Esas No: 2016/1414
Karar No: 2020/101
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2016/1414 Esas 2020/101 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 14. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza Mahkemesi
Sayısı : 255-347
Sanıklar ... ile ...’un iştirak hâlinde mağdurlar ... ve ..."a karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK’nın 109/2, 109/3-b-f, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı ikişer kez 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluklarına ilişkin Niğde Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.06.2011 tarihli ve 144-166 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 18.06.2014 tarih ve 11186-8327 sayı ile;
“...TCK"nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin birinci fıkrasında yedi bent hâlinde sayılan hususlar ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçelerde gösterilmek suretiyle ilgili Kanun maddesindeki alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğuna uyulmayarak, olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun düşmeyip, Kanun maddesindeki ifadeleri aynen tekrar etmekle yetinmek suretiyle temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi neticesinde TCK"nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen orantılılık ilkesi ile hak ve nesafet kurallarına aykırı uygulama yapılması,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,
Bozmaya uyan Niğde Ağır Ceza Mahkemesince 05.12.2014 tarih ve 255-347 sayı ile sanıklar ... ve ..."un kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan TCK"nın 109/2, 109/3-b-f, 43, 62 ve 53. maddeleri uyarınca ayrı ayrı ikişer kez 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna karar verilmiş, bu hükümlerin de sanıklar müdafileri, katılan ... ve katılan mağdur ... vekilince temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 18.03.2016 tarih ve 558-2671 sayı ile oy çokluğuyla onanmasına karar verilmiştir.
Daire Üyesi M. Kundakçı;
“İlk derece mahkemesi, 03.06.2011 tarihli kararında sanıklar... ve... hakkında hürriyetten yoksun kılma suçundan hüküm kurarken, "Suçun işleniş şekli, yer ve zamanı birden fazla nitelikli hâlin bir araya gelmiş olması" gerekçeleriyle cezayı teşdiden 2 yıl 6 ay hapis olarak belirlemiştir.
Dosyanın temyiz incelemesini yapan Dairemiz, 18.06.2014 tarih, 2012/11186 esas, 2014/8327 karar sayılı ilâmı ile "TCK" nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent hâlinde sayılan hususlar ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğuna uyulmayarak, olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun düşmeyip, kanun maddesindeki ifadeleri aynen tekrar etmekle yetinmek suretiyle temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi neticesinde TCK"nın 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi ile hak ve nasafet kurallarına aykırı uygulama yapılması" nedenleriyle mahkeme kararı bozulmuştur.
İlk derece mahkemesi bozma ilâmına uyma kararı vermesine rağmen 05.12.2014 tarihli kararında sanıklar hakkında hürriyetten yoksun kılma suçundan hüküm kurarken "Suçun işleniş biçimi, yer ve zamanı ile birden fazla ağırlaştırıcı neden olarak belirlenen birden fazla kişi ile birlikte işlenmesi ve mağdurun çocuk oluşu hususları ile bu yönde birden fazla ağırlaştırıcı nedenin suçun işlenme biçimine mündemiç oluşu" gerekçeleriyle cezayı ilk hükümdeki gibi aynen 2 yıl 6 ay hapis cezası olarak belirlemiştir.
İlk derece mahkemesi bozma ilâmına uymasına rağmen olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun yeni gerekçeler ortaya koymadan ilk hükmündeki gerekçelerle son hükmünde de teşdit oranını koruması bozmanın gereklerini yerine getirmeme olduğundan, hükmün bu yönü itibari ile bozulmasına karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 04.05.2016 tarih ve 111105 sayı ile;
“İtiraz Nedenleri: Sanıklar ... ve ... hakkında yaşı küçük mağdurlar ... ve ..."ı, birden fazla kişi ile ve zorla hürriyetinden yoksun kılmak suçlarından cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 03.06.2011 tarih ve144-166 sayılı kararı ile sanıkların 109/2, 109/3-b-f, 43, 62/1 maddeleri gereğince 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası cezalandırılmalarına karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 08.06.2014 tarih ve 11186-8327 sayılı kararı ile "TCK" nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent hâlinde sayılan hususlar ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçelerde gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğuna uyulmayarak, olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun düşmeyip, kanun maddesindeki ifadeleri aynen tekrar etmekle yetinmek suretiyle temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi neticesinde TCK" nın 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi ile hak ve nesafet kurallarına aykırı uygulama yapılması,
Olay günü, sanıklardan..."in müdürlüğünü yaptığı sanık ..."ya ait Beğsan Beğendim isimli markete gelen mağdurlar ... ile Onur"un reyonları gezdikleri sırada aynı markette güvenlik personeli olarak çalışan sanık ... tarafından takibe alındığı ve mağdurların önce çerez reyonunda açıkta duran antep fıstıklarından bir miktar alıp ceplerine koymasının ardından başka yerde duran çikolatalardan birkaç tanesini de almaları üzerine yanlarına gelip müdahale eden..."ın elinden Onur"un kaçması sonrası danışmaya getirilen ..."ın yanına gelen..."in hırsızlık yaptığını beyan ettiği, mağdurun cebindekileri boşaltması sonucunda antep fıstıkları ile birkaç çikolatanın ortaya çıktığı ve... tarafından hakkında resmî şikâyette bulunulmayıp işyerinden gönderilen ..."ın karşıda kendisini bekleyen Onur"la beraber cadde üzerinde işyerine bakarak küfredip el kol hareketi yapması üzerine, kızıp peşlerine düşen... ile... tarafından yakalanıp marketin deposuna getirilerek burada tutuldukları süre zarfında dövülerek yaşamlarını tehlikeye sokmayıp, yaranın etkisi basit tıbbi müdahaleyle giderilebilecek derecede hafif biçimde yaralandıktan sonra serbest bırakıldıkları tüm dosya içeriğinden anlaşıldığından, adları geçen sanıklar haklarında mağdurlara karşı işledikleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı eylemlerine uyan TCK"nın 109/2-3-b. maddesi uyarınca belirlenen cezalarından haksız tahrike ilişkin aynı Kanun"un 29/1. maddesi ile indirim yapılırken, mağdurların başlangıçta marketten hırsızlık yapmaları ve ... yakalandıktan sonra da haklarında resmî şikâyette bulunulmaksızın bırakılmalarının ardından, çıkışta her iki mağdurun sanıklara sokakta bağırıp küfretmeleri göz önüne alınarak alt sınırdan uzaklaşılmak suretiyle indirim oranının belirlenerek uygulanması gerekirken, yazılı şekilde alt sınırdan indirim yapılması suretiyle sonuç cezaların fazla tayini," gerekçelerine istinaden iki yönden hükümlerin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme 05.12.2014 tarihli celsede bozma ilâmına uyulmasına karar vermiş, haksız tahrik indirim oranı yönünden bozma ilâmı doğrultusunda hüküm kurmuş ve daha önce 1/4 olarak belirlediği indirim oranını bu kez 1/2 olarak tayin etmiştir. Temel cezanın tayinine yönelik bozma nedeni yönünden ise, yasada yazılı birden fazla nitelikli hâlin ihlal edilmiş olmasına göre önceki gerekçeyle aynı gerekçeler gösterilmek suretiyle bozulan hükümde olduğu gibi, TCK" nın 109/2 maddesi gereğince 2 yıl 6 ay hapis cezası olarak tayin ettiği görülmüştür. Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 08.06.2014 tarih ve 11186-8327 sayılı bozma kararında, TCK"nın 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken söz konusu maddenin 1. fıkrasında yedi bent hâlinde sayılan hususlar ile dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar birlikte ve isabetle değerlendirilip denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle ilgili kanun maddesindeki alt ve üst sınırları arasında takdir hakkının kullanılması zorunluluğuna uyulmayarak, olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun düşmeyip kanun maddesindeki ifadeleri aynen tekrar etmekle yetinmek suretiyle temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi neticesinde TCK" nın 3/1. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesi ile hak ve nasafet kurallarına aykırı uygulama yapılması suretiyle temel cezanın fazla tayin edildiği belirlendiği ve bozma nedeni yapıldığı ve yerel mahkemenin bozma ilâmına uymasına rağmen olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun yeni gerekçeler ortaya koymadan ilk hükmündeki gerekçelerle son hükmünde de teşdit oranını koruması bozmanın gereklerini yerine getirmeme olduğundan, hükmün bu yönü itibari ile bozulmasına karar verilmesi gerektiği,” görüşüyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
CMK"nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 20.09.2016 tarih ve 6981-6535 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında katılan mağdur ..."a karşı yağma suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeden kesinleşmiş, sanıklar ... ve ... hakkında mağdur ... ve katılan mağdur ..."a karşı kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik yapılan temyiz istemi Yargıtay 14. Ceza Dairesince kesin nitelikte olduğundan bahisle reddedilmiş, inceleme dışı sanık ... hakkında katılan mağdur ..."a karşı kasten yaralama suçundan verilen beraat hükmü Yargıtay 14. Ceza Dairesince onanmak suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme sanıklar ... ve ... hakkında katılan mağdur ... ve mağdur ..."a karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; temel cezayı tayin ederken denetime olanak verecek şekilde ve somut gerekçe göstermeden alt sınırdan uzaklaşarak hüküm kurulduğuna ilişkin Özel Daire bozma ilâmına uyan Yerel Mahkemece temel cezanın belirlenmesi sırasında gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığı ve bozma ilâmının gereğinin yerine getirilmesinin etkisiz kılınıp kılınmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tarihinde sanık ...’in 27, sanık ...’ın 24, katılan mağdur ...’ın ve mağdur ...’un 11 yaş içerisinde oldukları,
Katılan mağdur ...’ın annesi olan katılan ...’in 31.10.2009 tarihinde katılan mağdurun markette darp edilmesi ve marketin deposunda hürriyetinden yoksun kılınması iddiasıyla şikâyetçi olduğu,
Niğde Devlet Hastanesince düzenlenen raporlara göre; katılan mağdur ...’ın baş ağrısının bulunduğu, ensede 1 cm boyutunda sıyrık, sol koltuk altında 1 cm, sağ kol altında 2 cm, sol göz altında 3x4 cm ebadında hiperemi, sol dizde 3x2 cm boyutunda hiperemi ve laserasyon, sağ dizde 1 cm laserasyon ve 3x4 cm ölçüsünde ödem ve hiperemi, boyun sol tarafında ve sağ göz altında hassasiyet mevcut olduğu, her iki omuz ön bölgesinde küçük cilt sıyrıkları ve sağ omuzda subjektif ağrısı bulunduğu, kırık çıkık olmadığı, şikâyetlerinin basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği,
Niğde Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlen raporlara göre; katılan mağdur ...’ın yapılan muayenesinde herhangi bir zeka geriliği veya çocukluk dönemi psikiyatrik sendrom arazı saptanmadığı, akli ve bedeni gelişiminin yaşına uygun olduğu, ifadelerine itibar edilmemesi için tıbbi bir neden bulunmadığı ancak psiko-sosyal olgunluğa erişmemiş olduğu dikkate alındığında, yaşı itibarıyla kendisine karşı gerçekleştirildiği iddia olunan yaralama eylemi yönünden ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğu,
Niğde Devlet Hastanesince düzenlenen 31.03.2010 tarihli rapora göre; mağdur ...’un genel durumunun iyi, bilincinin açık olduğu, şikâyetlerinin basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği,
Niğde Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen raporlara göre; mağdur ...’da herhangi bir zekâ geriliği veya çocukluk dönemi psikiyatrik sendrom arazı saptanmadığı, akli ve bedeni gelişiminin yaşına uygun olduğu, ifadelerine itibar edilmemesi için tıbbi bir neden bulunmadığı, ancak psiko-sosyal olgunluğa erişmemiş olduğu dikkate alındığında, yaşı itibarıyla kendisine karşı gerçekleştirildiği iddia olunan yaralama eylemi yönünden ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olduğu,
Niğde Sulh Ceza mahkemesinin 13.11.2009 tarih ve 1007 sayılı kararıyla Beğsan Beğendim isimli marketin kamera kayıtlarının yer aldığı bilgisayar kütüklerinde arama yapılmasına ve kopya alınmasına karar verildiği,
Kolluk tarafından düzenlenen 13.11.2009 tarihli tutanağa göre; Niğde Cumuhuriyet Başsavcılığının 13.11.2009 tarihli talimatla Beğsan Beğendim isimli markette 30.10.2009 tarihinde meydana gelen olay nedeniyle marketteki kamera kayıtlarının tespitinin istenildiği, markete girilerek depo kısmında yapılan incelemede; depo kısmına birisi market içinden diğeri marketin dışından iki girişin olduğu, depoda ve yazıhane kısmında 3 adet faal kameranın bulunduğu, kameraların verileri kopyaladığı bilgisayarların incelendiği, bilgisayarda sadece 11, 12 ve 13.11.2009 tarihlerine ait görüntü kayıtlarının bulunduğu, son üç güne ait kayıtların yaklaşık 100 GB yer kapladığı, mağaza sorumlusu ile yapıla görüşmede; sistemin son üç günü yedeklediğini, daha sonra otomatik olarak silindiği ve üzerine yeni kayıt yapıldığı bilgisinin alındığı,
Kolluk tarafından düzenlenen 02.01.2010 tarihli tutanağa göre; olay ile ilgili olarak sanıklar... ve...’ın polis merkezine getirilerek teşhis odasına alındığı, katılan mağdur ... ve mağdur ...’ın diğer odada hazır bulundukları, beyanlarında; gösterilen iki kişinin olay günü kendilerini darp ettiğini, kafalarında yumurta kıran kişinin sanık ... olduğunu, ayrıca ellerinden tutarak reyona götüren sivil giyimli kişinin kim olduğunu bilmediklerini ifade ettikleri,
Kolluk tarafından düzenlenen 23.02.2010 tarihli tutanağa göre; Beğsan Beğendim markete katılan mağdur ...’ın annesi refakatinde ekip aracında gidildiği, ekip aracının içinde iken katılan mağdurun kendisini döven kişi olarak inceleme dışı sanık ...’yı teşhis ettiği,
Kolluk görevlilerince düzenlenen 29.03.2010 tarihli tutanağa göre; Niğde Cumhuriyet Başsavcılığının 2009/6247 sayılı talimatı ile mağdur ...’a teşhis yaptırılmasının istenildiği, sanıklar..., ... ve inceleme dışı sanık ...’nın teşhis odasına, mağdur ... diğer odaya alınarak yapılan teşhiste; mağdurun, kendisini sanık ...’in, katılan ...’ı sanık ...’ın yakaladığını, inceleme dışı sanık ...’nın “Götürün, cezalandırın bunları” diyen kişi olduğunu, kafasında yumurtayı sanık ...’in kırdırdığını, sanık ... ve inceleme dışı sanık ...’nın kafalarında yumurta kırma olayına karışmadığını belirttiği,
Yerel Mahkemece 03.06.2011 tarihli ve 144-166 sayılı kararın hüküm kısmında “Sanıkların mağdurlara karşı birlikte gerçekleştirdikleri cebir ve tehdit ile hürriyetten yoksun kılma suçundan eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 109/2. maddesi uyarınca suçun işleniş şekli, yer ve zamanı, birden fazla nitelikli hâlin bir araya gelmiş olması dikkate alınarak takdiren ve teşdiden 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına” şeklinde kurulan ilk hükümlerin, Yargıtay 14. Ceza Dairesince 18.06.2014 tarih ve 11186-8327 sayı ile bozulmasından sonra bozma kararına uyularak yapılan yargılama sonucunda 05.12.2014 tarihli ve 255-347 saylı kararın hüküm kısmında;“Sanıkların mağdurlara karşı yönelik kişinin hürriyetinden yoksun kılma suçundan eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Yasa’nın 109/2. maddesi uyarınca TCK’nın 61. maddesi de gözetilerek suçun işleniş biçimi, yer ve zamanı ile birden fazla ağırlaştırıcı neden olarak belirlenen birden fazla kişi ile birlikte işlenmesi ve mağdurların çocuk oluşu hususları ile bu yönde birden fazla ağırlaştırıcı nedenin suçun işlenme biçimine mündemiç oluşu değerlendirilmekle ceza adaletinin temini ve hakkaniyet yönünden alt sınırdan ayrılmak gerekmekle sanıkların takdiren ve teşdiden iki kez 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” şeklinde temel cezanın belirlendiği, kararın gerekçe kısmında ise “Çocuk mağdurlara yönelik ve birden fazla kişi ile birlikte işlenme şeklindeki davranış gözetildiğinde hükümde de belirlendiği üzere ceza adaletinin temini yönünden takdiren bir miktar alt sınırdan ayrılmakla ceza tayin edilmiştir.” şeklinde gerekçe gösterildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan mağdur ... aşamalarda; olay günü saat 14.30 sıralarında arkadaşı olan mağdur ... ile birlikte markete kek almak için gittiklerini, canının çerez istemesi nedeniyle eline birkaç tane çerez ve birkaç tane de açık olan zeytinlerden yediklerini, 40 yaşlarında bir şahsın gelerek kendilerini danışmaya götürdüğünü, 30-35 yaşlarında bir kişinin de olduğunu, mağdur ...’un danışma bölümünden çıkarıldığını, bu kişiler tarafından darp edildiğini, bu kişilerden özür dilediğini, “Parası neyse ödeyeyim.” dediğini, kendisini darp eden kişilerin cebindeki fıstıkları çaldığını zannederek aldığını ancak fıstıkları çalmadığını, ceplerini arayıp üzerindeki 1 TL’yi çerezlere karşılık aldıklarını, marketten çıktıktan sonra elini kaldırarak “Ayıp değil mi?, birkaç çerez için beni dövdünüz.” dediğini, bunun üzerine sanık ...’ın koşarak kendisini yakaladığını, koşarken yere düştüğünü, sanıklar... ile 30-35 yaşlarında olan şahsın kendisini ve mağdur ...’u yakalayıp marketin deposuna götürdüklerini, 30-35 yaşlarındaki şahsın kamerayı kağıtla kapatarak bantladığını, sanık ... ve 30-35 yaşlarındaki şahsın kendisini ve mağdur ...’u darp ettiklerini, mağdur ...’un kafasında ve kendi kafasında yumurta kırdırdıklarını, bu esnada 35 yaşlarında 3. bir şahsın da içeri girdiğini, “Ben komiserim, dövün bunları.” dediğini, ancak bu şahsın kendilerini darp etmediğini,
Savcılıktaki 09.11.2009 tarihli ifadesinde; sivil giyimli 40 yaşlarında olan şahsın kendisini danışmaya götürdüğünü bir tokat attığını, sanık ...’in “Ne yaptın herhangi bir şey çaldın mı?” dediğini, bir şey çalmadığını söylediğini, sanık ...’in üzerini aradığını ve birkaç tane fıstık bulduğunu ancak bu fıstıkları markete girmeden arkadaşından almış olduğunu, tadını beğenmediği için yemeyip cebine koyduğunu, ...’in fıstıkları görünce “Bu fıstıkları çalmış.” dediğini, üzerindeki 85 kuruşu çerezlere karşılık aldığını, kendisini yakalayan şahsın “Bu fıstıkların bedeli 10 TL.” dediğini, kendisinin de “Abi ne 10 TL"si yediğim altı üstü iki üç tane fıstık, zaten paramı aldınız, bırakın gideyim.” dediğini, kendisini yakalayan şahsın sol elinin tersiye yüzüne tokat attığını, marketten çıktıktan sonra yolun karşısında kendisini bekleyen mağdur ...’un yanına gidip elini kaldırarak “İki tane fıstık yedim, hem paramı aldınız, hem de dövdünüz.” dediğini, bunun üzerine marketin önünde duran güvenlikçi sanık ...’ın koşarak kendisini yakaladığını, “Söz veriyorum sana bir şey yapmayacağız.” dediğini, mağdur ...’u ise sanık ...’in yakaladığını, kendisini ve mağdur ...’u marketin deposuna götürdüklerini, depoya girmeden sanık ...’ın kendisine tekme attığını, depoda birkaç kişinin daha olduğunu, markette kendisini yakalayıp danışmaya götüren 40 yaşlarındaki şahsın elinde telsiz olduğunu, marketteki şahısların bu kişiye “Komiserim” dediklerini, sanık ...’in kamerayı kağıtla kapatarak bantladığını, kendisini ve mağdur ...’u darp ettiklerini, mağdur ...’un kafasında ve kendi kafasında sanık ...’in yumurta kırdırdığını,
08.02.2010 tarihli ifadesinde; markette yakalandıktan sonra danışmaya götürüldüğünü, inceleme dışı sanık ...’nın sol elinde yüzük bulunduğunu ve bu yüzük yüzüne gelecek şekilde kendisine vurduğunu, depoya götürülürken de inceleme dışı sanık ...’nın kendisine tekme attığını, ilk ifadesinde sanık ...’ın kendisini danışmaya götürürken tokat attığını söylemiş ise de aslında tokat atanın inceleme dışı sanık ... olduğunu, depoya kendisini sanık ...’ın mağdur ...’u ise sanık ...’in götürdüğünü,
Mahkemede; aşamalardaki beyanlarını tekrar ettiğini, markette birer tane fıstık alıp yediklerini, mağdur ...’un marketten çıkmış olduğunu daha sonra fark ettiğini, zeytinlerin bulunduğu reyondan zeytin alıp yerken inceleme dışı sanık ...’nın kendisini yakalayıp danışmaya götürdüğünü, “Seni polise vereceğim.” diyerek kendisini tehdit ettiğini, kamera kayıtlarını izlediklerini, kayıtlarda bir şey olmadığını ancak sanık ...’in yüzüklü elini yumruk yaparak burnuna vurduğunu, sonra kendisini serbest bıraktıklarını, yolun karşısına geçip “İki tane fıstık için beni dövdünüz.” diyerek bağırdığını, sanık ...’ın dışarı çıkıp koştuğunu ve kendisini yakaladığını, sanık ...’in ise mağdur ...’u yakalayıp depoya götürdüklerini, depoda darp edildiklerini,
Mağdur ... tanık sıfatıyla Kollukta; olay günü arkadaşı olan katılan mağdur ... ile markete girdiklerini, canlarının fıstık çektiğini, kendisinin ve ...’ın birkaç tane fıstık alıp yediklerini, daha sonra ...’ın biraz fazlaca zeytin alıp yediğini, market görevlilerinin bunu gördüğünü ...’ın söylediğini, ayrıca ...’ın kendisine 50 ya da 75 kuruşunu düşürdüğünü ve bu parayı markette çalışan gözlüklü birinin aldığını söylediğini, ...’ın el hareketi yapmış olabileceğini fakat kendisinin bunu görmediğini, ...’ın birden kaçmaya başladığını, güvenlik görevlisinin ...’ı yakaladığını, ...’ın hâlinde bir gariplik olduğunu, ya kaçarken düştüğünü ya da marketteki güvenlik görevlisince yere atıldığını, güvenlik görevlisinin ...’ı sürükleyerek getirdiğini, ayaklarının süründüğünü, daha sonra marketin alt katında bulunan depo bölümüne götürüldüklerini, gözlüklü kişinin kamerayı sigara kâğıdı ile kapattığını, saçını çektiğini, ...’ın da saçını çekip tekme ile vurduğunu, ensesine tokat attığını, bir koli yumurta getirttiğini, “Yumurtaları birbirinizin kafanızda kırın, atmazsanız kolideki yumurtaları kafanızda kırarım.” dediğini, ilk önce kendisinin ...’ın kafasında yumurta kırdığını, sonra kafasına ...’ın yumurta atıp kırdığını, kafalarını bir ayran kabının içinde kendilerinin temizlediklerini ve evlerine gittiklerini,
Savcılıkta mağdur sıfatıyla; olay günü fıstıkların olduğu reyona doğru gidip iki tane fıstık alarak yediğini, katılan mağdur ...’ın yakalandığını, dışarda ..."ı beklemeye başladığını, ..."a içeride ne yaptıklarını görmediğini ancak ...’ın içeride dövülerek parasının alındığını duyduğunu, dışarıda ...’ı beklemeye başladığını, daha sonra ...’ın koşarak dışarı çıkıp yanına geldiğini, o esnada ...’ın el hareketi yapmış olduğunu fakat kendisinin bunu görmediğini, bu sebeple sanık ...’ın koşarak ...’ı yakaladığını, gözlüklü olan şahsın ise kendisini yakaladığını, kendisinin kaçmadığını, ..."ın “Bacağım ağrıyor.” demesine rağmen sürükleyerek depoya doğru götürdüklerini, gözlüklü şahsın depodaki kameranın önüne bant çektiğini, ayakkabılarında para olup olmadığını kontrol ettiğini, depoda darp edildiklerini, bıyıklı olan şahsın yumurta getirttiğini, ... ile kendisinin birbirlerinin kafasında yumurta kırmak zorunda kaldıklarını, sonra başka bir şahsın gelerek “Bunlara ceza mı verelim yoksa gönderelim mi?” dedikten sonra serbest bırakıldıklarını,
Mahkemede; olay günü katlan mağdur ... ile birlikte markete top kek almaya gittiklerini, kuruyemiş reyonundan geçerlerken birer tane fıstık alıp yediklerini, top kek bulamayınca kendisinin dışarıya çıktığını, ...’ın arkasından geldiğini zannettiğini ancak ...’ın arkasında olmadığını, katılan mağdur ...’ın zeytinlerin olduğu yere giderek bir tane zeytin alıp yerken mağazadaki görevlilerin görmüş olduğunu duyduğunu, dışarıda iken ...’ın mağazadan çıkıp kaçtığını gördüğünü, peşinden sanık ...’ın kovaladığını, kendisinin de kaçtığını, sanık ...’ın kendilerini yakaladığını, sonra sanık ...’in de geldiğini ve iki sanığın birlikte kendilerini markete götürdüklerini, depoya indirdiklerini, orada bulunan kamerayı sigara kağıt ile kapattığını, sanık ... orada kendisinin ve katılan mağdur ...’ın saçını çektiğini, sonra inceleme dışı sanık ...’nın da geldiğini, sanık ...’in zorlamasıyla birbirlerinin başlarında yumurta kırdıklarını, oraya sonradan gelen inceleme dışı sanık ...’nın ...’ın cebinden 85 kuruş para aldığını ve kendilerini serbest bıraktıklarını, kendisine vuran herhangi birisi olmadığını, katılan mağdur ...’ın ensesine kapıdan girerken birisinin tokat vurduğunu ancak kimin vurduğunu hatırlamadığını, kısmi çelişkiler nedeniyle sorulması üzerine; inceleme dışı sanık ...’nın katılan mağdur ...’dan para alması esnasında orada olduğunu ve gördüğünü,
Katılan ... Yalama 31.10.2009 tarihinde Kollukta; oğlu olan katılan mağdur ...’ın oyun oynamak için dışarı çıktığını, geç kalması üzerine ...’ı aramaya başladığını fakat bulamadığını, oğlunun arkadaşlarının evine gelip ...’ın markette darp edildiğini söylediklerini, markete gittiğini, marketteki görevlilerin kendisini müdüriyete aldığını, darp olayının olmadığını söylediklerini, o esnada polis görevlileriyle birlikte ...’ın geldiğini, Mihatcan’ın markette iki tane fıstık alıp yediklerini, marketten dışarı çıktıktan sonra market çalışanları tarafından yakalanıp tekrar marketin deposuna indirildiklerini, kameranın kağıtla kapatıldığını, görevliler tarafından tekme ve tokatlarla dövüldükten sonra serbest bırakıldıklarını, durumu polise bildirdiklerini anlattığını, ...’ın önemli bir yarasının olmaması nedeniyle polislerin ısrarına rağmen market çalışanlarının işlerini kaybetmemesi ve olayın büyümemesi için şikâyetçi olmadığını, ancak eve geldikten sonra saat 24.00 sıralarında ...’ın rahatsızlanması sebebiyle hastaneye götürdüğünü, ...’ın müşahede altına alındığını, bu yüzden ...’ı döven kişilerden şikâyetçi olduğunu,
Savcılıkta; katılan mağdur ...’ın annesi olduğunu, olay günü evde oturduğu sırada ...’ın arkadaşlarının gelerek ...’ın markette dövülmesi nedeniyle polislerin geldiğini, aşağıda olduklarını söylediklerini, aşağı inerek polislere ne olduğunu sorduğunu, polislerin kendisine konuyla ilgili Beğsan Beğendim isimli markete gidip bilgi alabileceğini söylediklerini, markete gittiğinde sanık ...’a ...’ın neden darp edildiğini sorduğunu, sanık ...’ın “Siz sürekli alış veriş yapan birisiniz, sizin çocuğunuz bu kadar aç gözlü olmamalı, olay fazla duyulmasın müdüriyete çıkalım.” dediğini, sanık ...’in kesinlikle darp ve depoya götürme olayının olmadığını söylediğini, kendisine karşı olan yumuşak yaklaşımlarından ve ...’ın hâlini henüz görmediğinden dolayı o an şikâyetçi olmadığını, akşam 18.30 gibi ..."ın burnunun kanadığını, endişelenip saat 24.00"da hastaneye götürdüğünü, hastanedeki polislerin ..."ın bu durumuna vakıf olması üzerine adli işlem yaptıklarını, kendisinin de şikâyetçi olduğunu, ertesi gün markette sanık ...’in odasında...’in “Hanım efendi dün şikâyetçi değildiniz, bugün neden şikâyetçi oldunuz, tahmin ediyorum ki dünkü üç polis sizi şikâyet etmeye yönlendirdiler. Onları da zan altında bırakacağım, onlardan da şikâyetçi olacağım, gerekirse çocuğunuzun cebinden çikolata çıktığını söylerim, gerekirse ıslah evine attırırım, şikâyetinizden vazgeçin hastane masraflarını karşılayalım.” dediğini, bu esnada sanık ...’ın sürekli odaya girip çıktığını, bu konuşmalarına kimsenin tanık olmadığını,
Mahkemede; olay günü katılan mağdur ...’ın dövüldüğünü diğer çocuklardan duyduğunu, markete gittiğini, sanık ...’in ...’ın marketten fıstıkları alıp yediğini ve fıstık aşırdığını söylemesi nedeniyle ondan özür dilediğini, gece ...’ın rahatsızlanması nedeniyle hastaneye kaldırdıklarını, sanıklardan şikâyetçi olduğunu, ertesi gün markete tekrar gittiğini, sanık ...’in şikâyetten vazgeçtiği takdirde ...’ın hastane masraflarını karşılayacağını söylediğini, vazgeçmediği takdirde çocukların ayrıca çikolata da aldığını bildireceğini söylediğini, kendisinin kamera kayıtlarını izlemek istediğini, “Oğlum kesinlikle çikolata almamış.” dediğini ancak kamera kayıtlarının kendisine gösterilmediğini,
Tanık Emrullah Türe Mahkemede; marketin karşısında dükkânı olduğunu, olay günü sanık ...’ın marketin önünde iki çocuğu kovaladığını, çocukların küfür ederek bağırıp kaçtıklarını, ...’ın yaklaşık 20-30 metre ileride çocuklardan birini yakaladığını, yakaladığı çocukla bir şeyler konuştuğunu ne konuştuklarını duymadığını, ...’a ne olduğunu sorduğunda “Çocuklar marketten hırsızlık yapmışlar.” dediğini,
Tanık Ayşegül Öz Mahkemede; Beğsan Beğendim isimli markette kasiyer olarak çalıştığını, sanık ...’ın yanında bir çocuk olduğu hâlde telefonuyla konuştuğunu gördüğünü, sanık ... ile diğer market görevlisi Ahmet’in üst kattan indiklerini, sanık ...’ın yanındaki çocukla hep birlikte konuştuklarını, ne konuştuklarını duymadığını, ancak çocuğun cebinden çikolata ile bir miktar kuruyemiş çıkardıklarını gördüğünü, çocuğun cebinden para aldıklarını görmediğini, sonra çocuğun küfürlü sözler söyleyerek kaçtığını gördüğünü, o tarihte markette kamera bulunup bulunmadığını bilmediğini, sanık ...’ın marketin içinde çocukla konuştuğunu, çocuğun dışarıdan getirilip getirilmediğini görmediğini, dışarıdan getirilmiş olsaydı göreceğini düşündüğünü, çocuğun market içerisinde yakalanmış olmasının olası olduğunu,
Tanık Tuğba Ünal Mahkemede; olay günü markette müşteri olarak bulunduğunu, kasaya yaklaştığında kasanın yakınında bulunan danışma içerisinde bir kargaşa olduğunu gördüğünü, baktığında tam hatırlamamakla birlikte 3-4 kişi ve bir çocuğun olduğunu, masanın üzerinde bir çikolata bulunduğunu, ne olduğunu sorduğunda oradaki şahısların “Çocuk hırsızlık yapmış.” dediklerini, inceleme dışı sanık ...’yı daha sonra tanıdığını, olay günü hatırladığı kadarıyla Musa’nın orada olmadığını, sanık ...’ın ve sanık ...’in olduğunu, çocuktan para alma gibi bir durum görmediğini,
Tanık ... Mahkemede; Beğsan Beğendim isimli marketin yanında iş yerinin bulunduğunu, 2009 yılının Ekim ya da Kasım ayları içerisinde bir gün sanık ...’ın marketten çıkıp karşı tarafa doğru koştuğunu gördüğünü, karşı tarafta da iki çocuğun ellerini sallayarak sanık ...’a bir şeyler söylediğini ancak ne söylediklerini duymadığını, sonra çocukların Edeler Pastanesine doğru geçtiklerini, sanık ...’ın çocukların yanlarına gidip bir şeyler konuştuğunu, konuşmanın içeriğini bilmediğini, döndüğünde sanık ...’a “Ne oldu” diye sorduğunu, sanık ...’ın dükkândan hırsızlık olduğunu söyleyip hızlı bir şekilde iş yerine girdiğini,
Tanık ... Mahkemede; Beğsan Beğendim marketler zincirinin başka bir şubesinde müdür olarak çalıştığını, olayın yaşandığı gün marketin üst katında sanık ..."le görüştükleri esnada bir telefon geldiğini, telefonda kiminle ne konuştuğunu hatırlamadığını, 5 dakika sonra bir telefon daha geldiğini, sanık ...’in “Müdürüm aşağıya inmemiz gerekiyor.” dediğini, birlikte aşağıya indiklerini, aşağıya indiklerinde danışmada bulunan sanık ...’ın yanında küçük bir çocuk olduğunu, sanık ...’ın çocuğun ceplerinden hatırladığı kadarıyla kuruyemiş, çikolata gibi bir şeyler çıkarıp danışmadaki masanın üzerine koyduğunu, sanık ...’in ne olduğunu sorduğunu, sanık ...’ın biri marketten kaçmış olan iki çocuğun mağazadan bir şeyler çaldıklarını söylediğini, sanık ...’in orada bulunan çocuğa sadece nasihatlerde bulunup çocuğu gönderdiğini, orada bulunduğu esnada herhangi bir darp olayı olmadığını, çocuk gittikten sonra kendisinin üst kata çıktığını, tekrar bir olay yaşanıp yaşanmadığını bilmediğini,
İnceleme dışı sanık ... 29.03.2010 tarihinde Kollukta; Beğsan Beğendim isimli marketin ortaklarından olduğunu, olay günü markette bulunmadığını, marketlerinde her gün hırsız yakalandığını ancak şikâyetçi olmadıklarını, yaşı küçük olan bu çocukların ailelerine teslim edildiğini, olayın karakola intikal etmesiyle kendisinin de haberdar olduğunu, katılan mağdur ... ve mağdur ...’u da şiddet uygulamadan ailelerine teslim ettiklerini market çalışanlarının kendisine söylediğini,
Mahkemede; marketin sahibi olduğunu, olay anında markette bulunmadığını, olay günü katılan mağdur ... ve mağdur ...’un marketten hırsızlık yaptıklarını öğrendiğini, yaşı küçük çocukları normalde emniyete bildirmediklerini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık ... 31.10.2009 tarihinde Kollukta; Beğsan Beğendim isimli markette müşteri sorumlusu olarak çalıştığını, olay günü katılan mağdur ... ve mağdur ...’un market içerisinde sürekli şüpheli tavırlarla gezmesi nedeniyle onları takip etmeye başladığını, ... ve Onur’un çerez bölümünden geçerken çerezleri alıp ceplerine doldurduklarını, bunu üç veya dört defa yaptıklarını, çikolata reyonundan çikolata alıp ceplerine attıklarında müdahale ettiğini, Onur’un kapıdan kaçarak gittiğini ancak ...’ı tutup danışmaya götürdüğünü, nasihat ederek uyardığını, cebindeki malzemeleri çıkarttırdığını, ...’ın annesi katılan ...’in müşterileri olması sebebiyle olayı kolluğa bildirmediğini, ...’ın bağırması ve bir daha yapmayacağı yönünde söz vermesi üzerine onu bıraktığını, ancak ...’ın kapıdan çıkarken orta parmağını gösterip karşı kaldırıma geçerek Onur ile birlikte sinkaflı sözler etmesi üzerine koşarak ...’ı yakalamaya çalıştığını, o esnada ...’ın yere düştüğünü, ...’ı yakalayıp markete götürdüğünü, Onur’un da geldiğini, Onur’un marketten aldıklarını cebinden boşalttığını, özür dileyip gittiklerini, ...’ın annesinin geldiğini, oturup uyumlu bir şekilde konuştuklarını, sonra polis görevlilerinin geldiğini, ... ve Onur’u depo bölümüne götürüp darp etmeleri gibi bir durumun yaşanmadığını,
30.12.2009 tarihinde Kollukta; olay günü katılan mağdur ... ve mağdur ...’un davranışlarından şüphelendiğini, ... ve Onur’un çerezleri ceplerine koyduklarını gördüğünü, durumu marketin koordinatörü olan sanık Celallettin’e telefonla bildirdiğini, sanık ...’in telefonda ... ve Onur’u takip edip tamamen emin olduktan sonra müdahale etmesini söylediğini, ... ve Onur’un çikolata reyonundan çikolataları alıp ceplerine koyduğunu görünce müdahale etmek istediğini, ancak Onur’un kaçtığını, ...’ı kollarından tutup danışmaya götürmek istediğini, fakat ...’ın direndiğini, mağaza sorumlusunun da danışmaya gelip emin olmak için kamera kayıtlarını incelediğini, olayın doğru olduğunu görünce ...’dan cebindeki fıstıkları ve çikolatayı çıkarmasını istediğini, ...’ın cebindeki çikolata ve fıstıkları çıkarıp masanın üzerine koyduğunu, Onur’un da çikolata ve fıstık çaldığını söylediğini, mağaza yetkilisiyle birlikte ...’a yaptığının yanlış olduğunu anlattıklarını, mağaza yetkilisinin ihtiyacı olduğunda kendisini bulmasını ve yardımcı olacağını söylediğini, ...’ın dışarı çıktıktan sonra Onur ile birlikte kendisine parmak işareti yapıp küfür etmesi nedeniyle peşinden koştuğunu, bu esnada ...’ın yere düştüğünü, ...’ı yakalayıp markete götürürken mağdur ...’un gelerek bir daha yapmayacaklarını söyleyip özür dilediğini, bunun üzerine nasihat edip kendilerini bıraktığını,
Mahkemede; olayın aşamalarda anlattığı şekilde geliştiğini, olay günü katılan mağdur ... ve mağdur ...’un şüpheli bir şekilde markette gezdiklerini görünce takip ettiğini, çikolata reyonunda ...’ın çikolatayı alıp cebine koyduğunu görünce kendilerine müdahale etmek istediğini, Onur’un kaçtığını, ...’ı yakalayıp danışmaya götürdüğünü, telefonla sanık ...’i arayıp durumu bildirdiğini, sanık ...’in de geldiğini, ... ile birlikte kamera kayıtlarını izlediklerini, ... ve Onur’un fıstıkları ve çikolatayı aldıklarını gördüklerini, ...’a nasihat ettiklerini, ...’ın cebindekileri çıkarıp geri verdiğini, parasını almadıklarını, darp etmediklerini, ... ve Onur’u alt kata götürüp dövmediklerini,
Sanık ... 30.12.2009 tarihinde Kollukta; marketin sorumlu koordinatörü olduğunu, olay günü sanık ...’ın kendisini aradığını, iki çocuğun şüpheli hareketlerinin bulunduğunu söylediğini, sanık ...’a çocukları takibe devam etmesini tembihlediğini, bir süre sonra tekrar arayarak çocukların çerez çaldıklarını söylediğini, sanık ...’dan emin olmadığı sürece müdahale etmemesini istediğini, yaklaşık 10 dakika sonra üst kattaki odasından markete indiğinde sanık ...’ın katılan mağdur ...’ın kolundan tutarak neden hırsızlık yaptığını sorduğunu, bu esnada kendisinin müdahale ettiğini, danışmadaki kamera kayırlarını incelediğini, kayıtlardan ... ve mağdur ...’un ilk önce ceplerine fıstık, daha sonra çikolata koyduklarını gördüğünü, ...’a yaptıklarının kötü bir şey olduğunu, ihtiyacı olduğu zaman kendisine geldiği takdirde ne isterse vereceğini söylediğini, nasihatte bulunduğunu, bir daha yapacak olurlarsa olayı polise bildireceklerini söylediğini, ...’ın tekrar yapmayacağını, anne ve babasının ayrı olduğunu, aldıklarının parasını ödeyeceğini söyleyip annesinin olaydan haberinin olmamasını istediğini, bunun üzerine katılan mağdur ...’a “Paran olsa bu tür bir olayı yapmazdın. Cebindekiler çıkar bakalım.” dediğini, ...’ın cebindeki fıstıkları ve çikolataları çıkarıp danışma masasına koyduğunu, yine ona nasihat ettiğini, ...’a “Bu çikolataları al, yersin, hadi buradan git.” dediğini ancak ...’ın çikolataları almadan koşarak uzaklaştığını, kendisinin mağazadaki görevine devam ettiğini, bir süre sonra ...’ın annesi katılan ...’in geldiğini, “Oğlumu dövmüşsünüz.” dediğini, katılan ...’e durumu anlattığını, ...’ı dövmediklerini, olan olayların kamera kayıtlarında olduğunu söylediğini, katılan ...’in ...’ın çok yaramaz olduğunu, babasız büyüdüğünü, ikinci evlilik yapmasından dolayı oğlu ile sıkıntı yaşadığını, zorda olduklarını söylediğini, bu esnada ... ve Onur ile birlikte polislerin geldiğini, katılan ...’in ...’da darp izi olup olmadığını kontrol ettiğini, darp izi olmadığını görünce katılan ...’in ve kendisinin karşılıklı olarak şikâyetçi olmadıklarını söylediklerini ve marketten ayrıldıklarını, ...’dan para almadıklarını, olayın anlattığı şekilde olduğunu, katılan mağdurları depoya götürüp kafalarında yumurta kırmadıklarını,
Mahkemede; olay günü sanık ...’ın kendisini arayıp iki çocuğun marketten bir şeyler çaldığını söylemesi üzerine aşağıya indiğini, danışmada sadece katılan mağdur ...’ın olduğunu, kamera kayıtlarından ...’ın ve mağdur ...’un gizlice çikolata ve fıstık aldıklarını tespit ettiklerini, ...’dan aldıklarını çıkarmasını istediklerinde cebinden bir avuç kadar çam fıstığı ile iki ya da üç adet çikolata çıkardığını, kesinlikle ...’a vurmadığını, diğer sanıkların da vurup vurmadıklarını görmediğini, ...’a bunları niçin aldığını sorduklarında “Ödeyecektim.” dediğini, müşterilerden birisinin “Peki paran var mıydı?” diye sorması üzerine ...’ın “85 kuruşum var.” dediğini, ...’ın 85 kuruşunu almadıklarını, daha sonra ...’ın mağazadan çıkıp gittiğini, ... ile beraber ...’ı dövdükleri iddiasıyla iki sivil polis görevlisinin geldiğini, Onur ile hiçbir şekilde muhatap olmadığını,
Savunmuşlardır.
5237 sayılı TCK’nın “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesi;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler 5237 sayılı TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda,
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
Türk Ceza Kanunu"nda suçlar için çoğunlukla sabit cezalar öngörülmemiş, alt ve üst sınırlar gösterilerek, bu sınırlar arasından hâkime temel cezayı belirleme yetkisi verilmiştir. Basamaklı ceza öngören suçlarda, iki sınır arasında cezayı belirleme konusundaki takdir yetkisi her somut olayın özelliğine göre kanunun genel amacı ve felsefesi gözetilerek 5237 sayılı TCK"nın 61. maddesinde sıralanan ölçütlere göre kullanılır (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 4. Baskı, s.530).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır." şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir",
“Hükmün açıklanması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması” başlıklı 231. maddesinde,
“(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana çizgileriyle anlatılır.
…,”
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, "Türk Milleti adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun Maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir",
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasamızın 141 ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dahil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç (hüküm)" kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun’un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun’un 53 ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 1412 sayılı CMUK"un 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7 ve 5271 sayılı CMK’nın 289/1-g maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay günü katılan mağdur ... ve mağdur ...’un sanıklar... ve...’in çalışmış oldukları markete gittikleri, davranışlarının şüphe uyandırması nedeniyle sanık ... tarafından takip edildikleri, sanık ...’ın sanık ...’i telefonla aramak suretiyle bilgilendirdiği, ...’in...’dan ... ve Onur’u takip etmeye devam etmesini ve emin olmadıkça harekete geçmemesini istediği, ... ve Onur’un çerez reyonunda bulunan çerezlerden ve zeytin reyonunda bulunan zeytinlerden alıp yedikleri ve çikolata alarak ceplerine koydukları, sanık ...’ın bunun üzerine müdahale ederek katılan mağdur ...’ı yakaladığı ve danışmaya götürdüğü, mağdur ...’un ise dışarı kaçtığı, sanık ...’in marketin üst katında bulunan odasından alt kattaki danışma bölümüne indiği, sanıkların katılan mağdur ...’ın cebinde bulunan fıstıkları ve çikolataları çıkarttırdıktan sonra katılan mağdurun gitmesine izin vermeleri üzerine ...’ın marketten dışarı çıkarak kendisini bekleyen Onur’un yanına gittiği, el kol hareketi yaparak küfrettiği, bunun üzerine...’ın koşarak ...’ı yakaladığı, ...’in ise Onur’u yakaladığı, her iki sanığın ... ve Onur’u marketin deposuna zorla götürerek bir müddet alıkoydukları ve sonra serbest bıraktıkları olayda;
Sanıkların gerçekleştirmiş oldukları cebirle kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun TCK’nın 109. maddesinin ikinci fıkrasında alt sınırının iki, üst sınırının ise yedi yıl olarak düzenlendiği, aynı Kanun’un 109. maddesinin üçüncü fıkrasının bentlerinde altı farklı nitelikli hâlin öngörüldüğü, sanıkların eylemlerinin bu nitelikli hâllerden “Birden fazla kişi tarafından birlikte” ve “Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı” şeklinde düzenlenmiş bulunan (b) ve (f) bentleri kapsamında olduğu, alt ve üst sınırlar arasında temel cezanın tayininde TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Suçun işleniş biçimini", "Suçun işlenmesinde kullanılan araçları", "Suçun işlendiği zaman ve yeri", "Suçun konusunun önem ve değerini", "Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlını", "Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını", "Failin güttüğü amaç ve saiki" şeklinde düzenlenen yedi bentteki hususların göz önünde bulundurulmasının gerektiği, birden fazla nitelikli hâlin bir arada bulunması hâlinde temel ceza alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenebilecek ise de bu durumun da yine her dosya içerisindeki özelliklere, TCK"nın 3. maddesinde düzenlenen orantılılık ilkesine ve hakkaniyete uygunluk göstermesinin zorunlu olduğu, tüm bu değerlendirmeler ile birlikte TCK"nın 61. maddesinde yer alan hususların birlikte ele alınmasının gerektiği, bu bağlamda katılan mağdur ... ve mağdur ..."un sanıkların çalıştıkları markette hırsızlık yaptıkları, sanıkların katılan mağdur Mihtatcan"ı yakalamalarının ardından çaldığı yiyecekleri geri almalarına müteakip gitmesine izin vermelerine karşın katılan mağdur ... ve mağdur ..."un bu defa sanıklara el kol hareketi yaparak küfrettikleri, bunun üzerine sanıkların her iki mağduru yakalayıp marketin deposuna zorla götürdükleri, sanıkların mağdurları yakalamalarının ardından adli işlem yapılması için kolluk birimlerine şikâyette bulunma, buna bağlı olarak CMK"nın 90. maddesine göre kolluk görevlileri gelene kadar tutma (kanunen yakalama) hak ve yetkilerinin bulunduğu, sanıkların kolluk görevlilerine haber vermeden mağdurları zorla tutma eylemleri kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu oluşturacak ise de mağdurların zorla tutulduğu sürenin kolluk görevlilerine haber verilseydi görevlilerin markete intikal edecekleri süreye yakın bir süre olduğu, sanıklar katılan mağdur ve mağduru dışarıda tutup içeriye getirdikleri esnada durumu kolluk görevlilerine bildirmeleri hâlinde eylemlerinin suç olarak değerlendirilmesinin mümkün olamayacağı hususlarının göz önüne alınmasının gerektiği, kaldı ki Özel Dairenin bozma ilâmı üzerine Yerel Mahkemece bozmaya uyma kararı verildiği, ancak Yerel Mahkemenin 05.12.2014 tarihli ikinci kararının hüküm ve gerekçe kısmında ceza adaleti ve hakkaniyet gereği temel ceza belirlenirken alt sınırdan ayrıldığının belirtilmesine rağmen yine temel cezanın tayininde dikkate alınması gereken TCK"nın 61. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen suçun işleniş biçimi, yer ve zamanına ilişkin bentlerin somut olayda hangi sebeple alt sınırdan uzaklaşılmasını gerekli kıldığının belirtilmediği, TCK"nın 109. maddesinin üçüncü fıkrasındaki (b) ve (f) bentlerinin ve 61. maddesinin (a) ve (c) bentlerinin tekrarıyla iktifa edildiği, Yerel Mahkemenin TCK"nın 61. maddesi uyarınca temel cezayı iki yıl altı ay hapis cezası olarak belirlemesinin TCK"nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "orantılılık" ilkesine ve dosya kapsamına uygun olmadığı, Yerel Mahkemenin bozmaya uyma kararından sonra verdiği ikinci kararında sanıklar hakkında temel cezayı tayin ederken belirtmiş olduğu sebeplerin kanun maddesindeki ifadelerin aynen tekrarından ibaret olduğu, somutlaştırma yapılmadığı, tüm bu nedenlerle hükmün Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermediği anlaşıldığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar vermek gerekmiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"Sanıkların yapılan yargılamaları sonunda işledikleri anlaşılan eylemlerin "birden fazla kişi tarafından cebir ve tehdit kullanılarak çocuğa karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" suçunu oluşturduğu, suçun sübut ve nitelendirilmesi konusunda bir uyuşmazlığın bulunmadığı, ancak "temel cezanın belirlenmesi sırasında gösterilen gerekçenin yeterli olmadığı ve uyulmasına karar verildiği hâlde Özel Dairenin bozma kararının yerine getirilmediğinden" söz edilerek itiraz kanun yoluna başvurulduğu ve Ceza Genel Kurulunca itiraz yerinde görülmüş ise de; bu kararın dosya içeriğine, yasal düzenlemelere ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına aykırı olduğu kanaatinde olduğumdan sayın çoğunluğun düşüncesine iştirak edilmemiştir. Şöyle ki;
Dosya kapsamına göre "olay günü 11 yaşlarında olan katılan mağdurların, sanıklar... ve...’in sorumlu koordinatör ve müşteri sorumlusu olarak çalışmış oldukları markete geldikleri, davranışlarının şüphe uyandırması nedeniyle sanık ... tarafından takip edildikleri ve sanık ...’i telefonla aramak suretiyle bilgilendirdiği, ...’in...’dan onları takip etmeye devam etmesini ve emin olmadıkça harekete geçmemesini istediği, mağdur çocukların reyonunda bulunan çerezlerden ve zeytinlerden alıp yedikleri ve çikolata alarak ceplerine koydukları, ...’ın bunun üzerine müdahale ederek mağdur ...’ı yakaladığı ve danışmaya götürdüğü, Onur’un ise dışarı kaçtığı, ...’in marketin üst katında bulunan odasından alt kattaki danışma bölümüne indiği, sanıkların yakalanan çocuğun cebinde bulunan fıstıkları, çikolataları çıkarttırdıktan sonra gitmesine izin verdikleri, ...’ın marketten dışarı çıkarak kendisini bekleyen Onur’un yanına gittiği, el kol hareketi yaparak küfrettiği, bunun üzerine...’ın koşarak ...’ı yakaladığı, ...’in ise Onur’u yakaladığı, ... ve Onur’u marketin deposuna zorla götürerek bir müddet alıkoydukları, bu arada basit tıbbi müdahale ile giderilecek düzeyde yaraladıkları, birbirlerinin kafasında yumurta kırdırdıkları ve sonra serbest bıraktıkları" sabittir.
Sanıkların işledikleri anlaşılan birden fazla kişi tarafından cebir ve tehdit kullanılarak çocuğa karşı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu TCK’nın 109/2 ve 109/3-b-f maddelerine temas etmektedir. Bu vasıflandırma konusunda Yerey Mahkeme, Özel Daire, Yargıtay C. Başsavcılığı ve Ceza Genel Kurulu arasında görüş ayrılığı bulunmamaktadır. Temel cezanın belirlenmesi sırasında gösterilen gerekçenin yeterli olup olmadığı ve uyulmasına karar verilen bozma kararının yerine getirilip getirilmediği hususları uyuşmazlık konusudur. Sorunun çözümü için öncelikle yasal düzenlemelerin ve Yerel Mahkemenin uygulamasının ortaya konması gerekmektedir.
5237 sayılı TCK’nın "Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma" başlıklı 109. maddesi;
"(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır." şeklinde düzenlenmiştir.
TCK’ nın 109. maddesinin 3. fıkrasında altı farklı nitelikli hâle yer verilmiş, bunların birisinin veya birçoğunun aynı anda gerçekleşmesi hâlinde verilecek ceza bakımından yasa koyucu bir ayrım yapmadan bir kat artırılmsanını öngörmüştür. Örneğin bir çocuğa karşı, birden fazla kamu görevlisinin görevlerinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak atılı suçu işlemeleri ile sade bir vatandaşın tek başına çocuğa karşı bu suç işlemesi hâlinde artırım miktarı aynı ve bir kat olmaktadır. Bu durum ceza adaletini bozduğu için ve ayrıca birden fazla nitelikli hâlin varlığı hâlinde 61. maddesinde belirtilen temel cezanın teşdiden belirlenmesi nedenleri de gerçekleştiğinden, örneğin kast yoğunlaşmakta, işleniş biçimi daha ağır olmakta ve mağdur üzerinde meydana gelen zarar artmakta olduğundan temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi yoluna gidilmektedir. Özel Dairesinin duraksamasız uygulaması ve öğretideki ağırlıklı görüşler de bu yöndedir.
Yerel Mahkeme bozulan ilk hükümde 2-7 yıl arasında öngörülen temel cezayı 2 yıl 6 ay olarak belirlemiştir. Temel cezayı belirlerken "suçun işleniş şekli, yer ve zamanı, birden fazla nitelikli hâlin bir araya gelmiş olması" biçimindeki gerekçeye dayanılmıştır. Dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince; "Olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun düşmeyecek şekilde, TCK’nın 61. maddesindeki ifadeleri aynen tekrar etmekle yetinmek suretiyle temel cezanın asgari hadden uzaklaşılarak belirlenmesi neticesinde orantılılık ilkesi ile hak ve nasafet kurallarına aykırı uygulama yapılması.." isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir. Öncelikle bu bozma kararı dosya içeriğine uygun değildir. Sanıklar, yanlış davranışları olsa dahi çok küçük yaştaki ceza sorumlulukları bulunmayan mağdurları çalıştıkları marketin deposuna götürüp hürriyetlerini tahdit etmişler ve darp edip birbirlerinin kafasında yumurta kırdırtmak suretiyle aşağılayıcı davranışta bulunmuşlardır. Suçun bu işleniş şekli ve yeri vahim olup Yerel Mahkemenin temel cezayı sadece bu nedenle teşdiden belirlemesi dahi isabetlidir ve gösterilen gerekçe de dosya içeriğine uygundur. Bu nedenle Özel Dairenin belirttiği gibi Yerel Mahkeme TCK’nın 61.maddesindeki ifadelerin tekrarı ile yetinmeyip oluşa ve dosya içeriğine uygun gerekçe göstermiştir. Öte yandan Yerel Mahkemenin diğer teşdit gerekçesi "birden fazla nitelikli hâlin bir araya gelmesidir." TCK’nın 109/3-b maddesindeki eylemin birden fazla kişiyle birlikte işlenmesi ve aynı fıkranın f bendindeki çocuğa karşı işlenmiş olması hâli aynı olayda gerçekleşmiştir. Bu artırım nedenlerinden herbiri bir kat artırımı gerektiren nedenlenden olmasına rağmen yasada hepsi bir bütün olarak sayılıldıktan sonra tek artırım öngördüğü için ayrı ayrı artırım yapmaya olanak bulunmamaktadır. Fakat bunun yarattığı orantısızlığı ve adaletsizliği gidermek için temel ceza belirlenirken bu durumun teşdit nedeni kabul edilmesi gerekmektedir. Özel Dairenin duraksamasız uygulaması da ( 14 CD 21.05.2013 tarih ve 6347 K., 26.06.2014 tarih ve 8852 K., 29.12.2015 tarih ve 12197 K., 14.03.2017 tarih ve 1295 K. sayılı kararları ) bu yönde olduğu hâlde, Yerel Mahkemenin bu yasal gerekçesi görmezlikten gelinerek ve yerleşik içtihatlara da aykırı biçimde bozma kararı verilmiştir.
Bozma kararı açıkça hatalı olduğu hâlde Yerel Mahkeme buna uymuş ve yaptığı yargılama sonunda verdiği 05.12.2014 tarihli ve 255-347 saylı kararın hüküm kısmında; "Sanıkların mağdurlara karşı yönelik kişinin hürriyetinden yoksun kılma suçundan eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 37. maddesi delaletiyle aynı Yasa’nın 109/2. maddesi uyarınca TCK’nın 61. maddesi de gözetilerek suçun işleniş biçimi, yer ve zamanı ile birden fazla ağırlaştırıcı neden olarak belirlenen birden fazla kişi ile birlikte işlenmesi ve mağdurların çocuk oluşu hususları ile bu yönde birden fazla ağırlaştırıcı nedenin suçun işlenme biçimine mündemiç oluşu değerlendirilmekle ceza adaletinin temini ve hakkaniyet yönünden alt sınırdan ayrılmak gerekmekle sanıkların takdiren ve teşdiden iki kez 2 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına" şeklindeki gerekçeyle temel cezanın belirlendiği, kararın gerekçe kısmında ise "Çocuk mağdurlara yönelik ve birden fazla kişi ile birlikte işlenme şeklindeki davranış gözetildiğinde hükümde de belirlendiği üzere ceza adaletinin temini yönünden takdiren bir miktar alt sınırdan ayrılmakla ceza tayin edilmiştir." biçiminde açıklamaya yer verilmiştir. Özetle önceki gerekçesine ceza adaletinin temini ve hakkaniyet yönünden alt sınırdan uzaklaşılması gerektiği hususu eklenmiş, diğer bir ifadeyle genişletilerek yeni gerekçe oluşturulmuştur. Mahkemenin bu uygulaması ve gerekçesi 5237 sayılı TCK’nın "Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi" başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, "Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur" biçimindeki hüküm ile ortaya konan orantılılık ilkesine uygundur. Ayrıca Özel Dairenin bozması gerekçe noksanlığına dayandığı için Yerel Mahkeme genişlettiği bu yeni gerekçe ile bozmanın gereğini de yerine getirmiş olmaktadır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazında belirtilen "…Yerel Mahkemenin bozma ilâmına uymasına rağmen olayın oluşumu ve cereyan tarzına uygun yeni gerekçeler ortaya koymadan ilk hükmündeki gerekçelerle son hükmünde de teşdit oranını korumasının bozmanın gereklerini yerine getirmeme olduğu, hükmün bu yönü itibarıyla bozulması gerektiği," görüşü hatalıdır. Çünkü bozma kararında temel cezanın alt sınırda verilmesi gerektiği yönünde açık veya örtülü bir açıklama yer almamaktadır. Bozma hatalı olmakla birlikte gösterilen tek neden temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi sırasında gösterilen gerekçenin yetersizliğidir. Kaldı ki, yasal ve dosya içerğine uygun yeterli gerekçe göstermek kaydıyla temel cezayı belirlemek yerel mahkemenin takdirindedir. Yargıtay’ın Yerel Mahkemeyi ceza verirken alt sınırda kalmaya zorlayacak yönde bozma kararı vermesine yasal olanak da yoktur. Bu nedenle itirazda ileri sürülen düşünce bozma kararına yanlış anlam verilmesi nedeniyle hatalı olup, Yerel Mahkeme bozma kararını yerine getirmiştir.
Öte yandan Yerel Mahkemenin bozmaya uyma kararı vermesinden sonra verdiği ikinci hükümdeki gerekçe Özel Daire tarafından yeterli kabul edilerek hüküm onanmıştır, bir diğer ifadeyle bozma kararını veren, içeriğini ve gereğini en iyi bilip takdir eden Özel Daire, bozma ve buna uyma kararlarının yerine getirildiği sonucuna varmıştır. Hâl böyle iken Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıınca "bozmanın gereklerinin yerine getirilmediğinden" bahisle, Yerel Mahkeme hükmünde başka bir hukuka aykırılık olduğu da ileri sürülmeden itiraz kanun yoluna başvurulması hukuka aykırıdır.
Açıklanan itiraz üzerine inceleme yapan Ceza Genel Kurulunca TCK’nın 109/3. maddesinde gösterilen nitelikli hâllerin birden fazlasının aynı olayda gerçekleşmesi durumunda temel cezanın teşdiden belirlenebileceğini Özel Daire gibi kabul etmiştir. Bu durumda Yerel Mahkemenin belirlediği temel cezanın TCK’nın 109/2 ve 109/3. maddesinde öngörülen yasal sınırlar içerisinde kaldığı, gösterilen gerekçenin de aynı yasanın 3 ve 61. maddelerine uygun ve yeterli olduğu sonucu ortaya çıkmaktadır. Bunlar gözetilmeden bozma kararı yanlış değerlendirilerek, hatalı olduğu hâlde yerine getirildiği dikkate alınmadan, başka bir hukuka aykırılık da saptanmadığı halde tekrar bozulması Yerel Mahkemenin yasaya ve yerleşik içtihatlara aykırı karar vermeye zorlanılması sonucunu yaratır.
Sonuç olarak; Yerel Mahkemenin ilk kararında belirlediği temel ceza ile gösterdiği gerekçenin yasal ve yerinde olduğu, Özel Dairenin bozmasının yasaya ve yerleşik Yargıtay uygulamalarına aykırı olduğu, buna rağmen uyularak kurulan ikinci hükümde önceki gerekçelere ilaveten yeni gerekçeye yer verildiği, ceza adaleti ve hakkaniyet gereği temel ceza belirlenirken alt sınırdan ayrıldığının açıklandığı, TCK"nın 61. maddesi uyarınca temel cezayı iki yıl altı ay hapis cezası olarak belirlemesinin TCK"nın 3. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen "orantılılık" ilkesine ve dosya kapsamına uygun olduğunun gerekçesiyle izah edildiği, gerek Yerel Mahkemenin ilk kararında gerekse bozma sonrası verdiği ikinci kararında sanıklar hakkında temel cezayı tayin ederken belirtmiş olduğu sebeplerin kanun maddesindeki ifadelerin aynen tekrarından ibaret olmadığı, Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içerdiği, kaldı ki somut olayda Yerel Mahkemenin bozmaya uyma kararı verdikten sonra vermiş olduğu kararın Özel Dairenin denetiminden geçerek onandığı, bozma ilâmının gereğinin yerine getirildiğinin bizzat Özel Dairenin onama kararı ile tespit edildiği, bozma kararında cezanın alt sınırda belirlenmesi gerektiği yönünde bir ifadenin yer almadığı, esasen Özel Dairenin yargılamayı yapan mahkemenin takdiri edebileceği husuta böyle karar vermesine yasal olanak da bulunmadığı, buna rağmen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığıınca "bozmanın gereğinin yerine getirilmediğinden" bahisle itiraz kanun yoluna başvurulmasının yasal olmadığı, bu hususlar gözetilmeden ve bozma kararı yanlış değerlendirilerek, hatalı olduğu hâlde yerine getirildiği dikkate alınmadan, başka bir hukuka aykırılık da saptanmadığı hâlde Ceza Genel Kurulunca tekrar bozulmasının Yerel Mahkemenin yasaya ve yerleşik içtihatlara aykırı karar vermeye zorlanılması sonucunu yaratacağı, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının bu gerekçelerle reddine karar verilmesi gerektiğinden sayın çoğunluğun düşüncesine iştirak etmek mümkün olmamıştır." düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Ceza Genel Kurulu Üyesi de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 18.03.2016 tarihli ve 558-2671 sayılı, sanıklar ... ve ... hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümlerinin onanmasına ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- Niğde Ağır Ceza Mahkemesinin 05.12.2014 tarihli ve 255-347 sayılı hükümlerinin, Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 18.06.2014 tarihli ve 11186-8327 sayılı bozma ilâmına uymasına rağmen yasal ve yeterli gerekçe göstermeden alt sınırdan ayrılarak tayin ettiği temel cezayı değiştirmeyerek bozma ilâmını etkisiz kılması isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.01.2020 tarihinde yapılan birinci müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 13.02.2020 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.