Esas No: 2019/3107
Karar No: 2021/111
Karar Tarihi: 27.01.2021
Danıştay İdare Dava Daireleri Kurulu 2019/3107 Esas 2021/111 Karar Sayılı İlamı
T.C.
D A N I Ş T A Y
İDARİ DAVA DAİRELERİ KURULU
Esas No : 2019/3107
Karar No : 2021/111
TEMYİZ EDENLER :1-(DAVACI) : … Derneği
(Eski Adı: … Derneği)
2-(DAVALI): … Bakanlığı
VEKİLİ: Hukuk Müşaviri Av. …
DİĞER DAVALI : … Müdürlüğü
VEKİLİ : Av. …
İSTEMLERİN KONUSU : Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Daireleri Müşterek Kurulunun 24/12/2018 tarih ve E:2013/4987, K:2018/4154 sayılı kararının; davacı tarafından, Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliği'nin 10. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer alan; "özel kanunla kurulan banka ve kuruluşları ve bunlara bağlı işyerleri ile iktisadi işletmeleri bulunan dernek ve vakıflar" ibaresi, 10 maddesinin 2. fıkrası, 28. maddesinin 3. ve 6. fıkraları yönünden davanın reddine ilişkin kısmının, davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından ise, iptale ilişkin kısmının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: 12/03/2013 tarih ve 28585 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliği'nin 10. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer alan; "özel kanunla kurulan banka ve kuruluşları ve bunlara bağlı işyerleri ile iktisadi işletmeleri bulunan dernek ve vakıflar" ibaresinin; 10 maddesinin 2. fıkrasının; 24. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ile (ç) bendinin; 26. maddesinin 1. fıkrasındaki; "Sözleşme aşamasında istekliden, hizmet alımına konu her bir mesleğe ilişkin ayrı olmak üzere kursiyer başı ders saat maliyeti ile teklifte eğitilmesi öngörülen kursiyer sayısı ve eğitimin tamamlanması için öngörülen toplam ders saatinin çarpımı sonucu bulunacak rakamın yüzde on beşi oranında teminat mektubu alınır." hükmünün; 26. maddesinin 3. fıkrasının; 28. maddesinin 1. fıkrasının, 3. fıkrasının, 6. fıkrasının ve 7. fıkrasının; 38. maddesinin 5. fıkrasının; 40. maddesinin 1. fıkrasının, 2. fıkrasının, 6. fıkrasının, 9. fıkrasındaki; "Yükleniciler, istihdam yükümlülüğünün yerine getirildiğini SGK işe giriş bildirgesi ve SGK hizmet dökümü ile belgelendirmek ve il müdürlüğüne bu maddenin sekizinci fıkrasında belirtilen süreler içinde vermek durumundadır." hükmünün, 15. fıkrasının (c) bendindeki; "konunun değerlendirilerek uygun bulunması halinde" ibaresinin ve 42. maddesinin 1. fıkrasının iptali istenilmiştir.
Daire kararının özeti: Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Daireleri Müşterek Kurulunun 24/12/2018 tarih ve E:2013/4987, K:2018/4154 sayılı kararıyla;
Davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (mülga Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı) tarafından ileri sürülen ehliyet, süre ve husumete ilişkin iddiaların yerinde görülmediği,
Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliği'nin istihdamın korunmasına ve artırılmasına, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesine, işsizliğin azaltılmasına ve özel politika gerektiren grupların işgücü piyasasına kazandırılmasına yardımcı olmak üzere Türkiye İş Kurumu tarafından düzenlenen aktif işgücü hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esasların belirlenmesi amacıyla yürürlüğe girdiği; aktif işgücü hizmetlerinin mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim programları, girişimcilik eğitim programları, toplum yararına programlar, iş ve meslek danışmanlığı faaliyetleri ve tasarlanacak olan diğer kurs, program, proje ve özel uygulamalara ilişkin usul ve esasları kapsadığı; söz konusu Yönetmelik ile aktif işgücü hizmetlerine ilişkin politikaların belirlenmesi, ilgili mevzuatın hazırlanması ve uygulanmasının koordinasyonu hususlarında Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü'nün yetkili ve sorumlu kılındığı,
Anılan Yönetmeliğin 8. maddesinin 2. fıkrasında, Yönetmelik kapsamındaki aktif işgücü hizmetlerinin işbirliği veya hizmet alımı yoluyla gerçekleştirileceğinin hüküm altına alındığı, ikinci bölümünde mesleki eğitim kursları, üçüncü bölümünde işbaşı eğitim programı, dördüncü bölümünde toplum yararına programlar, beşinci bölümünde girişimcilik eğitim programı, altıncı bölümünde ortak hükümler, özel düzenleme, politika ve uygulamalara ilişkin konuların ayrıntılı olarak düzenleme altına alındığı,
Davacı tarafından iptali istenilen hükümlerin, anılan Yönetmeliğin ikinci bölümünde yer alan Mesleki Eğitim Kursları'na ilişkin olan düzenlemeler olduğu,
Dava konusu Yönetmeliğin iptali istenilen "hizmet sağlayıcılar" başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrasında, "işbirliği veya hizmet alımı yapılabilecek hizmet sağlayıcılar aşağıda belirtilmiştir." düzenlemesine yer verildikten sonra (d) bendinde; " kuruluş amaçları doğrultusunda olmak şartıyla; kamu kurum ve kuruluşları ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, işçi, işveren, esnaf sendikaları, özel kanunla kurulan banka ve kuruluşları ve bunlara bağlı işyerleri ile iktisadi işletmeleri bulunan dernek ve vakıflar"ın hizmet sağlayıcılar arasında sayıldığı,
Anılan Yönetmeliğin iptali istenilen 10. maddesinin 2. fıkrasında, "aktif işgücü hizmetlerinin sunulması kapsamında ilgili mevzuatın belirlediği çerçevede 4904 sayılı Kanun kapsamında kurulan özel istihdam büroları ile de işbirliği veya hizmet alımı yapılabilir." düzenlemesine yer verildiği,
Dava konusu Yönetmeliğin amaç ve kapsam maddesi incelendiğinde istihdamın korunması ve artırılması, işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesi, işsizliğin azaltılması ve özel politika gerektiren grupların işgücü piyasasına kazandırılmasına yardımcı olmak amacıyla, işgücü piyasası ihtiyaçları doğrultusunda Türkiye İş Kurumu tarafından mesleki eğitim kurslarının gerçekleştirileceğinin düzenlendiği; Yönetmeliğin 28. maddesinin 1. fıkrası uyarınca da kurs eğitim programlarının Milli Eğitim Bakanlığı tarafından onaylanacak olması karşısında, özel kanunla kurulan banka ve kuruluşları ve bunlara bağlı işyerleri ile iktisadi işletmeleri bulunan dernek ve vakıflar ile özel istihdam bürolarından mesleki eğitim kurslarıyla ilgili olarak hizmet sağlanabilmesi için başka bir kurumun iznine gerek olmadığı,
Diğer yandan, 4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Kanunu'nun 17. maddesinde özel istihdam bürolarının düzenlendiği; maddenin 1. fıkrasında, iş arayanların elverişli oldukları işlere yerleştirilmeleri ve çeşitli işler için uygun bulunan işçiler bulunmasına aracılık etme görevinin Kurum ve bu amaçla gerçek veya tüzel kişiler tarafından kurulan özel istihdam bürolarınca yapılacağının hüküm altına alındığı; dava konusu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte yürürlükte olan 01/08/2008 tarih ve 26954 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Özel İstihdam Büroları Yönetmeliği'nin "Özel istihdam bürolarının faaliyetleri" başlıklı 5. maddesinin 1. fıkrasında da, özel istihdam bürolarının yurt içi ve yurt dışında iş ve işçi bulmaya aracılık faaliyeti ile işgücü piyasası, istihdam ve insan kaynaklarına yönelik hizmetlerde bulunabilecekleri yönünde düzenlemeye yer verildiği,
Ayrıca dava konusu Yönetmeliğin "tanımlar ve kısaltmalar" başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrasının (o) bendinde kursun herhangi bir mesleği olmayan, bir mesleği olmakla birlikte mesleğinde iş bulamayan veya mesleğinde yeterli olamayanların, niteliklerini geliştirerek istihdam edilebilirliklerini artırmak amacıyla düzenlenen meslek edindirme, geliştirme ve değiştirme eğitimleri olarak tanımlandığı; kursların amaçları arasında istihdam edilebilirliği artırma hususuna da yer verildiği; bu bağlamda özel istihdam bürolarının istihdama yönelik hizmetlerde bulunabileceği açık olup, bu amaca yönelik olarak da mesleki eğitim kursları açılarak bu bürolardan hizmet alımı yapılmasında hukuka aykırılık bulunmadığı,
Açıklanan nedenlerle, dava konusu Yönetmeliğin 10. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendi ile 2. fıkrasında hukuka, kamu yararına ve dayanak mevzuata aykırılık görülmediği,
Anılan Yönetmeliğin iptali istenilen 26. maddenin 3. fıkrası yönünden; bu fıkrada yer alan "yüzde elli fazlasıdır." ibaresinin 06/11/2014 tarih ve 29167 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Aktif İşgücü Hizmetleri Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ile "yüzde yirmi fazlasıdır" şeklinde değiştirildiği; fıkraya "kesin teminat oranı hiçbir durumda yüzde otuzu geçemez." hükmünün eklendiği, bu doğrultuda maddede geçen yüzde elli fazlasıdır ibaresi yüzde yirmi fazlasıdır şeklinde değiştirildiğinden anılan hüküm ile ilgili olarak karar verilmesine hukuken olanak bulunmadığı,
Yönetmeliğin iptali istenilen "Kurs eğitim programları" başlıklı 28. maddesinin 1. fıkrasında, "Kurs eğitim programları MEB tarafından onaylanır. MEB, kurs eğitim programlarının müfredatının UMS ile uyumlu olmasını sağlar." , 3. fıkrasında "Ulusal meslek standartları ve/veya ulusal yeterlilikleri yayımlanmayan mesleklerde ise kurs eğitim programları; yüklenicilerle veya işbirliği yapılan kuruluşlarla sözleşme veya protokol imzalanmadan önce MEB il müdürlüklerine veya bunların belirlediği okul veya kurum müdürlüklerine onaylattırılacaktır. Onay verilmeyen eğitim programları uygulamaya konulmayacaktır. Eğitim programları, her kurs için ayrı ayrı onaylanabileceği gibi toplu olarak da onaylatılabilir. Millî Eğitim Bakanlığına bağlı eğitim ve öğretim kurumları ile Millî Eğitim Bakanlığının verdiği izinle çalışan kurum ve kuruluşların gerçekleştirecekleri kurslara ilişkin eğitim programlarının onay işlemleri kendi ilgili mevzuatına göre yapılır." hükümlerine yer verildiği,
Dava konusu Yönetmelik kapsamında gerçekleştirilen mesleki eğitim kurslarında, mesleğinde yeterli olamayanların niteliklerinin geliştirilerek istihdam edilebilirliklerinin artırılmasının amaçlandığı; günümüzde pek çok meslek için Mesleki Yeterlilik Kurumu tarafından ulusal meslek standardının belirlendiği; 117 adet meslek için de, mesleki yeterlilik belgesi zorunluluğunun getirildiği; davalı idare tarafından da mesleki eğitim kurslarında verilen eğitim programlarının MEB tarafından belirlenen modüller dikkate alınarak yürütüldüğünün belirtildiği; bu hususlar dikkate alındığında, Kurs Eğitim Programlarının MEB tarafından onaylanması ve ulusal meslek standartları ile uyumlu olmasının sağlanması yolundaki 28. maddenin 1. fıkrasında hukuka aykırılık görülmediği,
Bu doğrultuda ulusal meslek standartları ve/veya ulusal yeterlilikleri yayımlanmayan mesleklerde kurs eğitim programlarının MEB İl Müdürlükleri veya bunların belirlediği okul veya kurum müdürlüklerine onaylattırılması yolundaki 28. maddenin 3. fıkrasında da hukuka aykırılık görülmediği,
Yönetmeliğin iptali istenilen 28. maddesinin 6. fıkrasında, "İl müdürlüğünce uygun görülmesi halinde teorik ve uygulamalı bölümler farklı eğitim mekanlarında veya farklı illerde yapılabilir. Kursun bir bölümünün farklı ilde yapılması durumunda, denetimler kursun düzenlendiği ildeki il müdürlüğünce yapılır, raporları kursu düzenleyen il müdürlüğüne gönderilir." hükmüne yer verildiği,
Dava konusu Yönetmeliğin işsizlerin mesleki niteliklerinin geliştirilmesine yönelik amacı dikkate alındığında, mesleki eğitim kurslarının verimli olması ve kursiyerlerin istihdam edilebilirliklerini artırma açısından güncel, kaliteli ve teknik bilgiler ile mesleki donanımlarının sağlanmasının gerektiği; bu gerekliliği gerçekleştirme açısından kursların teorik ve uygulamalı bölümlerinin farklı eğitim mekanlarında veya farklı illerde yapılabilmesine yönelik düzenlemede hukuka aykırılık görülmediği,
Yönetmeliğin iptali istenilen 28. maddenin 7. fıkrasında, "Mesleki eğitim kursları, uzaktan eğitim yöntemleri ile de düzenlenebilir." hükmüne yer verildiği,
Anayasa'nın 123. maddesinde, idarenin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün olup kanunla düzenleneceği; 124. maddesinde ise, başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabileceği hükmüne yer verildiği,
Düzenli hale koymak, düzen vermek olarak tanımlanabilecek olan düzenleme yetkisinin, kamu hukukunda kural koyma ile eş anlamlı olduğu; kuralın hukukta sürekli, soyut ve objektif, genel durumları belirleyen, bireysel olmayan, tükenmez norm olarak tanımlandığı; idarenin, Anayasa ve yasal düzenlemelerden aldığı yetki ile kural koyma, düzenleme yapma yetkisinin sahip olduğu; düzenleme yetkisini kullanarak tüzük, yönetmelik, yönerge, genelge gibi düzenleyici işlemleri yapan idarenin, bir işleminin düzenleyici nitelik taşıdığının kabul edilebilmesi için, söz konusu işlemin, sürekli, soyut, objektif, bireysel olmayan, genel durumları belirleyen ve gösteren, maddi olaylara uygulanabilecek nitelikte, diğer bir deyişle hukuk aleminden maddi aleme aktarılabilecek açıklık ve belirlilikte hükümler içermesi gerektiği,
Esasen, düzenleyici işlemlerin açık, belirli ve öngörülebilir olmasının hukuk güvenliğinin, dolayısıyla hukuk devleti ilkesinin de bir gereği olduğu; zira idarenin ancak açık ve belirgin hukuk kurallarını yürürlüğe koymak suretiyle hukuk güvenliğini sağlayabileceği,
Davalı idarenin savunmasında, halihazırda uzaktan eğitim yöntemlerinin uygulanmadığı gibi, ihtiyaç olması halinde kriterleri belirlenerek uzaktan eğitim yöntemlerinin uygulamaya konulabileceğinin belirtildiği; dava konusu hüküm ile ileri bir tarihte uzaktan eğitim verilmesi konusunda davalı idarenin yetkilendirildiği; ancak, "uzaktan eğitime" ilişkin kriterlerin açıkça belirtilmediği; düzenlemenin temenni niteliği taşıdığı; dolayısıyla düzenleyici işlemlerin "açık ve belirgin olma" niteliğini taşımayan dava konusu Yönetmelik hükmünde hukuka uyarlık bulunmadığından anılan hükmün iptal edilmesi gerektiği,
Yönetmeliğin dava konusu edilen diğer maddelerinde de dayanağı üst hukuk normlarına aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle,
Dava konusu Yönetmeliğin 28. maddesinin 7. fıkrasının iptaline, Yönetmeliğin iptali istenilen 26. maddesinin 3. fıkrası yönünden karar verilmesine yer olmadığına, Yönetmeliğin iptali istenilen 10. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer alan "özel kanunla kurulan banka ve kuruluşları ve bunlara bağlı işyerleri ile iktisadi işletmeleri bulunan dernek ve vakıflar" ibaresi; 10 maddesinin 2. fıkrası; 24. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi ile (ç) bendi; 26. maddesinin 1. fıkrasındaki "Sözleşme aşamasında istekliden, hizmet alımına konu her bir mesleğe ilişkin ayrı olmak üzere kursiyer başı ders saat maliyeti ile teklifte eğitilmesi öngörülen kursiyer sayısı ve eğitimin tamamlanması için öngörülen toplam ders saatinin çarpımı sonucu bulunacak rakamın yüzde on beşi oranında teminat mektubu alınır." hükmü; 28. maddesinin 1. fıkrası, 3. fıkrası, 6. fıkrası; 38. maddesinin 5. fıkrası; 40. maddesinin 1. fıkrası, 2. fıkrası, 6. fıkrası, 9. fıkrasındaki; "Yükleniciler, istihdam yükümlülüğünün yerine getirildiğini SGK işe giriş bildirgesi ve SGK hizmet dökümü ile belgelendirmek ve il müdürlüğüne bu maddenin sekizinci fıkrasında belirtilen süreler içinde vermek durumundadır." hükmü, 15. fıkrasının (c) bendindeki "konunun değerlendirilerek uygun bulunması halinde" ibaresi ve 42. maddesinin 1. fıkrası yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI :
Davacı tarafından, Daire kararının dava konusu Yönetmeliğin 10. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde yer alan "özel kanunla kurulan banka ve kuruluşları ve bunlara bağlı işyerleri ile iktisadi işletmeleri bulunan dernek ve vakıflar" ibaresi, 10 maddesinin 2. fıkrası, 28. maddesinin 3. ve 6. fıkraları yönünden davanın reddine ilişkin kısmının usul ve kanuna aykırı olduğu belirtilerek, bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
Davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından, davacı Derneğin dava açmada menfaatinin bulunmadığı, iptaline hükmedilen dava konusu Yönetmeliğin 28. maddesinin 7. fıkrasında mesleki eğitim kurslarının uzaktan eğitim yöntemleriyle de yapılabileceği yönünde düzenleme öngörüldüğü, günümüz teknolojisi dikkate alındığında iptal edilen hükmün gerekli ve hukuka uygun bir düzenleme olduğu belirtilerek, Daire kararının iptale ilişkin kısmının bozulması gerektiği ileri sürülmektedir.
KARŞI TARAFIN SAVUNMALARI :
Davalı idarelerden Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından, Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Daireleri Müşterek Kurulunca verilen kararın usul ve hukuka uygun bulunduğu ve davacı tarafından temyiz dilekçesinde öne sürülen nedenlerin, kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı belirtilerek davacının temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Davacı ve davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından, savunma verilmemiştir.
DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ …'NIN DÜŞÜNCESİ: Davacının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle; davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının temyiz isteminin ise esas yönünden reddi ve Daire kararının iptale ilişkin kısmının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunca, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarının temyizen incelenerek bozulması, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 49. maddesinde yer alan;
"a) Görev ve yetki dışında bir işe bakılmış olması,
b) Hukuka aykırı karar verilmesi,
c)Usul hükümlerinin uygulanmasında kararı etkileyebilecek nitelikte hata veya eksikliklerin bulunması" sebeplerinden birinin varlığı hâlinde mümkündür.
Dayandığı hukuksal nedenler ve gerekçesi yukarıda açıklanan Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Daireleri Müşterek Kurulu kararının iptale ilişkin kısmı Kurulumuzca da uygun bulunmuştur. Bu itibarla, davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından sunulan temyiz dilekçesinde yer alan iddiaların kararın anılan kısmının bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşılmaktadır.
Davacının temyiz istemine gelince;
Dosyanın incelenmesinden; Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Daireleri Müşterek Kurulunun temyize konu kararının 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine uygun olarak davacının bilinen adresinde evrak almaya yetkili kişiye 03/05/2019 tarihinde tebliğ edildiği; bu karara karşı 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46. maddesinin 1. fıkrası uyarınca, otuz (30) gün içinde en son 03/06/2019 Pazartesi günü (30. günün denk geldiği 02/06/2019 tarihi Pazar günü olması nedeniyle) temyiz isteminde bulunulması gerekirken, 07/06/2019 tarihinde kayda giren dilekçe ile temyiz isteminde bulunulduğu anlaşılmıştır. Bu nedenle, Kanun'da öngörülen süre geçirildikten sonra yapılan temyiz başvurusunun esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır.
Öte yandan, her ne kadar Arife gününe denk gelmesi nedeniyle 03/06/2019 ile 07/06/2019 tarihlerinde Cumhurbaşkanı kararıyla idari izin uygulaması yapılmış ise de, idari izinlerin 2577 sayılı Kanun'da öngörülen sürelere etki etmediği gözetildiğinde, 03/05/2019 tarihinde tebliğ edilen Daire kararına karşı temyiz süresinin 07/06/2019 tarihine uzadığının kabulü mümkün görülmemiştir.
KARAR SONUCU:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle, davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının temyiz isteminin ise esas yönünden reddine,
2. Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Daireleri Müşterek Kurulunun temyize konu 24/12/2018 tarih ve E:2013/4987, K:2018/4154 sayılı kararının iptale ilişkin kısmının ONANMASINA,
3. Kesin olarak, 27/01/2021 tarihinde davalı idarelerden Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının temyiz isteminin reddi ile Daire kararının iptale ilişkin kısmının onanması yönünden oybirliği, davacının temyiz isteminin süre aşımı nedeniyle reddi yönünden ise oyçokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
X- Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde, davacı veya davalı olarak, iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmü yer almaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de "Adil Yargılanma Hakkı" düzenlenmiş olup, yargılamanın hakkaniyete uygunluğu, garanti ve ilke olarak öngörülmüştür.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 46. maddesinde, Danıştay dava dairelerinin nihai kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, kararın tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde Danıştay'da temyiz yoluna başvurulabileceği düzenlemesine yer verilmiş; aynı Kanun'un 48. maddesinde ise, temyiz dilekçesi kendisine tebliğ edilen tarafın, tebliğ tarihini izleyen otuz gün içinde temyize cevap verebileceği, cevap verenin, kararı süresinde temyiz etmemiş olsa bile düzenleyeceği cevap dilekçesinde temyiz isteminde bulunabileceği, bu takdirde bu dilekçelerin temyiz dilekçesi yerine geçeceği düzenlemeleri yer almıştır.
Yukarıda yer verilen düzenlemeler çerçevesinde dosyanın incelenmesinden, Danıştay Onuncu ve Onüçüncü Daireleri Müşterek Kurulunun 24/12/2018 tarih ve E:2013/4987, K:2018/4154 sayılı kararına karşı, davalı idarece 28/05/2019 tarihli dilekçe ile temyiz talebinde bulunulduğu, anılan dilekçenin, 13/06/2019 tarihinde davacının bilinen adresinde mevzuata uygun olarak tebliğ edildiği, dolayısıyla bu tarihten itibaren davacının 2577 sayılı Kanun'un 48. maddesi gereğince karşı temyiz hakkının doğduğu görülmektedir.
Bu durumda, hak arama hürriyeti, mahkemeye erişim hakkı ve hakkaniyet gereğince, 13/06/2019 tarihini izleyen günden itibaren karşı temyiz hakkı doğan davacının, bu tarihten önce, 07/06/2019 tarihinde verdiği temyiz dilekçesinin süresinde kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerekmektedir. Aksi kabulün, ilk verdiği temyiz dilekçesine güvenerek karşı temyiz hakkını kullanmayan davacının mağduriyetine neden olabileceği açıktır.
Açıklanan nedenlerle, davacının 07/06/2019 tarihinde verdiği temyiz dilekçesinin süresinde kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerektiği oyuyla, Kurulumuz kararının bu kısmına katılmıyorum.
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.