4. Hukuk Dairesi 2016/1439 E. , 2019/735 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... ve ... aleyhine 22/07/2013 gününde verilen dilekçe ile kişilik haklarına haksız saldırıdan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; maddi tazminat davasının açılmamış sayılmasına, manevi tazminat davasının kısmen kabulüne dair verilen 25/06/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davalı ... vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
1)Dava, kişilik haklarına haksız saldırıdan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, maddi tazminat davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiş; hüküm, davalı ...’nın vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili; davalılardan ...’nın, davacının eşi ile ilişki kurmak suretiyle evlilik birliğinin sona ermesine neden olduğunu, davalıların dava dışı eşe ait taşınmazı satarak davacıyı zarara uğrattıklarını belirterek oluşan maddi ve manevi zararın tazminini talep etmiştir.
Davalı vekilleri; davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; davalı ...’nın dava dışı eşle, evli olduğunu bildiği halde duygusal bir ilişkiye girdiği, davacının kişilik haklarına saldırı mahiyetinde olduğu gerekçesiyle manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne, davacı vekilinin maddi tazminatı takip etmedikleri yönündeki beyanları dikkate alınarak davalılar hakkında açılan maddi tazminat davasının açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Davacı, kişilik haklarına haksız saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat isteminin yanında taşınmaz satışı nedeni ile maddi tazminat isteminde bulunmuştur. Bu istem yönünden 24/03/2015 tarihli oturumda davayı takip etmeyeceklerini beyan etmiştir. Mahkemece aynı oturumda, davacı vekilinin beyanına karşı, davayı takip edip etmeyecekleri hususunda beyanda bulunmak üzere davalı vekiline iki haftalık kesin olmayan süre verilmiştir. Davalı vekili verilen iki haftalık sürede beyanda bulunmamış, takip eden 22/05/2015 tarihli duruşmaya mazeretli olarak katılmamıştır. Ardından 25/06/2015 tarihli duruşmada maddi tazminat davasını takip edeceğini beyan etmiştir. Mahkemece davalı vekiline beyanda bulunmak üzere verilen iki haftalık süre kesin olmadığına göre davalı vekilinin davayı takip edeceğini süresinde beyan ettiğinin kabulü gerekir. Şu durumda mahkemece davalının beyanı karşısında tüm delillerin toplanarak maddi tazminat davasının
esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yanılgılı gerekçeyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi doğru görülmemiş açıklanan nedenle kararın bozulması gerekmiştir.
2) Adı geçen davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06/07/2018 tarihli ve 2017/5 E. - 2018/7 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; TMK 185/3 maddesinde düzenlenen sadakat yükümlüğü, evlilik sözleşmesinden kaynaklanmakta olup, ihlal edilmesi durumunda yalnızca sözleşmenin taraflarının yani eşlerin birbirlerine karşı ileri sürebilecekleri nisbi hak niteliğindedir. Yani mutlak bir hak mahiyetinde olmadığı için, herkese karşı ileri sürülemez.
Davacı, kişilik hakkı ihlallerini düzenleyen genel hükümlere yani TMK’nun 24-25 ve TBK’nun haksız fiil sorumluluğuna ilişkin temel düzenlemesi olan 49/1 (BK. 41/1) ve kişilik değerlerinin zedelenmesine ilişkin TBK 58. (BK 49.) maddelerine de dayanamaz. Söz konusu yasa maddeleri gereğince haksız fiil sorumluluğundan söz edilebilmesi için, diğer şartların yanında ayrıca zarara sebep olan fiilin hukuka aykırı olması yani emredici bir hukuk normuna aykırı olması gerekir. Somut olayda, eş olmayan davalı yönünden fiilin hukuka aykırılık şartı gerçekleşmemiştir.
Müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümlerin de uygulanması mümkün değildir. Zira, TBK’nun 61. (BK 50.) maddesinde birden fazla kişinin ortak kusurlu davranışları nedeniyle bir zarara yol açmaları durumunda müteselsil sorumluluğun söz konusu olacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda sorumluluğa gidilebilmesi için, aldatan eş ile birlikte olan davalının fiilinin de hukuka aykırı olması gerekir. Davalının dava dışı eş ile birlikteliği şeklindeki davranışı, aldatılan eş yönünden haksız fiil olarak nitelendirilemeyeceğinden müteselsil sorumluluk esasına göre de sorumluluğuna gidilemez.
Aldatılan eş yansıma yoluyla zarara uğradığını da iddia edemez. Zira, üçüncü kişinin aldatan eşe karşı herhangi bir hukuka aykırı eylemi ve verdiği herhangi bir zarar bulunmadığından, yansıma yoluyla istenebilecek zarar da sözkonusu olamaz.
TBK’nun 49/2 (BK.41/2) maddeleri gereği, fiilin emredici bir norma değil de sadece ahlaka aykırı olması durumunda, sorumluluğa gidilebilmesi için, failin zarar görene zarar verme kastıyla yani somut olayda, davalının davacı aldatılan eşe bilerek ve isteyerek zarar vermeyi amaçlamış olması gerekir. Sadece birlikte olduğu eşin evli olduğunu bilmesi bu tür sorumluluk için yeterli değildir.
Şu durumda; açıklanan yasal düzenlemeler ve Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun yukarıda anılan kararı uyarınca yerel mahkemece, evlilik birliği devam ederken eşlerden biri ile evli olduğunu bilerek birlikte olan davalıya karşı açılan davanın tümden reddedilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda (1) ve (2) sayılı bentte açıklanan nedenlerle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 14/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.