Abaküs Yazılım
21. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/4365
Karar No: 2019/2611
Karar Tarihi: 04.04.2019

Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/4365 Esas 2019/2611 Karar Sayılı İlamı

21. Hukuk Dairesi         2018/4365 E.  ,  2019/2611 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Bölge Adliye Mahkemesi 7. Hukuk Dairesi
    MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi


    I- Davalı şirket vekili 20/04/2018 tarihli dilekçesi ile ... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesi"ne ait 23/03/2018 tarih ve 2017/574 Esas, 2018/566 Karar sayılı ilamın temyizini talep etmiştir.
    Mahkemece 20/04/2018 tarihli ek karar ile davalı vekilinin 8 günlük süreyi aştığı, süresi içerisinde karara karşı temyiz yoluna başvurmadığı gerekçesiyle “temyiz talebinin HMK. Nın 346/1 maddesi gereğince reddine” karar verilmiştir.
    Mahkemece verilen 20/04/2018 tarihli ek karar, davalı vekiline 04/05/2018 tarihinde tebliğ edilmiş olup karar davalı vekili tarafından 11/05/2018 tarihinde temyiz edilmiştir.
    5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu"nun 8 inci maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale ettirildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve temyiz harç ve giderlerinin yatırılması gerekir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3 üncü maddesinin 1 inci fıkrası hükmü ile; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/09/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” 2 nci fıkrasında ise; "Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur" hükmü yer almıştır.
    6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 05/08/2017 tarihinde yürürlüğe giren 7035 sayılı Kanunun 31. maddesi ile değişik 361/1. maddesine göre “Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir”.
    25/10/2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 7. maddesinin 3. fıkrası hükmü ile “12/01/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır” düzenlemesine yer verilirken yine aynı Kanun’un “Geçiş Hükümleri” başlıklı Geçici 1. maddesinin 4. fıkrası hükmü ile “ilk derece mahkemeleri tarafından bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce verilen kararlar, karar tarihindeki kanun yoluna ilişkin hükümlere tabidir” düzenlemesine yer verilmiştir. Kanun’un 38. madde hükmü düzenlemesine göre " bu Kanunun, a-3,11,12. Maddeleri 01/01/2018 tarihinde, b-diğer hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe girer".
    Somut olayda; Bölge Adliye Mahkemesince 7036 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarih olan 25/10/2017 tarihinden sonra 23/03/2018 tarihinde verilen karara karşı davalı vekilince 06/04/2018 tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık yasal süresi içerisinde 20/04/2018 tarihinde temyiz isteminde bulunulmuş olup davalı tarafın Bölge Adliye Mahkemesi kararını süresi içerisinde temyiz ettiği anlaşılmıştır.
    O halde, davalı Kurum vekilinin Bölge Adliye Mahkemesi’nin ek kararına karşı yöneltmiş olduğu temyiz itirazları kabul edilerek 20/04/2018 tarihli EK KARARIN KALDIRILMASI gerekmiştir.
    II- Davalı vekilinin ... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesi"ne ait 23/03/2018 tarih ve 2017/574 Esas, 2018/566 Karar sayılı ilamına karşı yöneltmiş olduğu temyiz itirazına gelince,
    A) Davacı İstemi:
    Dava, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu sürekli iş göremezliğe uğrayan davacı sigortalının 30.000,00 TL, eş için 5.000,00 TL manevi tazminat ile belirsiz alacak davası olarak şimdilik 5.000,00 TL"lik kendisi için maddi tazminat tutarının kaza tarihi olan 14/10/2008 tarihinden itibaren davalı şirketten tahsili istemine ilişkindir.
    Yargılama esnasında 27/01/2016 tarihli harçlandırılmış dilekçe ile maddi tazminat talebi 111.532,00 TL olarak ıslah edilmiştir.
    B) Davalı Cevabı:
    Davalı şirket vekili tarafından sunulan dilekçe ile iş kazasında şirketin kusurunun bulunmadığı, davacının tamamen kendi dalgınlığı ve dikkatsizliği sonucu kazanın meydana geldiği, davacının dava konusu iş kazası nedeniyle hangi oranda iş gücünü yitirdiğine ilişkin kesin bir tespitin bulunmadığı, davacının %64 maluliyet oranında beden tamlığını yitirdiği iddiasını kabul etmedikleri, müvekkil şirketin davacının kazaya uğramasının akabinde tüm tedavi giderlerini karşıladığı, davacının talep etmiş olduğu manevi tazminat miktarının da çok fahiş olduğu, davacının eşinin de manevi tazminat talep etmesinin mümkün olmadığı, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığı, ileride...Sigorta Şirketine rücu edebilmeleri için işbu davanın sigorta şirketine ihbarının gerektiği, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmuştur.
    C) İlk Derece Mahkemesi Kararı:
    Mahkemece, “davacı ..."ün davasının kısmen kabulüne, 111.532,00 TL maddi, 20.000,00 TL manevi tazminat bedelinin olay tarihi olan 14/10/2008 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, davacı ..."ün davasının reddine,” şeklinde karar verilmiştir.
    D) İstinaf Başvurusu :
    Davalı şirket vekili tarafından sunulan istinaf başvuru dilekçesi ile davacıya ödenen peşin sermaye değerinin indirim konusu yapılması gerektiği, yerel Mahkemece Adli Tıp Genel Kurulu"ndan rapor alınmadığı, kazanın meydana gelmesinde davalı şirketin herhangi bir kusurunun olmadığı, hatalı hesap bilirkişisi raporuna itibar edilerek karar tesis edildiği, dosyada raporlar arasındaki çelişki giderilmeden karar verildiği, manevi tazminat miktarının fahiş olduğu, davacının davasının zamanaşımına uğradığı, her iki davacı açısından ayrı ayrı vekalet ücretine karar verilmesinin gerektiği belirtilerek ilk derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
    E)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesi ve Kararı:
    Bölge Adliye Mahkemesince yerel Mahkeme kararının usul ve yasaya uygun, yerinde bir karar olduğu gerekçesiyle;
    “Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine,” karar verilmiştir.
    F ) Temyiz:
    Davalı şirket vekili tarafından sunulan dilekçe ile hatalı hesap bilirkişi raporuna itibar edilerek tesis edilen kararın hatalı olduğu, davacıya ödenen peşin sermaye değerinin indirim konusu yapılmasının gerektiği, davacının maaşının asgari ücret olduğunun sabit olduğu, hesap bilirkişisi tarafından işlemiş dönem hesabını yaparken işlemiş döneme yasal faiz işleterek, işbu faiz miktarını işlemiş döneme ilave ederek hesap yapıldığı, yerel Mahkemece karar tesis edilirken de faize hükmedildiği, faize faiz işletilemeyeceği, kusura ilişkin raporun hatalı olduğu, davalı şirketçe davacının kazaya uğramasının akabinde tüm tedavi giderlerinin karşılandığı, bu durumun yargılama esnasında ve hesaplamada göz önünde bulundurulmadığı, manevi tazminat miktarının fahiş olduğu, yargılama esnasında tanıklarının dinlenmediği, hakkaniyet indirimi yapılması gerektiği, davacının davasının zamanaşımına uğradığından davanın reddinin gerektiği, kararın yerel Mahkemece hüküm altına alınan vekalet ücreti ve Bölge Adliye Mahkemesince hüküm altına alınan harç tutarı yönünden de hatalı olduğu belirtilerek usul ve yasaya aykırı olarak kurulan hükmün bozulmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
    G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe:
    1- ) Manevi Tazminat Davası Yönünden Yapılan İncelemede;
    Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırı, karar tarihi itibariyle 47.530,00 TL’dir.
    Davacı vekili, 30.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsilini talep etmiştir. Mahkemece 20.000,00TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verildiği; Bölge Adliye Mahkemesince davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
    Bölge Adliye Mahkemesi kararını, davalı vekili temyize getirmiştir. Bu kapsamda; manevi tazminat miktarının, aleyhine hüküm verilen davalı yönünden temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.
    O halde, Bölge Adliye Mahkemesi kararının manevi tazminat yönünden temyiz kabiliyeti olmayıp, davalı vekiline ait temyiz itirazlarının 6100 sayılı HMK."nın 362/1-a maddesi uyarınca KESİNLİKTEN REDDİNE karar vermek gerekmiştir.
    2- Maddi Tazminat Davası Yönünden Yapılan İncelemede;
    Dosyadaki kayıt ve belgelerden, davacının davalı işyerinde 14/10/2008 tarihinde çalışmakta iken zararlandırıcı olayın meydana geldiği, zararlandırıcı olay sonucunda %36,2 oranında maluliyete uğradığı, olayın meydana gelişinde davacının %30 oranında müterafik kusurunun bulunduğu, hükme esas alınan bilirkişi hesap raporunda maddi tazminat hesabında işlemiş dönem yönünden dönem içi ay be ay faiz işletilerek hesaplamaların yapıldığı, Kurum tarafından davacı adına yapılan ilk peşin sermaye değeri ve geçici iş göremezlik ödeneği giderlerinin dikkate alınmadan maddi tazminata hükmedildiği anlaşılmaktadır.
    Zararlandırıcı olay sonrası sürekli iş görmez duruma gelen sigortalı ve/veya hak sahipleri sorumlulardan maddi zararlarının giderilmesini isteyebilir. Maddi zarar kavramı ise, malvarlığının zarar verici olaydan sonraki durumu ile böyle bir olay meydana gelmeseydi göstereceği durum arasındaki farkı ifade etmek için kullanılmaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine ilişkin tazminat davalarında öncelikle haksız zenginleşmeyi ve mükerrer ödemeyi önlemek için Kurum tarafından sigortalıya veya hak sahiplerine bağlanan gelirin peşin sermaye değerinin tazminattan düşülmesi gerektiği Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.
    Davanın bu yönüyle yasal dayanağını ise, 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu oluşturmaktadır. Kanunun 55. maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.” hükmüne yer verilmiştir. Adalet Komisyonu"nun 55. madde gerekçesinde; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği, rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri; teknik arıza, tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafık kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.” ifadeleri zikredilmiştir.
    Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2. maddesine göre “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır”. Dairemizin ve giderek Yargıtay"ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici iş göremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından, kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 sayılı Kanun"un 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.
    Anayasa Mahkemesi"nin 21/03/2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazete"de yayınlanan 23/11/2006 gün ve E: 2003/10, K: 2006/106 sayılı kararı ile 26. maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere...” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı yada hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmin sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir. Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtilmiştir.
    Bu nedenle, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra 26. maddeye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10. maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 19/03/2008 gün ve 2008/10-254E.-2008/266 K. sayılı kararı da bu yöndedir.
    Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, maddi tazminat alacağının tespitinde davacıya Kurumca bağlanan gelirin ilk peşin sermaye değerinin araştırılarak rücuya kabil kısmını tazminat alacağından tenzil etmek gerekirken; davacıya sürekli iş göremezlik oranı ( %36,2 ) üzerinden bağlanan gelir araştırılmadan ve rücuya kabil kısmı tenzil edilmeden yazılı şekilde karar verilmesi hatalı olmuştur.
    Öte yandan, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 121. maddesi ile “...Temerrüt faizine, ayrıca temerrüt faizi yürütülemez” hükmü düzenlenmiştir. 3095 sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanunun 3. maddesi ile de benzer şekilde faize faiz yürütülmesi emredici hüküm olarak yasaklanmıştır.
    Somut olayda, davacının maddi zarar talebi yönünden tüm dönem için bir defada yasal faize hükmedilmesi gerekirken hükme esas alınan bilirkişi raporu hesap tablosunda işlemiş dönem yönünden dönem içi her bir aya ayrı ayrı yasal faiz uygulandığı, maddi zararın faiz alacağı ile birlikte hesaplanarak belirlendiği anlaşılmakla Mahkemece faize faiz yürütülmesi sonucunu doğuracak şekilde tespit edilen faiz alacağı (işlemiş dönem maddi zarar) tutarı için kaza tarihinden itibaren yeniden yasal faize hükmedilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O halde, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, Bölge Adliye Mahkemesi"nce eksik araştırma ve hatalı değerlendirme sonucu davalı taraf vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup ilk derece Mahkemesi kararının BOZULMASI, temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının yukarıda yazılı sebepten dolayı ORTADAN KALDIRILMASI gerekmiştir.
    SONUÇ : Yukarıdaki nedenlerle,
    I- ... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesi"ne ait 2017/574 Esas, 2018/566 Karar sayılı ve 20/04/2018 tarihli EK KARARININ yukarıda açıklanan nedenlerle KALDIRILMASINA
    II- ... Bölge Adliye Mahkemesi 7.Hukuk Dairesi"ne ait 2017/574 Esas, 2018/566 Karar sayılı ve 23/03/2018 tarihli ilamının incelenmesine gelince,
    1) Davalı vekilinin manevi tazminat davası yönünden temyiz dilekçesinin REDDİNE,
    2) Davalı vekilinin maddi tazminat davası yönünden temyiz dilekçesi yönünden;
    Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK"nun 373/1. maddeleri uyarınca (KALDIRILMASINA), ilk derece Mahkemesi kararının yukarıda belirtilen nedenle (BOZULMASINA), sair hususların bu aşamada incelenmesine şimdilik yer olmadığına, dosyanın ilk derece Mahkemesi"ne, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davalıya iadesine,
    04/04/2019 gününde oybirliğiyle karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi