3. Hukuk Dairesi 2013/8208 E. , 2013/10834 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :AİLE MAHKEMESİ
Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Y A R G I T A Y K A R A R I
Her ne kadar davacı vekili hükmü murafaa istemli temyiz etmiş ise de; davanın niteliği gereği duruşma isteğinin reddiyle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz isteğinin incelenmesinin evrak üzerinde yapılmasına karar verilerek, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü.
Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 1995 yılında anlaşmalı boşandıklarını, boşanma ilamında protokol gereğince davalının davacı için aylık 600 DM (Alman Markı) ödenmesine ve intifa hakkı davalıya ait...."da bulunan evde ikamet etmesine, davacının adı geçen evde davalıdan kaynaklanan nedenlerle oturamaması halinde, davalının davacıya aylık 1.000 ABD dolarına kadar kira ödemesine karar verildiğini, davalının 2007 yılında davacıyı evden çıkardığını, bunun üzerine tarafların nafakanın aylık 4.400 ABD Doları olarak ödenmesi hususunda anlaşmaya vardıklarını, 2010 yılı Mayıs ayından başlayarak Aralık ayına kadar müvekkilinin banka hesabına 4.400 ABD doları ödendiğini, Aralık ayından sonra ilk belirlenen nafaka miktarlarının ödenmesi üzerine, 08.12.2010 tarihinde nafaka miktarının tam olarak ödenmesi için davalıya ihtar gönderildiğini, davalının ihtarnameye cevaben; nafaka miktarının 4.400 ABD doları olarak belirlenmesi konusunda hiç bir anlaşma olmadığını, protokolün halen geçerli olduğunu bildirdiğini iddia ederek; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile nafaka miktarının 4.400 ABD doları olarak belirlenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının protokolde belirtilen evden 2006 yılında kendi isteği ile ayrıldığını, 2008 yılında müvekkilinin annesi tarafından davacı için alınan eve taşındığını, müvekkili ve annesinin davacıya belli zamanlarda maddi yardımlar yaptıklarını, nafakanın artırılmasına yönelik taraflar arasında yazılı ya da sözlü her hangi bir anlaşma bulunmadığını, protokol de belirtilen nafakanın iştirak nafakası niteliğinde bulunduğunu, davacının şahsi malvarlığının olduğunu, müvekkilinin boşanma ile birlikte davacıya 75.000 ABD doları tazminat ödendiğini iddia ederek; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; "...protokole göre yapılması kararlaştırılan ödemelerin davacı ve müşterek çocuğun kirada oturmaları halinde davalı babanın aylık 1000 ABD dolarına kadar kira bedeli ödeyeceği ve buna ilaveten davacı ... ....a her ay 600 DM ödemede bulunacağı şeklinde olup, ödemenin "nafaka" olduğuna ilişkin herhangi bir ibare bulunmadığı, sözleşmenin yoksulluk nafakasını düzenleyen bir madde olarak yorumlanamayacağı, bu durumda olsa olsa alacak konusu yapılabileceği, yoksulluk nafakasına ilişkin dava ve taleplerin boşanmadan itibaren 1 yıl içerisinde açılabileceği, dava tarihi düşünüldüğünde davanın bir yıllık süresi içinde açılmadığı, taraflar arasında yoksulluk nafakası ve bunun artırılmasını gerektirecek yazılı bir belge ve kanıtın da bulunmadığı" gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından mürafaa istemli temyiz edilmiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; anlaşmalı boşanma protokolünde aylık 600 DM (Alman Markı) olarak ödenmesi kararlaştırılan davaya konu alacağın, yoksulluk nafakası olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
TMK"nın 175. maddesi geregince; boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında nafaka isteyebilir. Yoksulluk nafakası boşanma davası içerisinde istenebileceği gibi, o dava devam ederken ya da sonuçlandıktan sonra ayrı bir dava ile de istenilebilir. Aynı yasanın 176. maddesine göre ise; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Somut olayda dosyadaki belgelerden; tarafların 17.11.1995 tarihli ilam ile boşandıkları, 1987 doğumlu müşterek çocuğunun velayetinin anneye verilerek, 11.09.1995 tarihli protokolün aynen tasdikine karar verildiği anlaşılmaktadır.
11.09.1995 tarihli protokolün 5. maddesinde; "Anne ve küçük....birlikte halen oturdukları ve kuru mülkiyeti ...."ın annesi ..."a ait ve intifa hakkı baba ..."a ait ...bağımsız bölümde ikamet etmeğe devam edeceklerdir, bunun için ... ve annesi ... hiç bir surette kira bedeli talep etmeyecekler, apartmanın tüm yönetim giderleri baba tarafından üstlenilecektir. Babanın bu konut üzerindeki intifa hakkı herhangi bir nedenle sakıt olduğu takdirde babadan kaynaklanan başka nedenler ile anne ve küçük ..."ın bu konutta oturmaları mümkün olmadığı takdirde, baba aylık 1000 ABD dolarına kadar kira bedeli ödemeyi kabul ve taahhüt eder. Söz konusu maddenin taraflar arasında geçerli olabilmesi için adı geçen konutta müstahdem dışında sadece ... ile küçük ...... ikamet edebilecekler, onların dışında hangi sıfatla olursa olsun herhangi başka bir kişi oturur ise iş bu madde hükümsüz kalır." denilmiş, 7. madde de ise;"... yukarıda belirtilen maddelerdeki haklara ilaveten, ..."a her ay 600 DM (Alman markı) ödeme yapacaktır. ....."ın evlenmesi ve de o tarihte küçük ... ...ın reşit olmaması halinde bu ödeme küçük ... ...."ın adına açılacak bir hesaba yapılacaktır." denilmiştir. 8. madde de ise; "İş bu protokolün 5. maddesinde belirtilen dairede oturma, 6. maddesinde ki eşyaları kullanma ve 7. maddesinde aylık 600 DM ödeme ile ilgili haklar annenin başka bir evlilik yapması halinde son bulacaktır" şeklinde düzenlendiği anlaşılmıştır.
Kural olarak taraflar; bir sözleşmenin içeriğini kanunda öngörülen sınırlar içinde özgürce belirleyebilirler. (TBK m.26) Sözleşmede açık olmayan ve duraksamaya sebep olan noktalar, düzenleyen aleyhine yorumlanır.
Bu bağlamda her ne kadar protokolün 7. maddesinde davalı tarafından davacıya her ay ödenmesi kararlaştırılan 600 DM (Alman Markı) için açıkca "nafaka" ibaresi kullanılmamış ise de; protokol hükümleri bütün olarak değerlendirildiğinde; tarafların bu ödemeyi öncelikle yoksulluk nafakası olarak kararlaştırdıkları, kadının evlenmesi halinde müşterek çocuğun reşit olması olasılığında ise iştirak nafakası olarak belirledikleri anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; olayları anlatmak taraflara, hukuki tavsif mahkemeye ait ilkesi doğrultusunda mahkemece; protokolün 7. maddesinde kararlaştırılan aylık ödemenin davacı lehine düzenlenmiş yoksulluk nafakası olduğu kabul edilerek; TMK"nın 176. maddesindeki yoksulluk nafakası artırım koşulların gerçekleşip, gerçekleşmediğinin araştırılıp, hasıl olacak sonuç dairesinde hüküm tesis edilmesi gerekirken, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme ile davanın reddi, usul ve yasaya aykırı olup, bu husus bozmayı gerektirmiştir.
Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.