Esas No: 2015/157
Karar No: 2015/7449
Karar Tarihi: 19.11.2015
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/157 Esas 2015/7449 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Tebliğname No : ....
.... 05/02/2014 tarihli nüshasının 1. sayfasında, “....” başlığı ile yayımlanan ve 16. sayfasında devam eden habere yönelik ve aynı tarihli .... adlı internet sitesinde yapılan yayınla ilgili olarak .... vaki cevap ve düzeltme isteminin kabulüne dair Sulh Ceza Mahkemesinin 21/02/2014 tarihli ve .... değişik iş sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Asliye Ceza Mahkemesinin 10/03/2014 tarihli ve...değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının 05/12/2014 gün ve ... sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19/12/2014 gün ve ....sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre;
1-5187 sayılı Basın Kanunu’nun düzeltme ve cevap hakkının düzenlendiği 14/4. maddesinde, yetkili mahkeme, cevap ve düzeltme talep eden kişinin bulunduğu yer Sulh Ceza Mahkemesi olarak gösterildiği ve başvuran, ... adresinde oturduğu ve mahkemece, yetkisizlik nedeni ile başvurunun usulden reddi gerektiği hâlde davaya devam edilerek esası hakkında verilen karara yönelik yapılan itirazın yazılı şekilde reddine karar verilmesinde,
2-5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla işlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un 9/1. maddesine göre. internet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzelkişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir hükmüne göre, internet yayınlarında, hakkının ihlâl edildiğini iddia eden kişi, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması halinde yer sağlayıcısına başvurulması gerekirken tekzip talebinde bu husus yerine getirilmediği gibi anılan internet sahibi olan gerçek veya tüzel kişinin tespiti ile davada husumetin buna göre belirlenmesinin gerektiğinin gözetilmemesinde,
3-Anılan internet sitelerinin sahibi olan gerçek veya tüzel kişinin ve adres kayıt sistemine göre yerleşim yerlerinin tespit edilmesinden sonra, tarafların yokluğunda verilen kararın, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 19/01/2011 tarihli ve 27820 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la değiştirilen hükümleri de gözetilerek dilekçenin tebliğ edilmesi gerektiği gözetilmeden, verilen karara karşı yapılan itirazın kabulü yerine yazılı gerekçe ile reddine karar verilmesinde,
4-5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14/1. maddesine göre, "süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır", hükmüne aykırı şekilde, anılan gazetede yer aldığı belirtilen haberle ilgili tekzip hakkına sahip olan kişinin başvurusunu yayının sorumlu müdürü yerine yazı işleri müdürüne yaptığının gözetilmemesinde, isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
1- Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin 5187 sayılı Kanun"un 14/4. maddesi uyarınca yetkili mahkemede başvuru yapılmadığına ilişkin 1 nolu bendi yönünden yapılan incelemede;
Kanun yararına bozulması talep edilen kararın, “....” adresine yapılan tebligatına ilişkin itirazda bulunulmadığı, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmasını talep eden ... belirtilen adreste oturmadığı ya da tanınmadığından bahsedilmediği ve tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanununun 21. maddesi uyarınca usulüne uygun olarak yapıldığı gözetildiğinde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın kanun yararına bozma isteminin bu yönden REDDİNE,
2- Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin .... adlı web sitesinde yapılan yayın hakkındaki talepte 5651 sayılı Kanun"un 9. maddedeki belirtilen usule uyulmadığına dair 2 ve 3 nolu bendi yönünden yapılan incelemede;
5651 sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun"un 19/02/2014 tarih ve ....sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 06/02/2014 tarih ve 6518 sayılı Kanun"un 93. maddesiyle değişik 9/1. maddesinin “ İnternet ortamında yapılan yayın içeriği nedeniyle kişilik haklarının ihlal edildiğini iddia eden gerçek ve tüzel kişiler ile kurum ve kuruluşlar, içerik sağlayıcısına, buna ulaşamaması hâlinde yer sağlayıcısına başvurarak uyarı yöntemi ile içeriğin yayından çıkarılmasını isteyebileceği gibi doğrudan sulh ceza hâkimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini de isteyebilir.” hükmü gereğince kişilik hakkının ihlal edildiğini iddia eden kişinin internet ortamında yapılan yayın nedeniyle doğrudan Sulh Ceza Hakimine başvurarak içeriğe erişimin engellenmesini talep edebileceği anlaşıldığından; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
3- Kanun yararına bozmaya konu ihbarnamenin 4 nolu bendi yönünden yapılan incelemede ise;
5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14/1. maddesinin “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması halinde, bundan zarar gören kişinin yayım tarihinden itibaren iki ay içinde göndereceği suç unsuru içermeyen, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmayan düzeltme ve cevap yazısını; sorumlu müdür hiçbir düzeltme ve ekleme yapmaksızın, günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır.” hükmü karşısında, düzeltme ve cevap yazısının sorumlu müdüre gönderilmesi gerektiği cihetle; somut olayda.... 05/02/2014 tarihli nüshasının 1. ve 16. sayfasında yayımlanan haber nedeniyle zarar gördüğünü iddia eden .... düzeltme ve cevap talebini içerir yazısının ....Noterliğinin 07/02/2014 tarih ve ....yevmiye nolu ihtarnamesiyle ilgili gazetenin sorumlu müdürü olan .... adına tebliğe çıkartılıp tebliğ edildiği anlaşıldığından; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 19/11/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Sayın çoğunluk ile aramızdaki uyuşmazlık; ... 05/02/2014 tarihli nüshasında ve....adlı web sitesinde "....” başlığıyla yayınlanan habere ilişkin cevap ve düzeltme hakkının kullanılması amacıyla yapılan başvuruya dair kanun yararına bozma talebi başvurusunda (2, 3 ve 4) nolu başlıklar altında sunulan taleplerin hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
A – (2) No’lu kanun yararına bozma talebi başvurusuna ilişkin olarak:
Bilindiği üzere, 5651 sayılı Kanun 9. maddesinde (19.02.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanunla değişik) içeriğin yayından çıkarılması ve cevap hakkı” kurumuna yer vermiştir. Buna göre;
“Hâkim, bu madde kapsamında vereceği erişimin engellenmesi kararlarını esas olarak, yalnızca kişilik hakkının ihlalinin gerçekleştiği yayın, kısım, bölüm ile ilgili olarak (..., vb. şeklinde) içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle verir. Zorunlu olmadıkça internet sitesinde yapılan yayının tümüne yönelik erişimin engellenmesine karar verilemez. Ancak, hâkim URL adresi belirtilerek içeriğe erişimin engellenmesi yöntemiyle ihlalin engellenemeyeceğine kanaat getirmesi hâlinde, gerekçesini de belirtmek kaydıyla, internet sitesindeki tüm yayına yönelik olarak erişimin engellenmesine de karar verebilir.” (5651/ md. 9/4).
Anılan maddenin lafzından da açıkça anlaşılacağı üzere 5651 sayılı Kanun “içeriğe erişimin engellenmesi” tedbirine yer vermiş; ancak “cevap ve düzeltme metninin yayınmasına” şeklinde bir uygulamaya hiçbir şekilde imkan tanımamıştır. Hal böyle iken itiraza konu edilen 21.02.2014 sayılı kararda “cevap ve düzeltme metninin .... sitesinde 1 hafta süreyle yayımlanmasına” şeklinde açıkça hukuka aykırı bir karar verilmiştir. Bu itibarla kanun yararına bozma sebebinin kabulü gerekmektedir.
B – (3 ve 4) No’lu kanun yararına bozma talebi başvurusuna ilişkin olarak:
Bilindiği üzere, cevap ve düzeltme hakkına 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 14. maddesinde yer verilmiştir. Bu hükme göre, sorumlu müdür kendisine sunulan düzeltme ve cevap yazısını; günlük süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren en geç üç gün içinde, diğer süreli yayınlarda yazıyı aldığı tarihten itibaren üç günden sonraki ilk nüshada, ilgili yayının yer aldığı sayfa ve sütunlarda, aynı puntolarla ve aynı şekilde yayımlamak zorundadır. Belirtilen hükümde yer verilen “…sorumlu müdür…yazıyı aldığı tarihten itibaren” kuralından, cevap ve düzeltme yazısının sorumlu müdüre bizzat tebliğinin gerektiği açıkça anlaşılmaktadır. Gerçekten, düzeltme ve cevabın yayınlanmasına ilişkin süreçten bizzat “sorumlu müdür” mesul olup; bu süreçteki yükümlülüklere uymama Kanun’un 18. maddesinde suç olarak tanımlanarak yaptırıma bağlanmıştır. Bu itibarla, cevap ve düzeltme hakkına ilişkin olup hukuki ve cezai sorumluluk doğuracak nitelikteki tebliğlerin mutlaka sorumlu müdürün şahsına bizzat yapılması gereklidir. Kuşkusuz, hukuksal sonuç doğuracak işlemlerin muhatabı kim ise buna ilişkin tebliğin de işlemin muhatabına (sorumlusuna) yapılması gereği, hukukun temel bir ilkesidir. Aksi durum, örneğin tüzel kişiliğe yapılacak bir tebliğ işlemi, sorumlu yazı işleri müdürünün cezai mesuliyetini doğurmamalıdır.
Yargıtay .... Ceza Dairesi de yerleşik içtihatlarında tebligatın sorumlu müdür yerine sadece yazı işleri müdürüne yollanması ve cevabın yayınlanmaması durumunda cezai sorumluluğun doğmayacağını kabul etmiştir (... Ceza Dairesi, 25.02.1994, ....). Doktrinde de dönemsel yayının birden fazla sorumlu müdürü varsa, bu yükümlülüğün cevaba konu olan yazı veya resmin yer aldığı kısmın sorumlu müdürüne ait olacağı ifade edilmektedir (.../ ...,....: Kitle İletişim Hukuku, 8. Bası,.... 2009, s. 204). Öte yandan sorumlu müdürün cezai sorumluluğu “kanundan doğan sorumluluk” niteliğinde olduğundan (...., .../...., ...: Açıklamalı Basın Kanunu ve İlgili Mevzuat: ... 2000, s. 128-129); bu sorumluluğun doğması için sorumlu müdürün bizzat şahsına yapılacak bir tebliğin gerekli olduğu da kuşkusuzdur.
Açıklanan sebeplerle Basın Kanunu’nun söz edilen hükümleri karşısında cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin hukuksal sonuç doğuracak nitelikteki tebligatların bizzat sorumlu yazı işleri müdürüne yapılması gereklidir. Nitekim somut olayda da sorumlu müdür .... adına tebligatın çıkarıldığı anlaşılmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta belirtilen şekildeki tebligatın kime ve ne surette yapıldığına baktığımızda, tebliğ evrakında;
“muhatabın adreste daimi işçisi aşağıda ismi ve imzası bulunan .... iletişim asistanı isimli çalışan imzasına tebliğ edilmiştir” şeklinde bir ibarenin bulunduğu görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir tebliğin hukuken geçerliliğinin de tartışılması gereklidir. .... Tebligat Kanunu anlamında “belli bir yerde veya evde meslek ve sanat icra eden kişi” statüsündedir. Bu konumdaki bir kişiye yapılacak tebligat ise Kanun’un 17. maddesi hükümlerine göre gerçekleştirilecektir. Söz edilen maddeye göre ise; “Belli bir yerde devamlı olarak meslek veya sanatını icra edenler, o yerde bulunmadıkları takdirde tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine, meslek veya sanatını evinde icra edenlerin memur ve müstahdemlerinden biri bulunmadığı takdirde aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır.”
Tebligat Kanunu’nun 17. maddesine göre, tebliğ adresinde öncelikle muhatap aranacak; o bulunamadığı takdirde ve -bu husus evraka derç edildikten sonra- tebliğ aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birine yapılabilecektir.
Somut uyuşmazlıkta muhatap sorumlu müdürün meslek ve sanat icra ettiği yerde yapılmak üzere çıkarılan tebliğin yapıldığı kişinin “aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden biri” olup olmadığı tebliğ evrakından anlaşılamamaktadır. Tebliğ yapılan işyeri adresinin yüzlerce kişinin çalıştığı tahmin edilen bir gazete merkez binası olduğu gözetildiğinde “..." isimli çalışanın muhatabın özel iletişim asistanı mı; başka bir yöneticinin asistanı mı; gazetenin başka bir birimindeki görevli mi; gazetenin geçici temizlik veya güvenlik personeli mi olduğu anlaşılamamaktadır. Dolayısıyla Kanun’un 17. maddesinin aradığı anlamda “muhatabın aynı yerdeki daimi memur veya müstahdemlerinden birisi” olup olmadığı bu evraktan belirlenememektedir, belgelendirilemektedir.
Yargıtay kararlarında Kanun’un 17. maddesine göre yapılacak tebligatlarda, tebliğ yapılan çalışanın “muhatabın daimi işçisi” olması gerektiğine önemle vurgu yapılmaktadır. Nitekim bir içtihatta “…daimi işçi ibaresi altında tebligat yapılan (...)’nin 160 bağımsız bölümden oluşan işhanında işçi olarak kooperatif tarafından çalıştırıldığı … anlaşılmış olup, böylece muhatabın işçisi olmadığı anlaşılmıştır. Bu durumda duruşma davetiyesinin tebliği usulsüz olup …” (... Hukuk Dairesi, 18.01.2002, ...., ....). Yine bir başka kararda “sigortasız işçi çalıştırılabileceğinden bahisle adıgeçenin memur ve müstahdem kategorisinde kabulü mümkün görülmemiştir…” şeklinde içtihat edilmiştir (.... 21.12.2004, ...,....). Kısacası Yargıtay kararlarında tebliğ yapılacak şahsın muhataba doğrudan bağlı çalışan daimi işçi olması gerektiği; bu bağlamda sigortalı çalışmanın da “daimi çalışma” anlamında şart koşulduğu görülmektedir.
Yargıtay başka bir kararında “…gösterilen adresin davalının çalıştığı işyeri adresi olduğu, tebligatı davalı adına alan şahsın, davalının daimi memur veya müstahdemi olmayıp, davalıyla aynı işyerinde birlikte çalışan diğer bir işçi olduğu anlaşılmaktadır. Muhatabın adresine çıkarılan tebligatın, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden ise, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmesi, bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması icap eder (Teb. K. md. 18).” (Yargıtay ..... 9.7.2012, ...., ...). Gerçekten somut olay bu örneğe birebir uymaktadır. Davalının çalıştığı işyeri adresinde davalı bulunamamıştır. Bu adres, bir gazetenin yönetim merkezi gibi yüzlerce kişinin çalıştığı, arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerdendir. Bu durumda, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirinin gerçekleştirmesi; bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğin kendilerine yapılması gerekmektedir. Oysa uyuşmazlık konusu olayda bunlardan hiçbiri yerine getirilmeksizin tebliğ doğrudan “...” isimli çalışana yapılmıştır. Dolayısıyla yapılan tebligat, Kanunun 17. ve 18. maddesi hükümlerinden hiçbirine uygun değildir. Bu itibarla söz edilen tebligat, teslim ve bilgilendirme fonksiyonlarını (..., ...: Tebligat Hukuku, 5. Baskı, Ankara 2013, s. 43) yerine getirmemiştir. Cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına dair bir talebin de ancak usule uygun –hukuken sonuç doğurmaya elverişli- bir tebligat ile yapılması gereklidir.
Bu itibarla, sorumlu müdüre yapılan tebliğin usulsüz olması nedeniyle Basın Kanunu’nun 14. maddesine göre cevap ve düzeltme hakkının kullanılması talebinde bulunma için kanuni şartlar oluşmamıştır.
Açıklanan gerekçelerle, kanun yararına bozma talebinin kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle Sayın Çoğunluğun kararına katılamıyorum.