
Esas No: 2013/11870
Karar No: 2014/2753
Karar Tarihi: 18.03.2014
Yargıtay 16. Hukuk Dairesi 2013/11870 Esas 2014/2753 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :KADASTRO MAHKEMESİ
KANUN YOLU : TEMYİZ
Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün Yargıtay"ca duruşmalı olarak incelenmesi istenilmekle; Duruşma için belli edilen gün ve saatte taraflardan gelen olmadığı görülerek evrak üzerinde inceleme yapılmasına karar verildi. İnceleme raporu ve dosyadaki belgeler okundu. GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
Kadastro sırasında ... Köyü çalışma alanında bulunan 231 ada 27 parsel sayılı 20672,24 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz, tapu kaydı ile Mehmet oğlu ... adına kayıtlı olduğu ve haricen bazı bölümlerinin değişik kişilere satıldığı açıklandıktan sonra Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılmak suretiyle tespit edilmiştir. Davacılar ... ve diğerleri tarafından davalı aleyhine Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tapu iptali ve el atmanın önlenmesi davası davaya konu olan parsel hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Kadastro Mahkemesinde çekişmeli parsel tutanağı ile dava dosyası birleştirilerek yapılan yargılama sonunda davanın reddine ve çekişmeli parselin davalı adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacılar ... ve diğerleri vekili tarafından temyiz edilmekle Dairemizin, 10.05.2011 tarihli ve ... Esas, ...Karar sayılı ilam ile çekişmeli taşınmazın tespitinin Asliye Hukuk Mahkemesinde davalı olması nedeniyle malik hanesinin açık bırakılarak yapılmış olması, bu halde hakimin 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 30/2. maddesi uyarınca re"sen gerekli gördüğü delilleri toplayarak taşınmaz malın kim veya kimlerin adına tescil edileceğine karar vermekle yükümlü olması nedeniyle davacı taraf vekiline 3402 sayılı Kadastro Kanunu"nun 36. maddesi uyarınca kesin süreli ihtarda bulunulmasında isabet bulunmadığına işaret edilerek bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sırasında ... vekili çekişmeli taşınmazın bir bölümünü satın alma iddiasına dayanarak davaya katılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda diğer davacıların davalarının reddine, müdahil davacı ..."ın davasının kabulüne, çekişmeli 231 ada 27 parsel sayılı taşınmazın uzman bilirkişi raporunda (27A) ile gösterilen 1000 m2 bölümünün müdahil davacı ... adına, aynı bilirkişi raporunda (27) ile gösterilen 19672,22 m2 bölümünün davalı ... adına tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı ... ve müşterekleri vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Çekişmeli taşınmaz, kadastro tespiti sırasında Asliye Hukuk Mahkemesinde dava konusu olduğundan söz edilerek malik hanesi açık bırakılarak tespit edilmiştir. Davacılar ... ve müşterekleri tarafından Mart 1290 tarih 9/18 defter varak sayılı ...mevkiindeki 4000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan tarafları; “...” ve “...” ve “...” ve “...” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/19 defter varak sayılı, ... (...) Çiftliği mevkiindeki 3000 dönüm yüzölçümlü çiftlik
hakkında oluşturulan, tarafları; “...” ve “...” ve “...” ve “...” ve “...” sınırlı; Mart 1290 tarih 9/20 defter varak sayılı, ... mevkili 7000 dönüm yüzölçümlü çiftlik hakkında oluşturulan, tarafları “... ve ...”, “...” ve “...”, “...”, “...” ve “...” ve “...” sınırlı tapu kayıtları ile bu kayıtlardan gelme Ağustos 1326 tarih 2, 3 ve 4 nolu ve Şubat 1962 tarih 1, 2 ve 3 nolu tapu kayıtlarına dayanılarak davalı ... aleyhine açılan tapu iptali ve men"i müdahale davası, davaya konu olan taşınmaz hakkında tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle Kadastro Mahkemesine aktarılmıştır. Yargılama sırasında ... vekili çekişmeli taşınmazın bir bölümünü satın aldığını ileri sürerek davaya katılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davalı ve katılan tarafın bayiilerinin çekişmeli taşınmaz üzerinde Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 yılından önce 10 yılı aşkın süre aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla zilyetliğinin sürdüğü, davalı ve katılanın malik sıfatıyla zilyetliğinin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonra ve kadastro tespitine kadar kesintisiz olarak devam ettiği, bu suretle Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri gereğince davacılar ... ve müştereklerinin dayanağını oluşturan tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiği, davalı ve katılanın dayanağını oluşturan ve tescil ilamı ile oluşmuş tapu kaydının çekişmeli taşınmazı kapsadığı kabul edilmek suretiyle çekişmeli taşınmazın davalı ve katılan adına tapuya tesciline karar verilmiştir.
