16. Hukuk Dairesi 2013/14533 E. , 2014/3895 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/05/2013
NUMARASI : 2005/514-2013/339
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Davacı vekili; davacı şirketin kayden maliki olduğu 1122 parsel sayılı taşınmazda P.. B..nin 06.02.2003 tarih ve 128 sayılı encümen kararıyla imar uygulaması yapıldığını ve 1.776,78 metrekarelik kısmın. ada 4 parsel olarak davalı S.. D.. adına, 3.022,93 metrekarelik kısmın ,. ada 3 parsel olarak diğer davalı şirket adına tescil edildiğini, ancak anılan encümen kararının idari yargı yerinde iptal edildiğini ileri sürerek; 7518 ada 3 ve 4 sayılı imar parsellerinin tapu kayıtlarının iptali ile davacı şirket adına tescili ve davalıların taşınmaza vaki müdahalelerinin önlenmesi istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda “davanın reddine” karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, imar uygulamasının idari yargı yerinde iptali nedeniyle tapu iptal ve tescil ile elatmanın önlenmesi isteklerine ilişkindir. Mahkemece; “imar uygulamasına tabi tutulan parsellerin imar uygulaması sonucu paylı mülkiyet şeklinde pek çok sayıda kişi adına kayıtlı olması nedeniyle yüzlerce parselin oluşturulduğu, kadastral parselin eski hale iadesi halinde yüzlerce parsel ve malikin olumsuz etkileneceği; yani verilecek karardan iyi niyetli pek çok kişinin zarar göreceği ve tazmini imkansız zararlara yol açacağı; sorunun ancak belediyece yapılacak imar uygulaması ile veya oluşan zararın tazmin yolu ile giderilebileceği; bunun haricinde verilecek kadastral parselin eski haline iadesi kararının fiilen uygulanma imkanının da bulunmadığı; hukuki ve fiili imkansızlığın söz konusu olduğu; ayrıca 3194 sayılı imar Yasası"nın 18. maddesi uyarınca, bir kimsenin kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşa etmiş, ancak imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamayacağı; yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlandığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; davacı şirkete ait 1122 parsel sayılı taşınmazın imar uygulamasına tabi tutulduğu ve oluşturulan ..ada 5 sayılı imar parselinin 23.06.2003 tarihinde davacı şirket adına tescil edildiği; dava konusu . ada 3 ve 4 sayılı imar parsellerinin de aynı şuyulandırma işlemi kapsamında 415 ve 1337 ile 1338 sayılı parsellerden meydana getirildikleri ve 3 parsel sayılı taşınmazın imar düzenlemesiyle davalı şirket adına, 4 sayılı imar parselinin ise imar uygulaması sonrası satış suretiyle 27.06.2005 tarihinde davalı S.. D.. adına kayıtlı bulunduğu; ancak davacı şirketin açtığı dava sonucu İstanbul 4. İdare Mahkemesinin 29.07.2009 tarih ve 1077-1087 sayılı ilamıyla “1122 parsel sayılı taşınmazı da kapsayan alanda 3194 sayılı Yasa"nın 18. maddesi uyarınca düzenleme yapılmasına ilişkin Pendik Belediye Encümeninin 06.02.2003 tarih ve 128 sayılı kararının davacı taşınmazıyla ilgili kısmının iptaline” karar verildiği ve bu kararın deracattan geçmek suretiyle kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki; tapu sicilinin tutulması prensiplerinden biri tescil, diğeri sicilin aleniliği (güvenirliği), bir diğeri Hazinenin kusursuz sorumluluğu, sonuncusu ise geçerli bir hukuki sebebinin bulunması, yani kaydın illetten mücerret olmamasıdır. İmar şuyulandırmasının dayanağı olan idari işlemin iptal edilmesi ile sicilin dayanıksız kalacağı ve yolsuz tescil durumuna düşeceği açıktır. Böylesi bir durumda da, dayanıksız kalan (illetten mücerret) kaydın iptali ile kadastral parselin geometrik ve hukuki durumunun ihyasına karar verilmesi gerekeceği tartışmasızdır. Öte yandan; uygulama olanaksızlığının mahkeme kararının (idari yargı) yerine getirilmesine engel teşkil etmeyeceği; fiilen ortaya çıkan zorluklar ile infaza ilişkin sorunların, kesinleşen yargı kararları gereğince ilgili idare tarafından yeniden yapılacak imar uygulamalarıyla giderilebileceği açıktır. Başka bir ifadeyle, imar uygulamasının idari yargı yerinde iptali nedeniyle dayanağı kalmayan ve böylece yolsuz tescil durumuna düşen sicil kaydının iptali ile kadastral parsele (iptal edilen imar uygulaması öncesi hale) dönülmek suretiyle davacının hakkının teslim edilmesi gerekeceği; infaza ilişkin sorunların idareyi ilgilendireceği kuşkusuzdur. O halde, yanılgılı değerlendirmeyle davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Hal böyle olunca; iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması, yerinde keşif yapılmak suretiyle ihyası istenilen kadastral parsel sınırları üzerinde iptal edilen imar uygulaması ile oluşturulan alanların ve miktarlarının kuşkuya yer bırakmayacak biçimde belirlenmesi, yine elatmanın önlenmesi istemi bakımından da usulüne uygun olarak araştırma ve inceleme yapılması; toplanan ve toplanacak olan deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması isabetsizdir. Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edene iadesine, 04.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.