Esas No: 2018/2455
Karar No: 2019/2634
Karar Tarihi: 08.04.2019
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/2455 Esas 2019/2634 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : İş Mahkemesi
A) Davacı İstemi:
Davacı (birleşen davalı), 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali aylığın kesilme tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesine, Kurumun borç çıkarma işlemlerinin iptali ile borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir.
B) Davalı Cevabı:
Davalı SGK (birleşen davacı); davacının boşandığı eşi ile fiilen birlikte yaşadıklarının tespit edilmesi nedeniyle ödenen aylık ve sağlık giderlerinin 5510 sayılı Yasa’nın 56 ve 96.maddeleri gereği yasal faiziyle birlikte tahsili gerektiğini beyanla davanın reddini istemiştir.
Birleşen davada, fazlaya ilişkin dava ve talep hakkı saklı kalmak kaydı ile yersiz olarak ödenen 51.455,82 Lira eczane, optik ve hastane masrafları yönünden sarf ve tediye tarihlerinden itibaren, yersiz ödenen aylıklar yönünden her bir aylığın ödeme tarihi itibari ile hesaplanacak yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini istemiş.
C)İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
İlk derece Mahkemesince; “... davacının boşandığ eşi ..."den boşandıktan sonra brlikte yaşadığı, birlikte yaşadıklarının emniyet aracılığıyla yapılan araştırmada tespit edildiği, davacı ve boşandığı eşinin aynı gün ve tarihte yurt dışına giriş çıkış yaptıkları, Türkmenistan adresinin bildirilmesine rağmen davacının boşandığı eşinin 2002-2011 yılları arasında böyle bir yurt dışı çıkışının olmaması karşısında davacı ve boşandığı eşinin 5510 Sayılı Yasanın yürürlük tarihinden önce dahi birlikte yaşadıkları, bu nedenye yasanın yürürlük tarihi itibari ile 01.10.2008 den geçerli aylığın iptal edilip ödenen aylık ve tedavi giderlerinin istenmesinde yasaya aykırı bir durumun olmadığı...” gerekçesiyle,
“ 1-Davanın KISMEN KABULÜ KISMEN REDDİ ile
A) 2014/2 ESES SAYILI DOSYA YÖNÜNDEN
2-Davacının Davasının REDDİNE...
B) 2014/145 ESAS SAYILI DOSYA YONÜNDEN
1-Davacının Sgk nın Davasının KABÜLÜ İle
A)Kurum Zararı 51,455,82 TL.nin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine...” karar verilmiştir.
İstinaf Başvurusu ;
Davacı (birleşen davalı) vekili; emniyet güçlerinin düzenlediği tutanağın açık ve net olmadığı gibi hukuka aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun eksik inceleme sonucu hazırlandığını beyanla kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
D) Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı :
Bölge Adliye Mahkemesince “...1)Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanunî gerektirici sebeplere ve özellikle; Kurum denetmen raporu içeriği, nüfus adres kayıtları, kolluk araştırması, davacı ile boşandığı eşinin yurda giriş çıkış kayıtları, 17.02.1999 tarihinde boşanan davacının, 01.08.2000 tarihinde Merve, 18.11.2001 tarihinde İlayda isiminde iki çocuğunun olduğu ve bu çocukların 31.07.2006 tarihli tanıma senedi ile ... tarafından tanındığı hususları birlikte değerlendirildiğinde davacı ve eşinin boşandıktan sonra birlikte yaşamaya devam ettikleri belirgin olup 5510 sayılı kanunun 59/2. maddesi gereğince Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurları tarafından düzenlenen raporun aksinin davacı tarafından ispat edilemediği kanaatine varılmış ve mahkemenin fiili birlikteliğe yönelik tespiti ve yersiz olarak ödenen ölüm aylıklarının tahsiline yönelik kararı usûl ve esas yönlerden hukuka uygun olduğu kanaatine varılarak, davacı/birleşen dosya davalısı vekilinin bu yöndeki istinaf sebeplerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır.