Yukarıda belirtildiği ve dosya kapsamından da anlaşılacağı üzere; davacılar ... ve müşterekleri tarih ve numarası yazılı tapu kayıtlarına dayanmışlar, davalıların ve bayiilerinin arazi üzerindeki zilyetliklerinin malik sıfatı ile değil, kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu ileri sürmüşler, Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesi ile Arazi Kanunnamesi yürürlükten kalktığı için, Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddeleri hükümlerinin davalılar yararına uygulanma imkanının bulunmadığını iddia etmişlerdir. Davacılar ... ve müştereklerinin bu iddialarına karşılık olarak karşı taraf; dayanılan tapu kayıtlarının çekişmeli taşınmazı kapsamadığını, Asliye Hukuk Mahkemesinin ... Esas sayılı dosyasında yapılan kapsam belirlemesinin kendileri yönünden bağlayıcı olamayacağını, kayıt maliki ile davacılar arasında akdi veya ırsi bir ilişkinin kurulamaması sebebiyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, taşınmaz üzerindeki çok uzun süreli zilyetliğin kiracılık değil malik sıfatıyla sürdüğünü, bu davacıların dayanağını oluşturan tapu kayıtları taşınmaza uysa dahi uzun süreli nizasız kullanma nedeniyle kaydın hukuki kıymetini kaybettiğini, kendileri adına sonradan tescil ilamı ile alınmış tapu kayıtlarının olduğunu ileri sürmüşlerdir. Bu iddia ve savunma çerçevesinde yerel mahkemece yapılan araştırma, inceleme ve uygulamanın yeterli olup olmadığı, delillerin değerlendirilmesinde hataya düşülüp düşülmediği, varılan sonucun usul ve Yasa’ya uygun bulunup bulunmadığı konularında yargıya varmadan önce, tarafların iddia ve savunmaları ile ilgili olarak ileri sürdükleri yukarıda özetlenen tüm vakıa ve delillerin ayrı ayrı tahlillerinin yapılıp buna göre bir sonuca ulaşılması uygun olacaktır. Şöyle ki;
1- Davacılar ... ve müştereklerinin kök kayıt malikinin mirasçısı olup olmadığı: Karşı taraf, kayıt maliki ile davacıların murisi ...arasında irs ilişkisi olmadığını ileri sürmüşlerse de; davacı tapu maliklerinden ... ve müştereklerinin ... mirasçısı oldukları hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Tereddüt karşı tarafın iddia ettiği gibi ... tapu maliki ...’nin kızı olup olmadığı konusundadır. Dosyada ... nüfus kaydı mevcut olup, bu kayıtta baba adı ...’dir. Tapu kayıtlarında ise “...” olarak geçmektedir. Ancak davacılar tarafından ibraz edilen ve...arşivleri ile şer’i sicil kayıtları üzerinde yapılan araştırmanın yer aldığı klasör içindeki belgeler arasında yer alan 1303 tarihli vekaletnamede; vekil eden olarak “..., ... Mahallesi sakinlerinden ... .... adı geçmektedir.... hanımın kardeşi olduğu sabittir. Yine Şer’i sicil defterinde kayıtlı ... ait bir dilekçede “...” ve “kız kardeşim ...” yazılıdır. Yine aynı belgeler içerisinde yer alan Orman ve Maadin Nezaretinin Sadaret Makamına sunduğu 4 Nisan 1311 tarihli tezkerede “... uhdei tasarrufunda bulunan ... “...” ifadeleri yer almaktadır. Bu ve benzeri kayıtlardan Hacı ...ile ...’nin aynı kişi ve ...Hanımın ... (...) ...’nin kızı olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla karşı tarafın kayıt maliki ile davacıların murisi ... Hanım arasında irs ilişkisi olmadığına ilişkin iddiasında isabet bulunmamaktadır.
