Abaküs Yazılım
Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/1049
Karar No: 2020/115

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/1049 Esas 2020/115 Karar Sayılı İlamı

Ceza Genel Kurulu         2017/1049 E.  ,  2020/115 K.

    "İçtihat Metni"


    Kararı veren
    Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
    Mahkemesi :Ceza Dairesi
    Sayısı : 8-6


    Sanık ... hakkında irtikap suçuna teşebbüsten cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin rüşvete teşebbüs etme suçunu oluşturduğu kabul edilerek TCK’nın 252/2-1-7-4, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 9 ay 10 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 08.03.2017 tarihli ve 8-6 sayılı hükmün, sanık ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “Onama” istemli 16.10.2017 tarihli ve 8 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
    TÜRK MİLLETİ ADINA
    CEZA GENEL KURULU KARARI
    Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:
    Ceza Genel Kurulunca yapılacak temyiz incelemesi; sanık hakkında rüşvete teşebbüs etme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de öncelikle; gerekçeli kararın ayrıca sanığa da tebliğ edilmesi gerekip gerekmediği, gerekmediği sonucuna ulaşılması hâlinde sanığın temyiz dilekçesinin bir temyiz nedeni içerip içermediği, bir temyiz nedeni içermediği sonucuna varılması durumunda CMK’nın 295. maddesi uyarınca süresi içinde temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçe verilip verilmediği, hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
    İncelenen dosya kapsamına göre;
    İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 08.03.2017 tarihinde sanığa tefhim edilen hükmün, sanık tarafından “Başkanlığınızın 2016/8 esas sayılı dosyasında 08.03.2017 tarihinde aleyhime karar verilmiş olup, söz konusu kararı temyiz ettiğimi beyanla, gerekçeli temyiz dilekçemi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren vereceğim” şeklinde 08.03.2017 tarihinde yasal süresi içerisinde temyiz edildiği,
    Sanık tarafından, hüküm tarihinden sonra Kadıköy 23. Noterliğinin 22.03.2017 tarihli ve 4412 yevmiye sayılı vekaletnamesi ile Avukat ...’e vekaletname verildiği ve müdafi tarafından 28.03.2017 tarihli dilekçe ile vekaletnamenin dosyaya sunularak tebligatların kendisine yapılmasının talep edildiği,
    İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 08.03.2017 tarihli ve 8-6 sayılı gerekçeli kararının, sanık müdafisine 13.04.2017 tarihinde tebliğ edildiği,
    Sanık müdafisinin, temyiz nedenlerini bildirir ek dilekçesini 24.04.2017 tarihinde dosyaya sunduğu,
    Sanık tarafından temyiz nedenlerini bildirir ek bir dilekçe sunulmadığı,
    Anlaşılmaktadır.
    Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için "adil yargılanma hakkı", Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddesi, "kanun yollarına başvurma hakkı" ve "temyiz kanun yolu" kavramları ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
    Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde hüküm altına alınan "adil yargılanma hakkı" hukukun üstünlüğü ile adalete erişimi koruyan ve kişilerin ceza muhakemesinin ilk aşaması olan soruşturmanın başından itibaren açık ve adil bir şekilde yargılanmalarını teminat altına alan mutlak bir hak olup, kişilerin hukuk devleti kuralları içinde makul sürede yargılanmasını öngörür. Adil yargılanma hakkı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, bireyler için bir hak, devlet için ise bir görevdir. Adil yargılanma hakkının amacı, yargılamanın doğru, hakkaniyete uygun ve adil bir biçimde yerine getirilmesini sağlamaktır.
    Adil yargılama, ceza muhakemesi hukukunda, sanığa ve mağdura tanınan hakların tümü ve insan hakları ihlal edilmeden yapılan yargılama olarak tanımlanmakta olup, soruşturma ve kovuşturma evrelerinin tamamında geçerli olan bir hak olarak karşımıza çıkmaktadır.
    Ceza yargılamasında adil yargılanma hakkının bir parçası olarak etkin başvuru yolu ve yöntemine verilen önem dikkate alındığında, Anayasa"nın 40. maddesinin ikinci fıkrası, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nin (İHAS) 13. maddesi ve CMK"nın 34. maddesinin ikinci fıkrası ile 232. maddesinin altıncı fıkrasına uygun olarak kararın tebliğinin şeklî değil, faydalı, amacına uygun, hak arama hürriyetini ve etkin başvuru hakkını engellemeyecek biçimde yapılması gerekmektedir.
    Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”; “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanun"un 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında da, “Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.” şeklinde hükümlere yer verilmiş, 40. maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercisi ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.
    Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama özgürlüğü, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarihli ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir (Mesut Aydın, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl:2006, S. 3, s. 4-10.). Bu bakımdan içerdiği sav unsuru nedeniyle davaya katılma hakkı, hak arama hürriyeti ile yakından ilgilidir.
    CMK’nın "Kanun yollarına başvurma hakkı" başlıklı 260. maddesinin ilk fıkrasında;
    “Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır" denilmek suretiyle sanıkların kanun yoluna başvuru haklarının bulunduğu açıkça kabul edilmiştir.
    Aynı Kanun"un "Avukatın başvurma hakkı" başlıklı 261. maddesi ise;
    “Avukat, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir." şeklinde düzenlenerek müdafinin ve vekilin kanun yoluna başvuru haklarının bulunduğu açıkça kabul edilmiştir.
    Temyiz kanun yolu, kural olarak bölge adliye mahkemesi ceza daireleri tarafından verilen hükümlerle, bu dairelerin hükme esas teşkil eden ara kararlarına ve 6706 sayılı Cezai Konularda Uluslararası Adli İşbirliği Kanunu"nun 18. maddesi uyarınca iade taleplerine ilişkin ağır ceza mahkemeleri tarafından verilen kararlara karşı başvurulan bir olağan kanun yoludur.
    2797 sayılı Yargıtay Kanunu’nun 15. maddesinin 3. fıkrası ile “İlk derece mahkemesi olarak ilgili dairelerce verilen hükümlerin temyiz yoluyla incelemesini yapmak” görevi Yargıtay Ceza Genel Kuruluna verilmiştir.
    CMK’nın "Temyiz istemi ve süresi" başlığını taşıyan 291. maddesi hüküm tarihi itibarıyla;
    "(1) Temyiz istemi, hükmün açıklanmasından itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt kâtibine bir beyanda bulunulması suretiyle yapılır; beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkime onaylattırılır. Tutuklu bulunan sanık hakkında 263 üncü madde hükmü saklıdır.
    (2) Hüküm, temyiz yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmışsa, süre tebliğ tarihinden başlar.",
    CMK’nın "Temyiz başvurusunun içeriği" başlığını taşıyan 294. maddesi;
    "(1) Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır.
    (2) Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir."
    CMK’nın "Temyiz gerekçesi" başlığını taşıyan 295. maddesi ise;
    "(1) Temyiz başvurusunda temyiz nedenleri gösterilmemişse temyiz başvurusu için belirlenen sürenin bitmesinden veya gerekçeli kararın tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü temyiz olunan bölge adliye mahkemesine bu nedenleri içeren bir ek dilekçe verilir. Cumhuriyet savcısı temyiz dilekçesinde, temyiz isteğinin sanığın yararına veya aleyhine olduğunu açıkça belirtir.
    (2) Temyiz, sanık tarafından yapılmış ise, ek dilekçe kendisi veya müdafii tarafından imza edilerek verilir.
    (3) Müdafii yoksa sanık, tutanağa bağlanmak üzere zabıt kâtibine yapacağı bir beyanla gerekçesini açıklayabilir; tutanak hâkime onaylatılır. Sanığın yasal temsilcisi ve eşi hakkında 262 nci madde, tutuklu sanık hakkında ise 263 üncü madde hükümleri saklıdır.",
    Hükümlerini içermektedir.
    5271 sayılı CMK’nın “Temyiz isteminin kabule değer sayılmamasından dolayı hükmü veren mahkemece reddi” başlığını taşıyan 296. maddesinin birinci fıkrası;
    “Temyiz istemi, kanunî sürenin geçmesinden sonra yapılmış veya temyiz edilemeyecek bir hüküm temyiz edilmiş veya temyiz edenin buna hakkı yoksa, hükmü temyiz olunan bölge adliye veya ilk derece mahkemesi bir karar ile temyiz istemini reddeder.” şeklindedir.
    "Davasız yargılama olmaz" ilkesi ve CMK’nın 296. maddesinin birinci fıkrası gereğince temyiz incelemesi yapılabilmesi için aleyhine temyiz yoluna başvurulabilecek bir hükme karşı, hak sahibi tarafından, süresi içerisinde, temyiz davası açılması yani temyiz isteminde bulunulmuş olması gerekir.
    Ceza Muhakemesi Kanunu"nda, istinaf yoluna başvurabilecek kişiler açıkça ve ayrıca düzenlenmiş olmasına karşın, temyiz yoluna başvurabilecek kişilere ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Ancak temyiz de olağan bir kanun yolu olup kanun yollarına ilişkin genel hükümlere göre başvurma hakkı olanlar temyiz kanun yoluna başvurabilirler. Buna göre; Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık, katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar, verilen hüküm veya karar nedeniyle hukuki hakları zarar gören üçüncü kişiler, şüpheli veya sanığın yasal temsilcisi ve eşinin temyiz kanun yollarına başvuru hakkı bulunmaktadır.
    CMK’nın 291. maddesine göre; temyiz davası açılması için karar tarihinde yürürlükte olan düzenleme uyarınca yedi günlük bir süre öngörülmüştür. Hükmün yüze karşı açıklanmasından itibaren yedi gün içinde temyiz kanun yoluna başvurulması şarttır. Kural olarak temyiz başvurusunun yazılı şekilde olması yani hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile yapılması gerekir. Ancak zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle sözlü başvuruda bulunmak da mümkündür. Bu durumda beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hâkim tarafından onaylanır.
    Hüküm, temyiz kanun yoluna başvurma hakkı olanların yokluğunda açıklanmış ise karar tarihi itibarıyla yedi günlük süre tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır.
    Konumuzla ilgisi bakımından “vekile tebligat” üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.
    7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun “Vekile ve kanuni mümesile tebligat” başlıklı 11. maddesi;
    “Vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligat vekile yapılır. Vekil birden çok ise bunlardan birine tebligat yapılması yeterlidir. Eğer tebligat birden fazla vekile yapılmış ise, bunlardan ilkine yapılan tebliğ tarihi asıl tebliğ tarihi sayılır. Ancak, Ceza Muhakemeleri Usulu Kanununun, kararların sanıklara tebliğ edilmelerine ilişkin hükümleri saklıdır.” şeklinde hüküm altına alınarak vekil aracılığıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması gerektiği emredici olarak düzenlenmiştir.
    Bu açıklamalar ışığında ön sorunun değerlendirilmesinde;
    İlk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince 08.03.2017 tarihinde sanığa tefhim edilen hükme karşı sanığın, aynı tarihli dilekçe ile “Başkanlığınızın 2016/8 esas sayılı dosyasında 08.03.2017 tarihinde aleyhime karar verilmiş olup, söz konusu kararı temyiz ettiğimi beyanla, gerekçeli temyiz dilekçemi gerekçeli kararın tebliğinden itibaren vereceğim” şeklindeki temyiz başvurusunda bulunduğu, yargılama aşamasında müdafisi bulunmayan sanığın hükmün tefhim edilmesinden sonra Avukat ...’e vekaletname verdiği, müdafinin dosyaya sunduğu ve ekinde vekaletname bulunan 28.03.2017 tarihli dilekçe ile tebligatın kendisine yapılmasını istediği, gerekçeli kararın sanık müdafisine 13.04.2017 tarihinde tebliğ edildiği ve sanık müdafisinin 24.04.2017 tarihli ek dilekçeyle temyiz nedenlerini bildirdiği uyuşmazlık konusu olayda;
    Tebligat Kanunu’nun 11. maddesi uyarınca vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı düzenlenmiş ise de, sanığın yargılama aşamasında ve hükmün tefhim edildiği oturumda müdafisinin bulunmaması, sanığın mahkemeye süresinde verdiği temyiz başvurusuna ilişkin dilekçede gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra temyiz dilekçesini vereceğini belirtmesi, CMK’nın 260. maddesi uyarınca sanığın ve aynı Kanun’un 261. maddesi uyarınca müdafinin kanun yoluna başvurma hakkına sahip olması, sanık ile müdafisinin farklı temyiz neden ve gerekçeleriyle hükmü temyiz etme hak ve yetkinin bulunması, sanığın süresi içerisinde temyiz başvuru dilekçesini sunduktan sonra vekiline vekaletname vermesi, sanık müdafisinin dosyaya sunduğu dilekçe ile tebligatların kendisine yapılmasını istemesinin sanığın daha önce dosyaya sunduğu gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmesi talebini geçersiz kılmaması, sanığın temyiz başvuru dilekçesinde gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilmesini açıkça istemesi karşısında, kanun koyucunun amacının sanığın haklarını korumaya yönelik olduğu, Tebligat Kanunu’nun 11. maddesindeki vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağı düzenlemesinin sanığın aleyhine olacak şekilde yorumlanarak hükmün tefhiminden sonra atanan müdafiye gerekçeli kararın tebliğ edilmesini yeterli saymanın Anayasanın 36. maddesinde düzenlenen hak arama hürriyetinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlâli sonucuna sebebiyet vereceği, böylece Anayasa ve uluslararası sözleşmelerde güvence altına alınan savunma hakkının kısıtlanmış olacağı kabul edilmelidir.
    Bu itibarla, gerekçeli kararın Özel Dairece sanığa tebliğinin sağlanması, sanık tarafından hükmün temyiz edilmesi durumunda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi sağlanıp, temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir.
    Ulaşılan bu sonuç karşısında diğer uyuşmazlık konuları bu aşamada değerlendirilmemiştir.
    Çoğunluk görüşüne katılmayan yedi Ceza Genel Kurulu Üyesi; "Gerekçeli kararın ayrıca sanığa da tebliğ edilmesine gerek olmadığı" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
    SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 08.03.2017 tarihli ve 8-6 sayılı kararının sanık ..."ye tebliğinin sağlanması için Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.









    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi