınca yargılamanın yenilenmesini gerektirecek mahiyette olup olmadığının tespiti bakımından, kabule değer görülerek, toplanacak diğer delillerle birlikte değerlendirildikten sonra, yargılamanın yenilenmesinin kabul veya reddine karar verilmesinin uygun olacağı gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği," düşüncesiyle karşı oy kullandığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanığın vekili sıfatıyla Av. ... tarafından 20.05.2015 tarihinde katılan ile tanıklar... ve ... aleyhine açılan tasarrufun iptali davasında İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesince 23.06.2017 tarih ve 236-201 sayı ile; katılan aleyhine açılan davanın kabul nedeniyle kabulüne, tanıklar... ve ... aleyhine açılan davanın kabulüne, dava konusu taşınmazın tanık... tarafından tanık ..."a, tanık ... tarafından ise katılana satışına ilişkin iki ayrı tasarruf işleminin iptaline karar verildiği, tarafların kararı istinaf etmemesi üzerine hükmün 25.07.2017 tarihinde kesinleştiği, İstanbul 21. Ağır Ceza Mahkemesince 26.09.2017 tarihli duruşmada söz konusu dosyanın Uyap çıktılarının incelendiği ve hükmün gerekçesinde "Sanığın katılan ve ...ve ... aleyhine İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi"nde açmış olduğu tasarrufun iptali davası sonucu katılan aleyhine açılan davanın kabul nedeniyle kabulüne karar verilmiş ise de, karar içeriği ile katılan vekilinin kovuşturma aşamasındaki Asliye Hukuk Mahkemesi"nde görülen davayı kabul etmelerinin taşınmazın satışına olanak sağlanıp mevcut borçların ödenmesini temin etmek olduğu yönündeki beyanı dikkate alındığında, davanın katılan yönünden kabulü sonuca etkili görülmemiştir." şeklinde değerlendirilip tartışıldığı,
Sanığın vekili sıfatıyla Av. ... tarafından 04.09.2015 tarihinde katılan ile tanıklar... ve ... aleyhine açılan tasarrufun iptali davasında İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesince 20.06.2016 tarih ve 338-260 sayı ile; 20.04.2015 tarihinde taşınmazın tanık ... tarafından katılana satış bedeli olan 3.100.000 TL üzerinden belirlenen eksik 37.753,46 TL harcın ihtara rağmen tamamlanmadığı ve dava dosyasının işlemden kaldırıldığı, yasal süresi içerisinde eksik harç yatırılarak dosya yenilenmediği için de davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, hükmün tanık... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 13.05.2019 tarih ve 16961-5975 sayı ile onandığı,
Katılanın vekili sıfatıyla Av. ... tarafından 09.10.2015 tarihinde sanık aleyhine açılan menfi tespit ve ipoteğin fekki davasında İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesince 11.03.2019 tarih ve 422-56 sayı ile; sanık hakkında dolandırıcılık suçu nedeniyle açılan davanın sonucunun bekletici mesele yapıldığı, mahkûmiyet hükmünün istinaf başvurusunu esastan reddi ile kesinleşmesi üzerine yargılamaya devam edildiği, sanığın katılana tapu kaydındaki kısıtlamalara rağmen borç vermeyi kabul ettiği ve 2.000.000 Dolar karşılığında sanık lehine 5.400.000 TL ipotek tesis edildiği, ancak sanığın 2.000.000 TL"yi vermediği ve kesinleşen ceza dosyası kapsamında dolandırıcılık suçunu işlediğinin sabit olduğu gerekçeleriyle davanın kabulü ile katılanın sanığa 5.400.000 TL borçlu olmadığının tespitine ve taşınmaz üzerinde tesis edilen 5.400.000 TL tutarındaki ipoteğin fekkine karar verildiği, hükmün tarafların vekilleri tarafından istinaf edildiği ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesinin 2019/1917 esas sayılı dosyasında desdest olduğu,
Tespit edilmiştir.
Sanık müdafisi tarafından İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz istemine eklenmek üzere ibraz edilen ve daha sonra da yargılamanın yenilenmesi talebi ile birlikte sunulan iki adet imzasız protokol taslağından;
Alacaklıları sanık ile ARS Deri Tekstil isimli şirket, borçluları ise tanık... ile Verona Deri Giyim isimli şirket olan, katılan ile tanık ..."ın üçüncü kişi olarak gösterildiği 7 maddeden oluşan birinci protokol taslağında; tarafların protokolde belirtilen hususlarda Avukatlık Kanunu"nun 35/A maddesi çerçevesinde bir sulh ve anlaşmaya vardıkları, borçluların alacaklılara toplam 3.800.000 USD borçlu oldukları, alacaklıların İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 Esas sayılı dosyasında davaya konu ettikleri gayrimenkulü tanık ..."ın eski malik tanık..."den var olan şahsi alacağı nedeniyle ve üzerinde ipoteklerle aldığını, katılanın ise tanık ..."tan ipotek yüklerine ilaveten aralarında anlaştıkları bedel ile satın aldığını, katılanın sanığa davadan önce vekaleten verdiği 5.400.000 TL tutarlı ipoteğin bir üst limit ipoteği olduğunu, protokol kapsamında alınacak diğer ipoteklerin de üst limit ipoteği olacağını, tüm bu ipoteklerin tanık..."in borcu için alındığını, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluna gidilecek olunursa ve ipotek açığı kalırsa kalan bu bedel için sadece tanık..."in sorumlu olacağını, katılan tarafından daha önce verilen ve verilecek ipoteklerin alacağın temliklerinden kaynaklandığını bilmekte ve kabul etmekte oldukları, gayrimenkul üzerinde daha önce vekaleten konulan 5.400.000 TL ipotek haricinde 1.800.000 USD karşılığı Türk Lirası bir üst limit ipoteği daha tesis edileceği, tesis edilecek ipoteğin 1.650.000 USD"sinin sanık, 150.000 USD"sinin ise sanık vekili Av. ... lehine olacağı, ipotek tesisinden sonra sanığın 2015/236 esas sayılı dosyadaki ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını talep edeceği, üzerine ipotek tesis edilen taşınmazın rızaen satılmasının taraflar için esas olduğu, katılanın gayrimenkulü satarken ipotek alacaklıları sanık ve vekili Av. ..."in alacağının ödenebilmesini esas alacağı, tarafların, katılanın daha önce konulan 5.400.000 TL üst limit ipoteği ve 1.800.000 USD karşılığı konulacak ipotekler sebebiyle sorumluluğunun ve kabulünün sadece bahse konu gayrimenkul ile sınırlı olduğunu kabul ettikleri, sanık ve katılanın hem eski hem yeni ipoteklerin borçluların borcuna karşılık ve alacağın temliki nedeniyle verildiğini kayıtsız şartsız kabul ettikleri,
Alacaklısı sanık, borçlusu tanık... olan, katılan ile tanık ..."ın davalı olarak gösterildiği 16 maddeden oluşan ikinci protokol taslağında ise; tanık... adına kayıtlı iken satılan ve halihazırda katılan adına kayıtlı olan gayrimenkul üzerinde daha önce konulan 2.000.000 USD karşılığı 5.400.000 TL ipotek haricinde 1.650.000 USD"si sanık, 150.000 USD"si sanık vekili Av. ... lehine olmak üzere toplam 1.800.000 USD karşılığı Türk Lirası bir ipotek daha tesis edileceği, taşınmazın rızaen satılması ve toplam 3.800.000 USD"nin sanığa ödenmesi hâlinde ve protokoldeki diğer hükümlere uyulması şartıyla sanığın herhangi bir hak ve alacağının kalmayacağı, daha önce konulan 2.000.000 USD karşılığı Türk Lirası ipotek ve 1.800.000 USD karşılığı konulacak ipotekler sebebiyle taşınmazın mevcut maliki katılanın konulan ipotekleri ve dayanağı olan alacakları, söz konusu ipotekleri tanık..."in borcuna karşılık verdiğini kayıtsız şartsız kabul ettiği, tanık..."in toplam 3.800.000 USD dışında her ne nam altında olursa olsun sanığa herhangi bir ödeme yapmayacağı, ipotek tesisinin borcun tahsili anlamına gelmediği,
Şeklinde hükümlere yer verilmiştir.
Sanık müdafisi tarafından İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz istemine eklenmek üzere ibraz edilen ve daha sonra da yargılamanın yenilenmesi talebi ile birlikte sunulan maillerden;
18.07.2015 tarihinde saat 16.05"te tanık... vekili Av. ... tarafından... isimli şahsa gönderilen mailde;
"Güven Bey;
Son hali ektedir
Av. Semih ve...Beye iletilebilir
Turkuaz renkli kısımlar ilettiğim notlardır
Kırmızılar kabul edemeyeceğimiz kısımlar
Sarı bir önerimizdir
Lütfen değişiklikleri değişik renkte yapmalarını rica edelim...",
21.07.2015 tarihinde saat 11.39"da sanık vekili Av. ... tarafından... isimli şahsa gönderilen mailde;
"...Sanırım meslektaşım taşınmazın üzerinde, değerini aşan ipoteklerin olduğunu atlamış, buna göre tekrar gözden geçirirse sevinirim. (6 milyon USD + 13 milyon TL işbankası ipotekleri var) Ya da işbankası ipoteklerinden bir tanesini kaldıracaksanız haber edin diğer değişiklikleri inceleyip dönebilirim.
Bir de meslektaşıma ilettin, şu an borçlu vekilliği yapıyor alacaklı vekili değil. Anlaşmak isteyen... bey, biz de anlaşma olsun diye avukatlık ücreti dahil bir çok şeyden feragat ettik, Rahman bey de feragat etti. Yazdıklarını tekrar gözden geçirsin lütfen. Anlaşma yapmak isteyen bir yaklaşım ve tavır değil bu tavır.
İyi çalışmalar.
NOT: Mahkemeden alacağımız yazı ile tedbir varken taşınmaza ipotek koyabiliriz. Gerekli görüşmeler Bayram öncesi yapıldı.",
22.07.2015 tarihinde saat 11.42"de... isimli şahıs tarafından sanık vekili Av. ..."e gönderilen mailde;
“Semih Bey merhaba;
Mailiniz ile ilgili Avukatımız... Bey ile görüştüm... Bey ile de görüştüm.
Daha öncede belirttiğimiz gibi biz sizin yolunuzu izleyeceğimizi söyledik. işbankası ile ilgili riski protokolün imza aşamasında size ve...beye göstereceğimizi de söyledik, imza aşamasında eğer gösterilen yazıyı uygun bulmazsanız zaten protokolü imzalamazsınız.
Anlaşılan rakam kadar ipoteğin konulmasını ve ardından bu tedbirin kalkmasını istiyoruz.
Teknik açıdan farklı yöntemler olabilir. Bunu avukatlar olarak siz aranızda anlaşırsınız. İpotek konur tedbir kalkar, ipotek konur işbankasından yazı alınır sonra tedbir kalkar yada aynı anda olur bilemiyorum şimdi bunlar teknik hukuki konular. Biz bu işi çözme taraftarıyız. Ve biran önce bu işin bitmesini tüm taraflar açısından istiyoruz.
ikinci olarak avukatımızda bizim haklarımızı korumak zorunda. Bizim bilgimiz ve isteğimiz dışında bir işlem yapmıyor.
Siz nasıl...beyin haklarını savunuyorsanız... beyde bizim haklarımızı savunuyor. Burda iki avukatında amacı tarafları orta noktada buluşturmak ve sorunu çözmek. Birinin diğerine gol atması değil Lütfen bundan sonraki yazışmaları direk bizim avukatımızla yaparsanız daha hızlı sonuçlar alırız diye düşünüyorum. Kerem beyin mail adresi: kerem@tastaban.com Tabi bizi de cc ye koyabilirsiniz.",
22.07.2015 tarihinde 12.48"de sanık vekili Av. ... tarafından tanık... vekili Av. ..."a gönderilen mailde;
"Sayın meslektaşım,
Tahsin beyle konuştuğumuz çerçevenin dışına çıkmışsınız. Aslında konu net; biz ipotek koyarız, bunun karşılığında tedbiri kaldırırız. Tahsil edilince de dosyaları kapatırız. Alacağımızı fiilen tahsil etmeden, dava dosyası dahil hiçbir şeyi kapatamayız. Bunun sebebi de taşınmaz üzerinde değeri kadar ipoteğin olması. İşbankası"ndan getireceğiniz yazı bu anlaşmanın bir parçası ama bu yazı sorunumuzu tam anlamıyla çözmez. Bu durum bizim için bir risktir. Biz iyi niyetli hareket ederek ipotek karşılığı tedbiri kaldırıyoruz. Tekrar ediyorum; şayet işbankası ipotekleri olmasaydı ya da daha az olsaydı koyacağımız ipotekle parayı tahsil etmiş sayabilir ona göre sulh sözleşmesi imzalayabilirdik. Ama üzerinde bu kadar ipotek varken biz ipoteği koyduğumuzda alacağımız tahsil ettik sayamayız. Tahsin beyle görüşmelerimizde bunun altını defalarca çizdim. Bu aşamada yapılacak olan şey özetle; İpotek konur, tedbir kaldırılır, 3.8 milyon USD tahsilat yapıldığında kimsenin kimseden alacağı kalmaz. Dava kapanır. Tahsilat yapılıncaya kadar dava ve takipler askıda kalır. Protokole yaptığınız müdahalelerin tamamı bunlara aykırı. Bu sebeple bu çerçevede yeniden gözden geçiriniz ya da gönderdiğim protokolü imzalayalım...",
23.07.2015 tarihinde saat 23.41"de tanık... vekili Av. ..."ın katılan vekili Av. ..."e gönderdiği mailde;
....
yazismalari size de ilettim
...sizden de ricam, onların protokole itiraz ve cevaplarına sizin diyeceklerini bize hızlı iletmeniz.
Ayrıca ben kısa da olsa mahkemeye bir cevap dilekçesi vereceğim, sizden gelen protokole göre ilerleyeceğim Ama bu...tarafı ile siz de ayri protokol yapacaksanız lütfen bu konuyu artık herkesin önüne koyun / yoksa biz bir metinde evet desekte siz biz bunu imzalamayayız dediğinizde ortam yine gerilecek / o nedenle lütfen yarin siz ayri bir protokol istiyorsanız en azından bunu acikca Av. Semih ve bizlere ayni anda yolladigiqmiz protokol ile ilgili fikrinizi yazın (tabi sonra dava devam ederse onlara koz vermeyecek şekilde)...",
24.07.2015 tarihinde saat 11.11"de katılan vekili Av. ... tarafından tanık... vekili Av. ..., sanık vekili Av. ... ile tanık ..."a gönderilen mailde;
"Değerli meslektaşlarım merhaba;
Hepinize ayrı ayrı yazmak yerine bu şekilde yazmayı tercih ettim
Protokolle ilgili düşüncelerim
1- Ben ... ve ... Vardarın... ile...arasında yapılacak borç tasviye protokolü içinde yer alması taraftarı değilim. Neden ipotek verildiğine ilişkin yarı protokol hazırlayıp bilginize sunacağım.
2- Semih bey; davalar devam eder etmeli diye yazmişsinız.söylediklerinizde alacak borç ilişkisi çerçevesinde haklı olabilirsiniz.ancak siz de takdir edersiniz ki biz sırf davalarla uğraşmamak adına böyle bir ipoteğe olumlu bakıyoruz.bizim Hakkı"mızda açılan dava devam edecekse ve müvekkiller açısından bu durum devam edecekse böyle bir duruma girmemizin hiç bir anlamı kalmıyor.
3- üst limit ipoteği özellikle benim talebimdir.ve olmazsa olmaz bir durumdur.çünkü yarın oluşabilecek bir rehin açığı belgesi ile müvekkilime karşı işlem yapılmasını kabul edemeyiz.ve ... ..."ın 2.500.000 usd alacağı varken birde..."in borçlarını ödeme durumu ile karşı karşıya bırakamayız.
4- son olarak tavsiyem bence öncelikle asiller vekiller bir toplantı yapalım.tüm şartları herkesin huzurunda konuşalım notlarımızı alalım ve mutakıp kalınan hususlar üzerinden protokolü hazırlayalım.mail yolu ile olmaz.iyi niyetle söylenmiş bir şey yanlış anlaşılabiliyor.
Hepimiz müvekkillerimizin haklarını savunmaya çal ışıyoruz, ve onların uzlaşma iradesi yönünde hukuki zemin hazırlamaya çalışıyoruz.hiç kimse de art niyet ...hepinize saygılarımı sunarım...",
24.07.2015 tarihinde saat 14:36"da... isimli şahıs tarafından katılan vekili Av. ..., tanık... vekili Av. ..., sanık vekili Av. ... ile tanık ..."a gönderilen mailde;
"Sayın avukatlar ve ilgili taraflar;
Biz bu işi çözme taraftarıyız. En başta söyledim kimse kimseye gol atmaya çalışmasın.
Yapıcı olalım lütfen. Tüm taraflara söylüyorum. Bu iş böye mail yoluyla olmayacak bu apaçık ortada.
Tahsin bey de tüm tarafların biraraya gelmesi ve ve bu protokolün çizgilerinin ortaya konmasını ve bunun üzerine bu protokolün hazırlanmasını istiyor. Bizim amacımız 1.800.000 ipotek daha vermek , sonrada binanın satışından sonra herkesin hakkını alıp bu işin sonlanması .
Bızımde önerimiz tüm tarafların bir araya gelmesi... ..... ... ve Avukatı
Bu kişilerin hepsinin aynı masada olması gerekiyor. Yemekli bir toplantı değilde işe odaklı çözüme odaklı verimli bir toplantı uygun bir yerde yapılmasını öneriyoruz.
Kerem Bey haftaya çarşamba günü İstanbul. Perşembe günü toplantı yapılabilir. Rahman bey ve diğer taraflarda eğer uygun ise perşembe günü toplantı yapabilirmiyiz.
Sizlerden cevap bekliyoruz...",
27.07.2015 tarihinde saat 11.15"te... isimli şahıs tarafından katılan vekili Av. ..., tanık... vekili Av. ..., sanık vekili Av. ... ile tanık ..."a gönderilen mailde;
"Merhaba;
Anladığım kadarı ile perşembe günü herkes için uygun .
Zeynel bey floryadaki ofisimde buluşabiliriz diye bir öneri sundu.
Eğer herkes için uygunsa perşembe günü Zeynel beyin ofisinde 16:00 gibi görüşme için ne dersiniz. Herkes için tamammıdır.?",
Şeklinde yazışmaların yer aldığı belirlenmiştir.
5271 sayılı CMK"nın "Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri" başlıklı 311. maddesi;
"(1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür.
a) Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliği anlaşılırsa.
b) Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin hükmü etkileyecek biçimde hükümlü aleyhine kasıt veya ihmal ile gerçek dışı tanıklıkta bulunduğu veya oy verdiği anlaşılırsa.
c) Hükme katılmış olan hâkimlerden biri, hükümlünün neden olduğu kusur dışında, aleyhine ceza kovuşturmasını veya bir ceza ile mahkûmiyetini gerektirecek biçimde görevlerini yapmada kusur etmiş ise.
d) Ceza hükmü hukuk mahkemesinin bir hükmüne dayandırılmış olup da bu hüküm kesinleşmiş diğer bir hüküm ile ortadan kaldırılmış ise.
e) Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa.
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(2) Birinci fıkranın (f) bendi hükümleri, 4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararları ile, 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır." biçiminde düzenlenmiştir.
5271 sayılı CMK"nın 311. maddesinde hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenlerine yer verilmiş ve bunlar sınırlı biçimde sayılmıştır. Bunun dışındaki nedenlerle hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesinin istenilmesi mümkün değildir.
Kamu düzeninin sağlanması, davaların bir noktada sona ermesi sonucunu, yani kesin hükmü doğurmuştur. Kesin hükümle birlikte artık yargılamaya konu sorun çözülerek, maddi gerçeğe ulaşıldığından kesin hükümle sonuçlanmış bir ihtilaf kural olarak yeniden yargılama konusu yapılamayacaktır. Bununla birlikte bir yargılama faaliyeti sonucu verilen kesin hükümde adli hataların yapılması da mümkündür. Hükmün kesinleşmesinden sonra ortaya çıkan maddi olaylar kesin hükmün maddi gerçeği yansıttığı kabulünü ve kesin hükmün ispatla ilgili temellerini sarsabilecektir. Bu durumda, bir yanda kesin hüküm, diğer yanda ise adli hatanın düzeltilmesi zorunluluğu söz konusu olacaktır. Bu iki değerden birinin tamamen gözardı edilmesi mümkün olmadığından kanun koyucu maddi temelleri sarsılmış kesin hükümden fedakarlık yapmak zorunda kalmış ve bunun şartlarını belirlemiştir. Bu açıdan yargılamanın yenilenmesi kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturmaktadır. Kesinleşen hükmün, maddi gerçeğe uymadığına ilişkin kanunda belirtilen şartları taşıyan taleplerin değerlendirilmesi ve yapılacak değerlendirme sonucunda şartların oluşması halinde kesinleşen hükmün düzeltilmesi gerekmektedir. İşte bu nedenlerle kanun koyucu bu sorunu çözebilmek için yargılamanın yenilenmesi müessesesinin şartlarını ayrıntılı olarak düzenlemek suretiyle ihdas etmiştir.
Yargılamanın yenilenmesi ancak kesinleşmiş hükümlerde başvurulacak bir yol olup hukuki niteliği itibarıyla CMK"nın sistematiği, düzenleniş şekli ve düzenlendiği yer dikkate alındığında tereddütsüz olağanüstü bir kanun yoludur. Yargılamanın yenilenmesindeki amaç, kanunda istisnai ve sınırlı olarak sayılan hallerin gerçekleşmesi halinde gerçeğin araştırılması, böylece toplum ve sanığın menfaatinin korunması olduğundan, kesin hükme yönelik olarak ileri sürülen ve gerekli şartları taşımayan her türlü yenilenme talebinin dikkate alınması da söz konusu olmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında yargılamanın yenilenmesini; kanunda sınırlı şekilde sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin en az birisine dayalı olarak kesinleşmiş bir hükümde adli hata bulunduğu iddiasıyla kural olarak hükmü veren mahkemeye başvurulmasıyla başlayan, hükmü veren hakimin katılımı olmaksızın, mahkemece başvurunun şekil ve esas açısından kabulüne karar verilmesi halinde devam edilerek hükme konu sanık ve fiil hakkında yeniden kovuşturma yapılmasına imkan sağlayan, olağanüstü bir kanun yolu olarak tanımlamak mümkündür.
Yargılamanın yenilenmesi, mutlaka istek üzerine yapılabilecek, davasız yargılama olmaz ilkesinin doğal sonucu olarak mahkemece re"sen yargılamanın yenilenmesi yoluna gidilmesi mümkün olmayacaktır. Hükmün infaz edilmiş olması veya hükümlünün ölümü de yargılamanın yenilenmesine engel teşkil etmeyecektir.
Yargılamanın yenilenmesi başvurusu kural olarak herhangi bir süre sınırlamasına tâbi tutulmamış olup, talep hükmü veren mahkemeye yapılmalıdır. Yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması kesinleşen hükmün infazını kendiliğinden etkilemeyecek, ancak mahkemenin infazın geri bırakılmasına ya da durdurulmasına karar vermesi mümkün olabilecektir.
Yargılamanın yenilenebilmesi için hükümde önemli bir adli hatanın yapılmış olması gereklidir. Yargılamanın yenilenmesini gerektiren bu hata, hükümlünün lehine ya da aleyhine olarak yapılmış olabileceğinden hukukumuzda yargılamanın yenilenmesi hem hükümlünün lehine hem de aleyhine olarak başvurulabilecek bir kanun yolu olarak düzenlenmiştir.
CMK"nın 311. maddesinde belirtildiği üzere, kesinleşen bir hükümle sonuçlanan davanın, yargılamanın yenilenmesi yolu ile hükümlü lehine yeniden görülebilmesi için;
a- Duruşmada kullanılan ve hükmü etkileyen bir belgenin sahteliğinin anlaşılması,
b- Yemin verilerek dinlenmiş olan bir tanık veya bilirkişinin gerçeğe aykırı beyanda bulunması veya görüş bildirmesi,
c- Kararı veren hakimlerden birinin görevini yaparken kusurlu davranması,
d- Kararın dayandığı hukuk mahkemesi kararının kesinleşmiş bir kararla bozulması,
e- Hükümlünün beraetini veya daha hafif bir suçtan cezalandırılmasını gerektirecek yeni delil ve olayların ortaya çıkması,
f- Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması gerekir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulması bakımından yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden olan "yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması"nın üzerinde ayrıntılı olarak durulmasında yarar bulunmaktadır.
"Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulması"na ilişkin yenileme nedeni CMK"nın 311. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde;
"Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunlar yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olursa" şeklinde düzenlenmiştir.
Delil; ceza muhakemesinin konusu olan olayda maddi gerçeğe ulaşmak amacıyla kullanılan ispat aracı olup ceza muhakemesi hukukunda "delil serbestisi" ilkesi gereği akılcı ve gerçekçi olmak ve hukuka aykırı bulunmamak şartıyla her beyan, belge veya belirti, delil olarak kabul edilebilecektir.
Olay ise, doğrudan doğruya veya dolayısıyla muhakeme hukuku içinde ispat vasıtası olarak kabul edilen, diğer bir anlatımla doğrudan veya dolaylı olarak ispat aracı olarak kullanılabilecek ve yargılama sonucunu etkileyecek olgulardır.
Delil ve olayların, yargılamanın yenilenmesi nedeni olarak kabul edilebilmesi için "yeni" olması gerekmektedir. Hükmü veren mahkemeye bildirilmemesi sebebiyle, hükümde dikkate alınmamış olan her olay ve delil hükümlü tarafından bilinip bilinmemesi önemli olmaksızın "yeni" olarak nitelendirilmektedir. Olay ya da delilin yeniliği, olayın kesin hükümden sonra meydana gelmiş olmasıyla değil, kesinleşmiş olan hükmün verilmesi sırasında değerlendirilip değerlendirilmediği ile bağlantılıdır. Kesin hükümden önce meydana gelen ancak mahkemenin bilgisine sunulmayan ya da mahkeme tarafından değerlendirilmeyen deliller ve olaylar da "yeni" sayılmalıdır. Bu doğrultuda hükmü veren mahkemeye bildirilmediğinden yargılama yapılırken değerlendirilemeyen her türlü olgu ve delil de "yeni" sayılmaktadır.
Daha önceden mahkemeye bildirilen ancak mahkeme tarafından değerlendirilerek inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil ve olgular "yeni" değildir. Buradaki yenilikten anlaşılması gereken taraf bakımından değil, mahkeme bakımından olay ya da delilin yeni olmasıdır. Mahkemece bilinmeyen, incelenmeyen, yargılama konusu yapılmayan ve bu nedenle değerlendirilmeyen deliller "yeni delil veya olay" kapsamındadır. Yenilik açısından önemli olan delil vasfına sahip olacak biçimde içerikteki yeniliktir. Bu nedenle hükümlünün bildiği veya bilmesi gereken bir olay veya delil, mahkemece bilinmiyorsa veya öğrenilmekle birlikte değerlendirilmemişse yargılamanın yenilenmesi nedeni olabilecektir.
Yeni olay ya da delilin yargılamanın yenilenmesi sebebi olması için aynı zamanda "önemli" de olması gerekmektedir. Diğer bir ifade ile yeni deliller ve olaylar ortaya konulduklarında tek başlarına ya da önceden sunulan delillerle birlikte değerlendirildiğinde sanığın beraatini veya daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirecek nitelikte olmalıdır.
Yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule şayan olup olmadığı konusunda şekil şartının yerine getirilmesi yeterli olmayıp, ikame olunan olay ve delillerin önceden ileri sürülmeyen ve tamamen yeni nitelik taşıyan yapıda olması ve tek başına veya diğer deliller birlikte incelendiğinde hükümlü lehine değerlendirmeye ve önceki hükmü değiştirmeye mahkemeyi yönlendirecek ciddiyette bulunması gerekmektedir. Bu özelliği taşımayan iddialarla, sırf şekli unsurların yeterliliğinden bahisle yargılamanın yenilenmesinde delil toplamaya ya da bu safha aşılarak duruşmalı incelemeye yönelmek kanun koyucunun amacıyla ve olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesinin yapısıyla uyuşmamaktadır. Diğer bir ifade ile yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için kesin hükümden dönülmesini gerektirecek, duruşma açılmasını haklı ve gerekli kılıcak ciddiyette yeni delil ve olayların ortaya konulması zorunludur.
Buna göre, yargılama aşamasında yerel mahkemece temas edilen, bilgi sahibi olunan, incelenen ve hüküm verilirken gözönüne alınan, temyiz aşamasında da Özel Dairece incelenip değerlendirilen bir delile ilişkin olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmak mümkün olmadığı gibi, bu tür nedenlere dayalı olarak yapılan taleplerin de kabul edilmemesi gerekmektedir.
Bu nedenle, gerek ilk derece yargılamasında gerekse temyiz aşamasında ileri sürülen, yargılama makamlarının bilgi sahibi olduğu, suçun sübutu ve nitelendirmesi bakımından göz önüne alınan, bu şekilde aşamalarda değerlendirilen olay ve delillere dayalı olarak yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunulması durumunda, CMK"nın 318. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca mahkemece yargılanmanın yenilenmesi talebinin kabule değer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 05.06.1995 tarihli ve 164-190 sayılı kararında; "Yargılanmanın yenilenmesi bakımından yeni delil ve vakıanın varlığından bahsedebilmek için delil ve olayın daha önce mahkemeye sunulmamış, mahkemenin bilgisi dışında kalmış, yalnız başına veya diğer delillerle birlikte sonuca etkili olması gerekmektedir. Bu nitelikleri taşımayan delil veya olaylara "yeni delil ve olay" niteliği yüklenemez", 15.10.1990 tarihli ve 214-236 sayılı kararında; "Yargı kararının verildiği tarihte, mahkemece bilinmeyen ve mahkûmiyet hükmü kurulurken değerlendirme dışı tutulan yeni delil veya yeni olay diye tanımlanabilecek yeni bir durum ortaya çıkmadığından, önceki hükmün tasdikine ilişkin yerel mahkeme kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır", 01.10.1990 tarihli ve 190-212 sayılı kararında; "Yerel mahkeme yargılamanın yenilenmesi davası sırasında, sanığın ileri sürdüğü hususlarda gösterdiği tanıkları dinlemiş, bu tanıkların tümü de sanığın ileri sürdüğü hususları doğrular nitelikte anlatımda bulunmuşlardır. O halde sanığın dilekçesinde ileri sürdüğü hususların doğruluğu kanıtlandığına göre, bu hususların yargılamanın yenilenmesi davasına konu, yargı kararının verildiği tarihte, yargılama heyetinin bilmediği delil veya olay diye tanımlayabileceğimiz yeni delil veya yeni olay olup olmadığına bakılmalı, bu soruya bulunacak cevap olumlu olduğu takdirde, hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren yasa hükmünün uygulanmasını gerektirip gerektirmediğini saptamak gerekecektir", 27.05.1985 tarihli ve 72-306 sayılı kararında ise; "Öğreti ve uygulamada kabul olunduğu üzere "yeni vakıa ve delil", evvelce yargıya sunulmamış olan onun bilgisi dışında kalmış olan delildir" sonucuna ulaşılmıştır.
Öğretide de; "Yeni vakıa, yahut yeni delil mahkemece bilinmeyen yani mahkemenin hüküm verdiği esnada vakıf olmadığı vakıa yahut delil demektir. Yenilik, vakıa veya delilin vukuu zamanına, yani kronolojik bir esasa göre değil, mahkemece bilinmiş olup olmadığına göre tâyin edilir" (Baha Kantar, Ceza Muhakemeleri Usulü Üçüncü Kitap Kanun Yolları, Ankara, 1953, s. 411), "Muhakemenin yenilenmesi için sebep olarak gösterilen vakıa veya delillerin "yeni" olması şarttır. Hükümlünün bildiği veya bilmesi lâzım geldiği bir vakıa veya delil, mahkemece malûm değil ise, yenilenme sebebi olabilir" (Faruk Erem, Muhakemenin Yenilenmesi Hakkında Genel Bilgiler, AÜHFD, S. 1-4, C.19, Ankara, 1962, s. 25), "Muhakemenin iadesi sebebi olabilmesi için dermeyan edilen vakıaların veya delillerin yeni olması gerekir. Yeni demek, hüküm tesis olunduğu zaman mahkemece bilinmeyen ve failin kusurluluğunu tesbitte tesir icra edebilen ve ilk hüküm tesisinde hiç nazara alınmamış bulunan hususlardır. Bir vakıa veya delil hüküm tesisi zamanında fail tarafından bilinse, fakat mahkemeye ikâme edilmemiş olsa ve bu sebeple de hükümde değerlendirilmemiş veya hükme tesir etmemiş olsa, bu iadei muhakeme sebebi olabilecektir; zira, bahis konusu olan yenilik fail bakımından değil mahkeme bakımından aranmalıdır" (Ayhan Önder, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Yeni Vakalar ve Yeni Deliller Sebebiyle Muhakemenin İadesi, İÜHFM, C. 31, No: 1-4, İstanbul 1966, s. 63), "Hükmü veren mahkemede bildirilmemiş veya bildirilememiş ve bu sebeple hükümde nazara alınmamış olan her türlü vakıa ve deliller, mahkûm tarafından bilinip bilinmemelerinin bir ehemmiyeti olmaksızın yeni sayılırlar. Yani yenilik taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Delil ve vakıaların evvelki duruşmada dermeyan edilmemiş ve neticede mahkemenin malûmatı dışında kalmış olmaları yeni kabul edilmeleri için yeterlidir. Evvelki duruşmada dermeyan edilmiş fakat mahkemece inandırıcı görülmeyerek nazara alınmamış delil ve vakıalar "yeni" sayılmazlar" (Eralp Özgen, Ceza Muhakemesinin Yenilenmesi, Ankara, 1968, s. 95), "Yargılaşan kararın verildiği tarihte hakimin bilmediği delil veya olay diye tarif edebileceğimiz yeni delil veya olayın yenileme sebebi olabilmesi için yalnız başına veya eskilerle birlikte nazara alındığında hükümlünün beraatini veya daha hafif bir cezayı havi kanun hükmünün, yani sonuç cezanın tayininde kullanılması takdire bırakılmayıp, kanun gereği olan normların uygulanması ile mahkum olmasını gerektirecek nitelikte olması gerekir" (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi, 18. Bası, İstanbul, 2010, s. 1493), "Şüphesiz muhakemenin iadesi için ileri sürülen delil veya vakıanın yeni olması gerekir. Buradaki "yenilik"ten kasıt, daha önce bilinmeyen, bildirilmemiş veya sonradan ortaya çıkan delil veya olay olabileceği gibi, bir tarafça bilinmekle birlikte mahkemece bilinmeyen veya mahkemeye ismen bildirilmekle birlikte incelenmemiş, üzerinde delil veya olay muhakemesi yapılmamış, kısaca hiç dikkate alınıp değerlendirilmemiş hususlar da olabilir. Çünkü buradaki "yenilik", taraf bakımından değil, mahkeme bakımındandır. Dermeyan edilmeyip, sadece kendisinden bahsedilerek hiçbir şekilde dikkate alınmayan ve inceleme dışı tutulan delil ve olay arasında fark bulunmamaktadır. Bunlar da kendileri dikkate alınmadan yapılan yargılama açısından "yenilik" vasıflarını yitirmeyip sürdürürler" (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, C. 2, 8. Baskı, Ankara, 2013, s. 494), "Yeni delil, mahkemeye sunulmamış, sunulsa bile mahkemece irdelenmemiş, dikkate alınmamış delildir. Bununla birlikte delil irdelenmiş ancak hükme esas alınmamış ise yeni değildir. Yeni delil aslında önceki hükmün yanlış olduğunu gösteren delildir. Buna göre fiil hakkında mahkemenin verdiği karar hukuksal dayanağını kaybediyor veya eski ispat olgusunda şüphe doğuruyorsa, bunu ortaya koyan vakıa ve/veya delil, yeni vakıa ve delildir" (Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Baskı, Ankara, 2012, s. 806), "Hükmü veren mahkemeye bildirilmediği için hüküm kurulurken dikkate alınmamış her türlü olgu ve deliller yeni sayılır. Daha önceden mahkemeye bildirilen, ancak mahkemece inandırıcı bulunmadığı için dikkate alınmayan delil veya olgular yeni sayılmaz" (Nur Centel-Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 10. Bası, İstanbul, 2013, s. 793), "Muhakemenin yenilenmesi nedeninin oluşması için olay ve delilin yeni olması gerekmektedir. Kanun koyucu burada yeni kelimesini, oluş tarihinden itibaren çok zaman geçmemiş anlamında değil, daha önce söylenmemiş, görülmemiş, gösterilmemiş, düşünülmemiş anlamında kullanmıştır. Bu nedenle delilin yeni sayılması için ceza muhakemesi sırasında mahkemece varlığının bilinmemesi veya bilindiği halde olay yada delile ulaşılmaması gerekir" (Ahu Karakurt, Ceza Muhakemesi Hukukunda Muhakemenin Yenilenmesi, Ankara, 2009, s. 111), "Mahkemece yargılama sırasında bilinmeyen, bilindiği halde ulaşılamayan ve bu nedenle de kısmen veya tamamen hükmün kurulmasında dikkate alınmamış olan delil yeni delildir" (İlhan Akbulut, Ceza Muhakemesi Usulü Hukukunda Muhakemenin İadesi, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt 78, 2004/4, s. 1559), "Yeni olaylar veya yeni deliller ortaya konulup da bunların yalnız başına veya önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkum edilmesini gerektirecek nitelikte olması yargılamanın lehe yenilenme nedenidir" (Sevi Bakım, Ceza Muhakemesi Hukukunda Yargılamanın Yenilenmesi, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, Özel Sayı, Prof. Dr. Nur Centel"e Armağan, İstanbul, 2013, s. 933) şeklinde görüşlere yer verilmiştir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ... hakkında basit dolandırıcılık suçundan açılan kamu davasında sanığın eyleminin kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturduğundan bahisle verilen görevsizlik kararı üzerine, Yerel Mahkemece sanığın TCK"nın 158/1-d, 52 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis ve 60.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün sanık müdafisi tarafından istinaf edildiği, yapılan inceleme sonucu Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmek suretiyle hükmün kesinleştiği, sanık müdafisinin istemi üzerine Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığınca sanık lehine olmak üzere sanık ile katılan arasındaki hukuk davalarında karar verilmesinin beklenmesi gerektiği gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurulduğu, Bölge Adliye Mahkemesince itirazın reddine karar verildiği, sanık müdafisinin sanık ve katılan vekilleri ile tanıklar ... ve ...vekilleri arasında 18.07.2015 ilâ 27.07.2015 tarihleri arasında gönderilmiş e-mailler ve iki adet imzasız protokol fotokopilerini eklediği 02.07.2018 tarihli tarihli dilekçe ile yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunduğu, Yerel Mahkemece talebin reddine karar verildiği, bu karara itirazın da mercisince reddedildiği anlaşılmaktadır.
Hükmün kesinleşmesinden sonra sanık müdafisinin yargılamanın yenilenmesi isteminin Yerel Mahkemece reddi kararına itirazın mercisince reddine ilişkin karara yönelik kanun yararına bozma istemine gerekçe olarak ileri sürülüp Özel Dairece yargılamanın yenilenmesi için gerekli şartları taşımadığına karar verilen hukuk davaları ve e-mail yazışmaları ile protokol taslaklarının kesinleşmiş hükümlere karşı kabul edilmiş olağanüstü bir kanun yolu olan ve kesin hükmün dokunulmazlığının istisnasını oluşturan yargılamanın yenilenmesi talebi bakımından ayrı ayrı incelenmesi sonucunda;
Sanığın, işlediği kabul edilen nitelikli dolandırıcılık suçuna konu ipoteğin konulduğu gayrımenkulün ipotek tarihinden önce tanık ... ile katılana satışlarına ilişkin tasarrufların iptali istemiyle açmış olduğu İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 esas sayılı dosyasının Yerel Mahkemece duruşmada incelenmesi ve kararın gerekçe kısmında da değerlendirilmesi,
Yine sanığın, işlediği kabul edilen nitelikli dolandırıcılık suçuna konu ipoteğin konulduğu gayrımenkulün ipotek tarihinden önce tanık ... ile katılana satışlarına ilişkin tasarrufların iptali istemiyle açmış olduğu İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 esas sayılı dosyasında mahkemece belirlenen eksik harcın ihtara rağmen tamamlanmaması nedeniyle dava dosyasının işlemden kaldırılması, yasal süresi içerisinde eksik harç yatırılarak dosya yenilenmediği için de davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi ve Yargıtay 17. Hukuk Dairesince onanan hükmün sanığın işlediği kabul edilen suçun unsurlarına etki edecek ve ceza yargılamasında dikkate alınacak niteliğinin bulunmaması, tek başına veya diğer delillerle birlikte sonuca etkili olmaması,
Katılanın, menfi tespit ve ipoteğin fekki istemiyle açmış olduğu İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 esas sayılı dosyasında katılanın 5.400.000 TL borçlu olmadığının tespitine ve gayrımenkul üzerinde sanık lehine tesis edilen 5.400.000 TL tutarındaki ipoteğin fekkine karar verilmesi, istinaf edilmesi üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinde derdest olduğu anlaşılan dosyada sanık aleyhine verilen söz konusu hükmün ceza yargılamasında sanığın beraatini veya daha hafif bir cezayı içeren kanun hükmünün uygulanması ile mahkûm edilmesini gerektirecek nitelikte olmaması,
Sanık ve katılan ile tanık..."in avukatlarının şikâyet tarihinden önce 18.07.2015 ilâ 27.07.2015 tarihleri arasında birbirlerine gönderdikleri e-mail yazışmalarının sanık ile tanık... arasında imzalanması düşünülen protokole dair görüş ve düşüncelerin paylaşılmasına ilişkin olmaları, protokollerin de içerikleri itibarıyla sanık ile tanık... arasındaki borçların ödenmesine dair hükümler içermesi, üzerine taraf avukatlarınca çeşitli değişikliklerin işlenmesi nedeniyle protokollerin taslak hâlinde olmaları ve taraflarca da imzalanmamış bulunmaları, bu hâliyle söz konusu e-mail yazışmaları ve protokol taslaklarının Yerel Mahkemece sanığın mahkûmiyetine ilişkin verilen kararın gerekçesindeki tespitlerin gerçek dışı olduğunu ispatlamaya elverişli olduklarını kabul etmenin mümkün olmaması,
Karşısında, İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/236 esas sayılı dosyasının mahkemenin yargılama sırasında temas ettiği, bilgi sahibi olduğu, incelediği ve değerlendirmeye tabi tuttuğu bir konuya ilişkin olup yeni delil niteliğinin bulunmadığı, İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/338 ve İstanbul 10. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/422 esas sayılı dosyaları ile e-mailler ve protokol taslaklarının ise yalnız başına veya daha önceden sunulan delillerle birlikte göz önüne alındıklarında sonuca etkili olacak yeni olay veya delil niteliğinde olmadıkları kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.