23. Hukuk Dairesi 2016/3973 E. , 2019/896 K.
"İçtihat Metni".......
Taraflar arasındaki rücuen tazminat davasının bozma kararına uyularak yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
- K A R A R -
Davacı vekili, dava dışı işçi .... tarafından davacı ve davalılar aleyhine açılan davada hükmedilen bedelin tahsili için takip yaptığını, toplam 28.659,46 TL.nin müvekkili şirketçe ödendiğini, müvekkili ile davalılar arasında düzenlenen hizmet alımına ilişkin sözleşme uyarınca ödenen işçilik alacaklarının davalılara ait olduğunu ileri sürerek şimdilik 2,500,00 TL.nin faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar ...vekili ve ..............vekilleri davanın reddini istemiş, diğer davalılar davaya cevap vermemiştir.
Mahkemenin 15.04.2015 tarihli ve 2013/224 E. 2014/54 K. sayılı ilamı ile davanın usulden reddine dair verilen kararı, davacı vekilinin temyizi üzerine Dairemizin 15.04.2015 tarihli ve 2014/8371E. ve 2015/2570 K. sayılı ilamı ile bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucu davalı yüklenici şirketlere ödenen ihale bedelinin içinde kıdem, ihbar, fazla mesai, bayram çalışması gibi işçilik alacaklarının yer almadığı, davacı idarenin işçilerin çalıştırılmasında yetkili olduğu, çalışma koşullarının idarece belirlendiği, işçilerin üzerinde yönetim hakkının da davacı asıl işverende olduğu, asıl işverenin tasarrufunda olan bir iş ilişkisi bulunduğundan davacı idarenin kendi tasarrufundan doğan bir alacaktan dolayı rücu talep edilemeyeceği anlaşılmakla davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
4857 Sayılı İş Kanunu"nun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
.../...
S.2.
Dava konusu olayda da davacı ile davalı şirketler arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu"ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, alt işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müteselsilen sorumludurlar.
İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan Borçlar Kanunu"nun 146. maddesinde düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan herbirinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir. İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir.
Somut olayda, Koruma ve Güvenlik Hizmet Alımına ilişkin Sözleşmenin eki ve ayrılmaz parçası olan Teknik Şartnamenin 38. maddesinin (a) bendinde ""İş ve sosyal güvenlik ve diğer ilgili mevzuat uyarınca yüklenici istihdam edilen personelinin iş vereni olarak kabul edilecek ve mevzuattan doğan bütün borç ve yükümlülükler ile isdihdam edilen tüm personelin özlük yıllık izin ücret ve kıdeme ilişkin hakları ile ilgili olarak yürürlükte bulunan tüm kanun ve buna ilişkin tüzük yönetmelik ve tebliğler ile ihale dökümanında belirlenmiş tüm mali ve sosyal yükümlülükler yüklenici tarafından zamanında ve eksiksiz yerine getirilecektir. Bu konuda müdürlüğümüzün hiçbir sorumluluğu yoktur " hükmü mevcuttur. Görüldüğü üzere sözleşmede işçi hak ve alacakları nedeniyle açıkça yüklenicinin sorumlu olacağı belirtilmiş olup, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri tarafları bağlayacağından, davacının asıl işveren olarak ödemiş olduğu miktarın ilgili davalılardan işçiyi çalıştırdıkları dönemle sorumlu olmak kaydıyla rücuen tahsilini talep edebileceğinin kabulü gerekirken yazılı şekilde yanılgılı gerekçeye dayalı olarak hüküm kurulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde temyiz edene iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 07.03.2019 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.