Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
Dava vekalet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece; iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 354 ada, 6 parsel sayılı taşınmazın Davacı, davalılar H... ve F... ile birlikte dava dışı kardeşleri olan N..."a miras bırakanları olan M... S..."dan irsen intikal ettiği, mirasçıların tereke üzerinde eşit oranda hak sahibi oldukları,davacının taşınmazdaki payı üzerinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapmak konusunda 24.08.2009 tarihli vekaletname ile kardeşi olan davalı H..."nin oğlu olan diğer davalı Ö..."ı vekil tayin ettiği, davalı Ö..."ın tüm mirasçılardan aldığı vekaletname ile dava konusu taşınmazdaki davacıya ait payla birlikte taşınmazda mirasçıların malik olduğu payların tümü üzerinde dava dışı Almalar İnşaat şirketi ile 01.10.2009 tarihinde kat karşılığı inşaat sözleşmesi yaptığı, anlaşma uyarınca arsa sahipleri ile yükleniciye eşit miktarda daire verileceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekalet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekalet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. maddesinde (818 sayılı Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.
Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.
Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK"nin 504/1) Sözleşmede vekaletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK"de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK"de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.
Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekalet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.
Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK"nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.
Somut olaya gelince;hükme yeterli araştırma yapıldığını söyleme olanağı yoktur.Şöyleki; vekil tüm işlemleri yaptıktan sonra davacı adına tek, diğer mirasçılar adına ikişer bağımsız bölüm tescil edilmesini sağlamış, ancak Mahkemece bu bağımsız bölümlerin değerleri tespit edilerek davacının zararlandırılıp zararlandırılmadığı hususu açıklığa kavuşturulmamıştır.
Hal böyle olunca; yerinde keşif yapılarak tüm mirasçılara verilen bağımsız bölümlerin değerinin tespit edilmesi, ondan sonra davacının zararlandırılıp zararlandırılmadığının yukarıdaki ilkeler uyarınca irdelenmesi ve varılacak sonuç çerçevesinde karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.
Davalıların, temyiz itirazlarının kabulü ile, hükmün ( 6100 sayılı yasanın geçici 3. maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK "nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 09.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.