2-)Yukarıda belirtildiği üzere mahkemenin fiili birlikteliğe yönelik tespiti ve yersiz olarak ödenen ölüm aylıklarının tahsiline yönelik Kurum talebinin kabulüne dair verilen karar doğru ise de, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 01.06.2017 Tarih, 2016/17810 Esas - 2017/4735 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı ve benimsendiği üzere; 18.11.2008- 23.08.2013 dönemi bakımından yersiz ödendiği ileri sürülen sağlık giderleri yönünden, öncelikle 31.01.2012 tarihine kadar yapılan sağlık giderlerinin 6385 sayılı Kanunun 12. maddesi ile 5510 sayılı Kanuna eklenen geçici 45. maddesi gereği talep edilemeyeceği açıktır. Diğer taraftan 31.01.2012 tarihinden sonra yapılan sağlık giderlerinin ise davalının 5510 sayılı Kanunun 60. maddesinin ilgili bentleri gereğince genel sağlık sigortalısı sayılması gerektiği ve 67. madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki tahakkuk ettirilecek prim borçlarının kurum tarafından her zaman tahsilinin mümkün olduğu dikkate alınmak sureti ile dava konusu sağlık giderlerinin, genel sağlık sigortalısı sayılan davacı/birleşen dosya davalısından talep edilemeyeceği belirgin olup bu yönde davacı/birleşen dosya davalısı vekilinin istinaf başvuru sebep ve gerekçelerine göre kararın düzeltilerek yeniden karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır...” gerekçesiyle
“A)Davacı/birleşen davanın davalısı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b maddesinin (2) numaralı alt bendi uyarınca Malatya 2. İş Mahkemesinin 10.02.2017 Tarih ve 2014/2 Esas - 2017/70 Karar sayılı kararının KALDIRILARAK, DÜZELTİLEREK ESAS HAKKINDA YENİDEN KARAR VERİLMESİ suretiyle;
B-)2014/2 Esas sayılı dosya yönünden, davanın kısmen kabulüyle;
1-a-)Davacının, Kurum işleminin iptali ve aylığın tekrar bağlanması talebinin REDDİNE,
b-)Davacının 5.377,82 TL miktar yönünden davalı Kuruma borçlu olmadığının TESPİTİNE, fazlaya ilişkin talebinin REDDİNE...
C-)Birleşen 2014/145 Esas sayılı dava yönünden;
1-)Davanın Kısmen kabülü İle;
Kurum Zararı 46.078,77 TL"nin ödeme tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine...” karar verilmiştir.
E) Temyiz:
Davalı SGK (karşı davacı), bölge adliye mahkemesince 5510 sayılı Yasa’nın geçici 45.maddesinin hatalı yorumlandığını, bu düzenlemenin yersiz sağlık giderlerini affeden, tahsilini durduran bir hüküm olmadığını beyanla temyiz yoluna başvurmuştur.
F) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
Dava, 5510 sayılı Yasa"nın 56/2.fıkrası uyarınca boşandığı eşi ile birlikte yaşadığının tespit edilmesi nedeni ile ölüm aylığının kesilmesine ilişkin Kurum işleminin iptali, aylığın kesilme tarihinden itibaren yasal faizi ile ödenmesi, Kurumun borç çıkarma işlemlerinin iptali ile borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Birleşen dava ile davalı-karşı davacı Kurum, yersiz ödenen eczane, optik, hastane masrafları ile aylıkların yasal faizi ile tahsilini istemiştir.
Bölge adliye mahkemesi hükmü, davalı-karşı davacı Kurum vekilince temyiz edilmiştir.
Davanın, yasal dayanağı 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 56. maddesinin ikinci fıkrasıdır. Fıkrada: “Eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96. madde hükümlerine göre geri alınır.” düzenlemesine yer verilmiştir. Düzenleme ile ölen sigortalının kız çocuğu veya dul eşi yönünden, boşanılan eşle boşanma sonrasında fiilen birlikte olma durumunda, ölüm aylığının kesilmesi ve ödenmiş aylıkların geri alınması öngörülmektedir. Buna göre, daha önce sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen birlikte yaşama olgusu, gelir veya aylık kesme nedeni ve bağlama engeli olarak benimsenmiştir.
Anılan 56. maddede, oldukça yalın olarak “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen” ibareleri yer almakta olup kanun koyucu tarafından örneğin; “sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan”, “hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan”, “gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan” veya bunlara benzer ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir. Maddede boşanma amacına-saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken; eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin-samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma-irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan “boşanma” hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki 4721 sayılı Türk Medeni Kanununda “anlaşmalı boşanma” adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak vurgulanmalıdır ki boşanma tarihi itibarıyla gerçek-samimi boşanma iradelerine sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda gelirin-aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Gelirin-aylığın kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme-başlama tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla gelir-aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun-yersiz kabul edilmeli, ancak söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96. maddesine göre uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56. maddede, “eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle” ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı gözetilmelidir.
Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 17.02.1999 tarihinde eşi ...’den boşandığı, 14.04.1999 tarihinde vefat eden babasından dolayı yetim aylığı aldığı, 11.07.2013 tarihli denetmen raporuyla davacı ve eşinin boşandıkları süreçte birlikte yaşadığının tespit edildiği, bu rapora istinaden Kurum tarafından 01.11.2008-31.10.20153 tarihleri arasında ödenen aylıklar, sağlık giderleri ve yasal faizinin borç çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda; Bölge Adliye Mahkemesince davacının yersiz sağlık gideri toplamı olan 5.377,82 Liradan borçlu olmadığına dair kararı isabetsiz olmuştur. Şöyle ki;
19.01.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6385 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 5510 sayılı Yasaya eklenen “Yersiz yapılan sağlık giderlerinin terkini” başlıklı Geçici 45. maddede; “Bu Kanuna göre genel sağlık sigortalısı ya da bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına girmekle birlikte, asli olarak hak etmediği bir kapsamda sağlık hizmeti alanlara 31.01.2012 tarihine kadar verilen sağlık hizmetlerine ilişkin Kurumca tahakkuk ettirilmiş veya ettirilecek borçlar, varsa ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez. Bu borçlara ilişkin açılmış olan dava ve icra takiplerinden Kurumca vazgeçilir.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan hükmün gerekçesinde ise, 5510 sayılı Kanuna göre, vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınmasına ilişkin işlemlerin 2012 yılı Ocak ayı itibarıyla tamamlanması nedeni ile bu tarihe kadar yaşanan geçiş sürecinde, tabi olduğu genel sağlık sigortası statüsünün aradığı şartlarla sağlık yardımı alması gerekirken, Kanunun diğer statülerine göre ya da bakmakla yükümlü olunan kişi statüsünde hak etmediği halde sağlık yardımı yapılanlara ilişkin sağlık giderlerinin ilgililerden tahsil edilmemesi ve bu suretle oluşacak mağduriyetlerin önlenmesinin amaçlandığı belirtilmiştir.
Yani maddenin metnine göre; kişinin genel sağlık sigortası kapsamında herhangi bir statüye göre sağlık yardımı alıyor olması, sağlık yardımı yapılmasını sağlayan sigortalılık statüsünün geçersiz sayılması halinde; başka bir geçerli sigortalılık statüsü varsa veya bakmakla yükümlü olunan kişi kapsamına giriyorsa yine yersiz sağlık gideri tahsil edilmez. Bu iki hal de yoksa geçersiz sigortalılık statüsüne dayalı yapılan sağlık gideri yersizdir ve Kurumca tahsili gerekir.
Geçici 45. madde, gerekçesinde de belirtildiği üzere bütün vatandaşların genel sağlık sigortası kapsamına alınması çalışmalarının yapıldığı 2008-2010-2012 sürecindeki geçiş döneminin sıkıntılarını gidermek amacıyla çıkarılmıştır. Davacının Kurumdan aylık almak ve bağlantılı olarak sağlık yardımından faydalanmak amacıyla eşinden boşandığının sabit olduğu göz önüne alındığında, MK 2.maddesindeki “Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” hükmüne aykırı şekilde Kurumun sağlık giderlerini isteyemeyeceği tespiti isabetsiz olmuştur.
Nitekim Kurum da 6385 sayılı yasayla getirilen düzenlemelerin uygulanmasına ilişkin çıkarmış olduğu 08.04.2013 tarih ve 2013/20 sayılı genelgede; “ Ancak, sahte olduğu Kurumca yada mahkeme tarafından tespit edilen sigortalı hizmetleri veya bu hizmetlere göre gelir/aylık bağlananlardan aylıkları iptal edilen genel sağlık sigortalıları ile bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilerin Kurumca tespit edilen yersiz sağlık giderleri 6385 sayılı Kanunun geçici 45. maddesi kapsamında değerlendirilmeyecektir” açıklamasına yer vererek dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağına aykırılık teşkil edecek terkin işlemlerini himaye etmeyeceğini ortaya koymuştur.
Geçici 45.madde, 31.01.2012 tarihi öncesindeki tüm yersiz sağlık giderlerini affeden bir hüküm değildir. Nasıl ki sahte sigortalılık ve buna dayalı olarak haksız sağlık yardımı alan kişileri Kurum Geçici 45. madde kapsamından faydalandırmamışsa, aylık alabilmek için muvazaalı şekilde boşanan kişilerin de bu hükümden yararlanması mümkün olmamalıdır.
Anılan genelgede Geçici 45. maddede yer alan “ilgililerin bu nedenle açtıkları davadan vazgeçmeleri halinde tahsil edilmez” ibaresini ve uygulamasını şöyle izah edilmiştir; “söz konusu borçlara ilişkin sigortalılarca dava açılmış ise bu kişilerin de açtıkları davalardan vazgeçmeleri halinde bu kimselere ait borçlar da istenmeyecektir. Bu kimseler tarafından Kurum aleyhine açmış oldukları davalardan vazgeçtiklerini başvurdukları mahkemeden alacakları “feragat nedeniyle davanın reddine” dair kararın dilekçe ekinde Kuruma verilmesi gerekmektedir” Mahkemece maddenin bu şartına hiç değinilmemiştir.
5510 sayılı Kanunun 60. maddesinde ise genel sağlık sigortasından yararlanacak olanlar sayılmıştır. Maddenin (g) bendinde, “Yukarıdaki bentlerin dışında kalan ve başka bir ülkede sağlık sigortasından yararlanma hakkı bulunmayan vatandaşlar” genel sağlık sigortalısı sayılmıştır. (g) bendinin lafzından tüm vatandaşların re’sen sağlık sigortası kapsamına alındığı izlenimi anlaşılmakta ise de durum böyle değildir. Kişinin kapsama alınması, sağlık hizmeti alabildiği anlamına gelmemektedir. Genel sağlık sigortalısı olmanın koşulları vardır. Bu koşullar 5510 sayılı Yasa’nın 67. maddesinde sayılmıştır.
5510 sayılı Kanunun sağlık hizmetlerinden yararlanma şartlarını düzenleyen 67. maddesine göre; “18 yaşını doldurmamış olan kişiler, tıbben başkasının bakımına muhtaç olan kişiler, trafik kazası halleri, acil haller, iş kazası ile meslek hastalığı halleri, bildirimi zorunlu bulaşıcı hastalıklar, 63 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) ve (c) bentleri gereğince sağlanan sağlık hizmetleri, 75 inci maddede sayılan afet ve savaş ile grev ve lokavt hali hariç olmak üzere sağlık hizmetlerinden ve diğer haklardan yararlanabilmek için;
a) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (c) ve (f) bentleri hariç diğer bentleri gereği genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısının olması,
b) 60 ıncı maddenin birinci fıkrasının (a) bendinin (2) numaralı alt bendi ile (g) bendine tabi olan genel sağlık sigortalısı ve bakmakla yükümlü olduğu kişilerin yukarıdaki bentte sayılan şartla birlikte, sağlık hizmeti sunucusuna başvurduğu tarihte 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun 48 inci maddesine göre tecil ve taksitlendirilerek tecil ve taksitlendirmeleri devam edenler hariç 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması, gerekmektedir.”
Yani 01.01.2012 tarihi sonrası dönemde, tüm vatandaşlar genel sağlık sigortası kapsamına alınmıştır. Ancak 67. maddeye göre sağlık hizmeti sunucusuna başvurulduğu tarihten önceki son bir yıl içinde toplam 30 gün genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısı olması ve 60 günden fazla prim ve prime ilişkin her türlü borcunun bulunmaması gerekir. (g) bendi kapsamında olanlar ise 5510 Sayılı Kanun’un 60/1-c, 1 nolu alt bendi gereği gelir testi uygulaması ile belirlenecek primin ödenmesi halinde sağlık yardımlarından yararlanma imkânı getirilmiştir.
5510 sayılı Kanuna göre genel sağlık sigortalısı sayılabilmek ve sigortalılığın başlangıcı için bildirim ve tescil gereklidir. Kanunun 61. maddesinde, genel sağlık sigortasından yararlanmak için bir kısım grupların bildirimine gerek kalmadan kendiliğinden tescil edileceği, bir kısmının tescili için ise bir ay içinde başvuru şartı getirilmiştir. Tescili yapılanların ise gelirlerine göre belirlenen oranlara göre genel sağlık sigortası primi ödemeleri gerekmektedir.
Gelir testi işlemi, kişinin çeşitli göstergeler ışığında mevcut gelirinin belirlenmesidir.
Herhangi bir kapsamda genel sağlık sigortalısı veya genel sağlık sigortalısının bakmakla yükümlü olduğu kişi kapsamında sağlık yardımlarından yararlanma hakkı bulunmayan kişiler 5510 sayılı Kanunun 60 ıncı maddesinin birinci fıkrasının (g) bendi kapsamında genel sağlık sigortalısı olarak tescil edilmekte olup, anılan kapsamda tescil edilen bu kişilerin tescil tarihinden itibaren yerleşim yerlerinin bulunduğu yerdeki Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıflarına müracaat ederek gelir testi yaptırmaları gerekmektedir. Gelir tespitinde aynı hanedeki aile esas alınmaktadır. Kanun 60. maddesinin birinci fıkrası (g) bendi kapsamında tescil edilen kişilerin gelir testi müracaat bildiriminin kendilerine tebliğ edildiği tarihten itibaren bir ay içinde Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına başvurmaları gerekmektedir. Söz konusu bir aylık süre içerisinde gelir testine başvurmayanların tescil başlangıç tarihinden itibaren aile içindeki gelirinin kişi başına düşen aylık tutarı olarak, Kanunun 82 nci maddesine göre belirlenen aylık prime esas kazancın (asgari ücretin) iki katı esas alınarak primlerin tahakkuk ettirilmesi öngörülmüştür.
5510 sayılı Kanunun 60/1-g bendi ile artık herkesin genel sağlık sigortası kapsamına alındığı ve her durumda sağlık hizmeti alabileceği kanısı hatalıdır. Koşulları taşımayan kişi sağlık hizmeti alamaz. Koşulları Kurum sağlayabilirdi mantığıyla (davacının 67. madde kapsamında gelir testine tabi tutulmasıyla oluşacak ihtilafa konu dönemdeki prim borçlarının Kurum tarafından tahsilinin mümkün olması) Kurum’un yersiz tedavi giderlerini tahsil imkanının engellenmesi hem sosyal güvenlik sistemini aksatacak bir durum olup hem de yasa koyucunun amacını aşar mahiyettedir.
O halde, davalı- karşı davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve Bölge adliye Mahkemesi kararı bozulmalıdır.
G)SONUÇ: Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/2. maddesi uyarınca BOZULMASINA, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 08.04.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.