Yanlar arasında görülen tapu iptali, tescil ve tenkis davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı vekilince yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil ya da tenkis isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; miras bırakan F... D..."ın maliki olduğu mesken niteliğindeki 6 nolu bağımsız bölümü 28.7.1988 tarihinde satış suretiyle, 4 ve 5 nolu bağımsız bölümleri ise 19.8.1998 tarihinde ölünceye kadar bakım koşulu ile davalıya temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece, çekişme konusu 6 nolu bağımsız bölüm yönünden miras bırakanın yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu benimsenmek suretiyle davanın kabulüne karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Davalının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir. Oybirliği ile Reddine.
Davalının diğer temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (T.B.K.m.6ll).Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusuda bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.(T.B.K.m.6l4).Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, aslolan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır.(T.B.K.m.l9). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı,temlik edilen malın,tüm mamelekine oranı,bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir.
Somut olaya gelince; miras bırakanın 1923 yılında doğduğu ve 4.9.2009 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak yeğenleri ve yeğenlerinin çocukları olan davacıların kaldığı, davalının ise murisin eşinin yeğeni olduğu, geride 1/3 er oranda paydaşı olduğu dört adet taşınmazı kaldığı, akit tarihinde çekişme konusu 4 nolu dairenin değerinin 40.984,00.-TL, 5 nolu dairenin değerinin 46.449,00.-TL olduğu mahkemece belirlenmiştir.
Öte yandan, murisin akit tarihinde 75 yaşında ve bakıma muhtaç olup çocuklarının bulunmadığı, özellikle son dönemlerinde ayağının kırılarak 5-6 ay yatalak kaldığı, ihtiyaçlarının uzun yıllar aynı binada 6 nolu bağımsız bölümde oturan davalı ve eşi tarafından karşılandığı tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı ile sabittir. Esasen bu hususlar mahkemeninde kabulündedir.
O halde; açıklanan olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, miras bırakanın ölünceye kadar bakma akti ile yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amaç ve iradesinin mirasçıdan mal kaçırmak olmadığı ve bu amaçla temlikin gerçekleştirilmediği kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca; ölünceye kadar bakma akti ile devredilen çekişme konusu 4 ve 5 nolu bağımsız bölümler yönünden davanında reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazları bu nedenlerle yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK"nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.09.2013 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle miras bırakanın maaşı, kira gelirleri, bankada birikmiş parası ile bakım ihtiyacını karşılayabilmesi mümkün iken yine daha önce 6 numaralı bağımsız bölümü de bedelsiz olarak davalıya devrettiği en değerli taşınmazları olan 4 ve 5 numaralı bağımsız bölümleri de yani mal varlığının büyük bir bölümünü makul karşılanabilecek sınırı da aşarak diğer mirasçılara kızdığı için davalıya devretmesi muvazaanın en önemli kanıtı olmakla beraber, miras bırakanın bakıma muhtaç hale geldiği son dönemlerinde bankadaki parası ve bileziklerinin dahi tedavisi için davalı tarafından harcandığı davalı için bakıp gözetmenin külfet teşkil etmediği dikkate alındığında miras bırakanın aslında bağışladığı taşınmazlarını diğer mirasçılardan mal kaçırmak için görünüşte ölünceye kadar bakma akdi düzenlemek suretiyle devrettiği sonucuna ulaşılmalıdır.
Miras bırakanın son döneminde bakıma muhtaç hale gelmesi davalının da ilgilenmesi muvazaalı sözleşmeyi geçerli hale getirmez. Zira muvazaalı sözleşmeye icazet vermek veya hükümlerini yerine getirmekle sıhhat kazanmaz. Bu nedenle sayın çoğunluğun 4 ve 5 numaralı bağımsız bölümler için bozma kararına mirasbırakanın iradesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğinden katılmıyorum, mahkeme kararının tümüyle onanması gerekir.