Abaküs Yazılım
3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/10539
Karar No: 2021/5174
Karar Tarihi: 20.05.2021

Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 2020/10539 Esas 2021/5174 Karar Sayılı İlamı

3. Hukuk Dairesi         2020/10539 E.  ,  2021/5174 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

    Taraflar arasındaki asıl ve birleşen alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın asıl ve birleşen davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde taraflarca temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

    Y A R G I T A Y K A R A R I

    Asıl davada, davacı ...; Mazbut Bezm-i Alem Valide Sultan Vakfından hayrat ve eski eser nitelikli bir taşınmaz olan Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf ... Hastanesi’nin kendileri tarafından işletilmekte ve giderlerinin her yıl Bütçe Kanunu ile ayrılan ödenekten karşılanmaktayken, hastanenin işletilmesinin Bakanlar Kurulu kararı uyarınca davalı ile imzalanan protokol ile Sosyal Sigortalar Genel Müdürlüğü’ne devredildiğini, ancak 5283 sayılı kanunun yürürlüğe girmesi ile Sigortalar Genel Müdürlüğü’ne ait hastaneler ile birlikte Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesinin de Sağlık Bakanlığına devredilerek 20.02.2005 tarihinden itibaren bakanlık tarafından idare edilmeye başlandığını, sonrasında Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesinin anılan kanunun kapsamında olmaması nedeni ile hastanenin tekrar 17.08.2006 tarihinde kendileri tarafından devralındığını, bu kanun nedeniyle protokolün sona erdiğini, ancak 10.08.2000 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan protokol hükümlerine göre Sigortalar Genel Müdürlüğü’nün üstlenmiş olduğu edimleri yerine getirmediğini ileri sürerek, fazla ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, ödenmeyen 1.999.635,57 USD doları tahsis bedelinin ödenmesi gereken tarihteki merkez bankası döviz satış kuru karşılığı Türk lirası tutarının ödenmesi gereken tarihten itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte, güçlendirme projesi için ödenen 84.000 TL, hastanenin restorasyon, mekanik ve elektrik tesisat projeleri için ödenen 82.500 TL, proje çizimi için ödenen 5.949.000,00 TL, onarım harcamaları için yapılan 829.188,35 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiş, 02.07.2014 tarihli dilekçesi ile tahsis bedeline ilişkin talebini 2.170.303,09 USD doları’na yükseltmiştir.
    Birleşen davada, davacı ...; İstanbul Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi’nin 10.08.2000 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan protokole istinaden 13.01.2001 tarihinde teslim alındığını, 29.01.2001 tarihinden itibaren hastanede hizmet verilmeye başlandığını, ancak davalının protokol hükümlerine aykırı davranarak hastanenin market, çiçekçi ve otopark bölümlerini teslim etmediğini, bu sebeple tahsis bedellerinin teslim edilmeyen bölümler dikkate alınarak hesaplanıp ödendiğini, davalıya borçlu olmadıkları gibi, 1.215.059,95 TL asıl alacak, 856.224,84 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 2.107.283,94 TL kurum alacağının bulunduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 2.107.283,94 TL’nin tahsil tarihine kadar işleyecek reeskont faiz ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Asıl davanın davalısı Bakanlık ile birleşen davanın davalısı ... davanın reddini dilemiştir.
    Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda, asıl davanın kısmen kabulü ile talep edilen ilk tahsis bedeli talebi yönünden davanın reddine, tahsis bedeli yönünden ıslah yolu ile artırılan miktar bakımından karar verilmesine yer olmadığına, güçlendirme projesi, restorasyon, mekanik ve elektrik projeleri, binaların ıslak hacimleri ile kalorifer tesisatı onarımı ve ayrıca onarım işi nedeniyle açılan davanın kısmen kabulü ile 84.000 TL + 82.500 TL + 829.188,35 TL + 2.583.275,66 TL’nin 20.02.2005 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine; birleşen davanın kısmen kabulü ile, 308.106,25 TL + 102.275,27 TL + 481.240,39 TL’nin, 308.106.25 TL’lik kısma 13.01.2005, 102.275,27 TL ve 481.240,39 TL’lik kısma 20.02.2005 tarihinden itibaren 3095 sayılı Kanunun 1. maddesi gereğince işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
    1- Dosyadaki yazılara ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre; asıl davanın davalısı Bakanlık’ın tüm temyiz itirazları ile asıl davanın davacısı ... ile birleşen davanın davacısı ...’nun aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2- Asıl davada davacı; kendileri tarafından işletilen Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi’nin işletmesinin 10.08.2000 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan protokol gereği ...’na devredildiğini, protokolde ... tarafından her yıl kararlaştırıldığı şekilde tahsis bedelinin ödeyeceğinin, tahsis bedellerinden her yıl 1.000.000 USD dolarının kendileri tarafından sevk edilen fakir ve garip hastaların ilaç, protez, ortez vb. malzemelerinin temini için sarf edileceğinin, bu şekilde yapılacak harcamaların yıllık 1.000.000 USD doları altında kalması halinde aradaki farkın kendilerine ödeneceğinin, protokol tarihinden itibaren hastane binalarının ve müştemilatların restorasyon, bakım ve onarımlarının ... tarafından karşılanacağının, hastane alanında kalan tüm eski eser ve yeni binaların bakım-onarım ve restorasyon çalışmalarının protokolün yürürlüğe girdiği tarihten itibaren üç yılda tamamlanacağının ve tüm harcamaların ... tarafından karşılanacağının kararlaştırıldığını, ancak ...’nun protokol kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini, protokolün yürürlükte kaldığı süre boyunca fakir ve garip hastalara sarf edilmeyen 2.222.932,33 USD dolarının kendilerine ödenmediğini, yine ... tarafından yapılması gereken onarım, bakım ve restorasyon çalışmalarının yapılmaması sebebiyle sonrasında, güçlendirme projesi için 84.000 TL, hastanenin restorasyon, mekanik ve elektrik tesisat projeleri için 82.500 TL, proje çizimi için ödenen 5.949.000,00 TL, onarım harcamaları için yapılan 829.188,35 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; Mahkemece, bilirkişi raporunda fakir ve garip hastalar için yıllar itibariyle verilmeyen sağlık hizmetleri bedelleri toplamının 3.161.499,784 TL olarak tespit edildiği, ancak dava dilekçesinde davacı tarafın bu yönde bir talebinin bulunmadığı, HMK’nın 74. maddesi gereği taleple bağlılık kuralının dikkate alınması gerektiği gerekçesiyle, ilk tahsis bedeli talebinin reddine karar verilmiştir.
    Dosyada bulunan bilgi ve belgelerden ve özellikle dava dilekçesinin yedinci ve devamı sayfalarının incelenmesinden anlaşıldığı üzere, asıl davanın davacısı ..., dava konusu protokolün 14. maddesi kapsamında ... tarafından fakir ve garip hastalar için 2002, 2003, 2004 ve 2005 yıllarında yapılan harcamaları ayrı ayrı tespit ederek, bu kapsamda fakir ve garip hastalara harcanmaması sebebiyle kendilerine ödenmesi gereken miktarın 2.222.932,33 USD doları olduğunu belirtmiş, ...’nun tahsis bedeli olarak kendilerine fazladan ödediği 223.297,76 USD dolar düşüldükten sonra yapılan onarım, bakım ve restorasyon çalışmaları dışında alacaklarının 1.999.635,57 USD doları olduğu ileri sürerek, tahsil talebinde bulunmuştur. Buna göre davacının, dava dilekçesinde dava konusu protokol kapsamında fakir ve garip hastalara sarf edilmemesi sebebiyle kendilerine ödenmesi gereken, Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında da 3.161.499,784 TL olduğu tespit edilen tahsis bedeline ilişkin harçlandırılmış şekilde talebinin bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
    O halde, Mahkemece davacının usulüne uygun şekilde dava konusu protokolünün 14. maddesi kapsamında alacak talebinde bulunduğu kabul edilerek, anılan tahsis bedeline ilişkin talebin esasına yönünden değerlendirme yaparak bir karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
    3- Asıl davada davacı, dava dilekçesinde talep ettiği 1.999.635,57 USD dolarına ilişkin talebini 02.07.2014 tarihli dilekçesi ile 2.170.303,09 USD dolarına yükseltmiş, Mahkemece davacının ıslahı dikkate alınarak verilen 19.02.2015 tarihli E. 2011/308, K. 2015/55 sayılı kararı, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 15.02.2017 tarih E. 2015/35635, K. 2017/1822 sayılı ilamı ile “...Mahkemece asıl davanın husumet nedeniyle reddine ilişkin verilen ilk karar, davacının temyizi üzerine Dairemizin 6.2.2008 tarihli ilamı ile bozulmuş, bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında bu defa mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine ilişkin verilen karar da, davacının temyizi üzerine Dairemizin 29.3.2011 tarihli ilamı bozulmuştur. Bozmaya uyularak yapılan yargılama sırasında, 22.7.2014 tarihli ıslah dilekçesiyle davacı, tahsis bedellerine ilişkin talebini 2.170.303,09 USD"ye yükselterek, bu miktar üzerinden karar verilmesini istemiş, mahkemece ıslah edilen talep esas alınarak, toplam 3.161.500,00 TL"nin davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Oysa ki, HUMK’nun 83. maddesi ve 4.2.1948 tarih, 10/3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince bozmadan sonra ıslah yapılması mümkün değildir. Bu nedenle asıl davada davacının ıslahtan önceki talebi dikkate alınarak hüküm kurulması gerekirken, mahkemece yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması, usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir...”gerekçesiyle bozulmuştur.
    Türk Medeni Usul Hukukuna yön veren en önemli ilkelerden biri teksif ilkesidir. Teksif ilkesi, tarafların bütün iddia ve savunma sebeplerini belli bir usul kesitine kadar mahkemeye sunmalarını öngörmektedir. Bu ilke uyarınca taraflar dava malzemelerini yargılamanın herhangi bir aşamasında değil, ancak kanunca öngörülen süre dâhilinde mahkemeye hasredeceklerdir. Teksif ilkesiyle davaların gereksiz ve kötü niyetli olarak uzamasının önlenmesi ve yargılamanın sürüncemede bırakılmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Teksif ilkesi hem tarafları hem de Hâkimleri kanunda belirtilen süreye uymaya zorlayarak yargılamanın hızlanmasını sağladığından usul ekonomisi ilkesinin gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Teksif ilkesinin yargılamadaki en önemli yansıması iddia ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağıdır. 6100 Sayılı HMK’nın 141/1. maddesinde tarafların yargılamada iddia ve savunmalarını ne zamana kadar değiştirebilecekleri düzenlenmiştir. Buna göre, taraflar cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Bu düzenleme ile kural olarak dilekçeler aşamasında tarafların iddia ve savunmalarını sunmaları istenmektedir. İddia ve savunmanın genişletilip değiştirilmesi yasağının ancak ıslah ve karşı tarafın açık muvafakati ile aşılabileceği yine HMK’nın 144/2.maddesinde belirtilmiştir. Karşı tarafın rızasının olmadığı durumlarda ıslah, yasağın başladığı andan itibaren iddia ve savunmaları değiştirme noktasında taraflar için tek enstrüman olacaktır.
    Islah, iddia ve savunma yasağının kapsamına giren taraf usul işlemlerini tamamen veya kısmen düzeltmeye yarayan bir hukukî imkândır. Taraflar ihmal, unutma, yetersiz bilgi ve benzeri sebeplerle eksik ya da hatalı şekilde iddia ve savunmada bulunmuş olabilirler. Yine, yargılama sırasında meydana gelen gelişmeler neticesinde taraflar yargılamanın başında sundukları iddia ve savunmalarında değişiklik yapma ihtiyacı duyabilirler. Teksif ilkesinin sert bir biçimde uygulanması ve belli bir zaman kesitinden sonra taraflara iddia ve savunmada değişiklik yapma imkânının tanınmaması halinde, şekilcilik esası engeller hale gelir ve yargılamanın adaletli bir karar ile sonuçlanmama tehlikesi doğabilir. Bu noktada ıslah, iddia ve savunmanın değiştirilmesi yasağı başladıktan sonra tarafların kendi usul işlemlerini kısmen ya da tamamen değiştirmelerine imkân tanımak suretiyle, Medeni Usul Hukukunun katı şekilciliğini yumuşatan ve adaletli bir yargılamanın tesis edilmesini sağlayan bir kurum olarak Hukukumuzda ön plana çıkmaktadır. Kanundaki koşullara riayet edilmesi durumunda ıslahın sonuç doğurması için tek taraflı irade beyanı yeterli olacak, mahkemenin veya karşı tarafın rızası aranmayacaktır. HMK’da ıslah ile ilgili öngörülen koşullardan biri de zamanla ilgilidir. HMK’nın 177/1.maddesinde tahkikatın sona ermesine kadar ıslaha başvurulabileceği düzenlenmiştir. Islahın zaman bakımından sınırı, bozmadan sonra ıslahın yapılıp yapılamayacağı meselesi ile doğrudan alakalıdır. Bu noktada yargılamanın hangi aşamasına kadar ıslahın mümkün olacağını daha net ortaya koymak için tahkikat kavramının ve tahkikatın ne zaman başlayıp ne zaman sona erdiğinin üzerinde durmak uygun olacaktır.
    Tahkikat, yazılı yargılama usulünde de basit yargılama usulünde de ön inceleme aşamasının sona ermesi üzerine başlamaktadır. HMK’nın 147.maddesinde ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tarafların tahkikat için duruşmaya davet edileceği düzenlenmiştir. Tarafların duruşmaya çağrılmasıyla tahkikat başlayacaktır.
    Tahkikat evresi, taraflar arasındaki ihtilaflı vakıaların incelenip hakikatin ortaya çıkarılması için yapılan işlemlerin zaman itibariyle işgal ettiği yargılama aşamasıdır. Mahkeme bu aşamada tarafların talep sonucunu dayandırdıkları, davanın halli bakımından önem taşıyan ve ön inceleme tutanağında çekişmeli olarak belirtilen vakıaların, yine kural olarak tarafların sunduğu deliller çerçevesinde doğruluğunu araştırır. Taraflarca getirilen delillerin değerlendirilmesi ve ispat faaliyeti neticesinde uyuşmazlığın aydınlanmasıyla birlikte, Hâkimin davayı sonlandıracak kararı vermesi mümkün hale gelmektedir. Bu yönüyle tahkikat, davanın en önemli ve uzun aşaması olarak nitelendirilmektedir. Tahkikat aşamasından sonra taraflara yargılamayla ilgili son sözlerinin sorulacağı sözlü yargılama aşamasına geçilecek ve ardından mahkeme nihai kararını verecektir. HMK’nın “Tahkikatın Sona Ermesi” başlığı altındaki 184. ve 185. maddelerinde, tahkikatı gerektiren bir husus kalmadığında mahkemenin, tahkikatın bittiğini taraflara tefhim edeceği düzenlenmiştir. Tahkikat aşamasının bitimi bu tefhim ile birlikte gerçekleşecektir.
    Bu bağlamda, 22/07/2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2.maddesinde; “Yargıtayın bozma kararından veya bölge adliye mahkemesinin kaldırma kararından sonra dosya ilk derece mahkemesine gönderildiğinde, ilk derece mahkemesinin tahkikata ilişkin bir işlem yapması halinde tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabilir. Ancak bozma kararına uymakla ortaya çıkan hukuki durum ortadan kaldırılamaz.” düzenlemesine yer verilerek, bozmadan sonra ıslah konusuna yasal açıklık getirilmiştir.
    Bu noktada aydınlatılması gereken diğer bir husus da usulü kazanılmış hak kavramıdır. Karar tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK"da (ayrıca mülga 1086 sayılı HUMK içeriğinde) “usulü kazanılmış hak” kavramına ilişkin açık bir hüküm bulunmamaktadır. Bu kurum, davaların uzamasını önlemek, hukuki alanda istikrarı sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez ana ilkelerinden biri haline gelmiştir. Usulü müktesep hak, anlam itibariyle, bir davada, mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.
    Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usulü kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usulü kazanılmış hak gerçekleşebilir. Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturur (04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı YİBK).
    Kazanılmış haklar “Hukuk Devleti” kavramının temelini oluşturan en önemli unsurlardandır. Kazanılmış hakları ortadan kaldırıcı nitelikte sonuçlara yol açan yorumlar Anayasa"nın 2.maddesinde açıklanan “Türkiye Cumhuriyeti sosyal bir hukuk devletidir” hükmüne aykırılık oluşturacağı gibi toplumsal kararlılığı, hukuksal güvenceyi ortadan kaldırır, belirsizlik ortamına neden olur ve kabul edilemez.
    Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usulü kazanılmış hak” olgusunun, bir çok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Örneğin, mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı (09.05.1960 tarihli ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili yeni bir kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usulü kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır.
    Usulü kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için; bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir. (HGK"nın 12.07.2006 tarihli ve 2006/4-519 E. 2006/527 K., 03.12.2008 tarihli ve 2008/10-730 E. 2008/732 K.) Zira usulü kazanılmış hak ilkesi kamu düzeniyle ilgilidir (09.05.1960 tarihli ve 21/9; 04.02.1959 tarihli ve 13/5 sayılı İçtihadı Birleştirme kararı).
    28.07.2020 yürürlük tarihli 7251 sayılı Kanun ile değişen 6100 sayılı HMK’nın 177/2. maddesi ile Yargıtayın bozma kararından sonra tahkikata ilişkin bir işlem yapılması halinde, tahkikat sona erinceye kadar da ıslah yapılabileceğine dair açık düzenleme yapıldığı gözetilerek, yukarıda açıklandığı üzere usulü kazanılmış hakkın istisnası niteliğindeki yasa değişikliği uyarınca karar verilmesi gerekmektedir.
    Buna göre açıklanan nedenlerle asıl davanın davacısının 02.07.2014 tarihli ıslah dilekçesi dikkate alınarak bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ıslah ile artırılan miktar yönünden karar verilmesi yer olmadığına karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
    4- Asıl davada davacı ..., ödenmeyen tahsis bedeli dışında protokol gereği ... tarafından yapılması gerekirken yapılmayan hastanenin onarımı, bakımı ve restorasyonu için yapılan harcamaların faizi ile davalı taraftan tahsilini talep etmiş; birleşen davada, davacı ..., protokol gereği davalı ...’ne tahsis bedeli olarak yapılan fazla ödemenin, kendilerine teslim edilmeyen market, çiçekçi ve otopark için yapılan ödemelerin, kurumun protokol tarihine göre ödeme yapması gereken tarih ile fiilen ödeme yapıldığı tarihte meydana gelen kur farkı nedeniyle ortaya çıkan zararının faizi ile birlikte tahsili istemiştir. Mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda tespit edilen asıl ve birleşen davanın davacıları tarafından hastane için yapılan harcamaların tahsiline karar verilmiş ise de, taraflarca yapıldığı iddia edilen harcamalar için ödemede bulunup bulunulmadığı yeterince araştırılmamıştır. Buna göre Mahkemece, taraflarca hastanenin onarım, bakım ve restorasyonu için yapıldığı iddia edilen harcamaların ancak üçüncü kişilere ödendiğinin ispatlanması halinde talep edilebileceği dikkate alınarak, bu kapsamda davacıların dava dilekçelerinde ileri sürdüğü talep ve iddialar ışığında, gerektiğinde bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle hastanenin onarımı, bakımı ve restorasyonu için üçüncü kişilere ödeme yapılıp yapılmadığı araştırılarak bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
    SONUÇ: Yukarıda birinci bentte açıklanan nedenlerle asıl davanın davalısı Bakanlık’ın tüm temyiz itirazları ile asıl davanın davacısı ... ile birleşen davanın davacısı ...’nun sair temyiz itirazlarının reddine, ikinci, üçüncü ve dördüncü bentte açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın HUMK.nun 428. maddesi gereğince temyiz eden asıl davanın davacısı ... ile birleşen davanın davacısı ... yararına BOZULMASINA, ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edenlere iadesine, 6100 sayılı HMK"nun geçici madde 3 atfıyla 1086 sayılı HUMK"nın 440.maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/05/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi