Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacılar vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi,duruşma isteği dava değeri yönünden reddedildi, tetkik hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi,gereği görüşülüp, düşünüldü;
Dava, ehliyetsizlik ve vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca Adli Tıp Kurumundan alınan rapor gereğince miras bırakanın akit tarihinde hukuki ehliyete haiz bulunduğu ve vekalet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğine, toplanan delillere, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulunun 25.06.2012 tarihli raporu ile miras bırakan F..."nın vekalet tarihi olan 08.03.2002 tarihinde fiil ehliyetine haiz olduğu saptandığına göre ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasının reddine karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur.Davacılar vekilinin bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir.Reddine.
Davacılar vekilinin, vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil davasına yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Miras bırakan F..."nın maliki olduğu 2,3 ve 6 parsel sayılı taşınmazların 08.03.2002 tarihli vekaletname kullanılarak kardeşi olan davalı İbrahim"in oğlu olan diğer davalı vekil A.... aracılığıyla diğer davalı B..."a 18.04.2002 tarihinde satış suretiyle devredildiği, miras bırakan F..."nın 22.06.2002 tarihinde öldüğü,geride mirasçı olarak kardeşleri davacılar A..., İ... ve M... ile davalı İ..."in kaldıkları kayden sabittir.
Davacılar,miras bırakanın maliki olduğu taşınmazların vekil tayin ettiği davalı A... tarafından vekalet görevi kötüye kullanılmak suretiyle diğer davalı B..."a satıldığını miras bırakanın dolayısıyla kendilerinin zararlandırıldığını ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere, Borçlar Kanununun temsil ve vekalet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 390/2 maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." (6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu 506/2.md) hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi,ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Medeni Kanunun 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne varki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, Medeni Kanunun 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince;davacıların miras bırakanının vekaletname düzenlemek suretiyle satış iradesini ortaya koyduğu açıktır. Ne var ki, yukarıda da ifade edildiği üzere vekilin vekaletten kaynaklanan yetkisini kullanırken davacı yararına hareket etme yükümlülüğü vardır.Vekilin vekil edeni zararlandırma eyleminin gerçekleşmesi halinde yetkinin kötüye kullanıldığı kabul edilmelidir. Tanık anlatımlarına göre, davalı A..."in vekalet görevini kötüye kullanarak miras bırakanı dolayısıyla mirasçıları olan davacıları zararlandırma kastı ile çekişmeli taşınmazları el ve işbirliği içindeki tanıdığı davalı Bahtiyar"a aktardığı konusunda kuşku olmadığı gibi alıcı olan davalı Bahtiyar"ın 08.03.2002 tarihli vekaletnamedeki tanıklardan biri olduğu da görülmektedir.
Öte yandan,çekişmeli taşınmazların akitte gösterilen bedeli ile gerçek değeri arasındaki aşırı oransızlık vekil edenin zararlandırıldığı olgusunu ortaya koyduğu gibi çekişmeli taşınmazlardan 2 ve 3 parsel sayılı taşınmazların davalı A..., 6 parsel sayılı taşınmazın ise davacı A... tarafından kullanıldığı da sabittir.
Hal böyle olunca,belirlenen bu olgular yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde vekalet görevinin kötüye kullanıldığı,davalıların el ve işbirliği halinde davacıları zararlandırdıkları benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddedilmesi doğru değildir.
Davacılar vekilinin temyiz itirazı açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.