Esas No: 2015/74
Karar No: 2015/7448
Karar Tarihi: 19.11.2015
Yargıtay 19. Ceza Dairesi 2015/74 Esas 2015/7448 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Takvim Gazetesinin 03/02/2014 tarihli sayısında manşetten, “İşte imam” başlıklı ve 12-13 sayfalarında " Yargıcan" başlıklı yazılar sebebiyle ilgilisi .. ..ın cevap ve düzeltme isteminin kabulü ile tekzip yazısının yayımlanmasına dair .... Sulh Ceza Mahkemesinin 20/02/2014 tarihli ve 2014/115 değişik iş sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin .... Asliye Ceza Mahkemesinin 03/04/2014 tarihli ve 2014/147 değişik iş sayılı kararı aleyhine .. Bakanlığının 10/11/2014 gün ve 66877 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24/11/2014 gün ve KYB. 2014-376776 sayılı ihbarnamesi ile daireye verilmekle okundu.
Anılan ihbarnamede;
Dosya kapsamına göre, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17/07/2007 tarihli ve 2007-4-117 esas, 2007/175 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; Geneli ilgilendiren ya da ilgilendirmesi gereken tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, çeşitli sorunlar üzerinde kamuoyunu düşünmeye çağıracak tarzda tartışmalar açmak, onu toplumsal ve siyasal oluşumlar üzerinde doğru ve gerçeğe uygun bilgilerle donatmak, yöneticileri eleştirmek, uyarmak ve bu yöntemlerle denetlemek, ayrıca içinde yaşadığı toplumun ve tüm insanlığın sorunları konusunda bireyi bilinçlendirmek durumunda olan basına, bu ödevlerini yerine getirirken ihtiyaç duyacağı bir kısım hakların da tanındığı, Bunların; bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma hakları olduğu, Temelini Anayasa’nın 28. vd. maddelerinden alan ve 5187 sayılı Basın Yasasının 3. maddesinde düzenlenen bu hakların, basın yoluyla işlenen suçlarda, hukuka uygunluk nedenlerini oluşturduğu, Bilgiyi yayma, eleştirme ve yorumlama haklarının kabulü için, açıklama, eleştiri veya değer yargısı biçimindeki bilginin gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamunun ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekli ile konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması, açıklamada “küçültücü” sözlerin kullanılmamasının gerektiği, nazara alındığında somut olayda "işte imam" ve "yargıcan" başlıklı haberin niteliği itibariyle basın özgürlüğü kapsamında kaldığı gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, .... Asliye Ceza Mahkemesinin 03/04/2014 tarihli ve 2014/147 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK"nın 309/4-d. maddesi uyarınca BOZULMASINA, düzeltme ve cevap yazısının yayımlanmamasına, 19/11/2015 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Muhalefet Şerhi
Daire çoğunluğu ile aramızdaki görüş farklılığı,
1- Temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümler, olağanüstü ve istisnai bir kanunyolu olan kanun yararına bozma (KYB) yoluyla incelenebilir ise de, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları dışında hakimin takdir, tercih ve delil değerlendirmesine ilişkin konular kapsamında olan ve duruşma açılmadan, evrak üzerinde verilen, uygulamada müteferrik (değişik) iş denilen, hâkimin takdir hakkını kullanarak verdiği “cevap ve düzeltme hakkı”na ilişkin kararların KYB yoluyla incelenip incelenemeyeceğine,
2- Düzeltme ve cevap hakkına dair kararın KYB yoluyla esastan incelenebileceği kabul edildiğinde, söz konusu haberin basın özgürlüğü kapsamında mı yoksa Anayasa"nın 32 ve Basın Kanunu"nun 14. maddelerinde belirtildiği şekilde düzeltme ve cevap hakkı doğuran “kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayın” niteliğinde mi olduğuna ilişkindir.
