10. Hukuk Dairesi 2016/17829 E. , 2016/13525 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi :İş Mahkemesi
Dava, yaşlılık aylığı tahsisi ve ödenmeyen aylıkların hak edildiği tarihten itibaren yasal faiziyle ödenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilamında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosya kapsamı incelendiğinde, 09.02.2012 tarihli tahsis talebi üzerine, 3584 gün zorunlu Bağ-Kur, 1506 gün SSK ve 4424 gün (1983-1996 yılları arası) Emekli Sandığı kapsamında hizmeti bulunmasına karşılık prim borcu bulunduğundan bahisle talebin reddine karar verildiği, 04.05.2005-28.02.2011 tarihleri arasında SSK lı çalışmalar ile zorunlu Bağkur hizmetlerinin çakıştığı, davalı Kurumca çakışan sürelerdeki hizmetlerin Bağ-Kurlu kabul edildiği, mahkemece, toplam prim ödeme gün sayısının Bağ-Kur hizmetleri dışlandıktan sonra 7797 gün Emekli Sandığı ve SSK kapsamında kalması, son 7 yıllık hizmetin SSK kapsamında geçmiş olması ve tahsis tarihi itibariyle şartları yerine getirmiş olması nedeniyle işten ayrıldığı 15.06.2012 tarihini takip eden aybaşından itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığının tespitine karar verildiği anlaşılmıştır.
Çakışan dönemde davacının, 04.02.2005-10.07.2006 tarihleri arası ... nolu işyerinden 515 gün, 14.09.2006-14.03.2007 tarihleri arası ... nolu işyerinden 180 gün, 12.03.2007-17.07.2009 tarihleri arası ... nolu işyerinden 873 gün, 01.08.2009-25.08.2011 tarihleri arası ... nolu işyerinden 291 gün bildiriminin bulunduğu, davacının ortağı olduğu ...Sanayi Tic. Ltd. Şti nin aynı zamanda temsil ve ilzama yetkili müdürü olduğu, şirketin vergi kayıtlarına göre 19.06.2000 tarihinde tescil edildiği ve 28.02.2008 tarihinde resen terk işlemi yapıldığı, davalı Kurum tarafından limited şirket ortaklığı nedeniyle Bağ-Kur hizmetlerine üstünlük tanıyarak SSK lı hizmetleri tahsis talebinde dikkate almadığı hususları ihtilafsız olmakla, her ne kadar mahkemece Bağ-Kur hizmetleri dışlanarak Emekli Sandığı ve SSK kapsamındaki günler toplanarak 7797 gün üzerinden SSK kapsamında yaşlılık aylığı şartları irdelenmiş ise de, söz konusu hüküm eksik incelemeye dayalıdır.
Davanın yasal dayanaklarından olan 1479 sayılı Kanunun 22.03.1985 tarihinde yürürlüğe giren 3165 sayılı Kanunla değişik 24. maddesinde, kanunla ve kanunların verdiği yetkiye dayanılarak kurulu sosyal güvenlik kuruluşları kapsamı dışında kalan ve herhangi bir işverene hizmet akdi ile bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlardan; limited şirketlerin ortaklarının, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya götürü usulde gelir vergisi yükümlüsü olanların, Esnaf ve Sanatkar siciline kayıtlı bulunanların veya kanunla kurulu meslek kuruluşlarına usulüne uygun olarak kayıtlı olanların zorunlu sigortalı sayılacakları belirtilmiş, bu düzenleme 4956 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 02.08.2003 tarihine kadar geçerliliğini korumuştur. 4956 sayılı Kanunun 14. maddesiyle değiştirilen hükümle 02.08.2003 gününden itibaren zorunlu sigortalılık kapsamına yalnızca, ticari kazanç veya serbest meslek kazancı dolayısıyla gerçek veya basit usulde gelir vergisi yükümlüsü olanlar alınmış, gelir vergisinden bağışık tutulanlar yönünden ise esnaf ve sanatkâr sicili ile birlikte aynı zamanda kanunla kurulu meslek kuruluşuna yöntemince kayıtlı bulunma koşulları getirilmiş, limited şirket ortaklarının sigortalılıkları korunmuştur. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre ise, hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışanlar yönünden zorunlu sigortalılık için gelir vergisi yükümlüsü olma veya limited şirket ortağı olma şartı korunup, gelir vergisinden bağışık tutulanlar için esnaf ve sanatkâr siciline kayıt zorunluluğu aranmış, ayrıca, anonim şirketlerin kurucu ortakları kapsamdan çıkarılmıştır.
Yapılan yasal değişiklikler, değişiklikten önceki madde hükümlerinin öngördüğü koşullara sahip sigortalıların sigortalılıklarını sonlandırıcı etkiye sahip olmayıp, bu kişilerin sigortalılık nitelikleri geçerliliklerini korumaktadır ve anılan düzenlemeler, yürürlük tarihinden itibaren sigortalılık niteliği kazananlar yönünden kayıt ve koşullar içermektedir. Başka bir anlatımla, yeni düzenlemeler, değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihlerden sonra ilk kez kayıt ve tescil edilecekler için uygulanmalıdır ki, buna aykırı bir düşünce, yasaca ve hukukça kabulü olanaksız olan kazanılmış hakları ortadan kaldırmak niteliğindedir. Vurgulanmalıdır ki; ilgili vergi, kanunla kurulu meslek kuruluşu, esnaf ve sanatkârlar sicil memurluğu kayıtları zorunlu sigortalılığın dayanak belgeleri niteliğinde olmakla birlikte tek başlarına yeterli olmayıp, anılan kayıtlara sahip kişiler yönünden zorunlu sigortalılık için kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma olgusunun da gerçekleşmiş olması gerekmektedir.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, hizmet akdi ile bir veya birden fazla işveren tarafından çalıştırılanların sigortalılıkları belirtilmiş, “Sigortalılık hallerinin birleşmesi” başlığını taşıyan 53. maddesinin ilk fıkrasında, sigortalının, 4. maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentlerinde yer alan sigortalılık hallerinden birden fazlasına aynı anda tabi olmasını gerektirecek şekilde çalışması halinde; öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (c) bendi kapsamında çalışması yoksa ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınarak sigortalı sayılacağı öngörülmüş, anılan fıkra daha sonra 6111 sayılı Kanunun 33. maddesi ile değişikliğe uğramıştır. 01.03.2011 tarihinde yürürlüğe giren bu maddede, sigortalının 4. maddenin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statüleri ile (c) bendinde yer alan sigortalılık statüsüne aynı anda tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi halinde öncelikle aynı maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında, (a) ve (b) bentlerinde yer alan sigortalılık statülerine tabi olacak şekilde Kanun kapsamına girmesi durumunda ise aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılacağı açıklanmış, 5510 sayılı Kanuna 6111 sayılı Kanunla eklenen geçici 33. maddede de, Kanunun 53. maddesinin birinci fıkrasında bu maddenin yürürlük tarihi itibarıyla yapılan değişikliklerin, bu değişikliklerin yürürlüğe girdiği tarihten öncesi için uygulanmayacağı belirtilmiştir.
Sosyal Güvenlik Hukukumuzda, “sosyal sigortalarda çokluk”, bir başka anlatımla bireylere olabildiğince sosyal sigorta hakkı tanıma, “yararlanmada ve yükümlülükte teklik” ilkesi egemen olup, buna göre, aynı tarihlerde farklı sosyal güvenlik kuruluşları kapsamında bulunulamaz ve çifte sigortalılık olarak adlandırılan bu statü kanun hükümleriyle engellenmiştir. 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin olarak bu tür çakışan (ikili) sigortalılığa ilişkin uyuşmazlıkların çözümü için, gerçek ve fiili çalışmanın, başka bir anlatımla baskın sigortalılık olgusunun hangi Kurum ve Kanun kapsamında gerçekleştiği belirlenmeli, aynı döneme rastlayan gerçek ve fiili çalışmalardan hangisinin sigortalının hayatında ekonomik olarak baskın çalışma niteliği taşıdığı ortaya konulmalıdır. Şu durumda 506 sayılı (hizmet akdine dayalı olarak işveren/işverenler tarafından çalıştırılma) ve 1479 sayılı (hizmet akdine bağlı olmaksızın kendi adına ve hesabına bağımsız çalışma) Kanunlar kapsamında veya 5510 sayılı Kanunun 4. maddesinin birinci fıkrasının (a) ve (b) bentleri çerçevesinde birleşen (çakışan) zorunlu sigortalılık olgusuna ilişkin olarak; 5510 sayılı Kanunun yürürlükte olmadığı 01.10.2008 tarihi öncesi dönem yönünden baskın sigortalılığa üstünlük tanınmalı, 01.10.2008 – 01.03.2011 dönemi yönünden 5510 sayılı Kanunun 53. maddesi gereğince ilk önce başlayan sigortalılık ilişkisi esas alınmalı, 01.03.2011 tarihinden itibaren ise anılan maddede 6111 sayılı Kanunla yapılan değişiklik gözetilerek hizmet akdine dayalı çalışmaya değer verilmelidir.
Belirtilen açıklamalar ışığında mahkemece, öncelikle geçerli bir Bağ-Kur hizmetinin bulunup bulunmadığı irdelenmelidir. Sonucun olumlu olması durumunda, 04.05.2005-28.02.2011 tarihleri arasındaki dönem yönünden çakışan sigortalılık durumu dikkate alınıp yine belirtilen açıklamalar ışığında değerlendirme yapılmalı ve en son tahsis talebi de bu değerlendirmeler ışığında çözüme kavuşturulmalıdır.
Kabule göre de, ödenmeyen aylıklar yönünden yasal faiz hakkında olumlu yada olumsuz bir karar verilmemesi yerinde görülmemiştir.
Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözetilmeksizin, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, taraf vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 08.11.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi..