20. Hukuk Dairesi 2014/3611 E. , 2014/5712 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Adana 2. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 24/09/2009
NUMARASI : 2009/141-2009/545
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davalılar Hazine ve Orman Yönetimi vekilleri tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı vekili, dava dilekçesinde sınırlarını bildirdiği .... Köyünde bulunan taşınmazın tapuda kayıtlı olmadığını, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yoluyla taşınmaz edinme koşullarının müvekkili yararına oluştuğunu iddia ederek Medenî Kanunun 713. maddesi hükmüne göre müvekkili adına tescilini istemiştir.
Yargılama sırasında Hazine ve Orman Yönetimi Medenî Kanunun 713/6. maddesi uyarınca karşı tescil isteğinde bulunmuştur.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın bulunduğu, yerde dava tarihinden önce imar uygulaması yapılarak imar planı kapsamına alındığı öncelikle sözkonusu davanın dinlenebilmesi için bölgede yapılan imar planının iptali gerekeceği, bu konuda görevli yerin idari yargı merci olması nedeniyle dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş, hüküm davalı Hazine ve Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava dilekçesindeki açıklamaya göre dava, Medenî Kanunun 713. maddesi hükmü uyarınca tapusuz olan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Çekişmeli taşınmaz, 1957 yılında yapılan genel arazi kadastrosunda dağ ve taşlık niteliğiyle tapulama harici bırakılmış, davacı tarafından tescili istenilen taşınmazın 1998 yılında yapılan imar uygulamasında kısmen park ve yeşil alanda, kısmen 5408 ada 1 ve 5409 ada 1 parsel içinde kaldığı fen bilirkişinin 17/09/2009 tarihli rapor ve krokisiyle bildirilmiştir.
Kural olarak; mülkiyetin belirlenmesine ilişkin tescil, tapu iptali ve tescil davalarına bakma görevi, adlî yargı yerine aittir. İmar uygulaması sonucu arazilerin şuyulandırılarak tescil işlemi idarî niteliktedir. Aynı ada içinde imar uygulaması sonucu oluşturulan bir çok parsel bulunmaktadır. Bu nedenle, bu adaya ait imar uygulamasının iptali davada taraf olmayan tüm parsel sahiplerinin haklarını etkileyeceği gibi, imar bakımından da kargaşa yaratacaktır. Bundan ayrı; imar uygulamasına ilişkin işlemin kesinleştiği tarihten itibaren idarî yargı yerinde dava açma süresi de geçmiştir. Önce imar uygulamasının iptali, daha sonra mülkiyetle ilgili davanın açılması öngörüldüğü takdirde, hak arama yolu kapanmış olacaktır. Tüm bu nedenlerden ötürü, imar uygulamasından önce var olduğu iddia edilen mülkiyete ilişkin uyuşmazlıklar, imar uygulaması iptal ettirilmeden adlî mahkemelerde görülmesi gerekir. Nitekim, H.G.K."nun 30.05.2007 tarih ve 2007/1 - 319 - 324 sayılı kararında "3083 sayılı Kanun hükümlerine göre arazi toplulaştırması sonucu oluşturulan tapu kaydının tescil nedeni idarî işlem ise de, arazi toplulaştırmasından önce taraflar arasında görülen dava sonucu oluşan kesin hüküm, toplulaştırma sırasında nazara alınmışsa da, bu konuda açılan dava, toplulaştırma işleminin
iptali amacı ile değil, toplulaştırma öncesi mevcut bir hakka dayandığından adlî yargıda görülmesi kabul edilmiştir. Yine, H.G.K."nun 04.03.2009 tarih ve 2009/8 - 59 - 106 sayılı kararında "davacı, imar işlemine konu olan Encümen kararının iptalini ve idarî işlemin ortadan kaldırılmasını istemediğine, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunduğuna göre, ortada mülkiyet uyuşmazlığı sözkonusu olduğundan, uyuşmazlığın idarî yargı yerinde değil adlî yargı yerinde görülmesi zorunlu olduğu" H.G.K."nun 23.06.2010 tarih ve 2010/8 - 283 - 340 sayılı kararında "imarın dayanağı olan kadastral çapta davacının hakkının bulunması ve usûlüne uygun olarak imar işleminin tebliğine rağmen idarî yargıda imar işleminin iptali için idarî yargıda dava açılmışsa, artık adlî yargıda kadastral çaptaki hakka dayanılarak iptal - tescil davası açılamayacağına, şayet davacının imarın dayanağı olan kadastral parselde imara yansıtılabilecek bir hakkı bulunmuyorsa, davacının bu hakkının varlığı imar işleminden sonra hukuken saptanmış veya imardan önce saptandığı halde, imar tapusuna yansıtılmamış ise bu hakkın imara yansıtılması için idarî yargıdan imarın iptaline gerek olmadığına, çünkü bu halde imara bir itiraz olmayıp, imar sırasında davalı adına eski kadastro çapına göre belirlenen mülkiyet hakkının iptali istendiğinden, davanın adlî yargıda görülmesi gerektiği" kabul edilmiştir.
O halde, bu ilkeler gözönünde bulundurularak tescil davasına konu taşınmaz, fiilen hangi imar parsellerini içine alıyorsa, bu parsellerin tümünün tapu kayıtlarının getirtilmesi ve davanın tescil davasına konu olan taşınmaz sınırları içinde kalan imar parsellerinin maliki ya da malikleri ile ilgililer davaya katılıp taraf oluşturulduktan sonra tüm taraf delilleri toplanıp işin esası hakkında karar verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi usûl ve kanuna aykırıdır.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar Hazine ve Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde iadesine 26/05/2014 günü oy birliği ile karar verildi.