Hukuk Genel Kurulu 2016/1719 E. , 2017/1684 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Tavşanlı Asliye Hukuk Mahkemesi (İş Mahkemesi Sıfatıyla) davanın reddine dair verilen 15.06.2015 gün ve 2015/338 E., 2015/478 K. sayılı kararın temyizen incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 12.10.2015 gün ve 2015/27625 E., 2015/28185 K. sayılı kararı ile;
"…Temyiz olunan karar tazminat ve birkısım işçilik alacaklarının ödetilmesi istemi ile açılan davada, eksik ödendiği belirtilen gider avansının verilen kesin süre içerisinde tamamlanmaması sebebi ile davanın usulden reddine ilişkindir.
Dava, açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 114/g. maddesinde gider avansı dava şartı olarak düzenlenmiştir.
Anılan Kanun"un 120. maddesinde;" Davacı yargılama harçları ile her yıl Adalet Bakanlığınca çıkarılacak gider avansı tarifesinde belirlenecek olan tutarı, dava açarken mahkeme veznesine yatırmak zorundadır.
Avansın yeterli olmadığının dava sırasında anlaşılması halinde, mahkemece bu eksikliğin tamamlanması için davacıya iki haftalık kesin süre verilir " düzenlemesine yer verilmiştir.
324. maddesi ise; "Taraflardan her biri ikamesini talep ettiği delil için mahkemece belirlenen avansı, verilen kesin süre içinde yatırmak zorundadır. Taraflar birlikte aynı delilin ikamesini talep etmişlerse, gereken gideri yarı yarıya avans olarak öderler.
Taraflardan birisi avans yükümlülüğünü yerine getirmezse, diğer taraf bu avansı yatırabilir. Aksi hâlde talep olunan delilin ikamesinden vazgeçilmiş sayılır." hükmünü içermektedir.
6100 sayılı Kanun’un 120. maddesindeki gider avansı ile ilgili düzenlemenin 324. maddedeki delil ikamesi için avans kuralı ile birlikte değerlendirilmesi ve dava şartı olan gider avansının delillerin ikamesi dışındaki yargılama giderleri için dikkate alınması gerekir. Dolayısı ile delil ikamesi için alınacak avans ile dava şartı olan gider avansının birbirinde ayrılması, delillerin ikamesi için alınacak avansın gider avansı içinde yer almaması zorunludur.
Tanık dinlenmesi, bilirkişi raporu alınması ve keşif gideri gibi delil ikamesine yönelik giderlerin gider avansı içinde değerlendirilmesi 6100 sayılı Kanun"un 324. maddesi düzenlemesi karşısında mümkün değildir. Delil ikamesine yönelik avans istenmekte ise 6100 sayılı Kanun"un 115. maddesine göre değil, 324. maddesine göre işlem yapmalıdır.
Dosya içeriğine göre mahkemece, dava açılırken tanık giderinin ödenmemesi sebebi ile eksik yatırıldığı belirtilen gider avansının, iki haftalık kesin süre içerisinde tamamlanması konusunda davacı tarafa süre verilmiş ve tamamlanması istenen giderin ödenmediği gerekçesi ile dava usulden reddedilmiştir. 28.09.2014 tarihli ve 29133 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Gider Avansı Tarifesinin 4. maddesinde dava açılırken taraf sayısının beş katı tutarında tebligat gideri ve diğer işlemler için 55,00 TL"nin ödenmesi gerektiği belirtilmiştir. Tarifenin aynı maddesinde sayılan tanık, keşif ve bilirkişi ücretine ilişkin giderlerin 6100 sayılı Kanun"un 324. maddesinde düzenlenen delil ikamesi avansına ilişkin olduğu, yukarıda açıklanan şekli ile Yargıtay uygulaması ile benimsenmiştir.
Davacı, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu Garp Linyitleri İşletmesi Müessesesine yönelttiği davada, taraf sayısının beş katı tutarında tebligat gideri ve diğer giderler için 55,00 TL olmak üzere, ödemesi gereken toplam 145,00 TL gider avansını dava açarken mahkeme veznesine yatırmıştır. Mahkeme ara kararında tamamlanması istenen tanık gideri, delil ikamesi avansına ilişkin olup, yatırılmaması ancak 6100 sayılı Kanun"un 324. maddesi gereğince usulüne uygun kesin süre verilmesinden sonra, sözkonusu delile dayanılmasından vazgeçilmesi sonucunu doğuracaktır. Bu durumda gider avansına ilişkin dava şartının yerine getirildiği kabul edilerek yargılamaya devam edilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın usulden reddedilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir..."
gerekçesiyle karar bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava işçilik alacaklarının tahsili istemine ilişkindir.
