16. Hukuk Dairesi 2013/12893 E. , 2014/3134 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ANTALYA 8. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2010
NUMARASI : 2006/106-2010/77
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca incelenmesi istenilmekle; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldı, inceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu, GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
1957 yılında G. Mahallesi çalışma alanında yapılan kadastro sonucunda 770 ve 777 parsel sayılı 52.250 ve 42.750 metrekare yüzölçümündeki taşınmazlar, tapu kaydı ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ölü olduğu belirtilerek davalı H. H. ve müşterekleri adlarına payları oranında tespit edilmiş, 1958 yılında kadastro tespiti olağan usule göre kesinleşerek çekişmeli taşınmazlar tapuya tescil edilmiştir. Davacı Hazine, çekişmeli taşınmazların bir bölümünün bataklık ve sazlık olup 1. derece doğal sit alanında kaldığı, ayrıca tespit sırasında uygulanan tapu kaydının gayri sabit hudutlu olması nedeniyle miktarınca geçerli olacağını ileri sürerek, tapu iptali ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili ile yargılama giderleri ve vekalet ücretine yönelik olarak davalılar N.. Ç.. vekili ve T.. V.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığı kabul edilerek hüküm kurulmuş, diğer taraftan dava tarihinde 5841 sayılı Yasa yürürlüğe girmediği ve Hazinenin tapu kaydı miktar fazlası yönünden dava açtığı gerekçe gösterilerek davalılar aleyhine yargılama gideri ve vekalet ücretine hükmedilmiştir. Öncelikle ifade etmek gerekir ki; hükme esas alınan, 5841 sayılı Kanun’un 2. maddesi ile 21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut devlet veya diğer Kamu Tüzel Kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır” cümlesi ve 5841 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile 21.6.1987 günlü, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’na eklenen geçici 10. maddesi Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 tarih, 2009/31 Esas, 2011/77 Karar sayılı kararıyla iptal edilmiştir. Anayasa Mahkemesinin iptal kararında değinilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 23.11.1988 tarih, 1/825-954 sayılı kararı ile 24.3.1999 tarih ve 1/170-167 sayılı kararlarında, “devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler, bu nitelikleri itibariyle yasama organının serbestçe düzenlenmesine açık yerlerden değildirler. Yasama organı çıkaracağı yasalarla, söz konusu taşınmazların bu niteliklerini koruyucu yönde düzenlemede bulunmak zorundadır; zira Anayasa hükümleri yasa koyucunun yetkilerini ve düzenleme alan ve sınırlarını belirleyici hükümlerdir. Bu itibarla 3402 sayılı Yasanın devletle kişiler arasındaki uyuşmazlıklara ve davalara son vermek amacıyla devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin bu niteliklerini ortadan kaldıracak yönde yoruma elverişli olarak çıkarıldığını benimseme olanağı yoktur. 3402 sayılı Yasa"nın 12/3 maddesinde düzenlenen 10 yıllık hak düşürücü sürenin, Hazinece açılan ve devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan yer iddiasına dayanan davalarda dava koşulu olarak ele alınıp değerlendirilemeyeceği, işin esasına girilip dava konusu taşınmazın gerçek niteliğini, daha açık bir anlatımla özel mülkiyete konu olup, olmayacağının tespit edilmesinden sonra bu yönde bir karar verilmesi gerektiği; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ortaklaşa kabul edilen bir kural haline geldiği” hususları vurgulanmıştır. Bu açıklamalar ışığında, özel mülkiyet konusu olmaması gereken devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kıyılar ile ormanlar yönünden dava açmanın mevcut yasal durum itibariyle süreyle sınırlandırılmadığının kabulü zorunludur. Eldeki davada davacı Hazinenin iddialarının yöntemince araştırılıp işin esasına girilmesi gerektiği halde, işin esasına girilmeksizin davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, davalılar aleyhine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesi dahi isabetsiz olup, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, peşin yatırılan temyiz karar harcının talep halinde temyiz edenlere iadesine, 24.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.