Abaküs Yazılım
İkinci Bölüm
Esas No: 2013/4383
Karar No: 2013/4383
Karar Tarihi: 18.2.2016

İnfaz koruma memurları tarafından gerçekleşen darp eylemi - HAGB kararı - İşkence ve kötü muamele yasağı - AYM İkinci Bölüm 2013/4383 Esas 2013/4383 Karar Sayılı İlamı

 

 

 

 

 

 

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

 

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

YUNUS KALKAN BAŞVURUSU

(Başvuru Numarası: 2013/4383)

 

Karar Tarihi: 18/2/2016

R.G. Tarih ve Sayı: 31/3/2016-29670

 

İKİNCİ BÖLÜM

 

KARAR

 

 

Başkan

:

Engin YILDIRIM

Üyeler

:

Serdar ÖZGÜLDÜR

 

 

Osman Alifeyyaz PAKSÜT

 

 

Muammer TOPAL

 

 

M. Emin KUZ

Raportör Yrd.

:

Gizem Ceren DEMİR KOŞAR

Basvurucu

:

Yunus KALKAN

Temsilcisi

:

Kemal KALKAN (Vasi)

Vekili

:

Av. Senem DOĞANOĞLU

 

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, ceza infaz kurumunda infaz koruma memurları tarafından gerçekleşen darp eylemi ve sanıklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 20/6/2013 tarihinde Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Birinci Komisyonunca 10/4/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4. Bölüm Başkanı tarafından 5/6/2015 tarihinde, başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü 7/8/2015 tarihinde Anayasa Mahkemesine sunmuştur.

6. Bakanlık tarafından Anayasa Mahkemesine sunulan görüş 21/8/2015 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanlarını 7/9/2015 tarihinde ibraz etmiştir.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Olaylar

7. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:

8. Başvurucu, Denizli D Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda bulunduğu 12/8/2009 tarihinde, aynı havalandırmayı kullandığı K.Y.ve D.Ş. ilekavga etmiş; kavga sırasında darbedilmiştir. Anılan darp fiili nedeniyle başvurucu Ceza İnfaz Kurumu revirine götürülmüş, doktorun olmaması nedeniyle Sağlık Memuru H.K. tarafından muayenesi yapılmıştır.

9. Sağlık Memuru H.K. tarafından 12/8/2009 tarihinde saat 18.30"da bilgi amaçlı düzenlenen raporda alın sol bölgede 3 milimetrelik kesi, sağ göz ve çevresinde morluk, boyun sol bölgede morluk, sırt alt bölgede üç adet sıyrık ve lezyon, dudak sol altta patlama mevcut olduğu kayda geçirilmiştir.

10. Başvurucuya kavga sırasında birkaç defa yumruk atıldığı, yüzündeki yaralanmaların bu şekilde ortaya çıktığı, belindeki yaralanmanın ise kavga sırasında, spor yaparken kullandıkları bir aletin üzerine düşmesi sonucu oluştuğu konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.

11. Başvurucu, olay tarihinden iki gün sonra 14/8/2009 tarihinde Ceza İnfaz Kurumu doktorunun görevine başlaması üzerine darp olayıyla ilgili rapor düzenletilmek üzere Kurum revir odasına götürülmüştür. Doktor Z.A. tarafından muayene edilirken odada bulunan İnfaz Koruma Memuru B.K. ile başvurucu arasında bir tartışma yaşanmış, başvurucu, kolları arkadan tutularak muayene masasına yatırılmış, doktor tarafından ani müdahale ekibinin çağrılması üzerine başvurucu, gözetim odasına götürülmüştür. Başvurucu, muayene odasında ve daha sonra götürüldüğü gözetim odasında darbedildiğini ileri sürmektedir.

12. Başvurucu gözetim odasında cama yumruk atmış ve bu nedenle sağ elinde kesi meydana gelmiştir. Başvurucunun kesilen eline sağlık memuru tarafından gerekli müdahale yapılmıştır. Doktor Z.A., başvurucunun aynı günün akşamında kulağından kan geldiğini söylemesi üzerine kendisini Ceza İnfaz Kurumuna çağırdıklarını, yaptığı muayene sonucunda kulaktan kan gelmediğini ancak kulağın tahriş olduğunu gördüğünü ve tedavi için damla verdiğini hatırladığını, rapor düzenlenmesi istenmediği için darp ve cebir izi olup olmadığına dikkat etmediğini beyan etmiştir.

13. Aynı gün başvurucunun ziyaretine gelen babasının başvurucuda darp izleri gördüğü iddiasıyla Savcılığa şikâyette bulunduğu ve başvurucunun aynı gün Denizli Devlet Hastanesine götürüldüğü ve başvurucu hakkında sağlık raporu düzenlendiği anlaşılmaktadır.

14. 14/8/2009 tarihinde saat 20.10"da düzenlenen adli muayene raporunda; alında sağda ve solda ciltte morluklar, her iki göz altında hematomlu ağrılı şişlikler, sağ göz sklera lateralinde hemoraji, sol klavikula (köprücük kemiği) üzerinde düz hat şeklinde ciltte 10 cm"lik kızarıklık, sağ deltoid kas üzerinde ve biceps kası dış kısmında kızarıklık, sağ skapula (kürek kemiği) altında kızarıklık, sol deltoid kas alt kısmında kızarıklık, sağ el sırtında ciltte kesi, lumbal bölge vertebralar üzerinde üzeri kabuklu abrazyonların mevcut olduğu belirtilmiştir.

15. Başlatılan soruşturma kapsamında başvurucu, mevcut doktor raporları ile birlikte 12/8/2009 ve 14/8/2009 tarihlerindeki yaralanmaları ayrı ayrı tarif ve tespit edilmek suretiyle Denizli Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğüne sevk edilmiş ve başvurucunun muayenesi yaptırılmış; 13/10/2009 tarihli raporda, başvurucunun mevcut yaralanmalarının iki olaydan hangisine bağlı olduğu konusunda kanaat takdirine tıbben imkân bulunmayıp mevcut fiziksel travma bulgularının kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde hafif nitelikte olduğu, yüzde sabit iz yönünden olay tarihinden itibaren altı ay geçtikten sonra tekrar muayeneye gönderilmesi gerektiği belirtilmiştir. Başvurucunun nakledildiği Isparta E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda talimatla aldırılan Isparta Devlet Hastanesi Baştabipliğinin 1/3/2010 tarihli raporunda, başvurucunun yaralanmasının yüzde sabit iz niteliğinde olmadığı tespit edilmiştir.

16. Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakultesi Psikiyatri Ana Bilim Dalı Başkanlığının 1/10/2009 tarihli kurul raporuna göre başvurucunun ruh sağlığında bozulma olduğu, anksiyete ile giden uyum bozukluğu tanısı düşünüldüğü, rahatsızlığının darp olayıyla ilgili olduğu, yine aynı Fakültenin 9/12/2009 tarihli raporuna göre ruh sağlığındaki bozulmanın basit tıbbi müdahale ile iyileşebilir düzeyde, ancak düzenli takip ve tedavi gerektirdiği belirtilmiştir.

17. Honaz Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 7/4/2010 tarihli iddianame ile başvurucu hakkında hakaret, tehdit, mala zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme; İnfaz Koruma Memurları Ö.E., B.K., H.Ö., S.Ç. ve Sağlık Memuru S.G. hakkında ise kasten yaralama hükümleri gereğince cezalandırılmaları istemiyle iddianame düzenlenmiştir.

18. İddianame kabul edilerek dava, Honaz Asliye Ceza Mahkemesinin E.2010/118 sayılı dosyasına; anılan Mahkemenin kapatılmasından sonra ise Denizli 8. Asliye Ceza Mahkemesinin E.2012/751 sayılı dosyasına kaydedilmiştir.

19. Başvurucu, soruşturma ve kovuşturma aşamasında verdiği beyanlarda özetle, koğuş arkadaşlarıyla ettiği kavgada sağ gözünden ve belinden yaralandığını, o gün doktorun görevde olmaması nedeniyle 14/8/2009 tarihinde sabah saat 10.30 gibi rapor alınması amacıyla revire götürüldüğünü, doktorun soyunmasını söylediğini, çamaşırı hariç soyunduğunu, odada bulunan İnfaz Koruma Memuru B.K.nın kendisine gülmesi üzerine tartışmaya başladıklarını; B.K.nın, boğazına sarılarak kendisini muayene sedyesi üzerine yüzüstü yatırdığını, odada bulunan S.G ve birkaç infaz koruma memuru tarafından yumruklandığını, bir süre sonra gözetim odasına götürüldüğünü, burada da yaklaşık on kişinin dizleriyle ve yumruklarıyla kendisine vurduğunu, S.G. tarafından yüzüne tükürüldüğünü, memurlar çıktıktan sonra aynaya baktığını, darptan dolayı tanınmayacak hâle geldiğini gördüğünü, ağzından kulağından kan geldiğini görünce sinirlenip cama yumruk attığını, bunun üzerine Başmemur Ö.E.nin itfaiye hortumu ilekendisine tazyikli su sıktığını ifade etmiştir.

20. İnfaz Koruma Memuru Ö.E. soruşturma ve kovuşturma aşamasında özetle revirde bulunmadığını, başvurucuyu gözetim odasına götürülürken gördüğünü, gözetim odasına kapatıldıktan sonra camı kırarak elinde cam parçasıyla "Bana müdürü çağırın, başmemuru çağırın." diye bağırdığını, kendisinin gözetim odasına girmediğini, Z.G. ve A.S.nin içeri girip ikna ettikten sonra başvurucunun elindeki camı aldığını, daha sonra başvurucunun koğuşuna götürüldüğünü ifade etmiştir.

21. İnfaz Koruma Memuru B.K. soruşturma ve kovuşturma aşamasında özetle doktor muayenesi sırasında başvurucunun kendisine "Niye gülüyorsun?" diyerek küfür ettiğini, üzerine saldırdığını, S.G. ve G.Ç. ile birlikte kollarından tutarak muayene sedyesine yatırdıklarını, bu arada doktorun ani müdahaleye haber vermek için odadan çıktığını, ani müdahale ekibinden H.Ö., Ö.A. ve hatırlamadığı birinin daha geldiğini, kendisini gözetim odasına götürdüklerini, gözetim odasına girmediğini ve kimsenin başvurucuyu darbetmediğini belirtmiştir.

22. İnfaz Koruma Memuru S.Ç. soruşturma ve kovuşturma aşamasında özetle olay günü ani müdahale ekibinde görevli olduğunu, başvurucunun revirde memurlara saldırdığına yönelik haber gelince olay yerine gittiğini, gittiğinde başvurucuyu gözetim odasına almış olduklarını gördüğünü, görev yerine geri döndüğünü, kimseyi darbetmediğini beyan etmiştir.

23. İnfaz Koruma Memuru H.Ö. soruşturma ve kovuşturma aşamasında özetle olay günü ani müdahale ekibinde görevli olduğunu, revir odasından bağrışmalar gelmesi üzerine olay yerine gittiğini, vardığında başvurucuyu etkisiz hâle getirdiklerini gördüğünü, birlikte gözetim odasına götürdüklerini ve başvurucuyu darbetmediğini beyan etmiştir.

24. Sağlık Memuru S.G. soruşturma ve kovuşturma aşamasında özetle olay günü daha önce meydana gelen darp olayı nedeniyle başvurucunun muayenesinin yapılmaya başlandığını, Doktor Z.A. ve Sağlık Memuru G.Ç. tarafından muayene yapıldığı sırada kendisinin de B.K. ile birlikte odada bulunduğunu, başvurucunun, kendisine güldüğü iddiasıyla B.K.ya yönelik saldırıda bulunduğunu, ani müdahale ekibinin çağrıldığını ve başvurucuyu gözetim odasına götürdüklerini kendisinin de eşlik ettiğini, saldırgan tutum nedeniyle başvucuya infaz koruma memurları tarafından zor kullanıldığını ancak kimsenin vurmadığını beyan etmiştir.

25. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında doktor, sağlık memurları, infaz koruma memurları, başvurucunun kavgaya karıştığı hükümlüler ile olaydan sonra birlikte kaldığı hükümlüler tanık olarak dinlenmiş; olay yerinde keşif yapılmış, Ceza İnfaz Kurumu kamera görüntüleri bilirkişi marifetiyle yerinde izlenerek (teknik nedenlerden dolayı görüntülerin CD ortamına aktarılamaması nedeniyle) rapor düzenlenmesi sağlanmıştır.

26. Tanık anlatımları genel olarak başvurucunun 12/8/2009 tarihinde koğuş arkadaşlarıyla kavgaya karıştığı, bu olay nedeniyle birtakım yaralanmaların mevcut olduğu, doktor raporu alınması için 14/8/2009 tarihinde götürüldüğü revirde başvurucunun, infaz koruma memurları ile tartıştığı ve saldırgan tutumu nedeniyle başvurucuya güç kullanıldığı, ikinci olay sonrasında başvurucunun yaralanma bulgularında artış olduğu, ancak bu artışın ilk olay akabinde hemen ortaya çıkmayan zaman geçtikçe artan belirtiler de olabileceği, başvurucunun ikinci olaydan sonra infaz koruma memurları tarafından darbedildiğini beyan ettiği şeklindedir.

27. Kamera görüntüleri doğrultusunda düzenlenen bilirkişi raporuna göre revir ya da gözetim odasının içini gören kamera bulunmayıp koridorları gören kamera kayıtları mevcuttur. Rapordan, kamera kayıtlarına yansıyan herhangi bir darp olayı görüntüsü bulunmadığı, başvurucuyla birlikte infaz koruma memurlarının gözetim odasına girdiği, üç dakikaya yakın bir süre içeride kalındığı anlaşılmaktadır.

28. Mahkemenin 28/2/2013 tarihli ve E.2012/751, K.2013/123 sayılı kararıyla başvurucu; tehdit, hakaret ve kamu malına zarar verme suçlarından toplam 4 yıl 16 ay 15 gün hapis cezasına mahkûm edilmiş; görevi yaptırmamak için direnme suçundan beraat etmiştir. Aynı kararda S.Ç. ve H.Ö. hakkında atılı kasten yaralama suçunu işlediklerine dair mahkûmiyete yeterli kesin inandırıcı delil elde edilemediği gerekçesiyle beraat kararı verilmiş; Ö.E., B.K., S.G. hakkında kasten yaralama suçunu işledikleri sabit görülerek 1.500 TL adli para cezası öngörülmüş, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısımları şöyledir:

"Doktor raporlarının incelenmesinde; sanık Yunus Kalkan hakkında koğuşta karıştığı kavga nedeni ile sağlık memuru H... K... tarafından 12/08/2009 tarihinde düzenlenen raporda sol alın bölgesinde 3 mm kesi, sağ gözde ve göz altında ve etrafında morluk, sol boyun bölgesinde morluk, sırt alt bölgede 3 adet sıyrık ve lezyon, sol alt dudakta patlak mevcut olduğu, pansuman yapıldığı, hayati tehlikesinin bulunmadığı, ...bu işlemin vizite defterine kaydedildiği, sanık Yunus Kalkan ın ailesinin şikayeti üzerine Yunus Kalkan ın 14/08/2009 tarihinde Denizli Devlet Hastanesinde muayene edildiği, alın sağda ve solda morluklar, her iki göz altında hematomlu ağrılı şişlikler, sağ göz lateralinde hemoraji, sol klavukula üzerinde 10 cm uzunlukta kızarıklık, sağ scapula altında kızarıklık, sağ ve sol delterol kas alt kısmında kızarıklık, sağ el sırtında kesi, lumbal bölge üzerinde kabuklu abrazyon tespit edildiği, ATK Denizli Şube Müdürlüğü"nün 13/10/2009 tarih 26541 sayılı raporu ile mevcut yaralanmaların hangiolaya bağlı olduğunun tespitinin tıbben mümkün bulunmadığı, BTM ile giderilecek nitelikte olduğu sabit eseryönünden 6 ay sonra rapor düzenleneceği mütalaa edilmiş, ATK 2. İhtisas Kurulunun 30/05/2012 tarih 3392 karar sayılı raporunda da 12/08/2009 ve 14/08/2009 tarihlerinde gerçekleşen olaylarla ilgili değerlendirme yapmanın tıbben mümkün bulunmadığı, gönderilen fotoğraflardaki lezyonların oluşum zamanı konusunda görüş bildirilemediği, lezyonların sert ve uygun bir zemine birden fazla çarpma, çarptırılma, künt cisim yada yumruk, tekmenin vücuda birden fazla havalesi sureti ile oluşmasının mümkün olduğu mütala edilmiştir.

Olaydan sonra ceza evinde bulunan güvenlik kamerası kayıtlarının bilirkişi C... T... tarafından düzenlenip rapor haline getirildiği görülmüş, raporda sanık Yunus Kalkan"ın B... K... ile birlikte revir odasına girdiği, yaklaşık 3 dk sonra doktor Z... A... ın odadan çıktığı, kısa süre sonra siyah tşörtlü birinin revirden koridora çıktığı, bu kişinin S... G... olduğunun tespit edildiği, daha sonra sanık Yunus Kalkan"ın gözetim odasına götürüldüğü gözetim odasına Yunus Kalkan ile birlikte Ö... E..., S... S... E..., Ö... A..., N... K..., B... K... ve sağlık memuru S... G.. ün girdiğinin tespit edildiği görülmüştür.

Toplanan delillerin birlikte değerlendirilmesinde sanık Yunus Kalkan ın kaldığı koğuşta bir kavga olayına karıştığı, bu kavga sırasında ceza evinde bulunan K... Y... ve D... Ş... ile tartıştığı, müştekilere ağzında sakladığı jileti göstererek tehdit ettiği, bu şekilde birden fazla kişiye karşı silahla tehdit suçunu işlediği, tartışma sonrasında Yunus un darp edildiği, bunun üzerine sağlık memuruna götürülerek muayenesinin yapıldığı muayene sırasında yukarıda özetlendiği şekilde darp izlerinin tespit edildiği, daha sonra sanık Yunus un rapor düzenlenmek üzere ceza evinde görev yapan doktorun yanına götürüldüğü, muayene işlemi sırasında sanık Yunus ceza evi doktoru, tanık Z... A..., infaz koruma memuru B... K..., sağlık memuru G... Ç... ve S... G.."ün olduğu, sanık Yunus"un kendisine gülündüğü iddiası ile tepki gösterdiği, sanık Yunus"un bulunduğu yerden ayağa kalkıp ne gülüyorsun lan diyerek sinkaflı sözler ile küfür ettiği, sanıklardan Bülent i hedef aldığı ve B.. e yöneldiği, görevlilerin sanığa müdehale etmek için yerlerinden kalktıkları, içeride kavgaya dönen bir tartışma olduğu için görevli doktorun dışarıya çıktığı, görevlileri çağırdığı, görevlilerin sanık Yunus u alıp götürdükleri, daha sonra gözetim odasına konulduğu, diğer sanıklar aksini savunmuş olsalar dahi kamera kayıtlarına yansıyan görüntülere göre Yunus Kalkan ile birlikte Ö... E..., S... S... E...., Ö... A..., N... K..., B... K... ve sağlık memuru S... G.."ün de gözetim odasına girdikleri, burada kendilerine hakaret eden saldıran Yunus Kalkan"ı raporunda belirlendiği şekilde adiyen darp ettikleri anlaşılmıştır.