1- Kanun Yararına Bozma Yasayolunun Niteliği ve Kapsamı
a- Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak da adlandırılan “kanun yararına bozma”, temyizden farklı olarak olağanüstü bir yasa yolu olup, koşulları ve sonuçları CMK"nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. CMK"nun 309. maddesinin ilk üç fıkrası şu şekildedir: “Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümde hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen... Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtayca bozulması istemini, yasal nedenlerini belirterek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, bu nedenleri aynen yazarak karar veya hükmün bozulması istemini içeren yazısını Yargıtayın ilgili ceza dairesine verir. Yargıtayın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse, karar veya hükmü kanun yararına bozar.”
Kanun yararına bozma (KYB) yasa yoluna ilişkin olarak CMK hükümleri yanında, kanun hükmünde olan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararlarının da gözetilmesi gerekir. Çünkü Yargıtay Kanunu"nun 45. maddesine göre “İçtihadı birleştirme kararları benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar.” Kanun yararına bozmaya ilişkin olarak, 26.10.1932 gün ve 29-12 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, karar veya hükümdeki her türlü hukuka aykırılık değil, uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hatalarının KYB yoluna konu olabileceği belirtildiği gibi, İçtihadı Birleştirme Kurulu"nun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı Kararında da, hâkimlerin takdir hakları alanlarına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususların, bu olağanüstü yasa yoluna konu olamayacağı, bu itibarla yasal gerekçe gösterilmese de erteleme talebinin kabulü veya reddine dair hükme karşı yasaya aykırılıktan sözedilerek .. Bakanlığınca verilen yazılı emir talebinin kabul edilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Buna göre hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümdeki her türlü hukuka aykırılıklar değil, hâkimlerin takdir hakkı kapsamında kalmayan ve suçlular içinde bir hak teşkil eden esasa etkili yanlışlık ve hukuka aykırılıklar KYB konusu olabilecektir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Dairelerin istikrarlı bir şekilde yerleşmiş kararlarında da İçtihadı Birleştirme Kararlarına atıf yapılarak, hak her türlü hukuka aykırılığa karşı KYB yasa yoluna gelinemeyeceği belirtilmiştir. CGK., 12.6.1989 gün ve 169/ 231 sayılı Kararda konuyu enine boyuna tartışmıştır. Anılan Kararda, öğretiden, “Yazılı emir ile ancak verilmiş olan hükmün veya kararın kanuna muhalif olması halinde müracaat edilebilir. Hakimin takdirine ait fiili meselelerden dolayı bu yola gidilemez. Yazılı emre konu yapılacak karar, sadece hukuki meseleye ilişkin olmalıdır. Maddi bir meselede verilen ve sadece o davayı ilgilendiren karardaki hatanın belirtilmesinde "kanun yararı" yoktur. Yazılı emirle Yargıtay"a başvurulduğundan, fiili ve
../...
maddi hususlar üzerinde durulmaması, sadece hukuk bakımından inceleme yapılması gerekmektedir.” (Baha Kantar, Ceza Mahkemeleri Usulü, 1957, 4. Bas. s. 402, N. Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 8. Bas, 1986, s. 1057, Ö. Tosun, Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, Cilt: 2, 1976, 2. Baskı:196) şeklindeki görüşlere yer verilip, 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı, 14.11.1977 gün ve 3/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları hatırlatıldıktan sonra, Yargıtayın yerleşmiş uygulamasının da bu yönde olduğu belirtilmiştir: “Kanaat ve takdir hallerinin, bir kurala ve kalıba sığdırılması mümkün değildir. Başka başka mahkemelerin, aynı düzeyde delillerle, takdire dayanarak "beraat" veya "mahkumiyet" kararları verebilmesi, hatta aynı hakimin bile delil yönünden birbirine tamamen uygun davalarda, ayrı zamanlarda ters sonuçlara varması ve inceleme merciilerinin de bu hükümleri onaması mümkündür. "delillerin doğru takdir edilmesi" gibi bir kural, insan tabiatına aykırıdır. Bu nedenle "fiilin sübutu yönünde delillerin takdiri" noktasından yazılı emir isteminin dinlenmemesi gerekir. Yazılı emrin, sübutun takdiri mevzularında işletilmesi sakıncaları doğurur. O halde, bu yola gidilmesinde bir yarar olmamak gerekir. Tüm kanıtlar toplanıp değerlendirilmesi yapıldıktan sonra verilen ve Yargıtay"ca incelenmeksizin kesinleşen hükümlerde, delillerin delillerin takdir ve tercihinde hataya, yanılgıya düşüldüğünden bahisle yazılı emir yoluna başvurma imkanı yoktur.” (CGK., 12.6.1989, 169/231, ÜNVER, Naci; Ceza Yargılamasında Yasayolları,.. Yayınevi, .., 1996, s. 138-142)
“Yargıtayca incelenmeksizin kesinleşen beraat hükmüne ilişkin olarak, takdirde hataya düşüldüğünden ve eksik soruşturma ile hüküm kurulduğundan bahisle yazılı emir yoluna başvurma imkanı yoktur.” (CGK., 25.4.1988, 94-171) “...kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmaz. Mahkemenin takdirine bağlı istekler ile uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular, yasa yararına bozma konusu yapılamaz. ... Hakime tanınan bu yetki keyfi ve sınırsız değil ise de, bu yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan, yasa yararına bozma konusu yapılması olanaklı değildir.” (CGK., 11.12.2007, 2007/2-267 E., 2007/271 K.)