2- 1274 tarihli Arazi Kanunnamesinin tesbit ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunup bulunmadığı ve şartları mevcut olduğu takdirde uygulanıp uygulanamayacağı: Medeni Kanun’un 4 Ekim 1926 tarihinde yürürlüğe girmesinden sonra Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunup bulunmadığı uzun süre tartışılmıştır. Bazı hukukçular Medeni Kanunun taşınmaz mal mülkiyetini yeni baştan düzenlediğini, 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesi ile Arazi Kanunu’nun yürürlükten kaldırıldığının kabul edilmesi gerektiği savunmuşlarsa da; Tatbikatta Arazi Kanunu’nun Medeni Kanuna aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte bulunduğu kabul edilmiş, uygulamada istikrarlı olarak bu yönde sürdürülmüştür. Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğunu kabul eden hukukçular; 864 sayılı Uygulama Kanunu’nun 43. maddesinde “MECELLE” açıkça yürürlükten kaldırıldığı halde, Arazi Kanunu’nun kaldırılan kanunlar arasında sayılmamasını, Medeni Kanun’un kabulünden sonra, ancak yürürlüğünden önce kabul edilen 2.5.1926 tarih 87 sayılı Kanunla Arazi Kanunu’nun 68, 69, 70, 71, 74, 76, 84 ve 85. maddeleri yürürlükten kaldırıldığı halde diğer maddelerin yürürlükte olduğunun kabul edilmiş bulunduğunu, Yargıtay’ın 27.1.1943 tarih 5/7 ve 9.2.1944 tarih 4 numaralı İçtihadı Birleştirme Kararları ile 28 Şubat 1998 tarihinde yürürlüğe giren 4342 sayılı Mer’a Kanunu’nun 36. maddesi ile Arazi Kanunu’nun 97, 98, 99, 100, 101, 102 ve 105. maddelerinin yürürlükten kaldırılmasını görüşlerine dayanak yapmışlardır. Arazi Kanunu’nun Medeni Kanun’a aykırı düşmeyen hükümlerinin bu arada Arazi Kanunu’nun 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte olduğunu kabul etmiş ve uygulamalarını bu yönde sürdürmüştür. Bu durumda davaya konu parselin tespiti ve dava tarihi itibariyle, Medeni Kanuna aykırı düşmeyen Arazi Kanunu hükümlerinin bu arada Arazi Kanunu’nun 20 ve 78. maddelerinin yürürlükte bulunduğunun kabulü ile olayda anılan yasa hükümlerinin uygulanması gerekip gerekmediğinin araştırılıp tartışılması zorunludur. Mevcut uygulama karşısında davacıların bu konudaki itirazları yerinde değildir.
3- Marmaris Kadastro Mahkemesinin ... Esas sayılı dosyasında yapılan tapu kaydı kapsamının belirlenmesi işleminin karşı tarafı bağlayıp bağlamayacağı: Söz konusu dosyada karşı tarafın taraf olmaması ve kapsam belirleme işleminin 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20. maddesinde yazılı ilkelere uyularak yapılmamış bulunması nedeniyle karşı tarafı bağlamayacağı açıktır.
4- Dayanılan kayıtların kapsamının nasıl belirleneceği: Belirtildiği üzere davacılar ... ve müşterekleri tapu kayıtlarına dayanmışlardır. Dayanılan kayıtlardaki hudutların arazinin tamamının etrafını kapatır şekilde çevrelememesi bazı hudutların nokta hudutlar olması, hudutların birbiri ile düz hatlarla birleştirilmesi suretiyle meydana gelen geometrik şekil içerisinde kullanılmayan ve kullanılması mümkün olmayan deniz, dağ, dere, orman, ırmak, tepe gibi yerlerin bulunması nedeniyle dayanılan kayıtlar hudutları ile değil miktarı ile geçerli olan tapu kayıtlarıdır. 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 20/B mahalline uygulanabiliyor ve bu sınırlar içinde kalan yer hak sahibi tarafından kullanılıyor ise, kayıt ve belgelerde gösterilen sınırlar esas alınarak tespit yapılır.” hükmü karşısında; arazinin ve sınırlarının yukarıda belirtilen özelliği nazara alındığında kayıtların sınırlarını sabit kabul edip buna göre hüküm kurmak mümkün bulunmamaktadır. Davacıların anılan dosyada yapılan kapsam belirlemesinin doğru ve tarafları bağlayıcı olduğu yolundaki iddiası yasaya uygun bulunmamaktadır.
5- Taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin niteliği: Davacılar ... ve müşterekleri taşınmaz üzerindeki karşı taraf zilyetliğinin kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu, malik sıfatıyla kullanmanın söz konusu olmadığını iddia etmişlerse de bu yönde inandırıcı delil ibraz edemedikleri gibi, karşı tarafın arazi üzerindeki zilyetliklerinin kendilerine teb’an ve kiracılık ilişkisine dayalı olduğunu isbat da edememişlerdir.
6- Taşınmaz üzerindeki uzun süreli davalı taraf zilyetliğinin kaydın hukuki kıymetini kaybı için yeterli olup olmadığı: Arazi başında dinlenen zilyet tanıkları taşınmazın atalarından intakalen davalı tarafa ait olup kendini bildiğinden beri davalı tarafça aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla kullanıldığını, davalının ve bayilerinin davacılara icar verdiğini duymadıklarını bildirmiştir. Dosya kapsamından taşınmazın insan ömrünü aşan bir süredir davalı tarafça malik sıfatıyla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Bu süre içerisinde davalının zilyetliği hiçbir şekilde itiraza uğramamıştır. İnsan ömrünü aşan bir süredir araziyi kullanan davalı tarafın daha öncede bu yeri kullandığının kabulü zorunlu ve hayatın olağan akışı gereğidir. İnsan ömrünü aşan bir süre önce cereyan eden olaya tanık bulmak imkansızdır. Davalı taraftan böyle bir talepte bulunmak da hukuka uygun değildir. Bu durumda davalı tarafın taşınmaz üzerindeki zilyetlik süresinin Arazi Kanunu’nun 20. maddesinde öngörülen süreye ulaştığının kabulü zorunlu bulunmaktadır.
7- Tapu kayıtlarının kapsamının belirlenmesine gerek olup olmadığı: Yukarıda da belirtildiği üzere tapu kayıtlarının uygulanması ve kapsamlarının belirlenmesi yeterli ve yasaya uygun bulunmamaktadır. Ancak dosya kapsamından taşınmazın Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 1926 tarihinden önce 10 yıldan fazla süre ile davalı taraf ve bayilerince zilyet edinildiği, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlüğünden sonrada kadastro tesbitine kadar kesintisiz devam ettiği, bu suretle tapu kaydının hukuki kıymetini kaybettiği, mülk edinme şartlarının davalı taraf yararına gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Tapu kaydı hukuki kıymetini kaybettiğine göre, kaydın mahalline yeniden uygulanıp kapsam belirlenmeye çalışılmasında bir yarar bulunmamaktadır.
Bu ilkeler nazara alınarak değerlendirme yapıldığında; dosya içeriğine, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere, davacıların dayandığı tapu kayıtlarının değişebilir sınırlı olup miktarı ile geçerli bulunmasına, bir an için dayanılan kayıtların çekişmeli parseli kapsadığı kabul edilse bile, davalı tarafın 743 sayılı Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten önce 10 yılı aşkın süre taşınmaz üzerinde zilyet oldukları, bu zilyetliğin Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra da hiç itiraza uğramadan aralıksız, çekişmesiz ve malik sıfatıyla tespite kadar devam ettiğinin saptanmış bulunmasına, davacıların taşınmaz üzerindeki davalı taraf zilyetliğine sessiz kalıp, çekişme yaratmamalarına, davalı tarafın insan ömrünü aşan zilyetliklerinin davacılara ve katılanlara teb’an ve kiracılık sıfatına dayalı olduğunun kanıtlanamamış olmasına, davalı tarafın uzun süreli malik sıfatı ile kullanmaları karşısında Medeni Kanun’un yürürlüğe girdiği 4 Ekim 1926 tarihinden önce uygulanmakta bulunan ve Medeni Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra da Medeni Kanun"a aykırı olmayan hükümlerinin yürürlükte olduğu kabul edilen Şevval 1274 tarihli Arazi Kanunnamesinin 20 ve 78. maddelerine göre tapu kayıtlarının davalı yararına hukuki kıymetini kaybetmiş bulunmasına, taraflar arasındaki uyuşmazlığın iktisap şartlarının oluştuğu tarihte yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğinin hukukun temel ilkeleri arasında yer almış olmasına, mahkemece toplanan delillerin belirtilen yasa hükümleri nazara alınarak değerlendirme yapılıp sonuca gidilmesinde yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, delillerin takdiri mahkemeye ait olup takdirde de bir isabetsizlik tespit edilememiş olmasına göre davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm temyiz itirazlarının reddi ile usul ve yasaya uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı bakiye temyiz karar harcının temyiz edenlerden alınmasına, 18.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.