Hukuk Genel Kurulu 2017/785 E. , 2017/1709 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki “kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 20.11.2013 gün ve 2013/558 E., 2013/858 K. sayılı kararın temyizen incelenmesinin davacı Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü vekili ve davalı ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... ve arkadaşları vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 01.07.2014 gün ve 2014/7218 E., 2014/19214 K. sayılı kararı ile;
"…Dava, 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm, davacı idare vekili ile bir kısım davalılar vekillerince temyiz edilmiştir.
Bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır. Arazi niteliğindeki taşınmaza gelir metodu esas alınarak, üzerinde bulunan tel örgü ve dikmelere maktuen değer biçilmesi doğru olduğu gibi, çekildiğinde ele gelen fidanların bedeline hükmedilmemesinde de bir isabetsizlik görülmemiştir.
Bu nedenle davacı idare vekilinin tüm, bir kısım davalılar vekillerinin ise aşağıdaki bent dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde değildir. Ancak;
Kamulaştırma Kanununun 25/2 maddesi uyarınca; taşınmaz malikinin, mahkemece verilen tescil kararına kadar, taşınmazda yeni inşaat yapma hakkı bulunmaktadır. 02.08.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6495 sayılı yasa ile Kamulaştırma Kanununun 25. maddesine eklenen fıkra ile “baraj, sulama şebekeleri ve boru hatları, karayolu, demiryolu, liman ve havaalanı gibi gelecek yıllara sari büyük projelerde kamu yararı kararı kamulaştırılacak taşınmazların bulunduğu mahalle ve/veya köy muhtarlığında on beş gün süre ile asılmak suretiyle ilan edilir. Kamu yararı kararının ilan süresinin bitiminden itibaren, kamulaştırılacak taşınmazlar üzerine yapılan sabit tesisler ile dikilen ağaçların bedeli, kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmaz” hükmü getirilmiş ise de, bu yasa yürürlük tarihinden sonra alınan kamu yararı kararları için uygulanacağından, taşınmaz üzerindeki yapıların nitelikleri de belirlenerek bedeline hükmedilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
Doğru görülmemiştir..."
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle HUMK’nın 2494 sayılı Kanun ile değişik 438/II. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil istemine ilişkindir.
Davacı idare vekili davalıya ait taşımazın Ilısu Barajı ve HES Baraj Gölü alanında kalması nedeniyle kamulaştırmasına karar verildiğini, kamulaştırılacak taşınmazın değerinin belirlenmesi amacıyla uzlaşma komisyonu kurulduğunu ve mülk sahibinin kamulaştırmaya konu taşınmazı pazarlıkla satmak hususunda iradesini bildirmek ve uzlaşma komisyonu ile pazarlık görüşmeleri yapmak üzere davet edildiğini, ancak mülk sahibinin pazarlık görüşmesine katılmadığını, bu nedenle de kamulaştırma işleminin satın alma usulü ile gerçekleşmediğini ileri sürerek dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti ile ... adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... ve arkadaşları vekili taşınmazın gerçek değerinin tespitinin gerektiğini savunmuş; davalılar ... ve arkadaşları vekili ise bilirkişi raporlarını kabul etmediklerini ifade etmiştir.
Yerel mahkemece dava konusu taşınmazın kamulaştırma bedelinin tespiti amacıyla eldeki davanın açıldığı ve taşınmazın gerçek değerinin belirlenmesi amacıyla keşif yapıldığı, yapılan keşif sırasında dava konusu taşınmazın üzerinde kullanım amacı dışında bina bulunduğunun tespit edildiği, bilirkişi kurulu tarafından taşınmazın çıplak arazi bedeli ile taşınmaz üzerindeki binaların bedellerinin ayrı ayrı hesaplandığı, binanın eksiklerinin bulunduğunun ve 0-1 yaş aralığında olduğunun raporda açıkça yazıldığı, gerek keşif esnasında yapılan gözlem gerekse bilirkişi raporları birlikte değerlendirildiğinde binanın değerinin kamulaştırma bedelinin hesaplanmasında dikkate alınmasının hakkaniyete uygun olmayacağı, mülkiyet hakkına dayalı olarak bina yapılan taşınmazın köy merkezi yerleşim alanında olmadığı ve taşınmazın tarım arazisi nitelinde olduğu gözetildiğinde taşınmaz üzerine bina yapılmasının aslında kullanım amacını taşımadığı, bunun dışında bilirkişi raporunun ayrıntılı ve denetime açık, bilimsel verilere uygun olduğu, kamulaştırma kriterlerine uyduğu, bu yönüyle hüküm kurmaya elverişli bulunduğu düşünülerek davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacı idare vekili ve davalı ... ve arkadaşları vekili ile davalı ... ve arkadaşları vekilinin ayrı ayrı temyizi üzerine hüküm Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davalarında taşınmazın dava açıldığı tarihteki durumunun ve değerinin dikkate alınması gerektiği, bir yapının ömrünün asgari 50-60 yıl olduğu düşünüldüğünde taşınmaz malikinin iki üç sene içerisinde sular altında kalacağını bildiği bir yer için fazla bedel almak amacıyla böyle bir yola başvurmuş olabileceği, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu"nun 25. maddesinde 6495 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle, kamu yararı kararının ilan süresinin bitiminden itibaren, kamulaştırılacak taşınmazlar üzerine yapılan sabit tesisler ile dikilen ağaçların bedelinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınmayacağının ve taşınmazlardaki bu sınırlamanın ilan tarihinin bitiminden itibaren beş yılı geçemeyeceği hükmünün eklendiği, idare tarafından baraj inşaatına başlanmasından sonra gerçek kamulaştırma bedelinden çok daha fazla bedel almak amacıyla suiniyetli yapılar yapıldığı ve suiniyetli fidanlar dikildiği, bu yapıların ve fidanların kamulaştırma bedelinin ve kamulaştırma projesinin rantabilitesini olumsuz yönde etkilediği, kanun koyucunun mülkiyet hakkına yaptığı sınırlamanın haricinde kalan kullanımla ilgili olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun (TMK) 1. maddesi uyarınca başta Kanunun genel hükümleri olmak üzere anılan Kanunun 4. maddesiyle birlikte değerlendirme yapma görevinin bulunduğu, mahkeme tarafından da bu doğrultuda değerlendirme yapıldığı, mülkiyet hakkının hak sahibine bu hak elinden çıkana kadar her türlü tasarruf imkanını sunduğu düşünülse dahi, TMK’nın 2. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı dahil olmak üzere herkesin haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı, dürüstlük kuralının, hak sahibinin hakkını kullanırken veya borçlarını yerine getirirken dürüst, makul ve orta zekalı bir insandan beklenen hareket tarzına göre davranması olarak tanımlanabileceği, kamulaştırma işlemlerinin kamu yararı gözetilerek ve toplumun tamamının ya da en azından o bölgede yaşayanların yararı düşünülerek yapıldığının ve kamulaştırma işlemleri sırasında yapılan harcamaların milli servet niteliğinde olduğunun unutulmamasının gerektiği, Türkiye İstatistik Kurumu"nun resmi verilerine göre 31.12.2013 tarihi itibariyle Yazlıca Köyünün nüfusunun 24, Yokuşbağları Köyünün nüfusunun ise 267 olduğu, ancak yapılan yeni yapılara ve yapıların büyüklüğüne bakıldığında köylerde mevcut nüfusun birkaç kat fazlasının yaşamasının gerektiği izleniminin oluştuğu, bu durumun bile başlı başına iyiniyetli olunmadığı kanaatini desteklediği, öyle ki bazı yeni evlerde üst kata çıkmak için merdiven bulunmadığının, bazı evlerde musluklar olduğu halde su tesisatının olmadığının, evlerin iç cephe boyalarının yapılmadığının, tarlaların ortasına içi duvarsız ve sütunsuz çok geniş yapıların inşa edildiğinin gözlemlendiği, netice itibariyle özel hukuktan kaynaklanan hiçbir hakkın dürüstlük kuralına aykırı olarak kullanılamayacağı, dürüstlük kuralının amacının, bireyin hatalı tutum ve davranışlarından toplumun geri kalanını korumak olduğu, hakimin, davranışın dürüstlük kuralına uygun olup