“Yasa yararına bozma yöntemi, ... olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, ... sadece temyiz incelemesi sırasında dikkate alabilir.” (CGK., 19.02.2008, 2008/5-19 E., 2008/31 K.)
“... hükümdeki her hukuka aykırılık, bu yasa yolunun olağanüstü bir yasa yolu olması ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulunun 14.11.1977 gün ve 3-2 sayılı kararı uyarınca, yasa yararına bozma konusu yapılamayacak, bu kapsamda, hâkimlerin takdir hakları alanlarına giren ve suç işleyenler için bir hak teşkil etmeyen hususlar, bu olağanüstü yasa yoluna konu olamayacaktır. Bu kapsamda, Özel Dairece, “Sanığın, verilecek cezanın paraya çevrilmesi isteği hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemesi” hususunun bozma nedeni yapılması yasal olarak olanaklı değildir.” (CGK., 07.04.2009, 2009/8-51 E., 2009/85 K.)
Yargıtay CGK ve Özel Dairelerince temyiz incelemesi yapılırken, hükmün veya duruşma tutanağının hâkim ya da zabıt kâtibi tarafından imzalanmaması veya hükmün gerekçesiz olması, yanlış, çelişkili gerekçe içermesi halinde, kanuna kesin (mutlak) aykırılık olarak değerlendirilip sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karşın, KYB"de bu hususların bozma nedeni yapılamayacağı önemle vurgulanmıştır:
“Olağan yasayolu olan temyiz incelemesinde, hükmün ve duruşma tutanağının hâkim veya zabıt kâtibi tarafından imzalanmamış olması veya tutanaklarda buna benzer eksikliklerin yer alması belirli koşulların da varlığı halinde, bozma konusu yapılabilir ise de, tüm yasal işlemler yerine getirilerek kesinleştirilmiş olan hükümlerde bu tür eksiklikler, olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılmayacaktır. Yasa yararına bozma kurumu, ülke sathında uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarının önlenmesi açısından kabul edilmiştir.” (CGK., 03.04.2012, 2011/10-438 E., 2012/141 K. Aynı yönde, CGK., 14.12.2010, 2010/232 E., 2010/260 K.) “...bu kanunyolu dar kapsamlı olup, her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. 26.10.1932 gün ve 29-32 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da kanuna aykırılık halleri açıklanıp, bunların uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olduğu belirtilmiştir.” (CGK., 08.04.2014, 2012/15-1329 E., 2014/178 K.)
Yargıtay Özel Dairelerinin yerleşmiş uygulaması da bu yöndedir. “kanunun teminat olarak hakimin takdirine bıraktığı, tevkif (tutuklama), tahliye, arama, toplama, zapt ve benzeri kararların diğerlerinden farklı olup, yazılı emir yoluyla bozulamaz ve yazılı emir konusu yapılamaz.” (8. CD., 29.9.1975,..; Kanun Yararına Bozma, .. 2009, s. 598). “kanıtların takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşüldüğünden ya da eksik kovuşturma ile karar verildiğinden söz edilerek kanun yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı bulunmadığından, kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,” (2. CD., 27.01.2010, 2009/53798 E., 2010/1580 K., aynı yönde, 4. CD., 27.5.2008, 2008/1341 E., 11361 K., 4. CD., 27.03.2014, 2013/25037 E., 2014/9758 K., aynı yönde, 7. CD., 22.02.2012, 2010/8902 E., 2012/3304 K., 7. CD., 09.07.2013, 2013/3381 E., 2013/17421 K., 7. CD., 02.12.2014, 2014/25354 E., 2014/20279 K.) Aynı yönde hemen her ceza dairesinin kararları mevcuttur.
Öğretide de kapsamı sınırlı, olağanüstü bir yasa yolu olması nedeniyle, maddi bir meselede verilen ve yalnızca o davayı ilgilendiren karardaki hataların, suçun sübutu dahil, hakimin takdir yetkisi kapsamında kalan hususların, gerekçe gösterilmemesi veya delil değerlendirmesindeki hatanın, şahsi hak ve tazminata ilişkin kararlardaki hukuka aykırılıkların KYB konusu olamayacağı, bu nedenle temyiz yasa yolunda bozma nedeni oluşturan her hukuka aykırılık için bu yola başvurulamayacağı (KUYUCU, A. Aydın, s. 45, 46, 47, 51-53), gerekçenin hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek yazılı emir yoluna gidilemeyeceği (... Açıklamalı-İçtihatlı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, .., 2000, s. 915, aktaran, KUYUCU, s. 43), Kesin hükmün otoritesini sarstığı için dar uygulandığı ve tüm hukuka aykrılıkların bu kanun yolunun konusunu teşkil etmediği (CENTEL, Nur; ZAFER, Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta, 11. Bası, s. 813) belirtilmiştir.
b- “Düzeltme ve cevap hakkı”na ilişkin olarak mahkemece verilen kararlara karşı evvelden beri Adalet Bakanlığı kanun yararına bozma talebinde bulunması üzerine Yargıtay ilgili (7. Ceza) Dairesince, belki bazı maslahatlardan hareketle farkında olarak, belki farkında olmadan bu talepler esastan görüşülüp karara bağlanmış ise de, uygulamada müteferrik (değişik) iş denilen, hâkimin takdir hakkını kullanarak, duruşma açmadan, evrak üzerinde verdiği ve yalnızca tarafları ilgilendiren kararlar olduğundan, yukarıda yer verilen Yargıtay İBK, CGK ve Özel Daire Kararları ile öğretideki görüşler karşısında; bunlara karşı takdir ve tercihte hataya düşüldüğünden bahisle KYB talebinde bulunulamaz, bulunulmuşsa da işin esasına girilmeden reddi gerekir. Nitekim Yargıtay CGK da Yargıtay 7. Ceza Dairesi"nin “Düzeltme ve cevap hakkı”na ilişkin bir kararına karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine, itirazı esastan görüşerek kabul etmiş ise de (CGK, 13.02.2007 tarih ve 2007/7-28 Esas, 2007/34 sayılı Karar ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, tekzipçi tarafından yazılan kitabın dosya içerisine getirtilip incelendikten sonra bir karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmişti), Özel Dairenin verdiği 2. karara da itiraz edilmesi üzerine CGK bu sefer
(özetle);
“26.10.1932 gün ve 29-12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilip, Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin, bu karar ışığında şekillenen yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, yasa yararına bozma yöntemi, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Bu nedenle hakimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlardan ve takdir yanılgısından dolayı yasa yararına bozma yoluna gidilmesine olanak yoktur. ...Somut olayda, düzeltme ve cevap hakkına konu yazının, kişilik haklarına saldırı niteliğinde olup olmadığının ve haber verme hakkı sınırlarının değerlendirmesine dayalı olarak, hakimin takdir yanılgısına ilişen bir görüşle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuştur. Maddi ceza yasaları ile yargılama yasası kurallarına aykırılık hallerinde bu yola başvurulması mümkün olmakla birlikte hakimin takdir, tercih ve değerlendirmesine ilişkin sorunlar bakımından anılan yola gidilemez. Mahkemece, tekzip metnine ilişkin talep, tekzip metni ve diğer belgeler incelenip, delil takdiri yapılmak suretiyle verilen karar aleyhine, kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği cihetle, kanun yararına bozma isteminin REDDİNE” karar vermiştir. (CGK., 03.11.2009, 2009/7-182 E., 2009/256 K.)
Böylece Yargıtay CGK, aynı dosyaya ilişkin olarak, KYB talebiyle Yargıtay"a taşınan “Düzeltme ve cevap hakkı” konusunda o tarihte görevli Daire olan 7. Ceza Dairesinin kararını esastan görüşerek bozmuş ise de Dairenin verdiği 2. karar da itirazen önüne geldiğinde CGK., AYNI KONU, HATTA AYNI DOSYADA BİRBİRİYLE ÇELİŞKİLİ İKİ KARARIN VARLIĞINI SORUN YAPMADAN, DEYİM YERİNDEYSE “HATADAN DÖNMEK FAZİLETTİR” ANLAYIŞIYLA 2009/7-182, 2009/256 sayılı Kararı vererek, 13.02.2007 tarih ve 2007/7-28, 2007/34 sayılı KARARINDAN DÖNMÜŞTÜR.
Yargıtay 7. Ceza Dairesi de, CGK"nun bu kararı doğrultusunda, 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararına atıfla, “Mahkeme tarafından, konuyla ilgili olarak, tekzip metnine ilişkin talep, tekzip metni ve diğer belgeler incelenip değerlendirilerek, belirtilen hususlar da delil takdiri yapılmak suretiyle, verilen karar aleyhine, kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği cihetle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE” karar vermiştir. (7. CD., 07.11.2012, 2012/22579 E., 2012/27731 K.)
2- Düzeltme ve cevap hakkına dair kararın KYB yoluyla esastan incelenebileceği kabul edildiğinde ise, söz konusu haberin basın özgürlüğü ve haber verme hakkının ötesinde, Anayasa"nın 32 ve Basın Kanunu"nun 14. maddelerinde belirtildiği şekilde cevap ve düzeltme hakkı doğuran “kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayın” niteliğinde olup olmadığına gelince;
Anayasa"da düzenlenen (m. 32) “Düzeltme ve Cevap Hakkı”, “kişilerin haysiyet ve şereflerine dokunulması veya kendileriyle ilgili gerçeğe aykırı yayınlar yapılması hallerinde” tanınır. 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14. maddesinde de Anayasa"nın 32. maddesindeki unsurlar tekrarlanarak, bu hallerde düzeltme ve cevap hakkının tanınacağı düzenlenmiştir. Buna göre “Kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici” veya kişilerle ilgili “gerçeğe aykırı” yayın yapılması halinde, düzeltme ve cevap hakkı doğacaktır.
Düzeltme ve cevap hakkı, yalan, yanlış veya farklı algılara neden olabilecek yayınlara karşı kişilere tanınan bir çeşit savunma hakkıdır. Basın özgürlüğü kapsamında kamusal nitelikte bir hak olan haber verme ve eleştirme hakkı ile kişilik hakları genellikle çatıştığı için bu durumu dengeleyici bir unsur olarak kişilere bu hak tanınmıştır. Düzeltme ve cevap hakkının kullanılması veya kullandırılması, tek başına bir suçlamaya, hukuki uyuşmazlık veya sorumluluğa delil teşkil etmez. Bir yayın veya haberin içeriği suç teşkil etmese veya tazminat yönünden sorumluluk doğurmasa da cevap ve düzeltme hakkı
doğurabilir. Bu genel açıklamalardan sonra, basın özgürlüğü kapsamında haber, yorum ve eleştiri hakkı ile bu hakkın aşılarak, cevap ve düzeltme hakkı doğuran, kişilik hakkının ihlali ile tazminat sorumluluğu gerektiren veya hakaret, tehdit gibi suç unsurları oluşturan yayınların farkına ilişkin olarak, yüksek mahkeme kararlarını yansıtmaya çalışacağız.
Kamu yararı için tanınan basın özgürlüğünün önemi ve sınırlarına ilişkin olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun kararı şu şekildedir (özetle): “Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır. Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp, yayınlarında Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddesinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da, daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. Haberde yer alan bilgilerin, dinleme kayıt dökümü içinde davacının adının da geçtiği operasyon çerçevesinde yürütülen soruşturma üzerine hazırlanan iddianameye dayanan haberde, davacı hakkında fezleke düzenlendiğine ilişkin yanılgı, haberin bütünü içerisinde yer alan bir ayrıntı niteliğinde olup yayınlandığı gündeki görünür gerçekliğe uygun olan haber, davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmaz.” (HGK.,19.12.2012, 2012/4-511 E., 2012/1280 K.)
Yargıtay HGK, bir başka kararında dava konusu yazının basın özgürlüğü kapsamında kalıp kalmadığını, davacının kişilik haklarına saldırı olup olmadığını değerlendirirken, Anayasa"nın 90. maddesi gereğince konuyla AİHS hükümleri ile çok sayıda AİHM Kararına yer verdikten sonra şu sonuca varmıştır: “Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı şirket tarafından çıkarılan ... Gazetesi’nin 24.07.2009 tarihli sayısında “ ..yine şaibe” ve .... cinayetinde .. şaibesi” başlıklı yazılarda “Sabancı’nın katilinin konuşmasının davacı tarafından engellendiği, davacının....’a neden yakınlık gösterdiğinin sorgulanması gerektiği, Duyar’ın davacının Ceza Tevkifleri Genel Müdürü olduğu dönemde cezaevinde öldürüldüğü, kamuoyunda Ergenekon soruşturması olarak bilinen soruşmadaki şüpheli ve sanıkları koruyan, onları soruşturan ve yargılayan savcı ve hakimlerin görevden alınması için çaba harcayan kişi olarak tanıtıldığı” anlaşılmaktadır. Söz konusu yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde ifade edilen bu beyanların fikir açıklaması olarak kabul edilmesi mümkün değildir. Bu ifadelerin demokratik bir toplumda “çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce” kavramları kapsamında kabul edilmesi mümkün olmayıp, dava konusu yazı davacının kişilik haklarına saldırı oluşturmaktadır. İfade açıklama niteliğinde olmayan, sırf başkalarının kişisel değerlerine zarar vermeye yönelik beyanların demokratik bir toplumda korunması mümkün değildir. Aksi durumun kabulü toplumda kargaşaya yol açabilir.” (HGK., 29.05.2015, 2015/4-268 E., 2015/1472 K.)
Kişilik haklarına saldırıdan dolayı açılan tazminat davalarına bakan Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin de basın özgürlüğünün unsurları ve sınırlarına ilişkin, yerleşmiş uygulaması ve kararları mevcuttur:
“Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır.” (4. HD., 25.06.2015, 2014/18020 E., 2015/8598 K., aynı yönde; 30.09.2014, 2013/18073 E., 2014/12639 K., 09.04.2012, 2012/3481 E., 2012/5942 K.)
Bir yazının haber verme ve eleştiri hakkı kapsamında mı yoksa, kişilik haklarını ihlal eden, suç teşkil eden nitelikte mi olduğuna ilişkin olarak Yargıtay CGK ve Özel Dairelerinin kararları da mevcuttur:
“Basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk halleri, temelini Anayasanın 28 ve devamı maddelerinden alan haber verme ve eleştirme hakları ile mağdurun rızasıdır. Haber verme ve eleştirme hakkının kabulü için, açıklama veya eleştiriye konu olan haberin, gerçek ve güncel olması, açıklanmasında kamu ilgi ve yararının bulunması, açıklanış şekliyle konusu arasında düşünsel bir bağ bulunması gerekir. Haberde veya yazıda adıgeçenler hakkında, küçültücü sözler kullanılmamalıdır. Bu öğelerden birisinin dahi bulunmaması halinde haber verme ve eleştiri hakkından söz edilemeyecek, eylem hukuka aykırı olacaktır.” (CGK., 24.2.1998, 1997/4-386 E., 1998/52 K.)
“Anayasa’nın 28 ve 5187 sayılı Basın Kanunu’nun 3. maddelerinde ifadesini bulan basının haber verme hakkının, gerçeklik, güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi, konu ve ifade arasında düşünsel bağlılık unsurları ile sınırlı olduğu, bu unsurlardan birini taşımayan haberin hukuka uygun olduğundan söz edilmez.” (7. CD., 11.12.2014, 2014/20564 E., 2014/21147 K.)
Aynı ölçülerin hatırlatıldığı bir başka kararda da Özel Daire, “Haber verme hakkı bu sınırlar içinde kaldığı sürece hukuka uygundur. Bu unsurlardan birini taşımayan haberin veya eleştirinin hukuka uygun olduğundan söz edilemez ve saldırıya uğrayan kişisel hak korunmaya değer bir üstünlük kazanır. Yazı, hem güncellik, kamu yararı, toplumsal ilgi unsurlarını içermeli, hem de konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık unsuru taşımalıdır. Bu unsur haber gerçeği yansıtsa dahi kullanılacak dil ve ifadenin, yapılacak niteleme ve yorumun haberin verilişinin gerektirdiği ve zorunlu kıldığı biçim ve ölçüde bulunmasını öngörür. Öze ilişkin koşulların varlığı durumunda da biçimsel koşullara uyulması zorunluluğu vardır. Eleştirinin verilişinde gereksiz, yararlı olmayan beyan, niteleme ve değerlendirmelere gidilerek içerik ile uygun düşmeyen tahrik edici, yalın bir okuyucuda husumet ve kuşku yaratıcı dil ve ifade kullanılır, seçilen sözcükler aşağılayıcı, küçük düşürücü, incitici nitelikte olursa konu ile ifade arasındaki denge bozulur, haber veya eleştiri hukuka aykırı duruma gelir. ... anılan yazının konu ile ifade arasında düşünsel bağlılık unsurunu taşımadığı ve dolayısıyla “çakma kahraman” olarak nitelendirilen ...."in kişilik haklarının ihlal edildiği anlaşılmakla yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin REDDİNE” karar vermiştir. (7. CD., 09.02.2012, 2011/3460 E., 2012/1898 K.)
“Telekulak skandalı örtbas edildi” başlıklı yazı sebebiyle ilgilisi ..."nun vaki düzeltme ve cevap isteminin reddine, keza bu karara karşı yapılan itirazın da reddi üzerine, .. Bakanlığının kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyasında Dairemiz: “Kanun yararına bozma istemine konu somut olayda cevap ve düzeltme konusu haberin içeriğinde yer alan iddialara ilişkin herhangi bir kaynak gösterilmemesi ve 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14/1. maddesi kapsamında “kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapılması” nedenleriyle, kanun yararına bozma istemi yerinde görülerek, cevap ve düzeltme yazısının yayımlanmasına,” karar vermiştir. (19. CD., 19/11/2015, 2015/16110 E., 2015/7419 K.) Keza, ... Gazetesinin 20/03/2014 tarihli nüshasında ...’tan ortaklık teklifi” ve “Ananas medya grubu” başlığı ile
yayımlanan yazı nedeniyle ilgilisi... vekilinin cevap ve düzeltme isteminin reddine dair Sulh Ceza Mahkemesinin kararına karşı talep eden vekili tarafından yapılan itirazın kabulü ile tekzip ve düzeltme metninin yayınlanmasına ilişkin Asliye Ceza Mahkemesinin kararı aleyhine ...Bakanlığının kanun yararına bozma istemini içeren dava dosyasında Dairemiz: “... somut olayda mahkeme, yukarıda anılan kararlardaki kriterlere uygun değerlendirme yapmış, 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 14/1 maddesi uyarınca “Süreli yayınlarda kişilerin şeref ve haysiyetini ihlal edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayım yapıldığı” kabul edilerek olaya ve dosya kapsamına uygun gerekçelerle cevap ve düzeltme yazısının yayınlanmasına karar vermiştir. Bu nedenlerle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemi yerinde görülmediğinden REDDİNE,” karar vermiştir. (19. CD., 19/11/2015, 2015/2628 E., 2015/7418 K.)
” Bakanlığının, cevap ve düzeltme hakkının kullanılmasına ilişkin mahkeme kararında isabet bulunmadığı konusundaki talebine destek olarak gösterdiği 17.07.2007 gün ve 2007/4-117 E., 2007/175 K. sayılı CGK Kararı, dönemin başbakanı olan katılana karşı bir gazetede yayınlanan yazıdaki ifadelerin, yayın yoluyla sövme suçunu oluşturup oluşturmadığına ilişkindir. Mahkemece, suça konu yazının haber ve eleştiri niteliğinde olup, katılanın kişilik haklarına saldırı niteliğinde olmadığından, yayın yolu ile hakaret suçunun unsurlarının oluşmadığından sanığın beraatına karar verilmiş, Yargıtay 4. Ceza Dairesince; yazıdaki ibarelerin haber verme amacını aşan, eleştiri sınırları dışında kalan, kişiyi küçük düşürücü nitelikte olduğu gerekçesiyle bozulmuş, mahkemece önceki hükümde direnilmesi üzerine Yargıtay CGK, kararda basın özgürlüğünün sınırlarının aşılıp aşılmadığı, suçun unsurları itibariyle oluşup oluşmadığını tartışırken, konuyla ilgili genel açıklamalara da yer vermiştir. AİHM ve Anayasa Mahkemesinin Kararlarında olduğu gibi, Yargıtay Kararlarında da uyuşmazlık konusundan önce konuyla ilgili hukuk kuralları ve genel ilkeler belirlendikten sonra somut olay ele alınıp karar verildiği için, karardaki somut olay ve varılan sonuç gözardı edilmemelidir.
Somut olayda, Takvim Gazetesinin 03.02.2014 tarihli nüshasının 1, 12 ve 13. sayfalarını kaplayan “İŞTE İMAM” ve “YARGICAN” başlıklı haberden dolayı hem Sulh Ceza, hem de Asliye Ceza Mahkemesi düzeltme ve cevap hakkı doğduğunu kabul etmiştir. Düzeltme ve cevap hakkının kullandırılması, tek başına bir suçlamaya, hukuki uyuşmazlık veya sorumluluğa esas olmadığına, bir yayın veya haberin içeriği suç teşkil etmese veya tazminat yönünden sorumluluk doğurmasa da cevap ve düzeltme hakkı doğurabilirdiğine göre, “adalet anlayışı”, düzeltme ve cevap hakkı tanıyan kararlardan çok, bu hakkı engelleyen kararların takipçisi olmayı gerektirir.
Sonuç olarak,
1- Yukarıda yer verilen ve kanun hükmünde olan 26.10.1932 gün, 29/12 sayılı, 14.11.1977 gün, 3-2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu ve Ceza Genel Kurulu ile Özel Daire Kararları ile evvelden bugüne istikrarlı olarak yerleşmiş Yargıtay uygulamasına ve öğretiye göre, olağanüstü, istisnai ve dar kapsamlı bir denetim yolu olup, her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu olmadığından, hukuk güvenliği ve kesin hükmün otoritesinin korunması amacıyla hakimin takdir ve kanaatine, yargısal takdir hakkına, gerekçenin hukuka aykırı veya çelişkili olmasına, tutuklama, tahliye, arama ile cevap ve düzeltme hakkına ilişkin hususlar KYB konusu edilemeyeceğinden, talebin öncelikle bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümüzden,
2- Cevap ve düzeltme hakkına dair kararın KYB yoluyla esastan incelenebileceği kabul edildiğinde ise, söz konusu haberin basın özgürlüğü ve haber verme hakkının ötesinde, Anayasa"nın 32 ve Basın Kanunu"nun 14. maddelerinde belirtildiği şekilde cevap ve düzeltme hakkı doğuran “kişilerin şeref ve haysiyetini ihlâl edici veya kişilerle ilgili gerçeğe aykırı yayın” niteliğinde olup, KYB talebinin bu gerekçeyle reddine karar verilmesi gerektiğini düşündüğümüzden, Daire çoğunluğunun kararına katılamıyoruz.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.