Yanlar arasında görülen ecrimisil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı İstanbul Defterdarı (Kayyım) vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava, ecrimisil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere; tarafların tüm delilleri toplanıp, tetkik edildikten, son sözleri dinlenip
duruşmanın bittiği bildirildikten sonra Hakimin, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun (HUMK) 388., 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun (HMK) 298. maddesi uyarınca kararı gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu 1086 sayılı HUMK"nn 389., yine 6100 sayılı HMK."nun 298. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır.
Ne var ki, uygulamada 1086 sayılı HUMK"nun 381. maddesinin son fıkrası ve 6100 sayılı HMK"nun 294.maddesinin 4. fıkrasının verdiği imkandan yararlanılarak bazı zorunlu nedenlerle sadece hükmün sonucu tutanağı geçirilip tefhim edilmekte, gerekçeli karar daha sonra yazılabilmektedir.
İşte bu gibi hallerde, daha sonra yazılan gerekçeli kararın, tarafların hak ve yükümlülüklerini açıkca gösteren tefhim ile aleniyet ve hukuki varlık kazanan kısa karara uygun olması zorunludur. Esasen kısa kararı yazıp, tefhim etmekle davadan elini çekmiş olan hakimin, artık bu kararını değiştirmesine yasal olanak yoktur. Öte yandan, kısa kararla gerekçeli kararın çelişkili olması, yargılamanın aleniyeti, kararların alenen tefhim edilmesine ilişkin Anayasanın l4l. maddesi ile HUMK"nun yukarıda değinilen buyurucu nitelikteki maddelerine de aykırı bir durum yaratır. Ayrıca anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hakime yükletilmiş bir ödevdir.
Somut olayda; kısa kararda”davanın 850,48 YTL"lik kısmının kabulüne” denildiği halde gerekçeli kararda ”davanın kabulü ile 850,48 YTL"nın 19,11.2002 tarihinden başlayacak yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazla isteğin reddine,” denilmek suretiyle değinilen ilke ve yasa hükümleri gözardı edilerek, kısa karara çelişkili olarak gerekçeli karar yazılması doğru değildir.
Hal böyle olunca, bu konudaki 10.4.1992 gün, l992/7 Esas, l992/4 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararı da gözetilerek bir karar verilmek üzere hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 16.9.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.