olmadığına karar verirken toplumun genel anlayış ve değer yargılarını gözönünde tutmasının gerektiği, kişisel haksız menfaatlerin, belli bir hakka dayanan toplumsal menfaatlerden üstün olamayacağı, aksi takdirde toplumun refahının, bireylerin hiçbir hukuki temele dayanmayan kötüniyetli tutumları nedeniyle zarar göreceği, T.C. Anayasası’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının toplum yararına aykırı olarak kullanılamayacağının düzenlendiği, dolayısıyla gerek keşif esnasındaki mahkeme gözlemi ve çekilen fotoğraflar gerekse de bilirkişi raporlarındaki nitelendirmeler dikkate alınarak çok yeni nitelikteki (5 yıl ve altı yaşlardaki) yapı ve fidanların değerinin kamulaştırma bedelinin hesabında dikkate alınmasının yerinde olmadığı belirtilerek direnme kararı verilmiştir
Direnme kararı davacı idare vekili ve davalı ...-... ve arkadaşları vekili ile davalı ... ve arkadaşları vekili tarafından ayrı ayrı temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili istemiyle açılan eldeki davada taşınmaz üzerinde bulunan yapının değerinin kamulaştırma bedelinin tespitinde dikkate alınıp alınmayacağı noktasında toplanmaktadır.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce mahkemenin davanın kabulüne dair ilk kararın Özel Daire tarafından bozulduğu, bozma sonrası yerel mahkemece 02.09.2014 tarihli celsedeki direnmeye yönelik kısa kararda“…Mahkememizin 20/11/2013 tarih 2013/558 esas 2013/858 karar sayılı ilamında DİRENİLMESİNE; Sair hususların gerekçeli kararda açıklanmasına,…” şeklinde hüküm oluşturulduğu, direnmeye yönelik gerekçeli kararda ise, “…1-Mahkememizin 20/11/2013 tarih 2013/558 esas 2013/858 karar sayılı ilamında DİRENİLMESİNE; 2)Siirt ili, Merkez ilçesi, Yazlıca Köyü, 48 parselde kayıtlı 23.900.00 m²"lik taşınmazın tamamının kamulaştırma bedelinin 229.471,35-TL olduğunun TESPİTİNE, Bu bedele 18/11/2013 tarihinden, karar tarihine kadar yasal faiz yürütülmesine, Bankaya bloke edilen 229.471,35-TL kamulaştırma bedelinin davalılara derhal ödenmesine,…” şeklinde hüküm kurulduğu anlaşılmakla, yerel mahkemece usulüne uygun direnme kararı oluşturulup oluşturulmadığı hususu ön sorun olarak görüşülüp tartışılmıştır.
Mahkeme kararlarında nelerin yazılacağı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 297. maddesinde belirtilmiştir. Hüküm sonucu kısmında gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin isteklerin her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların sıra numarası altında açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.
6100 sayılı HMK’nın 294. maddesinin üçüncü fıkrasında ise “Hükmün tefhimi herhalde hüküm sonucunun duruşma tutanağına geçirilerek okunması suretiyle olur” hükmüne yer verilmiştir.
Ayrıca, bozma kararı ile ilk hüküm hayatiyetini yitirdiğinden ona atıf suretiyle hüküm tesisinin yukarıda açıklanan kurallara uygun düşmeyeceği de aşikardır.
Nitekim Yargıtay"ın yerleşmiş görüşü de bu yöndedir (Hukuk Genel Kurulu"nun 19.06.1991 gün 323-391 sayılı; 10.09.1991 gün 281-415 sayılı; 25.09.1991 gün 355-440 sayılı; 05.12.2007 gün 981-936 sayılı; 23.01.2008 gün 29-4 sayılı; 05.10.2011 gün 607-604 kararları).
Somut olaya gelince; mahkemece aslolan kısa kararda yukarıda açıklanan mevzuata uygun hüküm fıkrası oluşturulmamış sadece "Mahkememizin 20/11/2013 tarih 2013/558 esas 2013/858 karar sayılı ilamında DİRENİLMESİNE; Sair hususların gerekçeli kararda açıklanmasına" denilmekle yetinilmiş, dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar kurulmamıştır.
Bu durumda, yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde usulün öngördüğü anlamda oluşturulmuş bir hüküm bulunmadığı gibi, direnme kararlarını denetleyen Hukuk Genel Kurulu tarafından incelenebilecek nitelikte teknik anlamda bir direnme hükmü de bulunmadığı her türlü duraksamadan uzaktır.
O hâlde mahkemece yapılacak iş; dosya kapsamı dikkate alınarak taraflara yüklenen borç ve tanınan hakkın sıra numarası altında belirtildiği açık, infazda şüphe ve tereddüt uyandırmayacak biçimde, usulün aradığı niteliklere haiz kısa karar ve buna uygun gerekçeli karar oluşturulmasıdır.
Mahkemenin, yukarıda ayrıntılarıyla açıklanan biçimde usulün öngördüğü niteliklere haiz bulunmayan kısa kararı usule uygun karar değildir.
Hâl böyle olunca direnme kararının bu nedenle bozulması gerekmiştir.
S O N U Ç : Direnme kararının yukarıda gösterilen nedenden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 13.12.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.