Ceza Genel Kurulu 2019/644 E. , 2020/98 K.
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 20-79
Sanıklar ..., ... ve ... hakkında görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Ümraniye 4. Asliye Ceza Mahkemesince 17.04.2009 tarih ve 1653-482 sayı ile, sanıkların eylemlerinin nitelikli dolandırıcılık suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesince 24.09.2009 tarih ve 179-286 sayı ile sanıkların beraatine ilişkin hükümlerin katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 11.12.2013 tarih ve 14720-19684 sayı ile;
"...Sanık doktorların suç tarihi itibarıyla görev yaptıkları Ümraniye Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniğinde yaptıkları operasyonlarda kullandıkları endoprotezlerin doğru endikasyonlarda kullanılmayıp kamu zararına sebebiyet verildiği iddia olunan olayda, mahkemece sanıkların beraatlarına karar verilmiş ise de gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından; sanıkların eylemleri nedeniyle kamu zararına neden olup olmadıkları hususunda konusunda uzman bilirkişilere yaptırılacak inceleme ile konunun açıklığa kavuşturulması, operasyon yapılan hastalar tanık sıfatıyla dinlenilip bu konuda beyanlarına başvurulduktan sonra toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve tayini gerekirken, eksik inceleme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi ise 18.03.2014 tarih ve 20-79 sayı ile bozmaya direnerek önceki hükümler gibi sanıkların beraatine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de Cumhuriyet savcısı ve katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.07.2017 tarihli ve 248889 sayılı "Bozma" istekli tebliğnamesiyle dosyanın gönderildiği Yargıtay 15. Ceza Dairesince 04.12.2019 tarih ve 30372-14028 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi nedeniyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklara atılı suçların yasal unsurları itibarıyla oluşup oluşmadığı bakımından eksik araştırma sonucu hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle; hazır bulundukları oturumda son söz sanıklara verilmeden hüküm kurulmasının savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı ile direnme kararının yasal ve yeterli gerekçe içerip içermediği hususlarının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Özel Dairenin bozma kararından sonra, Yerel Mahkemece sanıkların da hazır bulunduğu oturumda, sanıklar ve müdafileri ile Cumhuriyet savcısına bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından bozma ilamına karşı direnildiği tefhim edilerek hazır bulunan sanıklara son söz hakkı tanınmadan duruşmaya son verildiği, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, ilk hükümdeki gerekçenin tekrarlanması suretiyle direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesine benzer hükümler içeren 5271 sayılı CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir" düzenlemesi yer almaktadır. Bu hüküm uyarınca katılmış olduğu takdirde son söz mutlaka sanığa verilerek duruşma bitirilecektir. Ceza muhakemesinde sanığın en önemli haklarından biri de savunma hakkı olup hazır bulunduğu oturumda son söz sanığa verilmeden hüküm kurulması, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik arz eden çok sayıdaki kararlarında açıkça belirtildiği üzere, savunma hakkı ile yakından ilgili olan son sözün sanığa ait bulunduğuna ilişkin usul kuralı emredici nitelikte olup bu kurala uyulmaması kanuna mutlak aykırılık oluşturmaktadır.
Bununla birlikte, yürürlükten kaldırılmış bulunan 1412 sayılı CMUK"nın 251. maddesinin son fıkrasındaki; "Sanık namına müdafii tarafından müdafaada bulunulsa dahi müdafaaya ilave edecek bir şeyi olup olmadığı sanığa sorulur" şeklindeki düzenlemenin yeni usul kanununda yer almamasının nedeni, aynı yöntemin yeni yasada kabul edilmemesi değil, 216. maddenin son fıkrasındaki "Hükümden önce son söz hazır bulunan sanığa verilir." ibaresinin bu anlamı da kapsamasıdır.
Temyiz mercisince verilen bozma kararından sonra ilk derece mahkemeleri tarafından yargılamaya devam olunduğunda, dava henüz sonuçlanmamış bulunduğundan, ilk defa hüküm kurulurken "son sözün sanığa verilmesi" kuralı, bozmadan sonra başlayan yargılamalarda da "kamu davasının kesintisizliği ve sürekliliği" ilkesinin doğal bir sonucu olarak aynen geçerli olacaktır. Kovuşturmanın sona erdirilip hükmün tesis ve tefhimine geçilmesinden önce son söz alan tarafın sanık olması gerektiği şeklinde anlaşılması gereken "son sözün sanığa verilmesi" kuralına uyulmaması hâli, gerek "savunma hakkının sınırlandırılamayacağı" ilkesine, gerekse CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açık aykırılık teşkil edecek ve bu durum, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına geçilmeden önce bozma nedeni kabul edilecektir.
Öğretide; "Son söz sanığındır. Son sözün sanığa verilmesi, müdafaa bakımından çok önemlidir. Bunun içindir ki son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi mutlak temyiz sebebi, hukuka kesin aykırılık ve dolayısıyla bozma sebebi sayılmaktadır" (Nurullah Kunter-Feridun Yenisey-Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, 18. Baskı, Beta Yayınları, İstanbul 2014, s. 1484); "Hüküm safhasına geçmeden önce son söz hazır olan sanığa verilmek zorundadır. Bu hüküm silahların eşitliği ve suçsuzluk karinesi ilkelerinin gereği olarak düzenlenmiş, uyulması zorunlu ve emredici bir hükümdür. Son sözün sanığa verilmesi bozmadan sonraki yargılamada da uyulması zorunlu bir usul kuralıdır" (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2013, cilt: 2, s. 146–149) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün tesis ve tefhim edildiği duruşmada hazır bulunan sanığa mutlaka son sözün verilmesi gerektiği düşüncesi ittifakla benimsenmiştir.
Öte yandan, Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK"nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında ön sorunlara ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel Mahkemece bozmadan sonra yapılan oturumda sırasıyla, sanıklar ve müdafilerine bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra Cumhuriyet savcısının bozma ilamına ilişkin görüşü alınıp hazır bulunan sanıklara son sözleri sorulmadan yargılama bitirilmek suretiyle hükümlerin tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216. maddesinin üçüncü fıkrasına açıkça aykırılık oluşturmaktadır.
Diğer taraftan Yerel Mahkemece, Özel Dairenin bozma kararı ile tamamen ortadan kalkan ilk hükümlerde direnilirken, direnme nedenleri gösterilmeden ve bozmaya niçin uyulmadığı açıklanmadan, önceki hükümlerin gerekçesinin tekrarı ile yetinilmesi de usul ve kanuna aykırıdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararının, belirlenen bu usuli nedenlerden dolayı diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.03.2014 tarihli ve 20-79 sayılı direnme kararına konu sanıkların beraatine ilişkin hükümlerin, hazır bulunan sanıklara son sözün verilmemesi yine usul ve kanuna uygun direnme gerekçesi gösterilmeden karar verilmesi isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 13.02.2020 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.