Sanıklar S... Ç... ile H... Ö... hakkında Yunus Kalkan a yönelik darp eylemleri nedeni ile cezalandırılmaları için kamu davası açılmış ise de her iki sanığın bu eylemi gerçekleştirdiklerine dair soyut iddia dışında delil bulunmadığından atılı suçtan beraatlerine karar vermek gerekmiştir.

Her ne kadar sanıklar Ö... E..., B... K.... ve S.... G... darp suçunu işlemediklerini savunmuşlarsa da olaydan sonra sanığı gözetim odasına götürüp sanık Yunus ile birlikte gözetim odasına girdikleri anlaşıldığından savunmalarına itibar edilmemiş tahrik altında Yunus Kalkan ı darp ettikleri mahkememizce sabit görülmüş, iddianame doğrultusunda cezalandırılmalarına, şartları oluştuğundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair aşağıda yazılı karar verilmiştir."

29. Başvurucunun hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yaptığı itiraz, Denizli 2. Ağır CezaMahkemesinin 6/5/2013 tarihli ve 2013/418 Değişik İş sayılı kararıyla reddedilmiştir.

30. Anılan ret kararı başvurucuya 22/5/2013 tarihinde tebliğ edilmiş ve başvurucu 20/6/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

31. Beraat ve mahkûmiyet hükümleri yönünden temyiz edilen karar, bireysel başvuru tarihinden sonra Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 2/11/2015 tarihli ve E.2015/22393, K.2015/36888 sayılı ilamıyla beraat kararları yönünden onanmış; başvurucu hakkında haksız tahrik hükümlerinin dikkate alınmamış olması nedeniyle mahkûmiyet hükümleri yönünden bozulmuştur.

32. Ayrıca yapılan incelemede, İnfaz Koruma Memuru B.K. ve Sağlık Memuru S.G. hakkında Ceza İnfaz Kurumu Disiplin Amirliği tarafından 2009 yılında, başvuru konusu olaya ilişkin disiplin soruşturması yürütüldüğü, 8/10/2009 tarihinde disiplin cezası almalarını gerektirecek bir davranışta bulunmadıkları kanaatine varılarak disiplin cezası verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.

B. İlgili Hukuk

33. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesi şöyledir:

“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi halinde şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

34. 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin (5) ve (6) numaralı fıkraları şöyledir:

 “…

 (5) Sanığa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda hükmolunan ceza, iki yıl (2) veya daha az süreli hapis veya adlî para cezası ise; mahkemece, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Uzlaşmaya ilişkin hükümler saklıdır. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder.

 (6) Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

 a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

 b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

 c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir. Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez."

IV. İNCELEME VE GEREKÇE

35. Mahkemenin 18/2/2016 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

36. Başvurucu, hükümlü olarak bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memurları tarafından darbedildiğini, anılan darp fiili nedeniyle şikâyetçi olması üzerine kendisine karşı dava açıldığını, infaz koruma memurlarının eyleminin işkence suçunu oluşturmasına karşın görevsizlik kararı verilmesi talebinin cevapsız bırakıldığını ve basit yaralama suçundan hüküm kurulduğunu, kovuşturma aşamasında TÜBİTAK"tan rapor alınmasına karar verilmesine karşın anılan rapor beklenilmeden hükme gidildiğini, hukuka aykırı olarak haksız tahrik hükümlerinin uygulandığını ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, etkili soruşturma yapılmadığını belirterek adil yargılanma hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüş; ihlalin tespiti, tazminat ve yeniden yargılanma talebinde bulunmuştur.

B. Değerlendirme

37. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucular tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurunun tamamı işkence ve kötü muamele yasağı kapsamında incelenmiştir.

1. Kabul Edilebilirlik Yönünden

38. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

39. Başvurucu, Ceza İnfaz Kurumunda infaz koruma memurları tarafından darbedildiğini, yargılama sırasında birtakım usul eksiklikleri yapıldığını (bkz. § 36) ve sorumlular hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini belirterek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmektedir.

40. Anayasa’nın 17. maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları şöyledir:

"Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

...

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

41. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

“Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muamelelere tabi tutulamaz.”

42. Bakanlık görüşünde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ve somut olaya değinilerek işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edilip edilmediğine ilişkin takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu ifade edilmiştir.

43. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı sunduğu beyan dilekçesinde Ceza İnfaz Kurumunda meydana gelen olaylara ilişkin usulüne uygun sağlık raporu alınmasının devletin yükümlülüğünde olduğunu, soruşturmanın etkin yürütülmediğini ve cezasızlık politikası uygulandığını ileri sürmüştür.

44. İşkence yasağına ilişkin şikâyetlerin incelenmesinin, devletin negatif ve pozitif yükümlülükleri dikkate alınarak maddi boyutlar ve usul boyutları bakımından ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğü, bireyleri işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muameleye ya da cezaya tabi tutmama sorumluluğunu içerirken pozitif yükümlülük hem bireyleri bu tür muamelelerden korumayı (önleyici yükümlülük) hem de etkili bir soruşturma yoluyla sorumluların tespiti ve cezalandırılmasını (soruşturma yükümlülüğü) içermektedir. İşkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutu, negatif yükümlülük ile önleyici yükümlülüğü kapsamakta; pozitif yükümlülüğün iki unsurundan biri olan soruşturma yükümlülüğü ise usul boyutunu oluşturmaktadır.

a. Anayasa’nın 17. Maddesinin Maddi Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

45. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye “işkence” ve “eziyet” yapılamayacağı, kimsenin “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır.

46. Devletin, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 81).

47. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen hak kapsamında ayrıca devletin, -pozitif bir yükümlülük olarak- yetki alanında bulunan tüm bireylerin maddi ve manevi varlığını koruma hakkını gerek kamusal makamların ve diğer bireylerin, gerekse kişinin kendisinin eylemlerinden kaynaklanabilecek risklere karşı koruma yükümlülüğü bulunmaktadır. Devlet, bireyin maddi ve manevi varlığını her türlü tehlikeden, tehditten ve şiddetten korumakla yükümlüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, B. No: 2012/752, 17/9/2013, § 51).

48. Anılan koruma yükümlülüğü devlete, söz konusu kişilerin işkence ve eziyete ya da insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir ceza veya muameleye maruz bırakılmalarını engelleyecek tedbirler alma ödevini yüklemektedir. Anılan yükümlülük, işkence ve kötü muamele yasağının maddi boyutunun bir unsurunu, devletin kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğünü oluşturmaktadır. Koruma doğrultusunda, yetkililerin bildikleri ya da bilmeleri gereken bir kötü muamele tehlikesinin gerçekleşmesini engellemek için makul tedbirleri almamaları durumunda devletin, Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası anlamında sorumluluğu ortaya çıkabilecektir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 82).

49. AİHM kararlarında da ifade edildiği gibi tüm adli kovuşturmaların, mahkûmiyet veya belirli bir hüküm alma ile sonuçlanmasına yönelik kesin bir zorunluluk bulunmamakla birlikte mahkemeler hiçbir koşul altında yaşamı tehdit eden suçların, fiziksel ve ruhsal bütünlüğe yapılan ağır saldırıların cezasız kalmasına, af ya da zamanaşımına uğramasına izin vermemelidirler. Adli makamların, yetki alanları kapsamındaki kişilerin yaşamları ile fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini korumak üzere konan kanunların koruyucuları olarak sorumlu olanlara yaptırım uygulamakta kararlı olmaları ve suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığa izin vermemeleri gerekir. Aksi hâlde devletin, kişilerin fiziksel ve ruhsal bütünlüklerini idari ve yasal mevzuat aracılığıyla koruma hususundaki pozitif yükümlülüğü yerine getirilmemiş olacaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 77).

50. Öte yandan bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının kapsamına girebilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekmektedir. Bu asgari eşik göreceli olup her olayda asgari eşiğin aşılıp aşılmadığı somut olayın özellikleri dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda muamelenin süresi, fiziksel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşımaktadır (Tahir Canan, B. No: § 23). Değerlendirmeye alınacak bu unsurlara muamelenin amacı ve kastı ile ardındaki saik de eklenebilir. Ayrıca kötü muamelenin, heyecanın ve duyguların yükseldiği durumda meydana gelip gelmediği de dikkate alınması gereken diğer bir faktördür. (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83)

51. Anayasa ve Sözleşme tarafından kötü muamele, kişi üzerindeki etkisi gözetilerek derecelendirilmiş ve farklı kavramlarla ifade edilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında geçen ifadeler arasında bir yoğunluk farkının bulunduğu görülmektedir. Bir muamelenin “işkence” olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceğini belirleyebilmek için anılan fıkrada geçen “eziyet” ve “insan haysiyetiyle bağdaşmayan” muamele kavramları ile işkence arasındaki ayrıma bakmak gerekmektedir. Bu ayrımın Anayasa tarafından, özellikle çok ağır ve zalimane acılara neden olan kasti insanlık dışı muamelelerdeki özel duruma işaret etmek ve bir derecelendirme yapmak amacıyla getirildiği ve anılan ifadelerin 5237 sayılı Kanun’da düzenleme altına alınmış olan “işkence”, “eziyet” ve “hakaret” suçlarının unsurlarından daha geniş ve farklı bir anlam taşıdığı anlaşılmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 84).

52. Buna göre anayasal düzenleme bağlamında kişinin maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne en fazla zarar veren muamelelerin “işkence” olarak belirlenmesi mümkündür (Tahir Canan, § 22). Muamelelerin ağırlığının yanı sıra İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin 1. maddesinde “işkence” teriminin özellikle bilgi almak, cezalandırmak veya yıldırmak amacıyla ya da ayırımcı bir nedenle kasten ağır acı veya ıstırap vermeyi kapsadığı belirtilerek “kasıt” unsuruna da yer verilmiştir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 85).

53. "İşkence" seviyesine varmayan fakat yine de önceden tasarlanmış, uzun bir dönem içinde saatlerce uygulanmış ve fiziki yaralanmaya veya yoğun maddi veya manevi ızdıraba sebep olan insanlık dışı muameleler "eziyet" olarak tanımlanabilir (Tahir Canan, § 22). Bu hâllerde meydana gelen acı, meşru bir muamele ya da cezada kaçınılmaz bir unsur olarak bulunan acının ötesine geçmelidir. İşkenceden farklı olarak "eziyet"te, ızdırap verme kastının belli bir amaç doğrultusunda yapılması aranmaz. Fiziksel saldırı, darp, psikolojik sorgu teknikleri, kötü şartlarda tutma, kişiyi kötü muamele göreceği bir yere sınır dışı ya da iade etme, devletin gözetimi altında kişinin kaybolması, kişinin evinin yok edilmesi, ölüm cezasının infazının uzunca bir süre beklenilmesinin doğurduğu korku ve sıkıntı, çocuk istismarı gibi muameleler Anayasa"nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası bağlamında "eziyet" olarak nitelendirilebilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 88).

54. Mağdurları küçük düşürebilecek ve utandırabilecek şekilde kendilerinde korku, küçültülme, elem ve aşağılanma duygusu uyandıran veya mağduru kendi iradesine ve vicdanına aykırı bir şekilde hareket etmeye sürükleyen aşağılayıcı nitelikteki daha hafif muamelelerin ise "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele veya ceza olarak tanımlanması mümkündür (Tahir Canan, § 22). Burada "eziyet"ten farklı olarak kişi üzerinde uygulanan muamele, fiziksel ya da ruhsal acıdan öte küçük düşürücü veya alçaltıcı bir etki oluşturmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 89).

55. Bir muamelenin bu kavramlardan hangisini oluşturduğunu belirleyebilmek için her somut olay kendi özel koşulları içinde değerlendirilmelidir. Muamelenin kamuya açık olarak yapılması onun aşağılayıcı ve insan haysiyetiyle bağdaşmayan nitelikte olup olmamasında rol oynasa da bazı durumlarda kişinin kendi gözünde küçük düşmesi de bu seviyedeki bir kötü muamele için yeterli olabilmektedir. Ayrıca muamelenin küçük düşürme ya da alçaltma kastı ile yapılıp yapılmadığı dikkate alınsa da böyle bir amacın belirlenememesi, kötü muamele ihlali olmadığı anlamına gelmeyecektir. Bir muamele hem insanlık dışı/eziyet hem de aşağılayıcı/insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele niteliğinde olabilir. Her türlü işkence, aynı zamanda insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele oluştururken insan haysiyetiyle bağdaşmayan her aşağılayıcı muamele insanlık dışı/eziyet niteliğinde olmayabilir. Tutulma koşulları, tutulanlara yapılan uygulamalar, ayrımcı davranışlar, devlet görevlileri tarafından sarf edilen hakaretamiz ifadeler, engelli kimselerin karşılaştığı kimi olumsuz durumlar, kişiye normal olmayan bazı şeyleri yedirme içirme gibi aşağılayıcı muameleler "insan haysiyetiyle bağdaşmayan" muamele olarak ortaya çıkabilir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 90).

56. AİHM kararlarında, bir kişinin sağlıklıyken gözaltına alındığı ancak salıverildiği zaman vücudunda yaralanma tespit edildiği durumlarda, söz konusu yaralanmanın nasıl oluştuğu hususunda makul bir açıklama getirme ve mağdurun bu yöndeki iddialarını şüphede bırakacak kanıtları sunma yükümlülüğünün devlete ait olduğu, özellikle ilgili iddiaların doktor raporları ile doğrulandığı hâllerde Sözleşme"nin 3. maddesi anlamında açık sorunların ortaya çıkacağı ifade edilmiştir (Selmouni/Fransa [BD], B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 104).

57. Aynı ilke, özgürlükten yoksun bulundukları ve ceza infaz kurumu yönetiminin sorumluluk ve kontrolüne tabi oldukları değerlendirildiğinde ceza infaz kurumunda bulunan tutuklu ve hükümlüler için de geçerli olacaktır (Satık ve diğerleri/Türkiye, B. No: 31866/96, 10/10/2000, § 54).

58. Özgürlüğü kısıtlanan bir kişiye karşı, bu kişinin tutumu tam olarak gerekli kılmadıkça fiziksel güç kullanılması kural olarak Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasını ihlal etmektedir (Cezmi Demir ve diğerleri, §§ 92, 102) .

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

59. Başvuru konusu olay, devletin kontrolü altında bulunduğu Ceza İnfaz Kurumunda başvurucunun maruz kaldığı eylemler nedeniyle işkence ve kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddiası ile ilgilidir.

60. Tamamıyla devletin hüküm ve kontrolü altında bulunulan bir zaman diliminde maruz kalınan davranışlar nedeniyle yapılan şikâyetlerin desteklenmesi için kanıt toplanmasının zorluğu gözönünde bulundurularak bu tür iddialar hakkında ancak tüm dosya kapsamındaki verilerin birlikte incelenmesi hâlinde bir sonuca ulaşılabileceği açıktır (Deniz Yazıcı, B. No:2013/6359, 10/12/2014, § 79).

61. Somut olayda koğuş arkadaşları ile kavga etmesi sonucu yaralanan başvurucunun, iki gün sonra yapılan sağlık muayenesi sırasında infaz koruma memurları ile arasında tartışma yaşanması ve bu sırada infaz koruma memurları ve bir sağlık memuru tarafından darbedilmesine ilişkin iddia bulunmaktadır.

62. Başvurucunun koğuş arkadaşlarıyla kavga ettiği gün olaydan çok kısa bir süre sonra sağlık memuru tarafından yapılan muayenesinde elde edilen bulgular kaydedilmiş, buna göre başvurucunun; alın sol bölgesinde 3 milimetrelik kesit, sağ göz ve çevresinde morluk, sol boyun bölgesinde morluk, sırt alt bölgede üç adet sıyrık ve lezyon, sol alt dudakta patlama mevcut olduğu tespit edilmiştir. Anılan yaraların oluşum şekline ilişkin olayın taraflarınca getirilen açıklamalara göre başvurucunun belindeki yaralanmanın kavga sırasında, spor yaparken kullandıkları bir aletin üzerine düşmesi sonucu, yüzündeki yaralanmaların ise yumrukla vurulması sonucu oluştuğuna ilişkin bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Başvurucunun kavga ettiği mahkûmlar ayrıca, başvurucuyu kollarından tuttuklarını beyan etmektedirler.

63. Başvurucunun infaz koruma memurları ile yaşadığı olay sonrasında aynı gün alınan raporda ise alında sağda ve solda ciltte morluklar, her iki göz altında hematomlu ağrılı şişlikler, sağ göz sklera lateralinde hemoraji, sol klavikula üzerinde düz hat şeklinde ciltte 10 cm"lik kızarıklık, sağ deltoid kas üzerinde ve biceps kası dış kısmında kızarıklık, sağ skapula altında kızarıklık, sol deltoid kas alt kısmında kızarıklık, sağ el sırtında ciltte kesi, lumbal bölge vertebralar üzerinde üzeri kabuklu abrazyonlar tespit edilmiştir. Başvurucunun sağ elinde tespit edilen kesiğin, gözetim odasında başvurucunun cama yumruk atması sonucu oluştuğuna ilişkin uyuşmazlık bulunmamaktadır.

64. İlk rapordan farklı olarak ikinci sağlık raporunda başvurucunun alnındaki ve gözündeki bulguların arttığı ve ilk raporda tek yönlü iken (sağ-sol) ikinci raporda bulguların her iki yöne yayıldığı, ayrıca yine ilk rapordan farklı olarak ikinci raporda başvurucunun kol ve omuz bölgelerinde birtakım bulguların tespit edildiği anlaşılmaktadır.

65. İki olay sonrasında alınan sağlık raporları arasındaki farkların, ilk raporun bir sağlık memuru tarafından düzenlendiği ve adli muayene raporu niteliği taşımadığı ve başvurucunun ilk olaydan yalnızca beş dakika sonra sağlık muayenesinin yapılmış olduğu, birtakım bulguların zaman geçmesiyle ortaya çıkabileceği ya da artabileceği de dikkate alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim Denizli Adli Tıp Kurumundan istenen raporda da (bkz. § 15)mevcut yaralanmaların iki olaydan hangisine bağlı olduğu konusunda kanaat takdirine tıbben imkân bulunmadığı şeklinde rapor düzenlenmiştir.

66. Denizli Asliye Ceza Mahkemesi, muayene odasında başvurucu ile infaz koruma memurları arasında kavgaya dönen bir tartışma yaşandığının sabit olması ve kamera kayıtlarından, başvurucu ile birlikte bazı infaz koruma memurlarının gözetim odasına girdiğinin tespit edilmesi ile sağlık raporlarınıbirlikte değerlendirerek darp fiilinin sabit olduğu değerlendirmesi yapmıştır. Yapılan incelemede Mahkemenin kabulünden ayrılmayı gerektirir bir durum tespit edilmemiştir.

67. Başvuruya konu olayın Ceza İnfaz Kurumu dâhilinde ve diğer hükümlü/tutuklardan ayrı bir ortamda meydana geldiği, infaz koruma memurları ile ani müdahale ekibi tarafından olaya derhâl müdahale edildiği, başvurucunun kendisine ya da başkasına zarar verebileceğine ilişkin bir emarenin bulunmadığı gibi hususlar gözetildiğinde, başvurucunun saldırgan tutumu nedeniyle etkisiz hâle getirilmesi amacıyla başlayan ancakbaşvurucunun gözetim odasına götürülmesinden sonra da devam ettiği anlaşılan kuvvet kullanımının, zorunlu ve orantılı olma sınırını aştığı sonucuna ulaşılmaktadır. Müdahale; süresi, amacı ve etkisi ile birlikte değerlendirildiğinde insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele olarak nitelendirilebilecek olup Anayasa’nın 17. maddesi kapsamında devletin negatif yükümlülüğüne aykırı davranıldığı sonucuna ulaşılmıştır.

68. Somut olayda anılan eylem nedeniyle ceza kovuşturması yürütüldüğü dikkate alındığında, bu durumun başvurucu açısından yeterli ve etkili bir telafi imkânı sunup sunmadığının, diğer bir ifade ile yargılama sonucunun mağdur sıfatını ortadan kaldırıp kaldırmadığının incelenmesi gerekmektedir. Her ne kadar şahsi cezai mesuliyete ilişkin konulara değinmek ya da kişilerin suçlu olup olmadıklarına yönelik karar vermek Anayasa Mahkemesinin görevi kapsamında bulunmuyor ise de kamu görevlilerinin işledikleri kötü muamele suçları için yapılan uygulamalara ilişkin olarak suçun ağırlık derecesi ile verilen ceza arasında açık bir orantısızlığın bulunduğu durumlarda, Anayasa Mahkemesinin anayasal denetim yapma görevi bulunmaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 76).

69. Usul boyutuna ilişkin yapılacak incelemenin konusu olmakla birlikte bu aşamada, mağdur sıfatının ortadan kalkıp kalkmadığının tespiti açısından gerekli olduğu kadarıyla başvurucu açısından yeterli ve etkili bir telafi sağlanıp sağlanmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Devletin negatif yükümlülüğüne aykırı eylemlerde bulunduğu tespit edilen üç sanık hakkında 1.500 TL adli para cezası öngörülmüş ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hükmedilmiştir. Ayrıca kamu görevlilerinden ikisi hakkında disiplin soruşturması yürütüldüğü ancak disiplin cezası verilmesine yer olmadığı kararı verildiği anlaşılmaktadır. Sonuç olarak maruz kaldığı kötü muamele nedeniyle başvurucu açısından giderim sağlayabilecek herhangi bir yaptırıma hükmedilmediği anlaşılmaktadır.

70. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

b. Anayasa’nın 17. Maddesinin Usul Boyutunun İhlal Edildiğine İlişkin İddia

i. Genel İlkeler

71. Devletin, kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamında sahip olduğu pozitif yükümlülüğün usul boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, doğal olmayan her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve kamu görevlilerinin ya da kurumlarının karıştığı olaylarda bunların sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

72. Buna göre bireyin, bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde Anayasa’nın 17. maddesi, “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddedeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında etkili bir resmî soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Şayet bu olanaklı olmazsa bu madde, sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı durumlarda devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

73. Usul yükümlülüğünün bir olayda gerektirdiği soruşturma türünün, bireyin maddi ve manevi varlığını koruma hakkının esasına ilişkin yükümlülüklerin cezai bir yaptırım gerektirip gerektirmediğine bağlı olarak tespiti gerekmektedir. Kasten ya da saldırı veya kötü muameleler sonucu meydana gelen ölüm ve yaralama olaylarına ilişkin davalarda Anayasa’nın 17. maddesi gereğince devletin, ölümcül ya da yaralamalı saldırı durumunda sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verebilecek nitelikte cezai soruşturmalar yürütme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu tür olaylarda yürütülen idari ve hukuki soruşturmalar ve davalar sonucunda sadece tazminat ödenmesi, bu hak ihlalini gidermek ve mağdur sıfatını ortadan kaldırmak için yeterli değildir (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 55).

74. Yürütülen ceza soruşturmalarının amacı, kişinin maddi ve manevi varlığını koruyan mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların ölüm ya da yaralama olayına ilişkin hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü değil, uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür (Serpil Kerimoğlu ve diğerleri, § 56).

75. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edebilmek için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma; bağımsız, hızlı ve derinlikli bir şekilde yürütülmelidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

76. Şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, kamu denetimine tabi olarak özenli, süratli, bağımsız biçimde yürütülmesi ve bir bütün olarak etkili olması gerekir (Tahir Canan, § 25).

77. Kötü muameleye ilişkin şikâyetler hakkında yapılan soruşturma söz konusu olduğunda yetkililerin hızlı davranması önemlidir. Bununla birlikte belirli bir durumda bir soruşturmanın ilerlemesini engelleyen sebepler ya da zorlukların olabileceği de kabul edilmelidir. Ancak kötü muameleye yönelik soruşturmalarda hukuk devletine bağlılığın sağlanması, hukuka aykırı eylemlere hoşgörü ve teşvik gösterildiği görünümü verilmesinin engellenmesi, herhangi bir hile ya da kanunsuz eyleme izin verilmemesi ve kamuoyunun güveninin sürdürülmesi için yetkililer tarafından soruşturmanın azami hız ve özenle yürütülmesi gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri , § 117).

78. AİHM, bir devlet görevlisinin işkence veya kötü muameleyle suçlandığı durumlarda “etkili başvuru”nun amaçları çerçevesinde, cezai işlemlerin ve hüküm verme sürecinin zamanaşımına uğramamasının ve genel af veya affın mümkün kılınmamasının büyük önem taşıdığına işaret etmiştir. Ayrıca AİHM, soruşturması veya davası süren görevlinin görevinin askıya alınmasının ve şayet hüküm alırsa meslekten men edilmesinin önemine dikkat çekmiştir (Abdülsamet Yaman/Türkiye, B. No: 32446/96, 2/11/2004, § 55).

79. Anayasa’nın 17. maddesinin amacı, kişinin maddi ve manevi varlığına ilişkin bir ölüm ya da yaralama olayında mevzuat hükümlerinin etkili bir şekilde uygulanmasını ve sorumluların tespit edilerek hesap vermelerini sağlamaktır. Bu bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğüdür. Dolayısıyla bu kapsamda açılmış olan tüm davaların mahkûmiyetle ya da belirli bir ceza kararıyla sonuçlanması zorunluluğu bulunmamaktadır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 127). Ancak usul yükümlülüğünün bir unsuru olarak tespit edilen sorumlulara fiilleriyle orantılı cezalar verilmeli ve mağdur açısından uygun giderim sağlanmalıdır (Şenol Gürkan, B. No: 2013/2438, 9/9/2015, § 105).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

80. Somut olayda başvurucunun babası tarafından şikâyette bulunulması üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başvurucunun sağlık raporları aldırılmış, Ceza İnfaz Kurumunda keşif yapılmış, şüpheli ve tanık beyanları alınmış, Ceza İnfaz Kurumu kamera kayıtlarına ilişkin bilirkişi raporu aldırılmış, şüpheliler hakkında kasten yaralama suçu hükümleri gereğince cezalandırılmaları istemiyle iddianame düzenlenmiştir.

81. Kovuşturma aşamasında beyanlar yeniden alınmış, kamera kayıtlarına ilişkin inceleme yeniden yapılmak istenmiş, kayıtların üstüne yeni kayıtlar yapıldığının anlaşılması üzerine olay tarihine ilişkin görüntülerin elde edilip edilemeyeceğine ilişkin TÜBİTAK"ın da içinde bulunduğu birkaç kurumdan rapor istenmiş, istenilen raporların gerekli sürede gelmemesi üzerine Savcılık tarafından aldırılan bilirkişi raporu yeterli görülerek hükme gidilmiştir.

82. Başvurucu, soruşturma ve kovuşturma aşamalarına ilişkin birtakım usul eksikliklerden yakınmaktadır (§ 36). Soruşturma ve kovuşturmanın makul bir hızla sonuçlandırılması gerekliliği karşısında, soruşturma aşamasında aldırılan bilirkişi raporu yeterli görülerek TÜBİTAK raporu beklenmeden hükme gidilmesinde soruşturmanın etkililiği açısından bir sorun tespit edilmemektedir. Başvurucunun görev itirazının cevapsız bırakıldığı iddiası karşısında ise kovuşturma aşamasında anılan talebin reddine ilişkin hüküm kurulmuş olduğu tespit edilmektedir.

83. Başvurucu ayrıca, darp fiili nedeniyle şikâyetçi olması üzerine kendisine karşı dava açıldığının bunun da işkence ve kötü muamele yasağını ihlal ettiğini ileri sürmektedir. Başvurucuhakkında hakaret, tehdit, kamu malına zarar verme ve görevi yaptırmamak için direnme suçları yönünden başlatılan soruşturma ve kovuşturma sürecinin, başvurucuyu şikâyetinden vazgeçirme ya da başvurucunun ifade vermesini engelleme amacı taşıdığına yönelik başvurucunun soyut iddiası dışında bir bulgu tespit edilememektedir.

84. Soruşturma ve kovuşturma aşamasında, maddi olayın ortaya çıkarılması ve sorumluların tespiti için özenli bir inceleme yapılmış olduğu tespit edilmekle birlikte, iki infaz koruma memuru ve bir sağlık görevlisi tarafından başvurucunun darbedildiğinin sabit görülmesi karşısında, seçimlik ceza öngörülen suç bakımından alt sınırdan adli para cezasına hükmedildiği, takdiri indirim uygulanarak infaz koruma memurlarının her biri için hükmedilen 75 gün adli para cezasının, gün karşılığı alt hesaplama birimi (20 TL) dikkate alınarak 1.500 TL adli para cezası olarak belirlendiği ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.

85. Soruşturma yükümlülüğü bir sonuç yükümlülüğü olmayıp uygun araçların kullanılması yükümlülüğünü oluşturduğundan (bkz. § 79) yargılamanın nihai olarak mutlaka belli bir ceza türüyle sonuçlanması gerektiği söylenemeyecek olmakla birlikte Mahkemelerin, hukuku, sanıkların fiilen cezasız kalmalarını sağlayacak şekilde uyguladıklarının tespiti hâlinde soruşturmanın etkinliğinin sağlanamadığı sonucuna varılabilecektir.

86. Somut olayda yargılama sonucu (bkz. § 84), kamu görevlileri hakkında bir disiplin cezası da uygulanmadığı hususuyla (bkz. § 32) birlikte değerlendirildiğinde soruşturmanın etkinliğinin sağlanmasının koşullarından biri olan, sorumluların fiilleriyle orantılı ceza almaları koşulunun yerine getirilmediği ve cezasızlık sonucunun doğduğu anlaşılmaktadır.

87. Açıklanan nedenlerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının öngördüğü, devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun"un 50. Maddesi Yönünden

88. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

89. Başvurucu, yeniden yargılama ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

90. Yapılan inceleme sonucunda insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır.

91. İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğundan, kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Denizli Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesine, ihlal gerekçesi (bkz. § 86) değerlendirildiğinde ihlalin tespiti ve yeniden yargılamaya hükmedilmesinin ihlalin ve sonuçlarının giderilmesinde yeterli olacağı anlaşıldığından başvurucunun manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

92. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. 1. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan insan haysiyetiyle bağdaşmayan muamele yasağının maddi yönden İHLAL EDİLDİĞİNE,

2. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında öngörülen devletin etkili soruşturma yapma usul yükümlülüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Denizli Asliye Ceza Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

E. 198,35 TL harç ve 1.800 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.998,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

F. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığa GÖNDERİLMESİNE

18/2/2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

 

 

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi