14. Hukuk Dairesi 2016/17809 E. , 2020/7504 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 19.11.2014 gününde verilen dilekçe ile tapu iptali tescil ve alacak talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 23.06.2016 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil, alacak isteğine ilişkindir.
Davacı vekili, davacı, davalı ve dava dışı ... arasında 23.03.2011 tarihinde yapılan protokolle 138 ada 37 parsel sayılı taşınmaz ile 138 ada 38 parsel sayılı taşınmazlar üzerinde mevcut altında imalathane bulunan 3 katlı binanın 3 kardeş arasında şahitler huzurunda eşit olarak paylaşıldığını, protokolden hemen sonra, 23.11.2011 tarihinde dava dışı ...’nin hissesine düşen 1/3 oranındaki payın davalı ... tarafından dava dışı ...’ye tapuda devredildiğini, dava konusu yerlerin tapuda davalı adına kayıtlı olduğunu, protokol gereği davacıya düşen payın tapusunun devrinin davalıdan talep edilmesine rağmen olumsuz yanıt alındığını, protokolde davalının Hazine’den aldığı 138 ada 28 parsel sayılı taşınmazın da kardeşler arasında eşit olarak paylaşılacağının düzenlendiğini, davalının protokolde belirtilen edimlerini davacıya karşı yerine getirmediğini ileri sürerek dava konusu 138 ada 37 parsel, 138 ada 38 parsel ve 138 ada 28 parsel sayılı taşınmazların tapu kaydının protokol gereği 1/3 oranında iptaliyle davacı adına kayıt ve tesciline; yine protokol gereği dava konusu yerde bulunan imalathanenin kullanım bedeli olarak fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla 5.000 TL alacağın davalıdan alınarak davacıya verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında alacak talebinden feragat etmiştir.
Davalı vekili, davaya konu anlaşma senedi başlıklı protokol fotokopisinin tamamını müvekkilinin kabul etmediğini, müvekkilinin böyle bir anlaşmadan haberinin olmadığını, senet fotokopisi ve içeriğinden davanın açılmasıyla haberdar olduğunu, mahkemece senedin aslının sunulması için davacıya kesin süre verilmesi gerektiğini, senedin altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulü ile dava konusu 138 ada 37 parsel ve 138 ada 38 parsel sayılı taşınmazların davalı adına olan tapu kaydının 1/3 oranında iptaliyle bu payların davacı adına tesciline, dava konusu 138 ada 28 parsel sayılı taşınmazda yer alan 1 No’lu bağımsız bölümün davalı adına olan tapu kaydının iptali ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline, davacı kira bedeli ile ilgili taleplerinde feragat ettiğinden bu taleplerin reddine karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili temyiz etmiştir.
İnançlı işlemler, inananın teminat oluşturmak veya yönetilmek üzere mal varlığı kapsamındaki bir şey veya hakkını, inanılana devretmesi ve inanılanın da inanç anlaşmasındaki koşullara uygun olarak inanç konusu şeyi kullanmasını, amaç gerçekleştiğinde ise belirlenen şekilde inanana iade etmesini içeren işlemlerdir.
İnançlı bir işlem ile inanan, sahibi olduğu bir mülkiyet veya alacak hakkını inanılana kazandırıcı bir işlemle devretmekte ancak borçlandırıcı bir sözleşme ile de onu bazı yükümlülükler altına sokmaktadır.
İnançlı işlemin taraflarını, inanan ve inanılan oluşturur. Bir hakkı ya da nesneyi, güvendiği bir kişiye inançlı olarak devreden kimseye “inanan” adı verilir. Devredilen hak veya nesneyi, kendisine ait bir hak olarak kendi yararına, doğrudan doğruya ve dolaylı olarak kullanan kişiye de “inanılan” denir. İnananın, inanılana inançlı olarak kazandırdığı hak ya da nesne ise “inanç konusu şey” olarak nitelenir. İnançlı bir işlemde, kazandırıcı işlemin tarafları ile borç doğuran anlaşmanın tarafları aynıdır.
İnançlı işlemde inanılan, hakkını kullanırken kararlaştırılan koşullara uymayı, amaç gerçekleşince veya süre dolunca hak veya nesneyi tekrar inanana (veya onun gösterdiği üçüncü kişiye) devretmeyi yüklenmektedir. İnançlı işlem, kazandırmayı yapan kişiye yani inanana belirli şartlar gerçekleşince, kazandırmanın iadesini isteme hakkı sağlayan bir sözleşmedir. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi halinde bunun dava yoluyla hükmen yerine getirilmesi istenebilir.
İnanç sözleşmesi, 5.2.1947 tarihli ve 20/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca ancak, yazılı delille kanıtlanabilir. Bu yazılı delil, tarafların getirecekleri ve onların imzalarını taşıyan bir belge olmalıdır.
Açıklanan nitelikte bir yazılı delil bulunmasa da, taraflar arasındaki uyuşmazlığın tümünü kanıtlamaya yeterli sayılmamakla beraber bunun vukuuna delalet edecek karşı tarafın elinden çıkmış (inanılan tarafından el ile yazılmış fakat imzalanmamış olan bir senet veya mektup, daktilo veya bilgisayarla yazılmış olmakla birlikte inanılanın parafını taşıyan belge, usulüne uygun onanmamış parmak izli veya mühürlü senetler gibi) “Delil başlangıcı” niteliğinde bir belge varsa 6100 sayılı HMK’nın 202.maddesi uyarınca inanç sözleşmesi “Tanık” dahil her türlü delille ispat edilebilir.
Yazılı delil veya “Delil başlangıcı” yoksa inanç sözleşmesinin ikrar (HMK m.188) yemin (HMK m.225 vd) gibi kesin delillerle de ispat edilmesi olanaklıdır. Davacının yemin deliline dayanması halinde hakimin davacıya bu hakkını hatırlatması gerekir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 09.12.2015 tarihli, 2014/14-516 E. 2015/2838 K. sayılı kararı da bu doğrultudadır.)
İnanç sözleşmesinden doğan davalar için özel bir zamanaşımı süresi öngörülmediğinden Borçlar Kanununun 125. maddesi hükmü gereğince inanç sözleşmesinden kaynaklanan davalarda zamanaşımı süresi on yıl olarak kabul edilmektedir.
Bu ilkeler ışığında somut olaya gelince; olayları açıklamak taraflara, hukuki nitelendirmeyi yapmak hakime aittir. Her ne kadar mahkemece, dava adi ortaklıktan kaynaklanan tapu iptali ve tescil olarak nitelendirilmiş ise de, uyuşmazlık inançlı işleme dayalı tapu iptali ve tescil talebine ilişkindir.Davacı taraf, inançlı işlemi yukarıdaki ilkelere göre yazılı delil veya yazılı delil başlangıcı ile birlikte diğer delillerle ispatlayabilir ise de dosyaya ibraz edilen ve davanın kabulüne dayanak yapılan 23.03.2011 tarihli protokolün fotokopi olduğu ve aslının dosyaya ibraz edilmediği, belge içeriğinin ve imzanın davalı yanca kabul edilmediği anlaşılmıştır.
Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş, dayanılan fotokopi belgedeki imzanın davalıya ait olup olmadığını yöntemince bilirkişi incelemesi yaptırılarak saptamak, yaptırılacak inceleme sonucu imzanın davalının eli ürünü olduğu saptanırsa inanç ilişkisi yazılı delille kanıtlanmış olacağından davayı şimdiki gibi kabul etmek, aksi durumda iddia yazılı delille kanıtlanmamış olacağından davayı reddetmek olmalıdır.
Eksik inceleme ve araştırmaya dayalı karar açıklanan nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının yatırana iadesine, kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 19.11.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.