Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/145
Karar No: 2020/122

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2019/145 Esas 2020/122 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2019/145 E.  ,  2020/122 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : 13. Ceza Dairesi
    Mahkemesi :Asliye Ceza
    Sayısı : 138-487

    Sanık ..."ın hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, hırsızlık iddiasına konu eylemin suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu oluşturduğu kabul edilerek, sanığın TCK"nın 165/1, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanığın beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına ilişkin Üsküdar (Kapatılan) 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.02.2011 tarihli ve 135-93 sayılı kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan İstanbul Anadolu 24. Asliye Ceza Mahkemesince 20.01.2015 tarih ve 624-18 sayı ile açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına, sanığın TCK"nın 165/1, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 13.03.2018 tarih ve 1006-3417 sayı ile;
    "Mahkemenin hapis cezasını alt sınırdan tayin ettiği hâlde, adli para cezasını tayin ederken alt sınırdan uzaklaşması yönündeki takdirinde herhangi bir isabetsizlik görülmediği gibi, 5271 sayılı CMK"nın 231/11. maddesi gereğince, hükmün açıklanması geri bırakılan sanığın denetim süresi içerisinde yeni suç işlemesi nedeniyle önceki hükmün değiştirilmeden aynen açıklanması gerektiğinden ve 23.02.2011 tarihli hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararda da, temel cezanın "6 ay hapis ve 30 gün adli para cezası" üzerinden belirlendiğinin anlaşılması karşısında, tebliğnamedeki bozma isteyen (I) numaralı düşünceye iştirak edilmemiştir.
    Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
    Ancak;
    1-Suça konu aracın, çalınmasından 14 gün sonra üzerinde sahte plaka takılı vaziyette ve sanığın üzerine kendi fotoğrafını yapıştırdığı ehliyet ile birlikte bulunduğunun anlaşılması karşısında; oluşa, tutanaklara, sanığın hayatın olağan akışına uygun düşmeyen, inandırıcı ve samimi olmayan kaçamaklı savunmaları ile tüm dosya içeriğine göre, eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğu ve suça konu aracın, araç içerisinde bulunan kontak anahtarı ile çalıştırılıp çalınıp çalınmadığının da araştırılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği hâlde, eylemin hatalı vasıflandırması ile yazılı şekilde suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi,
    2-Kabule göre de;
    a- Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 140-85 sayılı, 24.11.2015 tarihli ve 29542 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanan kısmî iptal kararı uyarınca, 5237 sayılı TCK"nın 53. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde düzenlenen "seçme ve seçilme ehliyetinden ve diğer siyasi hakları kullanmaktan yoksun bırakılmasına" hükmünün iptal edilmesi nedeniyle uygulanamayacağının gözetilmemesi,
    b- Adli emanet eşyası hakkında herhangi bir karar verilmemiş olması," isabetsizliklerinden, ceza süresi yönünden sanığın kazanılmış hakkının korunması kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
    Bozmaya uyan Yerel Mahkemece 10.07.2018 tarih ve 138-487 sayı ile, sanığın TCK"nın 142/2-d, 143/1 ve 53. maddeleri uyarınca 5 yıl 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba, ilk hükme yönelik aleyhe temyiz bulunmaması nedeniyle cezanın 6 ay hapis ve 600 TL adli para cezası olarak infaz edilmesine karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 25.12.2018 tarih ve 8366-19151 sayı ile;
    "Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un geçici 2. maddesi uyarınca "Resmî Gazete"de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağı..." hususu nazara alındığında temyiz süresinin 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 310/1. maddesi uyarınca bir hafta olduğu, ancak 7035 sayılı Kanun ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 291. maddesine göre ise bir hafta olan temyiz süresinin on beş güne çıkarıldığı, bu itibarla; 05.08.2017 ve bu tarihten sonra verilen kararlar yönünden sanık lehine değerlendirme ile temyiz süresinin on beş gün olarak kabul edilmesi gerektiği belirlenmekle, sanığın temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek yapılan incelemede;
    Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
    Ancak;
    Dairemizin bozma ilamına uyulmasına karar verildiği hâlde, herhangi bir araştırma yapılmaksızın eksik inceleme sonucu 5237 sayılı TCK"nın 142/2-d maddesi uyarınca hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
    Daire Üyesi B. Bağcı; "Sanık ... hakkında verilen ilk hüküm Dairemiz tarafından, sanık hakkında TCK’nın 165/1. maddesi yerine, 142/2-d maddesinin uygulanması gerektiği ifade edilip kazanılmış hakkın gözetilmesi ihtarıyla bozulmuştur.
    Bozmaya uyan Yerel Mahkeme, TCK"nın 142/2-d maddesinden uygulama yaparken önceki mahkûmiyet hükmünde TCK"nın 165/1. maddesinde yer alan 600 TL adli para cezasına da aynen hükmetmiştir.
    Halbuki, TCK"nın 142/2-d maddesi para cezası ihtiva etmemektedir. Tatbik maddesinde yer almayan para cezasına hükmedilmesinin, Anayasamızın 38/1-3 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 7. maddelerinde düzenlenen cezaların kanuniliği prensibine aykırı olduğunu değerlendirdiğimden anılan hususa bozma sebepleri arasında yer vermeyen çoğunluk görüşüne iştirak edilmemiştir." açıklamasıyla karşı oy kullanmıştır.
    Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 07.02.2019 tarih ve 68667 sayı ile;
    "...7035 sayılı Yasa ile CMK"nın 291. maddesinde değişiklik yapılarak 05.08.2017 tarihinden sonra verilen kararlar yönünden temyiz süresi 15 güne çıkarılmış ise de, 26.09.2014 tarihli ve 5235 sayılı Yasa"nın geçici 2. maddesi uyarınca "Resmî Gazete"de ilan edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağına dair hüküm ve 1412 sayılı CMUK"nın 310. maddesindeki temyiz süresinin bir hafta olduğuna dair hüküm gözetildiğinde 8. günde sanık tarafından yapılan temyiz itirazının reddine karar verilmesi yasal zorunluluktur. Zira, inceleme konusu dosya daha önce temyiz denetiminden geçmiştir ve dolayısıyla tekrar temyiz edildiğinde Yargıtay denetimine tabi olup 05.08.2017 tarihinde temyiz süresinin 15 güne çıkarılmasına dair hükme tabi değildir. Ayrıca, tefhim edilen kararda sanığın temyiz süresinde, başvuru yeri ve şekli konusunda yanıltılması da söz konusu değildir. Bu sebeplerle, sanığın temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerekir." düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
    CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 05.03.2019 tarih ve 773-3135 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    İnceleme dışı sanık Alparslan Keskin hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
    Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın temyiz talebinin süresinde olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
    İncelenen dosya içeriğinden;
    Sanığın, 04.11.2005 tarihinde işlediği iddia olunan hırsızlık suçundan cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eylemin suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunu oluşturduğu kabul edilerek, sanığın TCK"nın 165/1, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna; CMK"nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve sanığın beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulmasına karar verildiği,
    Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın kesinleşmesinden sonra, sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi nedeniyle dosyayı ele alan Yerel Mahkemece 20.01.2015 tarihinde açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanmasına ve sanığın TCK’nın 165/1, 52/2 ve 53. maddeleri uyarınca 6 ay hapis ve 600 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna karar verildiği,
    Hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 13.03.2018 tarih ve 1006-3417 sayı ile bozulmasının ardından devam olunan yargılama sonucunda, bozmaya uyan Yerel Mahkemece, sanığın TCK"nın 142/2-d maddesi uyarınca cezalandırılmasına ilişkin 10.07.2018 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanığa tefhim edildiği, kısa karar ile gerekçeli kararın birbiriyle uyumlu olduğu, kısa ve gerekçeli kararların son paragrafında; “Sanığın yüzüne karşı tefhimden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize veya eşdeğer bir mahkemeye verilecek dilekçe ile veya zabıt katibine müracaatla tutulacak tutanakla (infaz kurumunda bulunan tutuklu ya da hükümlüler için mahkememize gönderilmek üzere ceza infaz kurumu müdürüne verilecek dilekçe veya ceza infaz kurumu müdürlüğüne yapılacak beyanın zapta geçirilmesi suretiyle) temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı." şeklinde açıklamalara yer verildiği,
    Kısa kararın tefhim edildiği 10.07.2018 tarihinin salı gününe denk geldiği, tefhimden itibaren yedinci gün olan 17.07.2018 tarihinin de salı gününe tekabül edip temyiz süresi içinde hafta sonu tatili dışında bir tatil bulunmadığı,
    Sanığın Pınarhisar Kapalı Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği 18.07.2018 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu,
    Anlaşılmaktadır.
    07.10.2004 tarihli Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un 25 ve geçici 2. maddeleri uyarınca kurulan bölge adliye mahkemeleri, 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete"de ilan edildiği üzere 20.07.2016 tarihinde tüm yurtta göreve başlamıştır. Bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçmesiyle birlikte istinaf kanun yolu uygulamaya girmiş, böylece ülkemizde fiilen üç dereceli yargı sistemine geçilmiştir.
    1412 sayılı CMUK"da olağan kanun yolları olarak itiraz ve temyize yer verilmişken, 5271 sayılı CMK"da itiraz, istinaf ve temyiz olağan kanun yolları olarak düzenlenmiştir.
    5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun"un 18. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak yeni usul yasası sisteminde, yasa yolları içinde istinafa yer verilmesi ve bölge adliye mahkemelerinin 20.07.2016 tarihinden sonra göreve başlaması nedeniyle 5320 sayılı Kanun"un “Temyiz ve karar düzeltme” başlıklı 8. maddesinin birinci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun"un geçici 2. maddesi uyarınca Resmî Gazete"de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddeleri uygulanır.” hükmüne yer verilmek suretiyle bölge adliye mahkemelerinin göreve başlamasından önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında 1412 sayılı CMUK’nın 305 ila 326. maddelerinin uygulanacağı öngörülmüştür. Başka bir anlatımla, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun"un 8. maddesi uyarınca, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın, bu tarihten sonra verilen kararlar hakkında ise 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.
    Bu genel açıklamalardan sonra temyiz başvuru usulünün ayrıntılı bir şekilde irdelenmesi gerekmektedir.
    Yargılama makamlarının verdikleri kararlarda bir aykırılık veya yanılma olması durumunda bu hataları giderme yetkisi "kanun yolu" adı verilen denetim ile sadece yargılama makamları tarafından yapılabilir. Kanun yolu, aykırılıkları gidermek ve isabetli karar verilmesini sağlamak bakımından, sanık için olduğu kadar toplum için de büyük bir teminat olduğundan, bir insan hakkıdır (Feridun Yenisey - Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2017, s. 859, 860).
    Bu anlayışa paralel olarak, Anayasanın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir",
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin "Adil yargılanma hakkı" başlıklı 6. maddesinde ise;
    “1. Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir...”
    Hükümlerine yer verilmiştir.
    Görüldüğü üzere Anayasanın 36. maddesinde, herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu vurgulanmış, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yargılamada sanığa tanınması gereken asgari haklar belirtilerek adil yargılanma hakkının kapsamı belirlenmiştir.
    Aynı şekilde, 25.03.2016 tarihi itibarıyla iç hukukumuzun bir parçası hâline gelen Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında;
    "Mahkeme tarafından ceza gerektiren bir suç nedeniyle mahkûm edilen herkes, mahkûmiyetinin veya hükmolunan cezanın yüksek bir mahkeme tarafından yeniden incelenmesini sağlama hakkına sahiptir. Bu hakkın kullanımı, kullanımın dayanakları dâhil kanunla düzenlenir." hükmüyle ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğu belirtilmiştir.
    Olağan kanun yollarından sayılan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davası açılmış olmalıdır. Temyiz davasının açılabilmesi için de, 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrası uyarınca bozmadan önceki ilk karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 310. maddesine göre iki şartın varlığı gereklidir.
    Bunlardan ilki istek şartıdır. Yargılama hukukunun temel prensiplerinden olan "davasız yargılama olmaz" ilkesine uygun olarak temyiz davasının kendiliğinden açılması mümkün olmayıp bu konuda bir talebin bulunması gereklidir.
    Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
    Uyuşmazlık konusu olayda istek şartının gerçekleştiği konusunda bir tereddüt bulunmadığından temyiz davasının açılabilmesi için gerekli ikinci şart olan süre şartının gerçekleşip gerçekleşmediği üzerinde durulmalıdır.
    1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 310. maddesinde, genel kural olarak tarafların temyiz isteğinde bulunabilecekleri süre, hükmün tefhiminden, tefhim edilmemiş ise tebliğinden başlamak üzere bir hafta olarak belirlenmiştir. Temyiz süresi, anılan maddenin üçüncü fıkrasındaki farklı durum hariç olmak üzere, hükmün açıklanması sırasında hazır bulunanlar bakımından bu tarihte, yokluklarında hüküm verilenler yönünden ise gerekçeli kararın tebliği tarihinde başlayacaktır.
    5271 sayılı CMK"nın 291. maddesi uyarınca da temyiz davası açılması için yedi günlük bir süre öngörülmüş iken 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresi "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresi on beş güne çıkarılmış, anılan madde gerekçesinde; “Madde ile 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklikle tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
    Görüldüğü gibi, 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilip istinaf sonrası temyiz denetimine tabi olan kararlara yönelik temyiz süresinin on beş gün olacağı hususunda her herhangi bir kuşku bulunmamakla birlikte, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce Yargıtayın temyiz incelemesinden geçen ve bozma üzerine 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında yeniden verilen kararların temyiz süresinin ne olacağı hususunda Kanunda açıkça bir düzenleme bulunmamaktadır.
    Bilindiği üzere, usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça "hemen ve derhal uygulanma" ilkesidir. Anılan ilke uyarınca usul işlemleri yapıldıkları sırada yürürlükte olan muhakeme kanunu hükümlerine tâbi olacaktır. Usul Kanunlarında yapılan değişiklikler, yasa yürürlüğe girdikten sonra yapılacak işlemler hakkında uygulanacak olup maddi ceza hukuku kurallarının aksine geçmişe yürümezler. O hâlde ceza yargılaması sırasında, kanunlarda değişiklik yapılması veyahut dayanılan bir usul kuralına ilişkin kanun hükmünün Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi hâlinde, yeni kanun veya iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü, devam etmekte olan işlemlere uygulanacak, ancak 5320 sayılı Kanun"un 4. maddesinin ikinci fıkrasında ifade edilen bu durum önceki kanunun yürürlükte bulunduğu dönemde o kanuna uygun olarak gerçekleştirilen işlemlerin geçersizliği neticesini doğurmayacağı gibi, yenilenmesini de gerektirmeyecektir.
    Bununla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK"nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete"de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi karşısında, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihi olan 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar bakımından hemen ve derhal uygulama ilkesi geçerli olmayacak, bu kararlar kesinleşinceye kadar Kanun"daki açık ve emredici düzenleme uyarınca 1412 sayılı CMUK"nın temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam edecektir.
    Gelinen aşamada ifade etmek gerekir ki, istinaf mahkemelerinin Türk yargı sistemine dahil olmasıyla kanun yolu yargılamasında yeni bir anlayışı benimseyen kanun koyucu, istinaf başvurusunda Cumhuriyet savcısı dışındaki diğer kişiler bakımından sebep gösterme zorunluluğu öngörmezken, temyiz kanun yolunda, mülga 1412 sayılı CMUK’dan farklı şekilde, re’sen temyiz tercihinden vazgeçerek, temyiz davasını açan ve sınırlayan temyiz dilekçesinde temyiz edenin, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini, temyiz sebeplerini göstermek zorunda olduğunu ve temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren ek bir dilekçe vermesini öngörmüştür. Bu bağlamda, temyiz denetiminin kapsamının belirlenmesi bakımından hangi hukuka aykırılıklara dayanıldığının anlaşılır bir şekilde gösterilmesi gerekmekte olup dilekçenin herhangi bir temyiz sebebi içermemesi durumunda temyiz isteminin reddi sonucu doğacağından madde gerekçesinde de ifade edildiği gibi tarafların temyiz haklarını daha etkin kullanabilmeleri amacıyla temyiz isteminde bulunma süresi yedi günden on beş güne çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, kanun koyucunun, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alarak temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkardığı anlaşılmaktadır.
    Diğer taraftan, 7035 sayılı Kanun"un geçici 1. maddesinin birinci fıkrası ile; “Bu Kanunla, 5271 sayılı Kanun"un 291. maddesi ile 6100 sayılı Kanun"un 361. maddesinde temyiz sürelerine ilişkin olarak yapılan değişiklikler, bu Kanun"un yürürlüğe girdiği tarihte ve sonrasında verilen kararlar hakkında uygulanır.” hükmü öngörülmüş olup 1412 sayılı CMUK"nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunan kanun koyucunun bilinçli bir tercih göstererek bu yönde bir düzenlemeye yer vermemesi dikkate alındığında, istinaf öncesi veya sonrası ayrımı yapılmaksızın 05.08.2017 tarihinden sonra verilen tüm kararların on beş günlük temyiz süresine tabi olduğu sonucuna ulaşılması da mümkün görünmemektedir.
    Öte yandan, ayrıntılarına Ceza Genel Kurulunun 04.06.1984 tarihli ve 2-196 sayılı kararında yer verildiği üzere, ilgili kişinin yüzüne karşı verilen bir hükme yönelik yasal temyiz süresi, tefhimle birlikte başlamakta olup sonradan yapılan karar tebliği, temyiz süresini yeniden başlatmayacaktır. Ancak, tefhim ile birlikte temyiz süresinin işlemeye başlaması için kanun yolu bildiriminin Kanun"un öngördüğü şekilde ve ilgiliyi yanıltmayacak biçimde yapılması gerekmektedir. Anayasanın 40/2. maddesi ile 5271 sayılı CMK"nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur. Yanılgılı bildirim nedeniyle temyiz hakkının etkin kullanılmasının engellendiği hâllerde temyiz isteminde bulunan bu yanılgısından faydalanması gerektiğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Örneğin, yasal temyiz süresi yedi gün olduğu hâlde Yerel Mahkemece, kanun yolu süresinin on beş gün şeklinde hatalı olarak gösterildiği durumlarda temyiz edenin yedinci günden sonra verdiği dilekçesinin kabul edilerek temyiz incelemesi yapılması gerektiği gözden uzak tutulmamalıdır.
    Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
    Sanığın, suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçundan cezalandırılmasına ilişkin 20.01.2015 tarihli ve 624-18 sayılı hükmün sanık tarafından yedi günlük yasal süresi içinde temyiz edildiği,
    Temyiz aşamasında 05.08.2017 tarihli ve 30145 mükerrer sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "yedi" ibaresinin "on beş" şeklinde değiştirilerek temyiz süresinin on beş güne çıkarıldığı,
    Sanığın temyiz talebi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 13.03.2018 tarih ve 1006-3417 sayı ile bozulmasının ardından devam olunan yargılama sonucunda, bozmaya uyan Yerel Mahkemece, 10.07.2018 tarihli kısa kararın hazır bulunan sanığa tefhim edildiği,
    Kanun yolu bildiriminde “Sanığın yüzüne karşı tefhimden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize veya eşdeğer bir mahkemeye verilecek dilekçe ile veya zabıt katibine müracaatla tutulacak tutanakla (infaz kurumunda bulunan tutuklu ya da hükümlüler için mahkememize gönderilmek üzere ceza infaz kurumu müdürüne verilecek dilekçe veya ceza infaz kurumu müdürlüğüne yapılacak beyanın zapta geçirilmesi suretiyle) temyiz yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı." şeklinde açıklamalara yer verildiği,
    Sanığın, bulunduğu Ceza İnfaz Kurumundan gönderdiği 18.07.2018 havale tarihli dilekçesi ile temyiz talebinde bulunduğu olayda;
    Ceza muhakemesi sistemimizde hükümlerin temyiz edilebilmelerinin kural, temyiz edilememelerinin ise istisna oluşu, hukuk normlarının yorumlanmasında, Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen "Hak arama hürriyeti" ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan mahkemelere erişim hakkının gözetilmesi gerekliliği, Sözleşmeye ilişkin Ek 7 numaralı Protokolünün "Cezai Konularda Temyiz Hakkı" başlıklı 2. maddesinin 1. fıkrasında; ilgili kişinin hakkında kurulan hükmü daha yüksek bir mahkemeye inceletme hakkının bulunduğuna ilişkin düzenlemeler birlikte dikkate alındığında, kamu davasının asli bir süjesi olan sanığın, adil yargılanma ilkesi çerçevesinde etkin bir şekilde temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olduğunda herhangi bir tereddüt bulunmamakla birlikte, 5271 sayılı CMK’nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi üzerine, 1412 sayılı CMUK"nın yürürlükten kaldırılmasına rağmen 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesinin birinci fıkrası ile, bölge adliye mahkemelerinin Resmî Gazete"de ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1412 sayılı CMUK"nın 322. maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326. maddelerinin uygulanacağına ilişkin istisnai bir düzenlemeye yer verilmesi nedeniyle, somut olayda, 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanma imkanının bulunmadığı, temyiz süresinin 1412 sayılı CMUK"nın 310. maddesine göre bir hafta olduğu, ayrıca, bölge adliye mahkemelerinin faaliyete başlama tarihinden sonra 5271 sayılı CMK"nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanacağı hâllerde, temyizde sebep gösterme zorunluluğunu da dikkate alan kanun koyucu, 7035 sayılı Kanun"un 21. maddesiyle 5271 sayılı CMK"nın 291. maddesinde değişiklik yaparak 05.08.2017 tarihinde ve sonrasında verilen kararlar bakımından temyiz süresini yedi günden on beş güne çıkarmış ise de, 1412 sayılı CMUK"nın temyiz süresine ilişkin hükümlerine de atıf yapma imkanı bulunduğu hâlde bilinçli bir şekilde bu yönde bir düzenlemeye yer verilmediğinin anlaşılması karşısında, incelemeye konu son karar tarihi 10.07.2018 olmakla birlikte bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce dosyanın Yargıtay denetiminden geçmesi nedeniyle sanığın, yüzüne karşı tefhim edilen ve kanun yolu bildirimi de yasaya uygun şekilde yapılan karara yönelik sekizinci günde gerçekleştirdiği temyiz isteminin süresinden sonra olduğu kabul edilmelidir.
    Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Ceza Genel Kurulu Üyesi; itirazın reddine karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
    2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 25.12.2018 tarihli ve 8366-19151 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
    3- Sanığın, İstanbul Anadolu 24. Asliye Ceza Mahkemesinin 10.07.2018 tarihli ve 138-487 sayılı nitelikli hırsızlık suçundan mahkûmiyetine yönelik temyiz isteminin süre yönünden REDDİNE,
    4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.



    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi