18. Ceza Dairesi 2015/954 E. , 2015/1225 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Ağır Ceza Mahkemesi
SUÇ : Kamu görevlisine hakaret
HÜKÜM : Mahkumiyet
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi, kararın niteliği ile suç tarihine göre ve hükmolunan cezanın türü ve miktarına göre sanık müdafiinin duruşmalı inceleme isteminin 1412 sayılı CMUK"nın 318. maddesi uyarınca REDDİNE karar verilerek dosya görüşüldü:
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak,
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı üzerindeki hakları olup, bu suçun oluşabilmesi için fiilin, gerçek bir kişinin belirtilen kişilik haklarını rencide edecek şekilde işlenmesi gerekmektedir. Hakaret suçu, Anayasanın 24 ila 30. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 9 ve 10. maddelerinde düzenlenen ifade hürriyetinin sınırlarını oluşturmaktadır. Suçu oluşturan eylem bakımından failin ifade hürriyeti, mağdur yönünden ise onur, şeref ve saygınlığı ile din, vicdan ve kanaat hürriyetine ilişkin temel kişilik hakları çatışmaktadır. Uyuşmazlığın çözümü, sözü edilen karşılıklı hakların dengelenmesini gerektirmektedir. Ancak, ileri sürülen bir düşünceyle bağlantısı bulunmayan, esasında düşünce açıklaması vasfında da görülemeyen sövme niteliğindeki fiillerin ifade özgürlüğünden yararlanamayacağı açıktır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ifade hürriyetini düzenleyen 10/2. maddesinde, bu hakkın sınırlanmasında gözetilebilecek meşru nedenler arasında yargı erkinin üstünlüğünün (otoritesinin) ya da tarafsızlığının sağlanması da sayılmış, hükmün uygulanması ve kapsamı mahkeme içtihatlarıyla belirlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), içtihatlarında Sözleşme bağlamında ulusalüstü insan hakları hukukunu yorumlarken, kamu görevlilerinin görevlerini yerine getirirken fonksiyonlarını etkilemeyi ve saygınlıklarına zarar vermeyi amaçlayan aşağılayıcı saldırılara karşı korunmalarının zorunlu olduğunu (AİHM Busuioç-Moldova kararı, 2004, prg. 64), bununla birlikte görevlerini yerine getirirken icra ettikleri eylem ve sözlerine yönelik eleştirilere karşı daha fazla hoşgörü göstermeleri gerektiğini (bkz; AİHM Steur-Hollanda kararı, 2003, prg. 39) belirtmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ayrıca, fiil isnadına dayanmayan ve ispat gerektirmeyen değer yargılarından ibaret sözlerin sarsıcı olsa bile eleştiri hakkı ve ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebileceğini kabul etmektedir (bkz; AİHM Hriko- Slovakya kararı, 2004, prg. 40, 45; Jeruselam-Avusturya kararı, 2001, prg. 44; Sokolowski-Polonya kararı, 2005, prg. 47; Paturel-Fransa kararı, 2005, prg. 37; Harris/Boyle/Bates/Buckley, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Hukuku, Ankara 2013, sy.518-520),
İncelenen dosyada; sanığın, ...Ağır Ceza Mahkemesinin 2008/209 esasına kayden görülen kamu davasının 04/06/2009 tarihli duruşmasında sanık müdafii sıfatıyla yaptığı konuşmasında, “"Sayın Başkan, Kuvayi Milliye Hareketi Cumhuriyetimizin kuruluş hareketidir. Ama bakıyorsunuz, bakıyorsunuz, Sayın Savcılar Kuvayi Milliyenin adı geçtiği her şeye büyük bir antipati ile yaklaşıyorlar ve suç gibi takdim ediyorlar. Bunu kabul etmek ve hukuka uygun bulmak mümkün değildir... Bu nedenle davayı açan savcıların, gerek Kuvayi Milliye düşüncesini ya da milli güç birliği düşüncesini bu düşünceyi benimseyen insanların hangi amaçlarla, hangi terör faaleyetlerinde bulunduklarını ortaya koymaları gerekir. Eğer böyle ulusalcı olarak kendine siyasi, sosyal görüşlerini ortaya koyan insanlar bakımından bir suç örgütlenmesi ortaya konulacaksa bunu da kabul etmek mümkün değildir. Şimdi görünen odur ki davayı hazırlayan Cumhuriyet Savcılarının, hükümet yanlısı veya kendi siyasi görüşlerinden başka her türlü anlayışı, yasa dışı, demokrasi dışı gibi anlayıp gösterme eğilimleri vardır....... Derneklerini bir suç örgütü gibi takdim etmeye ne iddianame savcılarının ne de bir başkasının gücünün yetmeyeceği bir şeydir. Bu ülkenin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk"ün düşünce ve felsefesini yaymaya ve benimsetmeye çalışan bu köklü ve yüz binlerce üyesi olan sosyal bir derneğin küçük düşürülmeye çalışılması, terör örgütü veya terör yandaşı gibi algılanmasına sebebiyet verilmesi kabul edilemez. Bu ülke ve Türk milleti var oldukça Atatürk ve Atatürkçü düşünce var olacaktır. Onu yıkmaya, küçük düşürmeye, yok etmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Ne içeriden ne dışarıdan...... Şimdi Sayın Başkan, başından beri söylüyoruz, bu ortaya konmaya çalışan örgüt hayal, bir örgüttür, olmayan bir örgüttür, olmayan bir örgütün olmayan bağlantıları ortaya konmaya çalışılmaktadır....... Böyle bir ön yargı ile soruşturma yapılamaz ve ancak bu başbakanların savcılık üstlendiği davalarda olur. ....... Şimdi yargılanan, tutuklanan, soruşturulan şahısların hepsinin ortaya çıkan başlıca kişiliği, düşünce yapısı, ulusal bütünlüğü, ulusal bağımsızlığı, tek vatan, tek millet çağrıları ve bu konuda taviz vermemeleri Anayasanın başlangıç hükümlerini göz önünde tutmaları, bu bir tarafa konuluyor. Şimdi iddianame savcılarının tespitine bakınız Sayın Başkan, Türkiye"nin 1965 yılına kadar olan süreç ... denilen uyduruk, hayali örgütün ilk aşaması imiş, yani bundan şunu mu çıkartalım, bu uyduruk hayali ...örgütünü Cumhuriyetimizin kuruluşuna mı bağdaştıralım ya da Cumhuriyeti kuranlarla mı bağdaştıralım, yani söylenmese bile üstü kapalı, bu Cumhuriyeti kuranlar da hayali..."un mensupları mıdır?” ve 01.09.2009 tarihli oturumda “Böyle akla mantığa aykırı, delilsiz, mesnetsiz, çelişkili suçlama olabilir mi? Ya savcıların dava konusu ettikleri örgüt tarifi yanlış veya örgüte vehmedilen nitelikler yanlış ve yanlış suçlamaların hepsi yanlıştır. Esasında bu soruşturma baştan sona yanlış , yanlışlarla doludur. Acaba birileri 80 yıllık Türkiye Cumhuriyetini ve kuruluş felsefesi ile bu dava yoluyla mı hesap görmek istiyor? Hiç kimsenin şüphesi olmasın, Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Milleti hesap görmeye kalkanların hesabını, onun adına karar veren Türk Yargısı soracaktır. Kimse hesap vermez, sorumsuz değildir... Sayın Mahkemenizin sorumluluğu ve yükü büyüktür. Ya Yüce Türk Adaletinin Türk Yargısının gücünü, adaletini, şefkatini göstereceksiniz ya da tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gideceksiniz, ya yargıya altın harflerle yazılacaksınız, ya da nefretle anılacaksınız. Sayın Mahkemenizden beklediğimiz adil yargılama ve adaletli bir karardır.” şeklindeki kabul edilen sözleri ve savunmasının tamamı, bir bütün halinde değerlendirildiğinde, mahkeme heyetinin onur, şeref ve saygınlığını rencide etme maksadıyla söylenmeyip, sanığın müvekkilinin uğradığını düşündüğü haksızlık ile mahkemenin tarafsızlığına dair duyduğu şüpheyi dile getirme ve eleştiri niteliğinde olduğu ve TCK’nın 128. maddesinde düzenlenen savunma hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, yasal olmayan ve yerinde görülmeyen gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
2-Kabule göre de, gerekçeli karar başlığında suç tarihinin yanlış gösterilmesi ve kamu görevlisine hakaret suçundan temel cezanın doğrudan TCK"nın 125/3-a maddesi gereğince tayini yerine aynı Kanunun 125/1. maddesi ile belirlenip daha sonra artırılması,
Kanuna aykırı ve sanık müdafilerinin temyiz nedenleri yerinde görüldüğünden tebliğnamedeki onama düşüncesinin reddiyle HÜKMÜN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 11/05/2015 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.