20. Hukuk Dairesi 2019/2655 E. , 2019/4601 K.
"İçtihat Metni".......
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi bir kısım davalı vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı dava dilekçesi ile, arsa paylarının bağımsız bölümlerin değerleriyle orantılı bir şekilde belirlenmediğini belirterek arsa paylarının düzeltilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, karar davacı vekili, birleşen davanın davacılar vekili ile davalı ... tarafından temyizi üzerine Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin 15/12/2015 tarih ve 20156568 E. - 2015/18470 K. sayılı ilamı ile "634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunun 3. maddesi hükmüne göre; "kat mülkiyeti, bu mülkiyete konu olan anayapının bağımsız bölümlerinden her birine kat irtifakının kurulduğu tarihteki, doğrudan doğruya kat mülkiyetine geçilme halinde ise, bu tarihteki değeri ile oranlı olarak tahsis edilen arsa payının ortak mülkiyet esaslarına göre açıkça gösterilmesi suretiyle kurulur. Arsa paylarının bağımsız bölümlerin değeri ile oranlı olarak tahsis edilmediği hallerde, her kat maliki veya kat irtifakı sahibi, arsa payının düzenlenmesi için mahkemeye başvurabilir." Kanun gereğince; arsa payı düzenlemesinin yeniden yapılabilmesinin ilk şartı, arsa paylarının bağımsız bölümlerin değerleriyle oransız olarak belirlenmiş olmasıdır. Bu hususa dayalı istemlerde mahkeme tüm kanıtları değerlendirerek bağımsız bölümün değeri ile bölüme özgülenen arsa payını karşılaştırıp denklik sağlanmaya çalışmalıdır. Söz konusu işlem yapılırken de bağımsız bölümlerin cinsi, bulunduğu kat, alanı, ısınma sistemi, aydınlanması, mimari kullanımı ve konumu, cephesi ve manzarası gibi hususlar değerlendirme için esas alınır. Değerlendirmeye esas alınacak tarihten sonraki imar durumu ile cins ve manzara değişiklikleri, bakım ve onarım çalışmaları nedenleriyle meydana gelen değer artış ve eksilmeleri dikkate alınmaz.
1- Somut olayda, tapu müdürlüğünden mahkemeye gönderilen 31.05.2013 tarihli yazıya göre dava konusu taşınmazda 27.03.1967 tarihinde kat mülkiyetine geçildiği bildirilmiştir. Doğrudan kat mülkiyetine geçildiği bu tarihe göre bağımsız bölümlerin değerlerinin arsa payları ile orantılı olup olmadığının saptanması gerekir. Hükme esas alınan 3. bilirkişi kurulu raporunda kat mülkiyetinin tesis edildiği tarih 27.03.1966 olarak yazılmış ve bu tarihe göre değerlendirme yapıldığı belirtilmiştir. Mahkemece, öncelikle 3. bilirkişi kurulu raporunda kat mülkiyetinin tesis tarihi ile ilgili olarak maddi hata yapılıp yapılmadığı açıklığa kavuşturulmalı, eğer 1966 tarihine göre bir değerlendirme yapılmışsa kat mülkiyetinin kurulduğu tarih olan 27.03.1967 tarihine göre bir değerlendirme yapılması yönünde ek rapor alınması gerektiğinin düşünülmemesi,
2- Mahkemece dava konusu taşınmazla ilgili onaylı mimarı proje ve varsa tadilat projeleri belediye başkanlığından sorulup dosyaya getirtilmeden sadece tapu müdürlüğünden gelen projeler ile yetinilerek eksik incelemeyle hüküm kurulmuş olması,
......
3- 3. bilirkişi kurulu raporunda bağımsız bölümlerin yeniden düzenlenen arsa paylarının toplamı paydaya eşit olmadığı (3039/3040) halde hükme esas alınarak 1 payın açıkta bırakılmış olması, doğru görülmemiştir." denilmek suretiyle bozulmuştur.
Mahkemece bozma kararına uyulduktan sonra yapılan yargılama sonucu; asıl ve birleşen davaların kabulü ile, ......parselde kayıtlı taşınmazın tapudaki arsa paylarının iptaline karar verilerek yeni arsa payları belirlenmiş, hüküm bir kısım davalı vekilleri tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait her hangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir. HMK’nın 294. maddesinin 3. fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir. Sonradan yazılan gerekçeli kararın, tefhim edilen kısa karara uygun olması gerekir. Kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili bulunması, 10.04.1992 gün ve 1991/7-1992/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince mutlak bozma nedenidir.
Somut olayda, taraflara tefhim edilen kısa kararda karara karşı başvurulacak kanun yolu olarak; gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yargı yolu olarak gösterildiği halde gerekçeli kararda, başvurulacak kanun yolu olarak; gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 8 gün içerisinde Yargıtay temyiz yargı yolu olarak gösterilerek karara karşı başvuralacak kanun yoluna dair açık hüküm kurulmaması sebebiyle çelişki yaratılmıştır. Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulması ve verilen karar ile iki tarafın leh ve aleyhine hükmedilen görev ve hakların gayet açık ve anlaşılır biçimde yazılması gerekmektedir. Yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturmayacak şekilde bir hüküm kurulmaması, doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile şimdilik diğer yönleri incelenmeksizin hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 27/06/2019 günü oy birliği ile karar verildi.