Davacı vekili müvekkilinin dava dışı ... Madencilik San. ve Tic. A.Ş. nezdinde çalışırken iş sözleşmesinin haklı sebep olmaksızın feshedildiğini, işçilik alacaklarının ödenmesi talebiyle açtıkları dava sonucu verilen kararın Yargıtay tarafından onanmakla kesinleştiğini ancak şirketin iflas ettiğini ve müvekkilinin alacaklarının tahsilinin imkânsız hale geldiğini, bu nedenle asıl işveren olan davalıya karşı dava açtıklarını, kesinleşen işçilik alacaklarının tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı TKİ Garp Linyitleri İşletmesi Müessesesi Müdürlüğü vekili zamanaşımı itirazında bulunduklarını, kesinleşmiş bir karar söz konusu olduğundan müvekkili aleyhine açılan davanın yok hükmünde olduğunu, müvekkilinin ihale makamı olduğunu, müvekkili ile davacı arasında sözleşme veya bir bağ olmadığından müvekkilinin taraf sıfatının bulunmadığını, yüklenici firmanın iflas etmediğini bildirerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın usulden reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.
Mahkemece önceki kararda direnilmesi yönünde verilen kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi sonrasında ise mahkemece temyize konu edilen miktarın temyiz kesinlik sınırının altında kaldığından bahisle davacının temyiz isteminin reddi yönünde ek karar verilmiş ve ek karar davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda işin esasının görüşülmesinden önce, talep edilen toplam alacak miktarı dikkate alındığında, karar tarihi itibariyle 2.080,00 TL olan temyiz kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesiyle verilen temyiz isteminin reddine ilişkin ek kararın yerinde olup olmadığı hususu ön sorun olarak görüşülmüştür.
Öncelikle belirtilmelidir ki, 1 Ekim 2011 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) yürürlüğe girmiş, anılan Kanunun 450’inci maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte yasa koyucu uygulamada bir takım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için, Hukuk Muhakemeleri Kanununda geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
Bu bağlamda, 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3’üncü maddesi;
“Bölge Adliye Mahkemelerinin, 26/09/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un Geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(2) Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.
(3) Bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hâllerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanunun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri uygulanır.” hükmünü içermektedir.
Karar tarihi itibariyle yukarıdaki madde metninden, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanun’un 26.09.2004 tarih ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ila 454’üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı açıkça anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere 21.07.2004 gün ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayım tarihinde yürürlüğe giren 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı “Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” yürürlük tarihinden sonra mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427’inci maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar arttırılmıştır.
Direnme kararının verildiği 18.12.2015 tarihinde bu miktar 2.080,00 TL’dir.
16.07.1981 gün ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar düzeltme sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
Bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, yerel mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
Yeri gelmişken eldeki davada temyize konu alacak miktarının ne olduğunun açıklanmasında yarar vardır:
Davacı eldeki alacak davası ile toplam 1.390,00 TL alacağını talep etmiş olup, belirtilen ve direnmeye konu bu miktar direnme kararının verildiği 18.12.2015 tarihinde temyiz kesinlik sınırı olan 2.080,00 TL’nin altındadır.
Şu hâle göre bozma ve direnme kararlarının kapsamı itibariyle davacının talep edebileceği toplam alacak miktarının 2.080,00 TL’nin altında olduğu uyuşmazlık konusu değildir.
Buna göre direnme kararı miktar itibariyle açık biçimde temyiz edilebilirlik sınırı altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesinin miktar itibariyle mümkün olmadığı gerekçesiyle mahkemece davacı vekilinin temyiz isteminin reddi yönünde verilen 31.12.2015 tarihli ek karar usul ve yasaya uygundur.
Bu nedenle, ek karar onanmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile davacının temyiz isteminin reddine ilişkin 31.12.2015 tarihli ek kararın yukarıda açıklanan gerekçelerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alınmış olduğundan başkaca harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 13.12.2017 gününde oy birliği ile karar verildi.